Ankara üNİversitesi sosyal biLİmler enstiTÜSÜ İKTİsat anabiLİm dali



Yüklə 5,01 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə8/42
tarix14.05.2018
ölçüsü5,01 Kb.
#44066
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   42

II.
 
KLASİK POLİTİK İKTİSATTA ÜCRET DÜŞÜNCESİ  
Marx,  kapitalist  üretim  tazının  temel  koşulunu,  üretim  araçları  tekeline  sahip 
sermaye  sahibi  sınıfın  ve  özgür  emekçilerin  varlığı  olarak  açıklar.  Emekçiler  iki 
anlamda  özgür  olmalıdır:  ekonomi-dışı  zorlamalardan  ve  geçim  araçlarından  özgür 
olmalıdır (Marx, 2011: 687). Geçim araçlarından yoksun ve hayatını sürdürmek için 
satabileceği  tek  şey  emek  gücü  olan  işçi  sınıfının  mülk  sahibi  sınıf  tarafından 
ekonomik zor yoluyla sömürülmesi, yani işçinin üretim sürecinde yarattığı artık değere 
el konulması, kapitalist üretim tarzının karakteridir.   
Bu  çalışmada  benimsenen  Marksist  perspektifle,  kapitalizmin  16.  yüzyılda 
İngiltere’de ortaya çıktığını söyleyebiliriz.  
İngiltere’de 13. yüzyılda başlayıp 16. yüzyılda yaygınlaşan çitleme hareketleri, 
geçimini  bu  topraklardan  sağlayan  insanları  yerinden  etmiş  ve  geçimleri  için  sahip 
oldukları tek şeyi, emek güçlerini satmak üzere emek piyasasına itmiştir. Kapitalist 
üretimin  diğer  koşulu,  bu  mülksüz  sınıfın  emek  gücünü  üretimde  kullanmak  için 
kiralayacak  üretim  araçları  sahibi  sınıftır.  16.  yüzyıla  kadar,  hâlihazırda  gelişmiş 
bulunan ticaret ve tefeci sermayesinin üretim sermayesine dönüşmesi, lonca yasaları 
ile kısıtlanmıştı. 16. yüzyılda lonca yasalarının askıya alınmasıyla sermayenin üretime 
yönelmesindeki  engel  kalkmış  oldu.  Sermaye,  bu  koşullarda  üretim  sürecine  yön 
verme  evresine  geldi,  zanaatkârların  üretiminin  yerini,  eve  iş  verme  sistemi  almaya 
başladı.  
Bu yüzyılda ayrıca, yeni ekonomik düzene engel teşkil edecek diğer bir unsur 
olan Katolik kilisesinin gücü azaldı. Ortaçağ Avrupasında en büyük toprak sahibi sınıf 
olan ruhban sınıfı ekonomik değişim konusunda tutucuydu. 16. yüzyılda Almanya’da 


19 
 
 
başlayan  Reform  hareketi,  Avrupa’ya  hızla  yayıldı.  Kilise  mülklerine  el  konuldu. 
Reform hareketi, Avrupa’da kilisenin maddi ve manevi alandaki egemenliğini yıktı.   
“Kilise  mülkleri,  geleneksel  toprak  mülkiyeti  ilişkilerinin  dinsel  dayanağını 
oluşturuyordu.  Bu  dayanak  yıkıldıktan  sonra  geleneksel  düzenin  uzun  süre  ayakta 
tutulması mümkün değildi” (Marx, 2011: 694). 
17.  yüzyıla  gelindiğinde,  kapitalizm  İngiltere’de  hızla  gelişmeye  devam 
ediyordu.  Fakat  merkantilist  sınırlamalar  ve  kral  tarafından  belirli  gruplara  verilen 
ekonomik  ayrıcalıklar,  yeni  kapitalist  sınıfın  kâr  arayışına  engel  olmaktaydı.  Yeni 
ekonomik  düzen,  öncülünün  sınırlayıcı  siyasal  kurumlarından  kurtulma 
ihtiyacındaydı.  İki  ekonomik  düzenin  kurumlarının  çatışma  hâlinde  olduğu  bu 
yüzyılda  önemli  siyasal  gelişmeler  yaşandı.  Kralın  keyfî  yönetimine  karşı  halk 
yığınları ve kapitalist sınıf birlikte savaştı. 1640 yılında toplanan ve on iki yıl süren 
Uzun  Parlamento,  kral  tarafından  verilen  tüm  tekelleri  iptal  etti.  1688  burjuva 
devriminden  sonra  ise  vergi  koyma,  askere  alma  ve  ordu  bütçesi  kararlarında 
parlamento  yetkili  kılındı.  “Çoğu  zaman  olduğu  gibi,  bu  noktada  da  iktisat  siyaseti 
önceledi” (Kılıçbay, 2014: 10). 
17. yüzyılda, entelektüel ortamın da hızla değişen ekonomik ve toplumsal yapıya 
koşut olarak geliştiğine tanık olundu. Bu çağda, insan doğasına ilişkin yeni kuramlar 
ortaya  atıldı  (Hunt,  2009:  57).  Liberalizm  ve  bireycilik  düşünceleri  gelişti. 
Aydınlanma  düşünürleri  geleneksel  düşünme  biçimlerinden  kopup,  akıl  yoluyla 
gerçeğe ulaşılabileceğini yazdılar. Bu, evreni anlama ve açıklamada köklü bir referans 
kaymasıydı (Üşür, 2003: 217) ve kapitalizmin,  faaliyetlerini kısıtlayan kurumlardan 
ve düşünce sistemlerinden özgürleşmesinde önemli bir adımdı.  


20 
 
 
18. yüzyılın ikinci yarısında, kapitalizmin yükselişindeki en önemli aşama, hatta 
Hobsbawm’ın  deyimiyle  “insan  yaşamının  yazılı  belgelere  geçmiş  tarihindeki  en 
köklü dönüşüm” (Hobsbawm, 2005: 13) olan sanayi devrimi gerçekleşti.  
Kapitalizmin  bu  tarihten  [Tudor  devrinin  sonları]  sonraki  hızlı  yol  alışında  iki  dönüm 
noktası  oldu.  Bunlardan  biri  on  yedinci  yüzyıldaki  (…)  imtiyazlı  şirketler  içindeki 
mücadeleleri  ve  Cromwell  devrimiyle  doruğuna  varan  tekelciliğe  karşı  parlamenter 
mücadeleyi içeren siyasal ve toplumsal değişimlerdi. (…) İkinci dönüm noktası ise (…) 
endüstri devrimidir (Dobb, 1992: 18). 
 Sanayi  devrimiyle,  üretimi  eskisinden  çok  daha  hızlı  ve  daha  az  emek 
kullanılarak gerçekleştirecek makineler keşfedildi, teknik yenilikler hızla çoğaldı. 
1750  yılına  gelindiğinde  İngiltere,  ulusal  ölçekte  bir  piyasa  ekonomisiydi 
(Hobsbawm, 2005: 26).  
18.  yüzyılda,  kapitalizm  geliştikçe  ve  sermaye  artışının  kaynağı  ticaretten 
üretime kaydıkça, artık değerin kaynağının üretim süreci olduğu anlaşıldı. Orta Çağ’ın 
sonlarından sanayi devrimine kadarki dönemde iktisadi düşünce ve politikada hâkim 
olan,  artığın kaynağının ticaret olduğunu söyleyen Merkantilist teoriler
14
, ekonomik 
yapıdaki bu dönüşümle birlikte itibar kaybetti.  
18. yüzyılın ilk yarısında gelişen Fizyokrasi, artığın kaynağının üretim olduğunu 
söyledi.  Fizyokratlar,  ekonomiyi  “doğal  düzen”  ile  açıkladılar  ve  merkantilist 
sınırlamaları doğal düzene aykırı gördükleri için reddettiler. 
1776 yılında, kapitalist üretim tarzının ilk bütünlüklü ve kapsamlı incelemesi, 
İngiltere’de yayınlandı. 
 
                                                 
14
 Kapitalizmin gelişmesiyle birlikte, 17. yüzyılda merkantilist  düşüncede de bir dönüşüm yaşanmıştır. Bu 
dönemin merkantilist yazarları, üretim konusuna ağırlık vermeye başlamışlardır (Öziş, 2001). 


Yüklə 5,01 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   42




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə