Elâlem şarap içer sarhoş olur,
biz aşk ehliyiz, içmeden sarhoş olmuşuz
Cemreler düşmüş, Konya’ya bahar gelmişti. Mevlâna ile birlikte onun çok sevdiği Meram
bağlarına gezintiye çıktık. Yaya olarak gitmeyi teklif ettim. Sağolsun reddetmedi. Dergâhtan
ve çarşıdan erzak almadan yola düştük. Meram’a geldiğimizde derenin kenarında bir meşe
ağacının altına oturduk. Bülbül sesleri o kadar etkileyici şakıyordu ki derenin su sesi ile
bülbülün şakıması insanın içini bulutlara yükseltiyordu. Biraz uzakta birkaç Rum bir ağacın
altında et pişirip şarap içmekteydi. Mevlâna onlara doğru bakıyordu. Birden bana doğru
döndü:
— Ey Şems, sana bir soru sorabilir miyim?
— İllâ ki soracaksan sor bakalım.
Neden insanları şarap ile sınav yapıyorsun? Benden de ilk isteğin şarap getirmemdi?
— Sır, er kişilerde bulunur, aşk erlerin damarından akar. Erleri bulmanın yolu da en çok
korktukları günah ile denemektir. Hele hele topluma rağmen, elâlem ne der, imajım sarsılır,
itibar kaybedersem diye çekindikleri şaraptır da ondan. Senden öncekiler, bu terletici sınavı
daha başlamadan kaybetti. Sen de şarap sınavını henüz kazanmış değilsin. Sadece ilk
safhayı başardın. Yalnızken meyhaneden gidip şarap getirmekte değil marifet. Günü
geldiğinde tekrar imtihanın var unutma. Şu an o imtihanın altından kalkabileceğine emin
değilim. Hazır olduğunu hissettiğim an sınavın başlar. Şimdi şu karşıdaki sarhoşlarla bizim
aramızda fark görüyor musun?
— Ne yani bizler de mi ehl-i sarhoşuz.
— Sarhoşluk, kendisiyle, sözün anlaşılmasını sağlayan ve ayırt edebilme gücünü
meydana çıkaran “aklın” kaybolduğu bir lezzettir. Allah buyuruyor ki; “Ey iman edenler,
sarhoşken ne söylediğinizi bilene kadar namaza yaklaşmayın!” (Nisa, 43). Burada Allah,
sarhoş hükmünün bitmesi için, söyleneni anlayabilmeyi şart kılmıştır. Demek ki ne
söylediğini bilmeyen kişi, sarhoşluk içindedir. Söylediğini bilir hale gelince de sarhoş
hükmünden çıkmaktadır. İşte bu, ilim ehlinin çoğunluğuna göre sarhoşluğun tanımıdır. Sen
ehli fıkhı seversin. Ne diyor senin uleman sarhoşluğun tarifine, anlat bakalım.
— İmam Ahmed bin Hanbel’e; “Birinin sarhoş olduğu nasıl bilinir?” denildiğinde o; “Kendi
elbisesini başkasının elbisesinden ve ayakkabısını başkasının ayakkabısından ayırt
edemiyorsa…” dedi. İmam Şafi’den -Allah’ın rahmeti üzerine olsun- şu (söz) rivayet edilir:
“Düzgün sözü karışıyor ve gizli sırrını ifşa ediyorsa sarhoş demektir.”
Davud el-Isfahani şöyle demiştir: “Eğer üzüntüleri dağılmışsa ve gizli sırlarını ifşa
ediyorsa, sarhoştur.”
— Sarhoşluk, iki anlamı kendinde toplar; lezzetin varlığı ve ayırt etme yetisinin yokluğu.
Sarhoşluk denince, bazen bu ikisinden biri, bazen de her ikisi kastedilir. Muhakkak ki nefsin,
idrak ettiğinde lezzet duyacağı birtakım tutkuları ve şehvetleri vardır. Fakat bu lezzetlerde
gerek derhal ortaya çıkacak gerekse sonradan meydana gelecek birtakım çirkinliklerin
bulunduğunu bilmesi, kişiyi, böylesi hazlara yönelmekten alıkoyar. Akıl, nefse, onu
yapmamasını emreder. Fakat (iyiliği) emreden akıl ve (kötülüğü) açığa çıkaran bilgi ortadan
kalkıverince, nefs tutkusuna kapılır ve her şeyi yapabilecek hale gelir.
Sarhoşluğun sebebi lezzet olduğu gibi, bazen keder de olabilir.Nitekim Allah şöyle
buyuruyor;
“Ey insanlar! Rabbinizden korkun! Çünkü kıyamet vaktinin depremi müthiş bir şeydir! Onu
gördüğünüz gün, her emzikli kadın emzirdiği çocuğu unutur, her gebe kadın çocuğunu
düşürür. İnsanları da sarhoş bir hâlde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Allah’ın
azabı çok dehşetlidir!” (Hacc, 1-2)
Sarhoşluğun diğer bir sebebi, aşığın, sevgilisini gördüğünde duyduğu sevinçtir. Bu
durumda sözü karışır ve aklı gittiğinden hareketleri değişir. Hatta bazen duyduğu bu sevinç,
onu doğal bir neden ile öldürür. Bu doğal neden şudur: Kalpteki kan, normalin çok üstünde
yayılır (kan deveranı çok fazla süratlenir) ve dolayısıyla gerekli sıcaklığı taşıyan kan
kalpten çekilince, kalp soğuyarak ölüme neden olur. Şimdi anladın mı aşk ehlinin de sarhoş
olduğunu. Şimdi kalkıp şu adamların yanına gitsen ve bize şarap getirsen bil ki biz şaraptan
değil, şarap bizden sarhoş olur. Haydi, biraz Meram’ı dolaşalım.
Dilsiz dudaksız sözler söyleyeceğim sana, bir şeyler anlatacağım bütün
kulaklardan gizli, herkesin ortasında konuşacağım;
ama senden başka duyan olmayacak söylediklerimi...
Halvetlerimizde Mevlâna, yavaş yavaş istediğim yere doğru gelmeye başladı; ama hâlâ
kulağı dışarıya sağır değildi. Kitapları bırakalı epey zaman olmuştu. Hayatını değiştirdim,
eski düzeninden eser kalmadı; ancak yüreğinde bazı tortuların kalıp kalmadığından emin
olmalıydım.
— Mevlâna! Suyun durulanmadan sırrı veremem, bilesin ki bulanık suda gusül alınmaz.
“Eğer Allah insanlara âşık olmasaydı, insanların O’na âşık olmaları mümkün olmazdı”
(Maide, 54).
— Şimdi aşk yoluna girmeye hazır mısın? Kendini bu olgunlukta görüyor musun? Hâlâ
hamsın Mevlâna’m.
— Hâlâ ham mıyım? Peki pişmem için, o sırlar perdesini aralamam için daha ne
yapmalıyım?
— Nefis nedir Mevlâna?
— Nefis, kendin olmaktır. Hz İsa: “Sen” ey Allah’ım, “kendimde olanı bilirsin; ama ben
sende olanı bilmem.” (Maide 116).
— Şems: Soğuk demir dövmek, bir eşeğin kulağına Yasin okumaktır.
— Mevlâna: Çok az insan kendi öz nefisleri üzerindetefek kürde, sorgulamada bulunur.
Aynada gördüğün fiziğindir, kalbinde gördüğün nefsindir.
Çok güzel konuştun Muhammed. Ayna dedin de;
“Nereye dönerseniz dönün, Allah’ın yüzü oradadır.” (Bakara 115)
— Eğer O bize bakmasaydı, var olmamız son olurdu. Arifler mecazın eteğinden gerçeğin
zirvesine tırmanırlar ve böylece miraçlarını mükemmel hale getirirler.
— Ey Şems! Piştim, eridim. Erdir artık beni sırlar sırrına. Hâlâ beni aşkın gizemli
hazinesine davet etmeyecek misin?
— Piştim mi diyorsun şimdi?
— Elhamdülillah.
— Ciddi misin?
— Sübhânallah.
— Samimi misin peki?
— Amennâ.
— O hâlde son sınavına hazırsın.
— İnşallah.
— Yarın kuşluk vakti yaya olarak Sille’ye gideceksin. Rum şaraphanesinden bir testi
şarabı ulu orta güpegündüz halkın gözü önünde sırtında taşıyarak dergâha getireceksin.
Yapar mısın bunu?
— Elbette.
— Halk seni kınayacak ama.
— Umurumda değil.
— Ulema hakkında kötü fetvalar hazırlayacak ama.
— Önemsemem bile.
— Konya dedikodu kazanını kaynatacak ama.
— Kazanları batsın.
Dostları ilə paylaş: |