44
Sınır Özel Sayısı, Yaz 2016
kültürel ve ekonomik açıdan farklı
bölgelerin bütünleştirilmesini sağlar
ve son olarak, bir ulusu diğerlerinden
ayırarak siyasal toplulukların arasın-
daki sınırları çizer.
8
Bir sınır olarak ulus oluşturmada ise
iki yöntem belirleyicidir;
.
9
milliyetçilik;
rın birliği ya da
îmâ
türüdür.
milliyetçilik, “öz-
gür” insanın iradesini tek egemenlik
kaynağı olarak gören Aydınlanma dü-
şüncesinin ana hedefi olan “herkese
eşit uygulanacak bir hukuk”tan yola
çıkarak ulusu bu hukukun “keyfilik-
ten, kısmilikten ve şahsilikten uzak bir
biçimde uygulanacak birliği” olarak
tanımlar.
10
Etnik milliyetçiliğin ortaya
çıkışında ise ironik bir şekilde,
teritor
milliyetçilik fikrinin etkili olduğu-
nu görürüz.
11
Büyük Friedrich ile Na-
poleon arasındaki mesafede kendini
gösterir bu durum. Büyük Friedrich
tebaasını kendi ihtiraslarını elde etme-
nin araçları olarak gören, yerli dilini
ve kültürünü hor gören, Prusya’yı ulu-
sal bir varlık olarak değil, kendi ailesi-
nin nüfuz alanı
sayan meşruti monarşi
çağının simgesidir. Napoleon ise, kur-
tuluşunu elde etmiş Fransız ulusunun
savunucusu ve vekili olarak modern
milliyetçiliğin baş savunucusu olarak
görür kendini. Fakat Napolyon’da
milliyetçilik
olanak bulama-
yınca yurttaşlığa evirilemeyen, ege-
menliğin millette hayat bulamadığı
8 Recep Boztemur,
9 Anthony Smith,
10 Suavi Aydın,
Modernleşme ve
Milliyetçilik
11 Fatih Yaşlı,
, Ankara
Üniversitesi,
Doktora, 2008
etnik milliyetçilik kendini gösterir.
12
Bu iki yöntem değerlendirildiğinde
Anthony Smith Türkiye Modelini
şöyle yorumluyor;
“
Anadolu’da Türkçe konuşan, İslâmî
bir çekirdeğin çevresinin Arap, Erme-
ni, Ortodoks Yunan ve diğer
etnieler-
le sarıldığı Osmanlı İmparatorluğu,
Osmanlı elitlerinin, imparatorluk
Avrupa’dan büyük ölçüde çekilince-
ye ve Fransız Devriminin
milliyet idealleri, yöneticilerin ve
en
nın toplumsal biçimlerine
nüfus edinceye kadar bir Türk Ulusu
tahayyül etmesini güçlendirmiştir.
Ancak Abdülhamitçi tepkilerin son
yıllarda, Anadolu köylüleri için küçük
düşürücü bir şekilde kullanılan ‘Türk’
sözcüğü olumlu etnik potansiyeli ile
yeniden keşfedildi ve Batı
ulus kavramıyla harmanlandı. Bu dö-
nüşümün doğuştan gelen ikilemleri,
hemen ardından 1908 Jön Türk hare-
12 Suavi Aydın, “
Dair”,
Bilim ve Gelecek, Sayı 49
ketinin başına geçtikten sonra Enver
Paşa ve yandaşlarının savaş macera-
larında ve siyasetlerinde ortaya çıktı.
Bu Pan-Türk etnik birlik çağrısı, alt
sınıftan Türklerin hiçbir payının ol-
madığı, sınıfsal temelli aristokratik
Osmanlı
etniesinin uzun süredir top-
rak altında kalan etnik mirasın güve-
nilmezliğini ortaya çıkardı.
Sonunda
çiliğe sırtını döndü ve yerine
çiliğini, Osmanlı
aristokrasisinin yerine de İslâm
Genel olarak devletlerin ulusal kim-
lik inşalarında model olan yöntem-
lerin ilki, ulusal kimliğin yurttaşlığa
dayandığı Fransız ulus modeli olarak
geçmektedir. Bu modele göre ülkenin
vatandaşları, ulusun bir parçası olarak
kabul edilir ve ülkede bulunan bütün
toplulukların ve etnik yapıların fark-
lılıklarını terk ederek ulusal kültürde
bütünleşmeleri beklenir. Böylece ulu-
sal kimliğin tesisinde gerekli toplum-
sallaşmayı sağlamak için devlet, eğiti-
me ve ortak dilin kullanımına büyük
önem atfeder. Ulusal kimliğin inşa-
sında bir diğer modeli ise, kana veya
ırka dayalı olan Alman ulus modelidir.
Belirli bir
den ve soydan gelen
insanlar, ulusun bir parçası olarak ka-
bul edilir. Ülke içindeki azınlıklar ve
yabancılar istenmeyen insanlar olarak
görülür ve kötülüğün kaynağı olarak
lanse edilir. Ulusal bütünlüğün sağ-
lanmasında, soykırım, etnik temizlik,
sürgün ve mübadele gibi yöntemlere
başvurulabilir. Ancak Fransız ve Al-
man ulusçuluğuna bir üçüncü ulusçu-
luk modeli daha eklenmektedir; Ame-
rikan Ulusçuluğu. Bireysel yurttaşlığı
ve yurtseverliği önceleyen Amerikan
ulusçuluğu, bireyci, çoğulcu, özgür-
lükçü ve evrenselci olarak tanımlanır.
13 Anthony Smith,
Max Weber
Anadolu Aydınlanma Vakfı
Düşünüyorum Bülteni
Sınır Özel Sayısı, Yaz 2016
45
öz bilinçli ulusçuluk türüne girmek-
tedir. Öz bilinçli ulusçuluk türüne göre
ulusçuluk, ulusal kimlik duygusu yüz-
yıllar boyu oluşturulan bireyler arası
ilişkiler ile kurum ve yapıların yeni
bir formda yeniden oluşturulması ile
meydana gelir.
Öz bilinçli bir milliyetçilik olarak
tanımlanmasına karşın Türklü-
ğün hukukî tanımı ile “yurttaşlık”
aşamasına tam olarak geçememiş
tanımı arasındaki ulusu
ya da milleti tanımlarken ortaya
çıkan gerilim ya da mesafe yurt-
taşlık aşamasına geçemeyen tüm
milliyetçilikler için geçerlidir.
Uluslararası ölçekte değerlendi-
rildiğinde “sol” ve “liberal” grup-
lanmalarda kendini daha
iyi ifade
edebilen milliyetçilik,
15
“sağ”
gruplanmalarda kendine “yurttaş-
lık” zemini bulamamaktadır.
18. yy öncesinde ulusal kimlikle
yurttaş olma arasında bir ilişki
gözlemlenmezken 18. yy’dan
sonra yurttaş olma ile bir ulusa
mensup olma aynı anlama ge-
lecek şekilde kullanılmaya baş-
lanmıştır. Bunun nedeni, ulusun
siyasal
kriterlerle tanımlanması
ile kültürel kriterle tanımlanması ara-
sındaki farklılıkta yatmaktadır. Siya-
sal
kriterlerle tanımlandığında yurttaş
olma ile bir ulusa mensup olma aynı
anlamda kullanılmaktadır.
16
Füsun
Üstel “
” isimli
eserinde şöyle der; “Bu süreçte yurt-
taşlığın sınırları bir yandan siyasal ve
medeni hakların genişlemesiyle aynı
ritimde gelişirken, diğer yandan da bu
evrimin
çerçevesi ulus-dev-
let olduğundan yurttaşlık ve ulus
birbirine sıkı sıkıya bağlandı. ‘
14 İslam Can,
, Sosyoloji
Divanı, Ocak-Haziran 2013
15
Stefan Breuer,
16 Derek Heater,
Egemenliğin millete ait olduğu yöne-
tim biçiminden uzaklaşıldığında bi-
reylerin birey olarak hakları reddedilir
ve halk bir nitelik olarak algılanarak,
ortak bir iradeyi ifade eden tek gövde-
li bir varlığa dönüşür. Lider bu iradeyi
temsil etme yetkisini sahiptir ve halk,
bu iradenin karşısında
dur.
17
Bu kurgunun lideri ve
ona ait söylemin destekçileri tarafın-
dan milliyetçiliğin bireylerin olmadığı
fakat “tek gövdeli varlığı” kasteden
bir argüman olarak kullanılması mil-
liyetçiliğe faşizmin eklemlenmesi so-
rununu doğurur. Teatral kurguya dâhil
olmak istemeyen yurttaşlarda ise mil-
liyetçilik kavramına karşı bir gerilim
ve mesafe meydana gelir ve bu faşizm
ile milliyetçilik kavramlarının bir bir-
leri yerine kullanılması yanılgısını da
beraberinde getirir.
ile milliyetçilik
17 Fatih Yaşlı,
, Ankara Üniversitesi,
Doktora, 2008
18 Stefan Breuer,
arasında var olan ayrışmayı Stefan
Breuer “
” isimli eserinde şöyle yorumluyor;
“Birinin (milliyetçilik) ağırlık merke-
zi, Bourdieu’nun dilinden söyleyecek
olursak, entelektüel alandır ve bura-
dan mümkün olduğunca korkmadan,
siyâsî alana ─bu alanın husu-
siyetlerine ödün vermeksizin-
geçmeye çalışır ki, bu biçimsel
anlamda tamamen sosyalizm ve
komünizmle karşılaştırılabilir bir
ideolojik politikadır. Buna kar-
şın diğeri (faşizm), entelektüel
alanda tek tek unsurlarla kök sa-
lan, fakat ağırlık merkezi-sadece
fikirlerin ve doktrinlerin değil,
aynı zamanda daima duyguların,
şiddetli heyecanların ve stratejik
hedeflerin söz konusu olduğu bir
saha olarak-siyâsî alanda olan bir
görüngü olarak nitelenebilir.”
Türkiye Cumhuriyetinin kuru-
cusu Mustafa Kemal Atatürk’ün
milliyetçilik üzerine yaptığı bir
tespit ise, Breuer’in “entelektüel
ideolojik politika” tanımından
daha dikkat çekicidir;
dâvası şuursuz ve ölçüsüz bir
dâva şeklinde mütalâa ve müda-
faa edilmemelidir.
dâva-
sı siyasî bir mücadele konusu olmadan
önce şuurlu bir ülkü meselesidir. Şu-
urlu ülkü demek,
Türkiye Cumhuriyetinin kurucu il-
keleri arasında yer alan ve bir sınır
kavram niteliği taşıyan milliyetçiliğin
faşizmle karıştırılması “hukukun üs-
tünlüğü” ve yurttaşlık meselesinin bir
olgunluğa erişmemiş olması ve aynı
zamanda bireylerin bu kavramı bizzat
taşıdığı anlamın dışına çıkararak key-
fiyetle kullanıyor olmalarından kay-
naklanmaktadır.
19 Abdülkadir İnan,
, Sayı: 13
Mustafa
Kemal Atatürk
Anadolu Aydınlanma Vakfı
Düşünüyorum Bülteni