BüYÜK Şİİr mi Cİns şİİr mi: cemal süreya’nin öZGÜNLÜk bağlamindaki poetik göRÜŞleri ÜzeriNE


  Ahmet Haşim’in şiirlerinin ilk yayımlandığı dönemde yadırgandığı ve adının “kurbağa şairi”ne çıktığı  bilinen bir gerçektir. 11



Yüklə 366,2 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə5/14
tarix23.06.2022
ölçüsü366,2 Kb.
#89968
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   14
5-5

10 
Ahmet Haşim’in şiirlerinin ilk yayımlandığı dönemde yadırgandığı ve adının “kurbağa şairi”ne çıktığı 
bilinen bir gerçektir.
11 
İkinci yeni şairlerinin şiirleri ise ilk yayımlandıkları dönemde “anlamsız” ve “saçma” olmakla suçlan-
mıştır.
12 
Bkz. Şerif AktaşYenileşme Dönemi Türk Şiiri ve Antolojisi, Ankara: Kurgan Edebiyat, 2003.
13 
Açık görüşlü ve kapalı görüşlü kişilikler hakkında bkz. Hunt Jr., Martin F.; Miller, Gerald R., “Open- 
and closed-mindedness, belief-discrepant communication behavior, and tolerance for cognitive incon-
sistency”, s. 35-37.


80
ÖZGÜR İLDEŞ
ramlaştırması çerçevesinde, büyük şair, var olanı “olumlama” ve “onurlandırma”yı 
esas alırken, cins şair “sarsma” ve “ırgalama”yı esas almaktadır, denilebilir. Büyük 
şair, kalabalıkların sesi olmayı hedeflerken, cins şair “bilinmeyen bir kitleye” seslen-
mekte gibidir. Büyük şairin başarısı, işini iyi yapması durumunda, yüksek bir ihtimal 
iken, cins şairin başarısı pek çok durumda belirsiz olup, büyük oranda şansa kalmış 
gibidir. Süreya’dan yola çıkarak değerlendirirsek; şiir rejimi bakımından, büyük 
şair “muhafazakâr”, cins şair ise şiirde “devrimci” ya da duruma göre “reformcu” 
olarak telakki edilebilir. 
Bir şair siyasi olarak muhafazakâr olup gene de “cins” bir şiire yönelmiş olabilir. 
Örneğin Süreya’nın “cins” bir şair olarak değerlendirdiği Yahya Kemal, sosyal ve 
siyasi olarak muhafazakâr bir şairdir, bununla birlikte o bazı bakımlardan cins bir 
şiire yönelmiş görünmektedir. (Yahya Kemal, siyasi olarak muhafazakâr iken, estetik 
konularda yer yer modern ve “reformist” bir tutum takınmıştır diyebiliriz). Görünen 
o ki bir kişi, bazı konularda muhafazakâr iken, başka konularda devrimci ya da refor-
mist olabilir. Ya da tam tersi: Politik konularda devrimci olarak kabul edilebilecek bir 
kişi, bazen sanat ya da şiir konusunda “alışıldık” ya da “popüler” yollardan ayrılmak 
istemeyebilir. Sanattaki muhafazakârlık kısmen politik muhafazakârlık ile bağıntılı 
olsa bile, teknik olarak bu ikisinin kendi içinde “nispi bir otonomi”ye sahip olduğu 
ve esas olarak farklı konular oldukları söylenebilir. 
Muhafazakâr zihnin bilinene, atılımcı zihnin ise bilinmeyene doğru hamle yaptığı 
söylenebilir. Modern resimde sürreal ya da soyut resimlere yönelen ilk sanatçıların, 
resim geleneği içinde belli bir kopmayı ve dışlanmayı göze aldıkları bir gerçektir. 
Gerçekçi ve figüratif resim, “güzel” olarak kabul edilirken, onun dışında bir arayışa 
girmek, garip, çirkin ya da anlamsız olarak değerlendirilebilmiştir. Ya da tonal müziğe 
karşı geliştirilen atonal müzik, müzik olmamak ve gürültü olmakla eleştirilebilmiştir.
14
Aynısı modernist şiirin soyut, popüler-olmayan bireyci konulara yönelmesinde de 
görülmüştür. Sürreal şiir ya da soyut şiir, özellikle ilk zamanlarda büyük tepkilerle 
karşılanmış ve hayattan kopuk olmakla eleştirilmiştir.
15
Bununla birlikte bu akımları 
şiire uygulayan şairler, ısrarla çalışmalarına devam etmiş ve zaman içinde bu şiirlerin 
kabul görmesini sağlamışlardır. Bu şiirlerin kabul görmesini sağlayamasalardı, bu 
şairlerin şiirlerinin durumu ne olacaktı?
14 
Atonal müzikle İkinci Yeni şiiri arasındaki bağlantı için bkz. Ayhan, Şiirin Bir Altın Çağı, s. 265. Ece 
Ayhan’ın özellikle Arnold Schönberg ve İlhan Usmanbaş’ın atonal müziğinden etkilendiği ve atonal 
müziği şiire uyarlamak istediği bilinmektedir. 
15 
İkinci Yeni şiirinin modern resim akımlarıyla bağlantıları için bkz. Karaca, “İkinci Yeni Şiiri ve Resim”, 
s. 281-312. İlhan Berk, Cemal Süreya ve Ece Ayhan’ın “figüratif-olmayan” resimden yoğun şekilde 
etkilendiği bir gerçektir ve bu konu Karaca’nın makalesinde ayrıntılı şekilde anlatılmaktadır. 


CEMAL SÜREYA’NIN ÖZGÜNLÜK BAĞLAMINDAKİ POETİK GÖRÜŞLERİ ÜZERİNE 
81
Bu soru elbette anlamlı bir sorudur. Bu durumda, muhtemelen bu şairlerin şiirlerini 
ya çok az kişi takdir edecek ya da belki de hiçbir karşılık bulmadan yok olup gide-
ceklerdi. Belki de tarihte denenmiş bazı “cins” atılımlar kendine yer bulamadan yok 
olmuş olabilirler; ya da belki bu eserler gelecekteki doğru zamanlarını bekliyorlardır. 
Görünen o ki, cins sanatın karşılığını bulması, pek çok tarihsel koşulun bir araya gel-
mesi ile mümkün olabilmektedir. Eğer bir benzetme yapmamız gerekirse; cins sanat, 
her zaman (müstakbel) okuyucunun “koşu yolu”na atılmış bir “pas” gibidir. Okuyucu 
yeterince hızlı koşarsa, kendisine sunulan pas ile buluşabileceği gibi, çok iyi şekilde 
atılmış pek çok pas da pek çok kere değerlendirilemeyebilir. Burada okuyucunun 
kapasitesi kadar, şans faktörünün de etkisi olduğu söylenebilir.
16
Cins sanatın çoğu defa ileri düzeyde yetenek ve deha ile ilişkilendirilebileceği söy-
lenebilir. Dehaya, geleneksel olarak iki türlü yaklaşımın mevcut olduğu görülmektedir. 
İlk yaklaşıma göre, deha ancak 140 (ya da bazı görüşlere göre 160) IQ ve üzerindeki 
zekâ seviyelerinde mümkün olabilirken, alternatif bir yaklaşıma göre ise, 125 IQ ve 
daha ileri IQ düzeylerinde, belli bir alanda “ileri düzeyde yetenek”e sahip herkes dahi 
olarak kabul edilebilir.
17
İlk yaklaşıma göre, ham ve genel zekâ esas alınırken, İkinci 
yaklaşımda belli bir alana mahsus “özel yetenek” esas alınmaktadır. İkinci yaklaşım, 
yetenek ve özgün kişiliği esas almakta gibidir. İkinci tanımdan yola çıkarak şöyle bir 
yoruma gidilebileceği kanaatindeyiz: “Deha, özgün kişilik ve yetenekle birleşmiş olan 
zekâdır”. Esasen bu İkinci yaklaşımın, sanatta dehanın gerçeğine çok daha fazla yaklaş-
tığı söylenebilir. Nitekim sanatta ham zekâ, belli bir düzeye kadar şart olmakla birlikte; 
ileri düzeylerde sanatsal üretim yapabilmek, daha ziyade yüksek bir EQ (duygusal 
zekâ), özgün bakış açıları ve özgün deneyimler ile ilişkilendirilmek durumundadır.
18
Sanatta dehanın 125’in altındaki IQ düzeylerinde mümkün olması muhtemelen sık 
rastlanabilecek bir durum olmayabilir. Ama dehayı oluşturan esas bileşenin, “özgün” 
kişilik özellikleri ve özgün yaşama biçimlerini sanata transfer edebilme becerisi ve 
yeteneği olduğu pekala söylenebilir. Bu bakımlardan cins olarak kabul edilebilecek 
şairlerin, IQ’su ile ilgili elbette farklı araştırmalar yapılabilir ve bu başka bir yazının 
16 
Tarihte yer etmeyi başaramamış ama bir şekilde orijinal olduğunu düşündüğümüz yazar ve şairlerin 
geriye doğru tespiti için alternatif bir takım “edebiyat tarihi”nin yazılması gerekebilir. Bu konu için 
bkz. Özgül, “Edebiyat Tarihine Manifestik Bir Bakış”, s. 2685-2700.
17 
Bu konuda bkz. Terman, Lewis m., The Measurement of Intelligence: An Explanation of and a Complete 

Yüklə 366,2 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   14




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə