144
ANALİTİK PSİKOLOJİ
kişiliği ile uzaktan yakından hiç ilgisi olmadığını bir türlü kabule
yanaşmazlar. Bu yanılgı, bellekte bir tür bir yansıtmaya meydan verebile
cek herhangi kişisel bir nedenin bulunmaması gereğine dayanmaktadır.
Anne ve baba bunlara mahal verecek tarzda davranmamış olsalar da, bu
tür fantezilerin, çocukluk çağındaki bir dönemde, anaya ve babaya atfedil
diğini gösteren vakalara rastlanmıştır.
Freud, kısa bir denemesinde, Leonardo da Vinci'nin yaşlılığında
nasıl iki annenin etkisi altında kalmış olduğunu göstermiştir. İki anneden,
ya da iki ayrı soydan gelme olayı, Leonardo vakasında, geçerli olmasına
geçerli idi, ama bu olay sadece onun için değil, başka sanatçıların
yaşamlarında da rol oynamaktadır. Benvenuto Cellini’nin de iki ayrı soy
dan gelme fantezisi vardı. Bu genel mitolojik bir motiftir. Birçok efsane
kahramanlarında iki anneden söz edilir. Bu fantezi, kahramanların gerçek
te iki anneye sahip olmalarından doğmamaktadır, kişisel bellek alanına
değil, insanlığın zihin tarihinin esrarına ait, yaygın bir "ilksel" imgedir.
Her bireyde, kendi kişisel anılarından başka, Jacob Burckhardt'ın
yerinde bir deyimi ile «ilksel» simgeler vardır; bunlar «kalubelâdan» beri
insan muhayyilesinden kalıtım yolu ile edinilen kuvvetlerdir. Bu kalıtım,
bazı mitos ve efsane motiflerinin dünyanın her yerinde aynı biçimlerde
tekrarlanması, gerçekten hayret verici bir olayı açıklıyor. Akıl
hastalarımızın bizim çok eski metinlerde karşılaştığımız imgelerin ve
çağrışımların aynını harfiyen niçin canlandırdığını gösteriyor. Symbole der
Wandlung (Dönüşüm Simgeleri) adlı kitabımda bunlardan bazı örnekler
verdim. Böyle derken, fikirlerin kalıtım ile geçtiğini ileri sürüyor değilim,
bambaşka bir şey olan, bu gibi fikirlerin oluşma olanağından söz ediyorum.
Tedavinin daha sonraki bir aşamasında, kişisel anılarla ilgisi
olmayan fanteziler belirmeye başladığında, içinde insanlığa ortak ilksel
imgelerin uyur durumda bulunduğu, bilinçdışının daha derin bir katının
tezahürleri ile karşılaşıyoruz. Bu imgelere veya motiflere «arketipler»
(ana örnekler) diyorum, bilinçdışının «dominantları» (baskın örnekleri)
dediğim de oldu. Bu fikrin daha ayrıntılı açıklaması için okurun ilgili
yapıtlara başvurmasını öneririm.
Bu buluş, olayı anlamamızda bir adım daha ileri götürüyor bizi: yani,
bilinçdışmda iki kat bulunduğu gerçeğini kabul etmemize. Bir kişisel, bir
KİŞtSEL BİLtNÇDIŞI VE ORTAK BİLİNÇDIŞI
145
de, kişiötesi, kişidışında bilinçdışı var. Bu sonuncusuna «ortak bilinçdışı»
da diyoruz, çünkü kişisel olabilecek bir şeyden tamamiyle uzak,
tamamiyle evrensel bir olay; bu içeriklere her yerde rastlamak mümkün,
kişisel bilinçte olmayacak şeyler bunlar. Kişisel bilinçte, unutulan anılar,
bastırılıp geri itilmiş olan (yani bile bile unutulmuş) acı hatıralar, eşikaltı
algılamalar, yani bilinç yüzeyine çıkacak gücü bulamamış duyu-
algılamaları, en sonra da, bilinç için henüz olgunlaşmamış içerikler var.
Bu, sık sık düşlerde karşılaştığımız gölge figürüne tekabül etmektedir.
İlksel imgeler insanlığın en eski ve en evrensel «düşünce biçim
leridir». Bunlar duygu oldukları kadar, düşüncelerdir de; bilgi kaynağını,
bilinçdışın kendini bilmesi gibi gören felsefî ya da gnostik sistemlerde
görüldüğü gibi, kısmî ruhlar halinde, kendi bağımsız yaşamlarını
sürdürürler. Melek, baş melek, Aziz Paulus'daki «prenslikler ve güçler»,
Gnostiklerin arhonları, Aeropagitus Diyonizos'un göksel hiyerarşisi vb.
arketiplerin görece özerkliğinden kaynaklanmaktadır.
Şimdi, transferansın kişisel, çocuksu biçiminden kurtulduğunda,
libido'nun seçtiği objeyi bulmuş oluyoruz. Bilinçdışının derinliklerine
doğru yolculuğuna devam eder ve orada ta başlangıçtan beri uyuklamak
ta olan şeyleri harekete getirir. İnsanlığın o gün bu gündür yararlandığı
gizli hâzineyi, tanrılarının ve şeytanlarının barındığı, insanın onlar
olmasaydı insan olmaktan çıkacağı şu güçlü, büyük düşüncelerin barın
dığı yeri bulmuştur.
Ondokuzuncu yüzyılın doğurduğu büyük fikirlerden birini alalım
ele: enerjinin korunması fikrini. Bu fikri ilk ortaya atan Robert Mayer bir
hekim idi; bunu keşfeden, fizikçi ya da doğabilimci olsaydı, daha uygun
olurdu. Ancak, gözden kaçırılmaması gereken bir olay var burada; bu
fikir, kelimenin tam anlamıyla, Mayer tarafından «oluşturulmuş» değildi.
O sırada mevcut fikirler, ya da bilimsel varsayımların kaynaşması sonucu
doğmamıştı, yaratıcısının içinde bir bitki gibi gelişmişti. 1944 yılında
Mayer, bu konuda Griesinger'e şöyle yazıyordu: «Kuramı yazı masasında
oluşturmuş değilim (burada gemi hekimi olarak 1840-1841 yıllarında
yaptığı bazı fizyolojik gözlemleri anlatmaktadır). Fizyolojiye ilişkin
sorunları iyi anlamak için, insanın bazı fiziksel süreçler hakkında bilgisi
olması şarttır; tabii şeylere, ben şahsen itici bulduğum, metafizik açıdan
146
ANALİTİK PSİKOLOJİ
bakılmadığı sürece. Böylece kendimi fiziğe adadım ben de, bu konuya
öylesine kaptırdım ki kendimi, gülen varsın gülsün, bulunduğumuz,
yeryuvarlağının şu ücra köşesine pek ilgi duymadığım için, çalışmama ara
vermeyeyim diye teknede kalmayı yeğledim; o ana kadar, ve o andan
sonra da duymadığım ve duymayacağım bir ilham altındaydım. Kafamda
çakan şimşekler Surabaya'ya kadar çaktı durdu, fikir fikri doğurdu. O
zamanlar arkada kaldı, ama bende yüzeye çıkan şeylerin sakin kafa ile
incelenmesi, bunun sadece öznel olarak kanıtlanabileceği bir hakikat
olduğunu öğretti bana. Benim gibi fizikten pek anlamayan biri tarafından
bunun gerçekleştirilip gerçekleştirilemeyeceği belli değil.»
Enerji bilimi üstüne yazdığı kitapta, Helm şöyle diyor: «Robert
Mayer'in yeni fikri, üzerinde daha çok kafa yorarak, geleneksel enerji
kavramlarından kopmuş değildir, bu fikir, sezgisel olarak algılanan fikir
lerdendir; ruhsal nitelikteki başka alanlardan türeyen bu tür fikirler zihni
ele geçirir ve geleneksel kavramları, kendi suretlerine göre yeniden biçim
lendirmeye zorlar».
Şimdi şu sorun çıkıyor ortaya: kendini böyle doğa gücüyle kabul
ettiren bu yeni fikir nereden gelmektedir? Tropik ülkelere bu ilk yolcu
luğun sayısız izlenimlerini tamamen gölgede bırakan, bilinci tutsak yapan
bu gücü nerden alıyor? Kolay yanıtlandırılacak sorular değil bunlar.
Kuramımızı buraya uygulayacak olursak, açıklama şöyle olabilir: enerji
ve enerjinin korunması fikri, ortak bilinçdışında uyur durumda bulunan
ilksel bir imge olmalı. Böyle bir sonuca varabilmemiz için doğal olarak bu
tür bir ilksel imgenin insanlığın zihin hayatının geçmişinde gerçekten var
olmuş ve çağlar boyunca işler durumda bulunmuş olmasını kanıtlamak
zorundayız. Kanıt bulmak o kadar zor değil; yeryüzünün birbirinden ala
bildiğine uzak bölgelerindeki en ilkel dinler bu imge üzerine kurulmuş
bulunmaktadır. Tek ve belirleyici düşüncesinin her şeyin çevresinde
döndüğü, evrensel sihirli bir kuvvet olduğunu söyleyen, madde veya
zihin olaylarının maddeden çok kuvvetlerin etkisine bağlı olduğunu savu
nan dinamistik dinler vardır. Ünlü İngiliz araştırmacısı Tylor olsun, Frazer
olsun bu düşünceyi yanılarak animizm (ruhçuluk) diye dile getirmişlerdir.
Gerçekte, ilkellerdeki kuvvet-kavramı birtakım ruhları değil, Amerikalı
araştırmacı Lovejoy'un yerinde bir ifadesi ile «ilkel enerji bilimi»ni dile
Dostları ilə paylaş: |