138
ANALtTİK PSİKOLOJİ
lardı. Bunu şato kapısı önündeki kısa konuşmalardan anlıyoruz. İkisi de
şatoya girmek istemişti. İçedönüğün, şatonun içine girme konusunda ileri
sürdüğü kuşkular öteki için de geçerliydi. Dışadönüğün girişimi de öteki
için geçerliydi. Böylece birinin davranışı ötekini içeriyordu, bir kimse ken
dinin doğal tutumunda, bu bir dereceye kadar daima böyledir, çünkü bu
davranışta belli bir ortak uyum söz konusudur. Bu daima süjeden gelse dahi,
içedönüğün davranışında da aynı şey geçerlidir. Dışadönüğün davranışı
objeden süjeye yönelirken, içedönüğünki süjeden objeye yönelmektedir.
Ancak, içedönük söz konusu olduğunda obje, süjeye egemen olur ve
onu cazibesine kaptırırsa, davranışı sosyal niteliğini kaybeder. Dostunun
varlığını unutur, onu içermemektedir artık, obje onu sindirmiştir, arka
daşının ne kadar sıkıldığının farkında değildir. Aynı şekilde, bekledikleri
onu düşkırıklığma uğratınca, dışadönük de ötekini düşünmez olmuştur,
böylece kendi öznelliğinin kabuğuna çekilmiş, keyfi kaçmıştır.
Olayı şöyle özetleyebiliriz: içedönükte, objenin etkisi, ikincil durum
daki dışadönüklüğü yüzeye çıkarmış, dışadönükte ise ikincil durumdaki
içedönüklük sosyal davranışının yerini almıştır. Böylece, başlangıçtaki
önerimize geri gelmiş oluyoruz. «Biri için değer, öteki için değer yokluğu
olmaktadır.» Hem pozitif, hem negatif olaylar, ikincil durumdaki karşıt-
işlevi kendine çeker. Böyle bir durumda, ortaya duygusallık çıkar.
Duygusallık, aşağılık duygusunun varlığının şaşmaz belirtisidir. Bu,
sadece iki kişi arasında değil, aynı zamanda kendi içimizdeki çatışmanın
ve anlaşmazlığın psikolojik temelini oluşturur. İkincil durumdaki işlevin
özünü özerklik oluşturur: bağımsızdır, saldırır, insanı büyüler; bizi öyle
etkisi altına alır ki, artık kendi kendimizin efendisi değilizdir; kendimiz ile
başkaları arasında bir ayırım yapamayız. Öte yandan, karakterin oluşması
için, öteki tarafımızın, ikincil işlevin de ifade imkânı bulmasına bıraka
mayız; çünkü öteki işlere ihtiyaç duyabileceğimiz zaman, her an gelebilir
ve yukardaki örnekte de gördüğümüz gibi, bizi hazırlıksız yakalayabilir.
Sonuç da kötü olabilir, dışadönük objeye karşı olan kaçınılmaz ilişkisini,
içedönükse süjeye karşı olan ilişkisini kaybeder. Öte yandan içedönüğün
sürekli kuşkular ve duraksamalarla taciz edilmeden bir eyleme başlaması,
dışadönüğün ise kendi ilişkilerini tehlikeye düşürmeden, kendi hakkında
düşünmesi şarttır.
DAVRANIŞ TİPİ SORUNU
139
İçedönüklük ile dışadönüklükte, Goethe’nin bir zamanlar diastol ve
sistol diye atıfta bulunduğu birbirinin antitezini oluşturan doğal
davranışlar, ya da eğilimler söz konusudur. Bunlar, uyumlu bir şekilde
birbirini izleyerek, yaşama ritim sağlarlar, ancak bu ritmi gerçekleştirmek
büyük bir sanat işi gibi görünüyor. Doğal yasanın herhangi bir bilinçli
eylem tarafından tedirgin edilmemesi için, bunu ya tamamiyle bilinç-
dışmdan gerçekleştirmek, ya da antitetik hareketleri yapabilmek ve yap
mayı istemek için çok daha yüksek bir anlamda bilinçli olmak gerekir.
Gerisingeri, hayvanın bilinçdışılık durumuna dönemeyeceğimize göre,
tek kalan şey, daha yüksek bir bilinç düzeyine gidecek çetin yoldur. Kendi
serbest irademiz ve amacımız doğrultusunda, o büyük Evet’i ve Hayır’ı
yaşamamızı olanaklı kılacak bilinç insanüstü bir idealdir. Gene de bir
hedeftir. Belki de şimdilik zihniyetimiz Evet’i bilinçli olarak istememize,
Hayır’a ise ancak tahammül etmemize izin vermektedir. Durum böyle
olunca, çok şey gerçekleşmiş demektir.
İnsan doğasında içkin ilke olarak, karşıtlar sorunu, kendimizi
gerçekleştirmemiz sürecinde bir başka aşamayı daha oluşturmaktadır. Bu
genelde bir olgunluk sorunudur. Bir hastanın pratik tedavisi, hele vaka
gençler ile ilgili ise, pek bu sorunla başlamaz. Gençlerdeki nevrozlar,
genelde hakikatin kuvvetleri ile, gelişmemiş, çocukluk davranışı
arasındaki çatışmadan doğar, bu çocuksu davranış, gerçek, ya da hayali
anababaya karşı aşırı düşkünlük, teleolojik (erekcil) açıdansa gerçekleşti
rilmesi olanaksız kurgular, planlar ve özlemlerden meydana gelir. Bu gibi
durumlarda Freud ile Adler’in indirgeme yöntemleri tamamiyle yerinde
yöntemlerdir. Ya olgunluk çağında ortaya çıkan ya da hastayı çalışamaz
duruma getiren birçok nevroz vakası vardır. Doğal olarak, bu vakalarda,
hastaların gençliklerinde bile anababaya karşı aşırı derecede bağlı olduk
ları ve her türlü çocuksu boş hayaller içinde bulundukları söylenebilir,
ama bütün bunlar, onların bir meslek edinmelerini ve mesleklerini başa
rıyla icra etmelerini, normal bir evlilik yapmalarını önlememiş, bu duru
mu önceki davranışları olgunluk çağında birden başarısızlığa uğraymca-
ya kadar sürdürebilmişlerdir. Bu gibi durumlarda, onlara çocukluk fan
tezilerini anababalarına karşı aşın bağımlılıklarını hatırlatmak işe yara
maz; bununla birlikte, bu da yöntemin gerekli bir bölümüdür ve çoğu kez
140
ANALİTİK PSİKOLOJİ
kötü bir sonuç doğurmaz. Ancak gerçek terapi, yolunu tıkayan şeyin artık
anababası değil, kendi — yani kendi kişiliklerinin ana ve baba rolünü
üstlenmiş olan bilinçdışı bölümü— olduğunu anlayınca başlar. Bunun
farkına varış olayı, yardımcı olsa da gene de negatiftir, «Bana karşı olan
babam ve anam değil, ben kendimmişim meğer» demek yetmez. Kendi
içindeki, kendine karşı olan fa'mdir? Ana ve baba imgeleri ardına gizlenen,
yıllar boyu ona derdinin nedeninin bir yolunu bulup, içine, dışardan
girmiş olduğuna onu inandırmış olan, kişiliğinin o esrarlı kısmı nedir? Bu
kısım bilinçli davranışın karşıtıdır; kendini kabul ettirmediği sürece ona
rahat huzur vermeyecek, onu tedirgin edecektir. Gençler için geçmişten
kurtulma yeterli olabilir, gelecek olanaklarla dolu, önlerindedir. Birkaç
bağı koparmak yeter, işin geri kalan yanını yaşam-içgüdüsü halleder.
Ancak, yaşamlarının büyük bir bölümünü arkada bırakmış olanlar için,
geleceğin onlar için harika olanaklar gizlemediği ve günlük alışılmış işleri
yapmaktan ve yaşlılığın belli belirsiz hazlannı beklemekten başka bir
şeyin söz konusu olmadığı kimseler için durum başkadır.
Geçmişinden azat etmeyi başarabilirsek, gençlerin anababalannm
imgelerini daima daha uygun figürlere, onların yerini alacak şeylere
aktardığım görmekteyiz. Örneğin, anneye karşı beslenen duygu kadın eşe,
baba yetkesi ise saygı duyulan öğretmenlere, üstün kişilere veya müesse-
selere aktarılmaktadır. Bu esas bir çözüm değilse de, normal insanın bilin
cinde olmadan yürüdüğü pratik bir yoldur, dolayısıyla da belirgin baskılar
ve direnmeler söz konusu değildir.
Erişkin için durum başkadır. Kolaylıkla veya zorlukla yolun bu
bölümünü ardında bırakmıştır. Belki de çoktan geçmişten kopmuş durum
dadırlar, annelerini ararken karşılarında eşlerini bulmuşlar, kadınlarsa,
babalarını, kocalarında bulmuşlardır. Babalarına ve baba müessesesine
gereken saygıyı göstermişlerdir, kendileri baba olmuşlar ve bütün bunları
arkalarında bıraktıktan sonra, ilerlemelerin ve isteklerin yerine getiril
mesinin sıkıcı bir şey olduğunun, pişmanlık ve gıpta karışımı bir duygu ile
dönüp baktıkları gençliğin boş hayalleri olduğunun artık kendilerini
yaşlılığın ve tüm boş hayallerinin sonunun beklediğinin farkına
varmışlardır. Artık ana ve baba yoktur; dünyaya ve nesnelere yansıttıkları
bütün boş hayaller yavaş yavaş gerisingeri kendilerine doğru bitkin,
Dostları ilə paylaş: |