KÎŞİSEL BİLİNÇDIŞI VE ORTAK BİLİNÇDIŞI
153
Yaşamın birinci yarımından ikinci yarımına geçiş, eski değerlerin
yeniden değerlendirilmesi demektir. Bir an önce eski ideallerimizin
karşıtının değerini takdir etmemiz, eski inançlarımızdaki yanlışı
algılamamız, eski gerçeğimizde gerçek olmayanı tanımamız, o ana kadar
aşk denilen şeyin içinde ne kadar düşmanlık, hatta nefret payı olduğunu
bilmemiz gerekir. Karşıtlar çatışmasının cazibesine kapılan birçok kişi,
kendilerine iyi ve uğrunda çaba sarfetmeye değer gibi görünen her şeyi
kaldırıp atmış, eski ben’lerinin tam tersi bir yaşam sürmeye çalışmışlardır.
Meslek değiştirmeler, boşanmalar, dinsel kamplar, her türlü din, siyasi
parti veya inanç değiştirmeler, karşı tarafa geçmenin belirtileridir. Karşı
tarafa geçmeye engel olan şey, insanın eski yaşamının bastırılması, bilinç
li erdemler ve değerlerin karşıtlarının henüz bastırılmış ve bilinçdışmda
bulunduğu zamanki eski dengesiz durumu ortaya çıkarmasıdır. Eskiden
olduğu gibi, belki de, nevrotik bozuklukların nedeni, karşıt fantezilerin bi-
linçdışında bulunmasıydı, şimdi ise eski ideallerin bastırılması sonucu
bozukluklar ortaya çıkmaktadır. Bir değerdeki değersiz olanı veya bir
hakikatteki hakikat olamayanı gördüğümüzde değer veya hakikatin
ortadan kalktığını sanmamız büyük bir yanılgıdır. Sadece göreceleşmiştir.
İnsana değgin her şey görecedir, çünkü her şey bir iç kutupluluğa dayanır;
çünkü her şey bir enerji olayıdır. Enerji, doğal olarak, önceden var olan
bir kutupluluk üstüne dayanır, onsuz enerji olamaz çünkü. Enerji
anlamına gelen dengeleyici sürecin gerçekleşmesi için daima yükseğin ve
alçağın, sıcağın ve soğuğun vb. olması gerekir. Dolayısıyla, karşıtları
lehine bütün önceki değerleri yadsıma eğilimi, sözünü etmiş bulunduğu
muz tekyanlılık kadar bir abartıdır. Sorun evrence kabul edilmiş, hak
kında kuşku olmayan değerleri reddetmekse bu önüne geçilemeyecek bir
kayıp olur. Bu şekilde hareket eden, Nietzsche’nin de demiş olduğu gibi,
içindeki değerlerinden boşalmış olur.
Esas sorun, karşıt tarafa geçmek değildir, bir taraftan eski değerleri
korurken, öte taraftan karşıtlarını da tanıyabilmek sorunudur. Doğal
olarak, bu, çatışma ve kişinin bölünmesi demektir. Hem felsefî açıdan,
hem ahlâksal açıdan insanın bundan kaçınması normal; karşıta geçmekten
daha sık rastlanan başka bir seçenek de eski davranışın taşlaşmasıdır.
Kabul edilmesi gerekir ki, yaşlılar söz konusu olduğu zaman, her ne kadar
154
ANALİTİK PSİKOLOJİ
nahoş olsa da, bu bir başarı sayılır; en azından kanlarına sırt çevirmemiş
oluyorlar, dürüstlüklerinden şaşmıyorlar, sersemleşmiyorlar, sözlerinden
dönmüyorlar, sadece cansız odunlaşıyorlar, ya da daha kibarcası,
geçmişin direkleri oluyorlar. Ama bunun yanında ortaya çıkan arazlar,
katılık, darkafalılık, zararlı olmasa bile hoş değil; çünkü bir hakikati, ya
da başka bir değeri benimseme yöntemleri Öylesine esneklikten uzak ve
şiddetlidir ki, kaba davranışları, hakikatin kendine çektiği şeyden daha
fazlasını iter, sonuç olarak, arzu edilen iyinin karşıtı elde edilmiş olur.
Katılıklarının esas nedeni karşıtlar sorunundan korkmaktır: «Medarus»
uğursuz kardeşi karşısında, esrarlı bir dehşete kapılır. Dolayısıyla, yalnız
tek bir hakikat, tek bir yol gösterici eylem ilkesi olması gerekir; bu ilke
salt olmalıdır; yoksa, kendileri dışında, her yerde, her an vukuu bulabile
cek faciaya karşı koruma sağlamazlar. Ama aslında en tehlikeli devrimci
kendi içimizdedir, yaşamın ikinci yarısına sağ salim geçilmek isteniyorsa
herkesin bunun bilincine varması gerekir. Elbette şimdiye kadar yaşamış
olduğumuz güvensizlikle, iç bölünmesiyle ve çelişen inançlarla değiş
tokuşta bulunmamız gerekecektir. İşin beter yanı, bu durumdan kurtu
luşun olmamasıdır. Mantık tertium non datur (başka çıkar yol yok) diyor.
Tedavinin uygulamadaki gereksinimleri bizi, bu tahammül ötesi
durumdan çıkaracak başka yol ve vasıta aramamıza zorladı. Görünürde
aşılamayacak bir engelle karşılaşınca insan geri adım atmaktadır: teknik
deyimi ile regresyona başvurmaktadır. Bugünküne benzer durumlar
yaşadığı eski zamana dönüyor, o zaman kurtulmak için hangi çareye
başvurduysa o çareyi yeniden deniyor. Ancak gençlikte işe yarayan şey,
yaşlılıkta işe yaramamaktadır. Nitekim, eski mevkiine dönmek, Amerikalı
işadamının işine yaramamıştı, gördüğümüz gibi. Bu durumda gerileme,
yani regresyon, çocukluk çağına kadar gitmektedir (birçok yaşlı
nevrotiğin çocukça davranışlarında görürüz bunu) hattâ çocukluk önce
sine uzanmaktadır. Bu garip görünebilir, ama mantıken olmayacak şey de
değildir.
Önce de söylediğimiz gibi, bilinçdışında iki kat var gibidir: kişisel
kat bebeklik döneminin ilk anılarına uzanır, ortak kat ise bebeklik döne
minin öncesine gider, atalarımızın yaşamının kalıntılarını kapsar. Kişisel
bilinçdışının anı-imgeleri, deyim yerindeyse, dolmuştur; çünkü bunlar
KİŞİSEL BİLİNÇDIŞI VE ORTAK BİLİNÇDIŞI
155
bireyin kişisel olarak yaşadığı imgelerdir, ortak bilinçdışmın arketipleri
dolu değildir; çünkü kişisel olarak yaşanmış olmayan biçimlerdir. Öte
taraftan, psişik enerji geri gidecek olursa, ilk bebeklik döneminden de
geriye uzanır ve atalarımızın mirasını kapsayacak olursa, o zaman mitolo
jik imgeler uyanır: bunlar arketiplerdir. O ana kadar varlığından hiç
haberimiz olmayan manevi bir iç dünya açılmakta, tüm eski fikirlerimizle
taban tabana zıt gibi duran içerikler sergilenmektedir. Bu imgeler öylesine
yoğundur ki, milyonlarca kültürlü insanın niçin teosofi ve antroposofinin
büyüsüne kapıldığını anlamamızı kolaylaştırır. Böyle olmasının nedeni,
bu gibi çağdaş gnostik sistemlerin, kendi içimizde, dile getirilemeyen olup
biten şeyleri, katoliklik de dahil, Hıristiyanlığın mevcut biçimlerinin her
hangi birinden daha iyi ifade etme ve anlatma ihtiyacını karşıladıkların-
dandır. Katoliklik, protestanlıktan daha kapsamlı bir biçimde daha iyi dile
getiriyor elbette. Ancak ne geçmişte, ne de şimdi, Katoliklik, eski puta-
tapmacılık simgeciliğinin zenginliğine ulaşamamıştır; bu simgeciliğin
Hıristiyanlığa kadar uzaması, daha sonra yavaş yavaş yer altına inmesi ve
erken Orta Çağdan çağımıza kadar canlılığım koruması bu nedendendir.
Büyük çapta yüzeyde görünmez olmuştur: ancak, kılık değiştirerek,
çağdaş yönelimli bilinçli zihnimizin tekyanlılığını telâfi etmek için geri
gelmektedir. Bilincimiz öylesine doymuş, yuğrulmuş bulunuyor ki, Hıris
tiyanlık, bugün bize egemen olan fikirlerimizin alabildiğine belirgin bir
biçimde karşıt tezi gibi göründüğü için, bilinçdışındaki karşıt pozisyon
orada tutunacak yer bulamamaktadır. Bir pozisyona ne kadar tek yanlı,
katı ve salt olarak tutunulursa, öteki o kadar saldırgan, düşman ve
uyuşmaz olmakta, dolayısıyla ilk bakışta bu ikisinin uyuşma olasılığı yok
gibi görünüyor. Ancak bilinçli zihin hiç olmazsa bütün insan görüşlerinin
göreceli geçerliğini kabul ederse, muhalefet de uyuşmaz niteliğinden bir
şeyler kaybeder. Bu arada çatışma kendine, ifadesini bulabileceği uygun
yerler arıyor, örneğin Budizm, Hinduizm, Taoizm gibi doğu dinlerine
yöneliyor. Teosofideki senkretizm bu gereksinimi epey karşıladığından,
neden başarı kazandığı açıklanmış oluyor.
Analitik tedavide ifade edilmesi, biçim verilmesi gereken arketipik
yaşantılar söz konusudur. Doğal olarak, bu tür yaşantıların doğduğu
zaman ve zemin sadece bu değildir; çoğu kez, beklenmedik anda zuhur
Dostları ilə paylaş: |