25 2
ANALİTİK PSİKOLOJİ
değildir, hatta onlara tamamiyle karşıdır. Böylece, yakın çağlarda yer alan
zihin davranışlarındaki değişme, hiç olmazsa bu görüş açısından bir
bakıma iyi karşılanmıştır, çünkü düşleri ve iç yaşantıları önemle dikkate
alan eski içgözlemci davranışın cesaretini kırmıştır.
Kilisenin dikkatle ördüğü birçok duvarı yıkan protestanlık, bireysel
vahyin ayırıcı ve başka başka inanç doğurucu sonucuna uğramıştır
hemen. Dogmatik çit kaldırılınca ve âyin törenleri yetkinliğini yitirince,
insan, Hıristiyan ve putperest dinsel yaşantının eşsiz özü olan bir dogma
ve âyin kurallarının koruması olmaksızın, bir iç yaşantıyla karşı karşıya
gelmiştir. Protestanlık dogmanın bütün inceliklerini yitirmiş, mes âyini,
günah çıkarma, âyinlerin büyük bir kısmı ve rahiplik zâhitliği önemini
kaybetmiştir.
Bu sözler, ne bir değer yargısıdır ne de öyle olmak niyetindedir,
bunu açıkça söylemem gerek. Ben sadece olguları açıklıyorum. Bununla
birlikte, Protestanlık, kilisenin kaybolan yetkisi yerine Kitab-ı
Mukaddesin yetkisini koymuştur. Ama tarihin gösterdiği gibi, Kitab-ı
Mukaddesin bazı bölümleri türlü türlü açıklanabiliyor. Incil’in bilimsel
eleştirmesi de, kutsal yazıların tanrısal yönünü belirtmekte pek yardımcı
olmamıştır. Bilimsel aydınlanma dedikleri şeyin etkisi altında kültürlü
kimselerin çoğu, ya kiliseden ayrılmış, ya da ona karşı tamamiyle ilgisiz
kalmıştır. Bunlar sadece tatsız birtakım akılcılar veya nevrotik aydınlar
olsaydı yitirilen şey o kadar esef edilecek bir şey olmazdı. Ama bunların
çoğu dindar kişilerdir. Ne var ki bugünkü inanç biçimleriyle uyuşama-
maktadırlar. Böyle olmasaydı, oldukça okumuş, Protestan sınıfları
üstünde Buchman hareketinin önemli etkisi açıklanamazdı. Arkasını kili
seye çeviren Katolik, çoğu zaman ateizme gizli veya açık bir eğilim gös
terir, Protestan ise mümkünse bir mezhebe katılır. Katolik kilisesinin mut-
lakiyetçiliği aynı derecede mutlak bir olumsuzluk gerektiriyor gibi, oysa
Protestanlık rölativizmi birtakım değişmelere müsaade etmektedir. Hıris
tiyanlık tarihine fazla girdiğim düşünülebilir, buna sebep, sadece, düşe ve
bireysel iç yaşantısına karşı olan ön yargıyı anlatmaktır. Bu sözleri bizim
kanserli hastamızla aramızda geçen konuşmanın bir bölümü de olabilirdi.
Musallat fikrini bir patolojik saçmalık olarak hor görmeyip ciddiye
almasının daha iyi olacağını söyledim ona. Ama ciddiye almak demek
BİLİNÇDIŞI ZİHNİN BAĞIMSIZLIĞI
253
bunu bir çeşit teşhis gibi kabul etmek, gerçekten varolan bir psişede
kansere benzer marazi bir gelişme biçiminde derdin ortaya çıktığını söyle
mek olacaktı. «Ama» diye soracak tabii «bu marazi gelişme de ne?»
Bense «Bilmiyorum» diyeceğim, çünkü gerçekten bilmiyorum. Her ne
kadar önce de söylediğim gibi bunun ödünleyici ve tamamlayıcı bir bi
linçdışı gelişmesi olduğuna şüphe yoksa da, özel niteliği ve içindekiler
konusunda hiçbir şey bilinmiyor. Bilinçte bulunmayan şeylere dayanan
bilinçdışı zihnin kendiliğinden tezahürüdür bu.
Hastam musallat fikrin kökünü teşkil eden şu bilinçdışının içine nasıl
gireceğimi merak etmekte. Onu afallatma pahasına, gerekli bilgiyi
düşlerinden elde edeceğimizi söylüyorum. Bu düşleri, sanki akıllı, amaçlı
ve kişisel bir kaynaktan çıkıyormuş gibi ele alacağız. Bu tabii iddialı bir
varsayım. Aynı zamanda bir macera da, çünkü hâlâ sayısı oldukça kabarık
çağdaş psikolog ve filozoflarca varolduğu yadsınan gözden düşmüş bir
şeye büyük önem vermiş olacağız. Kendisine yöntemimi anlattığım ünlü
bir antropolog, şu tipik sözleri söyledi bana: «Hepsi güzel, güzel ya,
tehlikeli,» Evet, tehlikeli olduğunu kabul ediyorum, bir nevroz kadar
tehlikeli. Bir nevrozu iyi ederken tehlikeyi göze almak gerekiyor.
Tehlikesiz bir iş, çok iyi biliriz ki etkin olmaz. Kanseri ameliyatla
tedaviye kalkmak da tehlikeli, ama onsuz da olmaz. Daha iyi anlaşılsın
diye hastalanma psişeyi, üstünde ince yaralann açılabileceği nazik bir
beden gibi görmelerini sık sık söyleyesim gelir. Psişe tahayyül edilemez;
bu yüzden havadan daha belirsiz, ya da birtakım mantık kavramlarının
aşağı yukarı, bir felsefi sistemidir diye düşünen önyargılı inanç öyle geniş
ki, insanlar içindeki bazı şeylerin farkında olmadığı süre onların var
olmadığını düşünür. Bilinçdışında, güvene ve güvenilir psişik bir göreve
inanılmadığı gibi, düşler gülünç şeyler olarak görülmektedir. Bu koşullar
altında ileri sürdüklerim büyük kuşkular uyandırmaktadır. Düşlerin belir
siz hayaletlerine karşı insanın uydurmadığı düşünce kalmamıştır.
Bununla birlikte, yine de, derin incelemeye girmeden, varlığı,
çağrışım deneyiyle de tesbit olunabilecek aynı çatışma ve kompleksleri
görüyoruz. Üstelik bu kompleksler, varolan nevrozun bütünden aynlmaz
bir bölümünü meydana getirmektedir. Bu bakımdan düşlerin, çağrışım
deneyi kadar, bize bir nevrozun içindeki şeyler üstünde bilgi vereceğine
254
ANALİTİK PSİKOLOJİ
inanmakta haklıyız. Aslında daha da çok şey verir. Araz, toprak üstünde
ki bitki sapıdır, bitkinin aslı toprak altına kök salmıştır. Kök bir nevrozun
içindekileri gösterir; komplekslerin, arazların ve düşlerin döl yatağıdır.
Hatta düşlerin, psişenin toprakaltı süreçlerini dakiklikle gösteren ayna
olduğuna inanmakta da haklıyız. Oraya varırsak, hastalığın gerçekten
«kökü»ne inmiş oluruz.
Niyetim nevrozların psikopatolojisine girmek olmadığından,
düşlerin psişenin bilinmeyen iç olgularını nasıl açığa çıkardığını ve bu
olguların neler olduğunu göstermek için başka bir örnek daha alacağım.
Düşgören pek zeki ve kültürlü, okumuş bir kimsedir. Nevrotikti, bana
gelmesinin sebebi nevrozunun kendini ezer bir hal aldığı, yavaş yavaş,
şaşmadan maneviyatını tehlikeye düşürdüğü içindi. İyi ki, zihin bütünlüğü
bozulmamıştı, zekâsını rahatça kullanabiliyordu. Bu yüzden, ona düşleri
ni gözlemleyip, yazmak görevini verdim. Düşler analiz edilmiyor ve ken
disine açıklanmıyordu, çok sonra ancak başladık analize. Şimdi açıklaya
cağım düşler, hiçbir etki altında kalmadan tabii bir olay dizisi izliyor, has
tam Analitik Psikoloji okumuş filan değildir.
Bu düş serisi, 400’den çok düşü içine aldığından, bütünü üstünde
size bir fikir veremem; bu düşlerin 74’ünü seçip yayımladım, bunlarda
acayip bir dinsel ilgi saiki vardı. Düşgörenin katolik bir eğitim görmüş
olduğunu da söylemeliyiz, ancak şimdi ne kiliseye gidiyor, ne de dinsel
sorunlarla ilgili. Biri tutar da ona her hangi bir dinsel görüş yamamaya
kalkarsa, bayağı şaşıracak olan şu aydın bilimcilerdendi. Bilinçıdışı zihin,
bilince bağlı olmayan psişik bir varlıktır diye ileri sürülürse, bizim
düşgörenimizin vakası gibi bir vaka pek ilginç olur, ancak bazı düşlerin
dinsel karakteri konusundaki fikrimizde yanılmıyorsak. Sadece bilinçli
zihin üstüne önem verilir de, bilinçdışının kendi bağımsız bir varlığı
olduğu kabul olunmazsa, düşün, gereçlerini gerçekten bilincin içindeki-
lerden mi türettiğini ortaya çıkarmak gerekir. Olgular bilinçdışını içine
alan varsayımdan yana çıkarsa, insan düşleri, bilinçdışı zihnin dinsel
eğilimleri bakımından bir bilgi kaynağı olarak ele alabilir.
İnsan, düşlerin, bizim anladığımız anlamda açıktan açığa dinden söz
etmesini bekleyemez. Bununla birlikte, 400 düş içinde, açıktan açığa dinle ilgili
iki düş var. Şimdi size düşgörenin kendisinin kaleme aldığı düşü veriyorum.
Dostları ilə paylaş: |