Carl gustav jung



Yüklə 3,33 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə85/138
tarix18.06.2018
ölçüsü3,33 Mb.
#49331
1   ...   81   82   83   84   85   86   87   88   ...   138

258

ANALİTİK PSİKOLOJİ

tanrının  Wotan  olduğunu  gösteriyor,  ama  Nietzsche,  kendisi  bir  filolog 

olduğundan  ve  ondokuzuncu  yüzyılın  70  ve  80  yıllarında  yaşadığından 

tanrısına Diyonizos dedi. İki  tanrı  arasında,  gerçekten ortak yanlar çok.

Hemen  susturulan  Protestan  dosttan  başka,  hastanın  bütün  düşü 

içinde toplumsal duygu, yığın dini ve putperestliğe karşı  bir davranış yok 

görünürde.  Dikkatimizi  çekmesi  gereken  acayip  bir olay  var  sadece:  bu, 

ilkin  Katolikliğin  övülmesini  destekleyen,  derken  «Başka  yapacak  ne 

kalıyor ki»  diye  ağlayan  ve  bir daha gözükmemek  üzere kaybolan  kadın 

var.

Kim  bu  kadın?  Düşgören  için  belirsiz,  tanımadığı  biri;  ama  o  düşü 



gördüğünde  — onu  daha  önceki  düşlerinde  gördüğünden—   Bilinmeyen 

Kadın diye onu bekliyordu.

Bu  figür erkeklerin  düşlerinde  büyük  rol oynadığından  buna teknik 

bir terim olan, «anima» diyorum, çünkü ta eski çağlardan beri mitoslarda 

aynı  beden  içinde, erkek ve kadının  birlikte yaşadığı  fikri  görülmektedir. 

Bu  psikolojik  sezgiler  genellikle  tanrısal  çift,  tanrısal  Syzgia14  ya  da 

yaratıcının  hünsa  niteliği  fikriyle belirmiştir.  Ama Kingsfor’dun  yaşam- 

öyküsü  yazarı  Edward  Maitland,  Tanrının  iki  cinsiyetli  niteliği  üstünde, 

günümüzdeki  bir  iç  yaşantısını  anlatır,  sonra  hünsa  ve  çifte  cinsiyetli  iç 

insanlardan  (bu  homo adamicus’tur) bahseden  bir hermetik felsefe15  var. 



Uermetis  Tractat  us  Aureus’un  bir  Orta  Çağ  açıklayıcısı,  bu  iç  insan, 

«erkek biçiminde görünürse de, daima Havva’yı birlikte taşır, yani kadını 

bedeninde gizlidir» demektedir.

Anima bir erkek vücudundaki dişi genler azınlığının  psişik bir sure­

tidir herhalde. Aynı figür bir dişi bilinçdışının imgeleri arasında görülme­

diğine göre, bunun  böyle olma olasılığı daha çoktur. Bununla birlikte, eşit 

bir rol  oynayan  mütekabil  bir figür  vardır,  bu  bir kadın  imgesi  değil,  bir 

erkek imgesidir bu  kez. Kadın psikolojisindeki  bu erkek figürüne animus 

denmiştir.  Her  iki  figürün  tipik  belirtilerine  animosity16  denegelfniştir. 

Anima  mantıksız  davranışlara  sebep  olur,  animus  ise  ortaya  insanı 

kızdırıcı  konular,  makul  olmayan  fikirler  atar.  Bunların  ikisi  de  düşlerde

14 


Syzgia:  G nostisizm de,  insanın  erkek,  kilisenin  de dişi  olarak  bir çift  meydana 

getirm eleri.

H erm etik  felsefe:  Sim ya  ve  büyüyle  ilgili  felsefe.

Ifl  Anim osity:  Düşmanlık-




BİLİNÇDIŞI ZİHNİN BAĞIMSIZLIĞI

259


sık sık ortaya çıkan figürlerdir. Genel olarak bilinçdışını kişileştirirler, ona 

acayip,  hoş  olmayan,  sinirlendirici  niteliğini  verirler.  Bilinçdışının  kendi 

başına  böyle  olumsuz  nitelikleri  yoktur.  Bunlar  ancak  bu  figürlerle 

kişileştirildiği  ve  bilinci  etkilemeye  başladığı  zaman  ortaya  çıkarlar. 

Sadece  kısmi  kişiler  olduklarından,  ya  aşağı  seviyede  bir  kadın,  ya  da 

aşağı  seviyede  bir  erkek  niteliğindedirler,  sinirlendirici  etkileri  bundan 

ileri  gelmektedir.  Bunu  yaşayan  bir  erkek,  nedeni  belirsiz  davranışların 

elinde olur, kadınsa münakaşacı olur ve konudışı düşünceler atar ortaya.

Animanın  kilise  düşüne  tamamiyle  olumsuz  tepkisi,  düşgörenin 

kadınsı  yanının,  bilinçdışı  yanının  davranışıyla  uyuşmadığını  gösteriyor. 

Bu uyuşmazlık duvardaki şu cümleden çıkıyor:  «Velinimetinize yaltaklık 

etmeyiniz»  ki  bununla  düş  gören  aynı  fikirdedir.  Cümlenin  anlamı 

oldukça açık, öyle ki  insan kadının bu yüzden kaygı içine niye düştüğünü 

anlayamıyor.  Bu  esrara  daha  fazla  girmeden  önce,  şimdilik,  diişte  bir 

çelişme olması, pek önemli bir azınlığın canlı bir protestoyla sahneyi terk- 

etmesi ve daha sonraki işlere  aldırmaması olgusuyla yetinmemiz gerek.'

Böylece,  düşten  anlaşıldığına  göre,  düşgörenin  zihninin  bilinçdışı 

işlemesi katoliklikle putperest bir yaşama zevkini  tam olarak uzlaştırmak­

tadır.  Bilinçdışının  ortaya  çıkardığı,  belli  ki  bir  görüş  veya  kesin  bir 

düşünce  ifade  etmiyor  daha  çok  bir  zihinle  tartma  eylemini  dramatik 

olarak ortaya  koyuyor.  Bu  belki  şöyle  de  ifade  edilebilir:  «Nedir kuzum 

şu din meselesi? Katoliksin sen,  öyle değil mi? Yetmez mi  bu? Ama per­

hize gelince,  kilise  bile  buna biraz uymak zorunda, filmler, radyo,  ruhani 

beş  çayı  filan  falan  niçin  içilmesin  kilisede;  biraz  şarap,  neşeli 

arkadaşlarla?» Ama gelgelelim gizli bir sebepten eski düşlerinde gördüğü, 

acayip gizemli kadın, büyük hayal kırıklığına uğramış gibi oradan  ayrılıp 

gidiyor.

Ben  animanın  halinden  anladığımı  itiraf etmeliyim.  Tabii,  uzlaşma 

pek  ucuz  ve  üstünkörü  oluyor,  ama  bu  onun  kendisine  büyük  şey  ifade 

etmediği,  birçok  insanın  özelliği  olduğu  gibi,  düşgörenin  de  özelliğiydi. 

Din  hastamı  kaygılandırmıyordu,  hiçbir  zaman,  hiçbir .şekilde  kaygılan­

dırmayacağı  belliydi.  Ama  bana  pek  önemli  bir  yaşantı  yüzünden 

gelmişti. Çok akılcı ve okumuş bir kimse olduğundan  nevrozun ve mane­

viyatını kıran güçlerin  karşısında zihinsel davranışının ve felsefesinin onu




2 60

ANALİTİK PSİKOLOJİ

tamamiyle  terkettiğini  görmüştü.  Bütün  dünya  görüşlerinde,  kendini 

yeter  derecede  kontrol  altına  alabilmeye  yarayacak  bir  şey  bulamamıştı. 

Kendi  şimdiye  dek  benimsemiş  olduğu  kanılar  ve  ülküler  tarafından 

terkedilmiş  bir  insan  durumundaydı  tıpkı.  Bu  gibi  durumlarda  hastanın 

çocukluk  dinine  dönmesi  ve  onda kendine yarayacak bir şeyler bulmaya 

çalışması  çok  görülen  şeylerdendir.  Bununla  birlikte  bu,  eski  dinsel 

inançlarını  canlandırmak  için,  bilinçli  yapılmış  bir  girişim  veya  alınmış 

bir karar değildi. Sadece düşünde görmüştü; yani bilinçdışı, dini konusun­

da  acayip  bir  açıklamada  bulunmuştu.  Sanki.  Hıristiyan  bilincinin  ezeli 

düşmanı  beden  ve  ruh,  çelişkili  niteliklerini  acayip  bir  biçimde  hafif­

leterek  anlaşmışlardı.  Ruhanilik  ve  dünyevilik,  beklenmedik  bir durgun­

luk  içinde  birleşiyor.  Sonuç  oldukça  acayip  ve  gülünç.  Ruhun  amansız 

ciddiyeti,  şarap ve gül  kokan  bir antikite  kıvancı  ile tehlike  altına girmiş 

görünüyor. Düş, elbette ki ruhani ve dünyevi bir hava yaratıyor, bu ahlâk- 

sal çatışmanın keskinliğini körletiyor ve bütün zihnin acısını  ve felâketini 

unutkanlık  ülkesine gönderiyor.

Bu bir isteğin yerine getirilmesi idiyse, tabii bilinçli bir davranış ola­

caktı, çünkü hasta da nitekim bunda çok ileri gitmişti. Bunun da bilincine 

varmış  değildi,  çünkü şarap en tehlikeli  düşmanlarından  biriydi.  Tersine, 

düş,  hastanın ruhsal durumunun tarafsız bir açıklamasıdır.  Dünyevilik  ve 

topluluk  içgüdüleriyle  bozulmuş,  soysuzlaşmış  bir  dinin  manzarasıdır. 

Tanrısal  yaşantının  numinosum’u  yerine,  dinsel  bir  duygululuk  vardır. 

Canlı  gizemini  yitirmiş  bir dinin  iyi  bilinen  bir özelliğidir bu.  Böyle  bir 

dinin yardımda bulunamayacağı, ya da herhangi  başka bir ahlâksal etkisi 

olamayacağı kolayca anlaşılır.

Her  ne  kadar  daha  olumlu  bir  nitelikte  bazı  başka  cepheler,  belli 

belirsiz  görülebiliyorsa  da,  düşün  genel  görünüşünün  hoş  olmadığına 

şüphe  yok.  Düşlerin  tam  olumlu,  ya  da  tam  olumsuz  olması  çok  az 

görülür.  Genel  olarak  iki  cephesi  vardır,  ama  tabii  biri  ötekinden  daha 

güçlüdür.  Böyle  bir  düş  dinsel  davranış  sorununu  ortaya çıkarması  için, 

psikologa  yeter derecede  gereç  sağlamaktadır.  Bu  düş  elimizdeki  biricik 

düş  olsaydı,  iç  anlamını  açığa  çıkarmayı  umut  edemezdik  pek,  ama  seri 

düşlerimiz  arasında  tuhaf  bir  dinsel  sorun  gösteren  birçok  düş  var. 

Elimden geldiği kadar ben,  hiçbir zaman, tek bir düşü başlı başına incele­




Yüklə 3,33 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   81   82   83   84   85   86   87   88   ...   138




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə