CinselliK, sevgi ve aşkin diyalektiĞİ Çetin veysal özet



Yüklə 265,48 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə10/11
tarix06.05.2018
ölçüsü265,48 Kb.
#42341
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11

Cinsellik, Sevgi ve Aşkın Diyalektiği

68

içerisinde bulunulan güncel toplumsal yaşamın görünüşlerini dile getiren 

bir  düşünce  ve  eylem  biçimi,  tıpkı  özsel  niteliğini  kaybetmiş  burjuva 

yaşamının  bir  yansıması  olarak  görür.  Burada  Adorno’nun  baktığı  yer, 

güncel  insan  ilişkilerinin  belirleyenleridir.  Çünkü  o  varolanı  eleştiri  ve 

hareket noktası olarak belirler.

CSA, tarihsel ve toplumsal koşullara uygun olarak nitemlenmekte 

ve çıkmış olduğu görünüşe bakılarak adlandırılmaktadır. Cinsellik, sevgi 

ve aşk, tarihsel ve toplumsal koşulları içerisinde diyalektik bir yaklaşımla 

ele  alınmaz,  kendi  başlarına  bağımsız  ve  dış-iç  bağlarından  kopuk

değerlendirildiğinde,  söz  konusu  yaklaşımlar,  günümüzdeki  çoğu 

yaklaşımlarına  benzer  biçimde  anlaşılamaz  olurlar.  Günümüz 

koşullarında  biri  olmadan  diğerinin  olduğu  yerler  yoktur.  Her  birinin 

bağımsız  bağlantısızlıklar  olarak  bulundukları  durumlar  dile  getirilir 

getirilmez,  kavramların  başta  ontik  ve  epistemik  bütünlük  alanlarından 

koparıldığı,  yabancılaşmaya  karşılık  gelen  anlayışa  düşüldüğü

görülebilecektir. 

Sonuç 

Aşkı,  bir  tutku  bağlamında  incelemek,  onun  sona  eren  bir  yanı 

olduğunu,  yani  tutkuya  ulaşmakla  sonlanmak  anlamı  içerdiğini  de 

vurgular. Aslında cinsellik, sevgi ve aşk adlandırmasıyla değişik durum 

ya  da  ayırıcı  özelliklerle  gösterilen  bu  olgu/durumlar,  görünüşlerindeki 

farklılıkları nedeniyle başka başka şeyler olarak adlandırılmaktadır. Oysa 

adlandırmada ortaya çıkan farklılıkların,  söz konusu CSA olgu, kavram 

ya da durumlarının, aslında bir bütünün parçaları ama bu bütünün farklı 

zaman  ve  ilişkilerdeki  çeşitliliklerini  gösterdiği,  yani  bir  ve  aynı  şeye

başka  olanak  ve  koşullarda işaret  ettiği  görülmektedir. Varlığın 

sürdürülmesi  ve  varlığı  sürdürmenin  güvencelenmesine  hizmet  eden, 

koşullar  ve  olanaklara  uyum  sağlayan  varolmanın  değişik 

görünüşlerinden ibarettir bu görünüşler.

                                                                                                          



Moralia, çev. Orhan Koçak, Ahmet Doğukan, İstanbul:  Metis Yayınları,  2000, 

176-177  veya  T.W.  Adorno,  Minima  Moralia, Gesammelte  Schriften,  Band  4, 

Darmstadt:WBG, 1997, s. 195-196. 



Çetin VEYSAL

69

Yukarıda  anlatılan  nedenlerle aşk,  sevgi  ve  cinselliğin birliği

olarak parçalarını aşan birlik olarak en güçlüsüdür. Sevgi cinselliği, aşk 

da  cinsellik  ve  sevgiyi (ve  onların  birliğini  de) olumsuzlar.  Bilincin  en 

derinde  ve  ontik  varlığını  yitirmiş  olarak  görünüşteki  güçsüz  kökü,  en 

soyut olan aşktır. Ama aşk, aynı zamanda soyutlamanın zenginleştirdiği 

en güçlü uç ya da zirvedir de. 

Yukarıda değinildiği biçimiyle; ontik temelin cinselliği, epistemik 

temelin sevgi ile kurulduğunu ve nihayet, tinsel alanda aşk coşkusu ya da 

duygularının  yükseldiği  üzerinde  durulmuştu.  Ancak  buraya  kadar  dile 

gelenler,  cinsellik,  sevgi  ve  aşk  hakkında  dile  gelmesi  gereken  her  şey 

değildir.  Bu  yaklaşıma  tersinden  bakış  ya  da  başka  şekilde  yeniden 

değinmek  gerekir.  Artık  insan  doğal  gelişimini  bir  kenara  bıraktığına, 

kendine ve doğaya yabancılaşarak her şeyi kültüre göre yaşadığına göre, 

cinsellik,  sevgi  ve  aşkın  da  benzer  şekilde  yeniden  değerlendirilerek 

tersine çevrilmesi gerekmektedir. O halde bu bağlamda insan ilişkilerinin 

kurgu  ve  kuruluşunun  temeline  aşk,  arkasına sevgi  ve  nihayet  cinsellik 

yerleştirilmelidir  de  denebilir.  Artık  insan  eylemleri  doğallıktan 

başlayarak değil, doğallığı, yani maddi kökleri de içeren somut bilinçten 

başlayarak  temellendirilebilir.  Soyutlamanın  anlamı  da  bu  olmalıdır. 

Bilinçli  eylem,  tarihsel  ve  toplumsal  koşulların  bilgisi  ile  yapılan  edim 

olarak  varlığı  soyutlayarak  amacını  gerçekleştirmeye  yönelir.  Somut 

durumlara  dayanan  bilginin  gerçekliği  dönüştürmeye  yönelen 

soyutlaması,  bilinçli  eylemdir. Burada,  soyutlama  somutun  kendisidir 

artık. Yani bilinçli eylem. Bu nedenle, söz konusu doğal gelişme süreci 

olarak  betimlenen  CSA  sıralaması,  ASC  şeklinde  tersine  dönmek 

durumundadır.  Yani  günümüz  insan  bilincini  gelişmişlik  düzeyi 

bağlamında artık somut değil, somutun içerilerek aşıldığı soyutlama öne 

çıkmak durumundadır denebilir.

Bu  ise  insanın  içerisinde  bulunduğu  gelişmeler  ve  edindiği 

nitelikleri  gereğidir. Canlı  yaşamının  doğal  akışında emek  aracılığıyla 

bilincin dışlaşması, cinsellikten sevgi ve aşka doğru yönelir. Bu durum, 

doğa varlıkları arasında en üst aşamaya geçmiş olarak betimlenen insan 

tanımına  da  uyar.  Çünkü burada  insan,  doğa  varlıkları  arasından 

sıyrılarak  kendi  özgünlüğüne  ilerlemek  suretiyle  doğa  olmaktan, 

yabancılaşmak  suretiyle  de  olsa,  çoktan  çıkmıştır.  Bu  durumun  olumlu 

ve  olumsuzluğu  bu  yazı  bağlamında  bir  yana  bırakılarak  başka  bir 

tartışmanın  konusu  olarak  değerlendirilebilir.  Oysa  yukarıda 




Cinsellik, Sevgi ve Aşkın Diyalektiği

70

eleştirilenlerin 

tam 

tersine, 



çağımızın 

doğasına 

uymayan 

toplumsallığında,  aşk  ve  sevgi  taşımalı, doğurmalıdır  cinselliği.  Çünkü 

cinsellik,  türün canlılığını  olduğu  kadar,  toplumsallığın  insansal 

doğallığını  da  içerir.  Bu  nedenle  anlamlı,  insansallıkla  bağlamlı  ve 

içerikli olmalıdır.

Emek, söz  konusu  kavramlara  kaynaklık  eder  ve  olanları 

etkilerken,  aşkta  (insansallığı  içeren)  bilinçli  bir  duygu,  his  ya  da 

tinsellik, sevgide  akıl, cinsellikte  içgüdüler  öne çıkarılır.  Bu üç olgu ya 

da  kavramın  birbirine  koşut  olarak  bütünleşmeleri, ilişki  içerisindeki 

insanlar arasında kurulacak ideal birlik diye dile getirilebilir. Burada hem 

iyi, hem güzel, hem de doğru ve hakikat kendiliğinden dile gelir. Burada, 

insanlığın  kendine  rehber  edinerek  mutlu  yaşamı  kuracağı  dünyanın 

ilkesi ortaya çıkar; “herkese yeteneğine göre iş ve herkese gereksinmesi 

kadar  ürün”.  Bu  ise,  ancak  insansal  ilişkilerin,  yani  bilinç  ve  eylemin 

hakikatinden doğabilir. Benzetilerek, bu ideal birliğe öykünmeden doğan 

birlikler  olumlu  içerikler  taşırlar/taşımalıdırlar  denebilir.  Bu  birliğin 

taklit  edilmesinden,  özgürleşme  ve  kendini  gerçekleştirme,  böylelikle 

yabancılaşmadan  kurtulma ve  bunlardan kendiliğinden  ortaya  çıkacak 

temelleri hazırlar.

Cinsellik;  çatışma,  saldırganlık,  şiddet  ve  savaşın  da  doğal 

kaynağıdır.  Doğal  kaynaklığını,  yaşama  içgüdüsü  olmasından  ve  bu 

içgüdünün  bencilliğinden  alır.  Sevgi;  uyum,  karşılıklı  yardımlaşma, 

dayanışma, anlaşma ve en genel anlamda da gerekliliğe dayanan barışın 

temelidir.  Bu  temel  oluş,  sevginin  karşılıklılığı  gerektirmesinden, 

böylelikle  de  ben  ile  birlikte  ötekini  gözetmekten,  yani  ilişkinin 

karşılıklılığını zorunlu kılmasına dayanır. Aşk ise, her iki sürecin birliği 

ve  aşılması  olarak  hakikati,  doğruyu  içeren  insansalla  koşut  olması 

bağlamında,  kendiliğinden  doğallığı,  doğayı  ve  uyumu, barışı  temsil 

eder.  Burada  ben  yoktur.  Ben  ötekinde  erimiş,  öteki  ben  ve  ben  öteki 

olmuş,  birbirlerine  karışmışlardır.  Bu  anlamda,  aşkın,  ötekinde  erime 

olarak  tekillikten  tümelliğe  yönelimi  politik  alanda  ortaya  çıkar.  Aşk, 

türe  ve  doğaya  yönelik  genelleşme  olduğunda  asıl  belirleyiciliğine 

ulaşabilir.  Anamalcı  düzenin  yarattığı  sınıf  sorunlarını  ortadan 

kaldırmaya  girişen  bir  eğilim  olarak  aşk,  tıpkı  sevgi  gibi  politiktir  de. 

Ananın  çocuk  sevgisi,  insansallığın  doğaya  ulaşması  bağlamında  aşka 

benzetilebilir.




Yüklə 265,48 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə