CinselliK, sevgi ve aşkin diyalektiĞİ Çetin veysal özet



Yüklə 265,48 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə2/11
tarix06.05.2018
ölçüsü265,48 Kb.
#42341
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11

Çetin VEYSAL

51

sevginin cinsellikten hangi şekillerde evrilerek türediklerini, yine ondan 

hangi biçemlerde uzaklaşarak yabancılaştıklarını, ama yine de bir ve aynı 

şeyin  farklı  görünüşleri  olduklarını  betimleyerek diyalektik  bağlam 

içerisinde temellendirmek amaçlanacaktır. 

Bu  anlamda,  söz  konusu  olgu  ve  kavramların  nerede,  ne  şekilde, 

hangi süreçleri izleyerek, hangi formlara bürünerek ve ne tür özelliklerle 

ortaya çıkıp, farklı zaman ve koşullarda hangi değişik görünüşler altında

adlandırıldıkları  izlenmeye  gayret  edilecektir.  Cinsellik,  sevgi  ve  aşkın 

birbirleriyle aynılık ve ayrılıklarını ortaya koyma çabasında, söz konusu 

olgu ve kavramların ortak amaçlarına dikkat çekilmeye çabalanacaktır.

Cinsellikle  ilgisi  bağlamında, cinsiyet  ilişkilerinin  kutupları 

antropolojik  bağlamda  ele  alınırsa,  “kadın  doğulmaz,  kadın  olunur” 

ifadesine, erkek  doğulmaz  erkek  olunur da  eklenebilir.  Buna  göre, 

yalnızca cinsiyet bağlamında kullanılması gereken kadın ve erkek tanımı, 

toplumsal ve kültürel bir içeriğe de işaret eder görünmektedir. Kadın ve 

erkek  olarak  ayrımlanmanın  tarihsel  ve  toplumsal  boyutlarının  gözden 

kaçırılması,  kültürel  ayrımcılığın  en  önemli  temellerinden  birinin 

kaldırılması, sorunun yönünün rayından çıkarılması anlamına gelir. Yani 

dini,  ahlaki, hukuki,  geleneksel  ve  toplumsal  ayrımlardan  çıkan 

ayrımcılığın güncel şiddetinin anlamını yitirmesi söz konusudur burada. 

Kadın-erkek ayrımcılığının doğurduğu  şiddetin  kökenleri  asıl  anlamını 

hiyerarşi,  statü  ve  egemenlik  ilişkilerinde  bulur  ve  sınıf  ayrımcılığında, 

özel mülkiyet ve zenginlik aracılığıyla kurulan erklerde dile gelir. Soru, 

bu  ayrımcı,  tarihsel,  toplumsal  ve sınıfsal  şiddet  mekanizmalarının 

ortadan kaldırılabilmesinin olanaklarının hangi felsefi yaklaşım aracılığı 

ile olanaklı olabileceğidir. 

Her  kavram, içinde  yaşanan  maddi  temel,  tarihsel  koşul  ve 

olanakların  sonucu  olarak  doğar.  Bu  ise,  kavramların  da  olgular  gibi 

tarihsel  koşullar  tarafından  belirlendiği  anlamına  gelir

2

.  Bu  durum, 



                                                

2

Bir yazıda öncelikle belirlenmesi gereken, kullanılan temel kavramların bilinen 



en genel özellikleri olduğu kadar,  yazarın söz konusu kavramları hangi bağlam 

ve  belirleyenlerle  ifade  ettiğidir.  Yazarın  çalışmasını  belli  ölçü  ve  belirleyen 

nitemlerle  ortaya  koymadığı  durumda,  olgu  ya  da  kavramlar  kalıplaşmış 

oldukları  anlam  ve  niteliklerle  anlaşılır  ki,  bu  durum  da  başka  anlam  ya  da 

nitemlere  işaret  etmek  isteyen  yazarın  anlatımından  uzaklaşılması  söz 

konusudur.  Böylesi  bir  anlam  kargaşasına  bu  yazıda  meydan  vermemek  için 

kavramların  ne  tür  nitemlerle  kullanıldıkları  vurgulanmaya  dikkat  gösterilerek, 

dipnotlar aracılığıyla yaklaşımın temeli vurgulanacaktır. 




Cinsellik, Sevgi ve Aşkın Diyalektiği

52

öznenin  ne  ölçüde  belirleyici  olduğuna  bağlı  değildir.  Özne,  ancak 

koşulları  değiştirip  değiştirmemekte,  yönlendirip  yönlendirmemekte, 

özneliğini ya da nesneözneliğini belirleyebilir. 

Sınıflı  toplum  ilişkilerinin  belirleyenleri  olan  özel  mülkiyet  ve 

egemenlik,  günümüzün  cinsellik,  sevgi  ve  aşk anlayışına  damgasını 

vurur.  Bununla  birlikte bu  ilişkilerin  çelişiği  olan  seçenek, bir  gelecek 

tasarımının doğmasına karşı duramaz. Bu anlamda,  günümüz aşk, sevgi 

ve  cinselliği, özel  mülkiyetçi  üretim  biçiminin  belirleyenlerince  form 

kazanır. Ancak, karşıtı ve çelişiğiyle birlikte.



Cinsellik ve Sevgi

Eros Agape değildir, ama Agape Eros’tur.

Marcuse


Öncelikle,  ele  aldığımız  terimleri  eski  Yunanca’da  üç  terimin 

karşıladığı  görülür.  Bu  terimlerin  anlamlarına  bakıldığında, sevginin 



Philia ve Agape’ye,  cinsellik  ve  aşkın  da Eros’a  karşılık  geldiği 

söylenebilir. Philia genel  olarak  bağlanmayı,  başka  türden sevgiyi de 

içerirken,  agape de  dostluk  ve  yardımlaşma  bağlamında  sevgiyi, 

paylaşmayı ifade etmektedir

3

.

Cinsellik yaşamak,  varolmak,  varlığını  sürdürmek  türünden



içgüdüsel yönelimli olan temel üreme eyleminin gerçekleşmesi üzerinde 

biçimlenmektedir.  Cinsellik,  tüm  canlılar  gibi  insanın  da içinde

bulunduğu  koşullarda  çoğalma  ve  üremesinin temelidir.  Ancak  insan, 

diğer  canlılardan  farklı  olarak söz  konusu  çoğalmasını,  kendi 

toplumsallığında ürettiği kültürel ilke ya da kurallara uygun olarak yapar. 

Ancak  cinsellik,  canlı  olmanın  ve  yaşamın  temeli  olmakla  birlikte, 

insanın  her  eyleminde  gizli  amaç  olarak belirlenip hedeflendiği  halde, 

yaşamın  temel  eylemi  olma  bağlamından  çıkarılmış,  onun  üzerinde  ve 

sonradan  kurulmuş  süreçlerin  denetimine  sokulmuştur. Yapılan  her 

eylem,  geliştirilen  her  düşünce,  amaçlanan  her  sistem,  insan  eyleminde 

nihai anlamda cinselliği  içerdiği  kadar,  pratik  olarak başka  amaçları  da 

                                                

3

Ayrıntılı  bilgi  için  bkz.  RITTER,  Joachim  &  GRÜNDER,  Karlfried.,  



Historisches  Wörterbuch  der  Philosophie,  Band  5  L-M,    Schwabe&Co  AG. 

Verlag, Basel/Stuttgart, 1980, s. 290-327.




Çetin VEYSAL

53

içinde barındırır gibi görünmektedir. Yaşamda canlının, ait olduğu türün 

varlığını  sürdürmesi  (doyum  ya  da mutluluğunu  da  bu  bağlamlarda 

bulması) temel amaçtır. Bu anlamda cinsellik, her yaşam alanını belirler 

olarak  kalsa  da,  toplumsal  ilişkiler  ve  hukukta,  siyasette,  bilimde, 

ekonomide  ve  tüm  kültür  alanlarında  değerden  yoksun  olarak 

görülmektedir. 

Oysa  cinsellik,  insanda  da  diğer  canlılarda  olduğu  oranda  tüm 

ilişkileri  belirleyici açık  ve  seçik  bir rol  oynar.  İnsanın  cinselliği  her 

alanda  yok  sayması,  aslında  yalnızca  insanın  doğasını/doğallığını 

bastırmaya  yönelik  kültürel  gelişmelerin  köklerindeki  yabancılaşmadan 

kaynaklanır. Günümüze  ulaşan  şekilleriyle  insan  toplumsallığındaki 

cinselliğin evrimi, cinselliğin kendini sürdürme amacını içinde taşıyarak 

sevgi  ve  aşka  dönüşür.  Cinsellik  ilkin  toplumsallık  görünümünde 

sevgiye,  sevgiden  de aşka  dönüşür. Böylelikle  sevgi  ve  aşkta  taşınır, 

kendini bu olgu ve kavramlarda yeniden kurar.

Günümüzde  her  yerde  aşağılanan  cinsellik, insan  türünde,

“toplumsal birliktelik” ve  “haz  amaçlı  sevişme” şeklinde  iki  türlü, 

sürdürülmektedir.  Ancak  eylemin  kökleri  çok  daha  derindedir aslında; 

yani  türün  varlığının sürdürülmesinde.  Her  türlü  cinsellik

4

demek  ki 



kaynağında varlığın sürdürülmesi gereksinimini doyurur. Sevişme (başka 

canlılarda da görülmekle birlikte), üreme kökenli cinselliğin insana özgü 

toplumsallığında  estetize  edilmiş,  dönüşmüş  biçimidir.  Cinselliğin 

yüzeydeki görünümü olan bedensel haz gibi, aşk ve sevgi de cinsellikten

5

farklı  kaynaklara  dayanır  gibi  görünmelerine  karşın,  köklerinde  yaşar



                                                

4

Burada  hemen  belirtilmelidir  ki,  genelleşmiş  değerlerden  uzak  ve  farklı 



cinsellik  yaklaşımlarının  aşağılanması,  insanların  içerisinde  bulundukları 

koşullara,  özellikle  de  üretim  tarzından  doğan  kültürel  yaklaşımlara  bağlıdır. 

Çünkü  insanların  toplumdaki  yeri  ve  saygınlığı  üretimdeki  işlevleriyle 

belirlenmektedir.  Bu  düşünceyi  izleyen  Zerzan,  özel  mülkiyet  ve  sınıf 

ilişkilerinin  tanınmadığı  toplumsal  yaşam  biçimlerinde  cinselliğin  (özellikle 

kadının)  aşağılanması,  kadının  ikinci  sınıf  ve  cinselliğin  de  kötü  görülmesine 

rastlanmadığını  belirtmektedir.  Zerzan,  John, Gelecekteki  İlkel,  çev.  Cemal 

Atila, İstanbul:Kaos Yay., 2000, s. 36-37. 

5

Eros  ve  Uygarlık eserinde  Marcuse,  cinsellik  içgüdüsünün  doğallık  taşıyan 

yaşam  içgüsü,  sevginin  ise  gerçeklik  ya  da  olgusallık  içeren  bir  toplumsallık 

güdüsü  taşıdığını  anlatmaktadır.  Baskıcı  olmayan  koşullar  altında,  cinsellik 

Eros’a  “büyüme”  eğilimindedir.  Öte  yandan  Eros  kendini  kalıcı  bir  düzende 

ebedileştirmeye  çabalamaktadır.  Ayrıntılar için  bkz. Marcuse, Herbert, Eros ve 

Uygarlık, çev. Aziz Yardımlı, İstanbul: İdea Yayınları, 1995.



Yüklə 265,48 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə