CinselliK, sevgi ve aşkin diyalektiĞİ Çetin veysal özet



Yüklə 265,48 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə8/11
tarix06.05.2018
ölçüsü265,48 Kb.
#42341
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11

Cinsellik, Sevgi ve Aşkın Diyalektiği

64

Nihayet üçüncü aşama olarak aşk, tensellikten tinselliğe ulaşmadır.

Aşk’ın tinsellik  içinde;  cinselliğin  ontik  ve  sevginin  epistemik  temelini 

içererek  aştığı,  dayandığı  köklerden  aldığı  itkiyle  yöneldiği  amacına,

tutku içinde kendini bilgili bir bilinçle kaybederek bütüne bağlandığı ve 

birliğe  yöneldiği görülmektedir. Bu  aşamada başlangıca  dönüş  vardır 

ama bulunduğu  koşulları aşarak  amaca ulaşma  söz  konusudur. Bu 

anlamda, aşkın, bilgi ile bütünleşmiş bir bilinç içinde birleşmiş duygu ya 

da  saf  heyecanın  egemenliğinde  düşünülene  bir  teslim  oluş,  kendini 

bırakma  olduğu  ama  aşka  gelenin,  kendini  kendi  tasarımlarında 

oluşturduğu,  kendi  olduğu  kadar duygularında  ve  düşüncelerinde aşkı

yaşadığı,  karşısındakini  kapsadığı,  yarattıklarını  amacıyla  birleştirdiği 

belirtilmelidir. Bu durumun nitelikleri, ister ontik ister epistemik ister her 

ikisini de bütünleştiren temelde birleşme yönelimi olsun, bu süreç, aşıkın

kendince  tasarladığı  amaçları bir  araya  getirmesiyle  belirlenir.  Aşk, her 

durumda  kendine  dayanak  olan  iki  temeli  de  içererek  aşıp 

olumsuzlayarak bambaşka bir senteze, tinselliğe ulaşır. Ama burada yine 

de ontik ve epistemik köklerden kopuş var gibi görünse de, olup bitmekte 

olan, kaynağa (ontik köklere) dönüştür.

Aşkta  nihayet  başlanılan  yere  diyalektik  olarak  dönülmüş  ama 

varılan nokta başlanılan yer olarak bambaşka bir nokta olmuştur. Çünkü 

her sentez bir başlangıç oluşturur ama o başlangıç artık büsbütün yeni bir 

aşamayı  gösterir.  Burada,  ontik  ve  epistemik  olanın  birliği 

gerçekleşmiştir.  Başlangıçta  da  (ontik  alanında)  bu  son  gizlice (ruşeym 

halindeki  birlikte  yaşama,  toplum  kurmaya  yönelme  ve  bu  maddi 

koşulların  dinamikleri tarafından) içerilmektedir.  Ancak  bu  içerimle 

başlangıçta  söz  konusu  özne  tarafından  bilinememekte  ancak  olmuş 

olanlardan  çıkarılabilmekte,  yani yolun  yürünmesinden  sonra  çıkarılıp

ileri sürülebilmektedir. Buradan, yani sondan bakıldığında, varlığın insan 

yaşamında gerçekleşen diyalektiği, değişme ve ilerlemeye de uygundur. 

Ancak  her  an  tersinin  olması  olanaklıdır.  Bu  olasılıklı  durum,  varlığın 

sonluluğuyla  ve  rastlantıların  her  şeyi  değiştirme  olanağıyla 

belirlenebilir.

Kısa bir  toparlama  yapılmak istenirse, temele tez olarak,  yokluğu 

olumsuzlayan  cinselliğin  varlıksal  başlangıcı/oluşu,  ortaya  koyduğu 

yokluğun  içerilerek  aşılışı  konulur.  Karşı  tez  olarak,  cinselliği 

olumsuzlayan  sevginin,  toplumsallık  kültürü  içerisinde  karşılıklı 

dayanışma  ve  yardımlaşma  ile  bir  arada  giden  ahlakileşmenin  sonucu 




Çetin VEYSAL

65

olarak  ortaya  çıkışının,  yani  cinselliğin  ontik  yapısının  içerilerek 

aşılmasının varsayılması konur. Sentez olarak ise, kendinden bilinçli bir

geçişle,  başkaya  bağlanarak ve onu  özgürleştirerek kendi olmak, ilk iki 

aşamayı içererek olumsuzlayıp aşan, köklerini yadsıdığı başka tasarılarla 

yeniden gerçekleştiren, doğal durumun daha üst bir biçemde ortaya çıkışı 

olarak aşk’ın gerçekleşmesi söz konusudur. 

Varoluşun  diyalektiğinin  bu  üç  önemli  belirleyici  aşaması,  hem 

aynı sürecin bir parçası olup hem de birbirlerinden başkalıklar içerir. Bu 

durum,  bir  yandan  aynı  sürecin  başka  başka anları  olarak  aynı  duruma 

farklılıklarla  işaret  eder.  Birbirlerini  olumsuzlarken  taşır  ve  farklılıklar 

katarak  yeniden  olumlarlar.  Cinselliğin ontik,  sevginin  epistemik 

yanlarını hem içeren hem aşan ama başka bir alana, tinsel alana taşıyan 

aşk,  bu  bağlamıyla  dayandığı  köklerden  en  uzaktadır.  Aşk  belirlenmiş 

köklerinden  öyle  uzaklaşmıştır  ki,  bu  uzaklık

köklere  geri 

götürülemediğinde

görülmesi  de  olanaksızlaşmaya  başlamıştır.

Yanılsamalı  aşk  yaklaşımlarının  ortaya  çıkmasının  nedeni  de  budur 

denebilir.

Bu da demektir ki, aşk henüz daha cinsellik ve sevgi gibi kendini 

gerçekleştiremediğinden  sıklıkla  ortaya  çıkamamaktadır.  Bu  nedenle  o, 

gerçekleştirilmeyi beklemektedir. Söz konusu gerçekleştirme yoluyla aşk 

da  kendine  özgü  bağımsız,  elle  tutulabilir  bir  bağımsız  alan 

oluşturabilecektir. O zaman hem ontik hem de epistemik yapısı üzerinde 

durmayı becererek, bunların ötesini gösteren varlık alanında görülecektir. 

Henüz aşkın, ne  ontik  ne  de  epistemik  yapısının  aşıldığı  varlık  alanı 

tespit  edilebilir.  Söz  konusu  tinsel süreçlerin  kökleri  olan  ontik  ve 

epistemik  yapılar  aşkta somutlanarak  gösterilebilir  olduğunda, o  da 

kendini  cinsellik  ve  sevgi  gibi  açıkça  hem  varlıksal  hem  de  bilgisel 

olarak açacaktır. Aşkın kendini bütün açık seçikliğiyle göstermesi ya da 

bakan  gözlerin  onu  görmesi  için  daha  hayli  zaman  geçeceğe  benzer. 

Kısaca  yeniden değinilirse, CSA’ın varoluşunun diyalektiğinde, kendini 

gerçekleştirmeye  yönelen  insanın,  içerisinde  bulunduğu  cinsellik,  sevgi 

ve aşk olgularında, öncelikle yabancılaşmanın aşılması gerekir ki, hakiki 

sürece  geçilebilsin.  Ancak  bundan  sonra  hakiki  anlamda;  ontik  sfer 

üzerinde epistemik sfer ve buradan da henüz tinsel olarak görülen sfere

geçilmesi umulabilir. 

İnsanın  ontik  yapısı  epistemik  yapısını  belirlerken,  bu  gelişme 

tersine  etkiyle  sürmekte, ontik  yapıyı  olumsuzlayan  epistemik  süreç 




Yüklə 265,48 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə