D ü Ş Ü n c e d ü n ya s I n da



Yüklə 1,74 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə42/113
tarix22.07.2018
ölçüsü1,74 Mb.
#58351
1   ...   38   39   40   41   42   43   44   45   ...   113

93
S
İ Y A S E T   V E  
K
Ü L T Ü R  
D
E R G İ S İ
varlığını devam ettirse de Türkler, bu birlik içerisinde Ruslardan daha fazla güçlü 
ve  belirleyici  bir  konumda  olacaklardı.  Rus  şovenizminin  yerini,  gerçek  anlamda 
antiemperyalist  ve  Türk  boylarının  genleriyle  oynamayan  bir  yapı  alacaktı. 
Sovyetler Birliği’nin önemli bir bölümü, öncelikle İdil-Ural, Azerbaycan (Kafkaslar) 
ve  Türkistan  devletlerinin  egemenliği  altına  geçecek  daha  sonra  da  Rusların  da 
sadece  bir  parçası  olacağı  tek  bir  “sömürgeler  enternasyonali”ne  dönüşecekti. 
Yani, 1980’lerde yeni bir evrim sürecine giren ve 1990’da kısmen dağılan Sovyetler 
Birliği’nin yerini, Doğu toplumlarının (Özellikle de Tatarlar, Kazaklar ve Azeriler) 
daha baskın olacağı başka bir büyük devlet alacaktı. 20. yüzyılı kaybeden, hatta 21. 
yüzyılı da ıskalamış gibi görünen İdil-Ural, Kafkasya, Türkistan ve Sibirya Türklüğü, 
hem 20. hem de 21. yüzyılı ıskalamayacaktı. Eğer, Sovyetler Birliği döneminde yetişen 
yeni  kuşaklar,  Gaspıralı’yı,  Vahidov’u,  Sultangaliyev’i,  Rıskulov’u,  Nerimanov’u 
okumuş  ve  öğrenmiş  olsalardı,  onların  birlik  felsefesini  benimseyeceklerdi  ve 
1991’de  “bağımsız”  hâle  gelen  Türk  cumhuriyetleri,  Sovyet  bakiyesi  yöneticilerin 
elinde farklı ve ayrı olma bilinci içinde yaşamayacak, 1990’ların başında ele geçen 
tarihi fırsat çok daha iyi bir şekilde değerlendirilebilecekti. 
______________________________
1   Çalışma, 28-29 Nisan 2005 tarihlerinde Lefke’de düzenlenen “VI. Lefke Edebiyat Buluşması Türk-Rus 
Kültür İlişkileri ve Sultan Galiyev” konulu sempozyumda, “Sovyetler Birliği’nde Galiyevcilik ve Son-
rası” adıyla bildiri olarak sunulmuş olup, gözden geçirilip kısaltılarak makaleye dönüştürülmüştür.
2    Çarlık  Rusya’sının,  özellikle  de  N.  İ.  İlminskiy  tarafından  biçimlendirilen  Türk  halklarını  Ruslaş-
tırma  ve  Hristiyanlaştırma  politikasının  ana  ilkeleri  şu  şekilde  sıralanabilir:  “a)  Türkistan  Türkleri 
arasında iletişimi sağlayan alfabeyi değiştirmek, yani, sömürge halklara Rus alfabesini benimsetmek. 
Bu sayede, bölge halklarının birliğini sağlayan İslam faktörünü de etkisiz hale getirmek, b) Rus olmayan 
halkları Ruslaştırmak ve Hristiyanlaştırmak için açılan okullarda, Rusçanın yanı sıra, bölgesel lehçe ve 
şiveleri kullanmak. Rus kolonilerinin çocuklarıyla bölge halklarının çocuklarını bir arada okutmak, c) 
Türkistan Türkleri arasında yüzyıllardır iletişimi sağlayan müşterek yazı dilinin (Çağatay Türkçesi/
Tatar Türkçesi) egemenliğine son vererek, bölgesel ağızları eğitim ve kültür dili olarak kullandırmak. 
Yani, genel Türk yazı dili içinden, yeni “ulusal” kimliklerin şekillenmesini sağlayabilecek, ayrı ayrı 
“ulusal yazı dilleri”nin ortaya çıkmasını sağlamak. Bunun için de Türk toplulukları arasında misyonerlerle yakın 
ilişkiler kurmuş olan aydınlarla eğitimcilere (Ibıray Altınsarin, vd.) destek vererek, onların, kendi okullarında, 
kendi şiveleriyle okutabilecekleri, Rus harfleriyle yazılmış kitaplar hazırlamalarını sağlamak, ç) Sözü geçen böl-
gelerdeki Tatar Türkleriyle Osmanlı Türklerinin nüfuzunu kırmak. “Pan-Türkist” ve “Pan-İslamist” akımların 
önüne geçerek, bölge halklarını Rus idaresine bağlamak.” (Aça 2003: 29)
3   “Cedid” hareketinin Kırım, İdil-Ural, Türkistan ve Kafkasya’daki yansımaları için bk. Hayit 1987: 80-
90; Kaymak 1993: 65-81; Kırımlı 1996: 37-64; Zenkovsky 2000: 21-33, 232-247; Andican 2003: 24-29; vd.
4   “Ekim İhtilali sırasında Bolşevikler “self determinasyon” ilkesini rakiplerine karşı etkili bir silah, Rus 
dışı milliyetlere karşı çok çekici bir psikolojik araç olarak kullanmışlardır. Lenin ile Stalin’in birlikte 
imzalayarak,  15  Kasım  1917’de  yayınladıkları  “Rusya’daki  Ulusal  Toplulukların  Hakları  Bildirisi”, 
komünizmi  ve  komünistleri  yeterince  tanımayan  milletlerin  aydın  kadroları  arasında  çok  etkili 
olmuştur. Bu bildiri Bolşevik İhtilal Hükümeti, milliyetler siyasetini dayandıracağı dört temel noktayı ortaya 
koymaktaydı. Buna göre, Rusya’daki ulusal topluluklar eşit ve egemendiler. Ayrılmak ve bağımsız devlet kurmak 
hakları da dâhil, kendi kaderlerini serbestçe tayin edebileceklerdi. Ulusal ve dinsel her türlü ayrıcalıklar ve sınır-
lamalar kaldırılıyordu. Ayrıca, etnik azınlıkların özgürce gelişmeleri sağlanacaktı. Bildirinin yayımlanmasından 


94
D
Ü Ş Ü N C E  
D
Ü N Y A S I N D A  
T
Ü R K İ Z
beş gün sonra hükümet, bu kez doğrudan Müslüman toplumları hedef alan ve onların dini ve milli hislerini 
alabildiğine sömüren bir başka bildiri yayınladı. Ateizmden ve enternasyonalizmden hiçbir iz taşımayan bu ikinci 
bildiride “Çarlık Rusya’sının getirdiği bütün baskıların ve kısıtlamaların kaldırılacağı, bütün Müslüman top-
lulukların dini ve milli hayatlarını istedikleri gibi tanzim edebilecekleri” vurgulanıyor ve Bolşevik Devrimine 
destek isteniyordu. Kendisi de bir Gürcü olan Stalin, Ekim Devriminin hemen ardından başlayan iç savaşın 
kazanılabilmesi ve komünizmin Rusya’da hâkim olabilmesi için, Rus olmayan yerel seçkinlerin gerekliliğini çok 
iyi kavramıştı. Bu kadroların burjuva kökenli olmaları veya güçlü milli duygulara sahip olmaları önemli değildi.” 
(Andican 2003: 36)
5  “1917’de gerçekleştirilen Bolşevik Devriminden önce de Türk aydınları arasında sosyalist fikirlerin yeşerdiğin-
den ve bu yönde çeşitli oluşumlara gidildiğinden söz etmek mümkündür. Özellikle de 1905 devriminden sonra 
Türk toplulukları arasında sol/sosyalist fikirler ve örgütler oluşmuştur. Kazan Türkleri arasında bu fikirlerin 
savunucuları  daha  çok  “Tatar  Öğretmen  Okulu”  ve  “Muhammediye  Medresesi”  öğrencilerinin  oluşturduğu 
gruplar olmuştur. Muhammediye Medresesi, İsmail Gaspıralı’nın eğitim reformları çerçevesinde kurulmuş 
bir medrese idi ve bu medrese öğrencileri 1904’te “Islahistler” adıyla bir araya gelmişlerdir. Bu küçük grup, 
daha sonraları İdil-Ural Muhtariyeti’nin Sadri Maksudi Arsal gibi yöneticilerini, Kazan Türklerinin şair, yazar 
ve bilim adamlarını (Fuat Tuktarov, Fatih Emirhan, Abdullah Tukay, Gaziz Gubaydillin) ve Ayaz İshaki gibi 
sosyalist  fikirlerin  ilk  savunucularını  içinden  çıkarmayı  başarabilmiş  ve  Kazan  Türklerinin  siyasal  yaşamın-
da  önemli  bir  yer  edinebilmiştir. Azerbaycan’da  ise  1904’te  Neriman  Nerimanov’un  önderliğinde  “Himmet” 
Partisi kurulmuştur. Partinin diğer bir yöneticisi de baskılar neticesiyle İran’a geçerek sosyalist hareketin sesi 
niteliğindeki “İran-ı Nev” gazetesini çıkaran Mehmet Emin Resulzade olmuştur. Resulzade, İran’dan İstanbul’a, 
İstanbul’dan da tekrar Azerbaycan’a geçer ve “Müsavat” Partis’ini kurar. Daha sonraki yıllarda kurulan Millî 
Azerbaycan  Devleti’nin  yöneticileri  de  genellikle  sol  nitelikli  bir  parti  olan  “Müsavat”ın  üyeleri  olmuştur. 
Türkistan’da ise sosyalist özelliğe sahip hareketler, Ekim Devriminden sonra ortaya çıkmaya başlamıştır.” (Coş-
kunarslan 1999a: 52-55)
6   Milliyetçi komünizmin en önemli ismi Sultangaliyev, Rus şovenistlerin komünist ideoloji maskesi ar-
kasına sığınarak Çarlık Rusya’sı politikalarını devam ettirmekte oldukları ve SSCB adı altında yeniden 
kurulan Rusya’nın bu nedenle uzun ömürlü olamayacağı gerçeğini, “Asya ve Avrupa Halklarının Sos-
yo-Politik, Ekonomik ve Kültürel Gelişmelerinin Esaslarına İlişkin Bazı Görüşlerimiz”de adeta haykır-
mıştır: “Rusya’nın Japonya karşısında aldığı ve 1905 devrimine neden olan yenilgi, bu ülkenin sömürgelerinin 
ve ezilen halklarının ulusal bilinçlerinin uyanmasına imkân sağlamıştı. Rusya’nın Dünya Savaşı sırasında batı 
ve Kafkas cephelerinde uğramış olduğu yenilgiler, 1917 Devrimine neden oldu ve bu halkların kurtuluş süreç-
lerini hızlandırdı. Polonya, Finlandiya ve küçük Baltık devletlerinin Rusya’dan kopmaları, egemenlik haklarının 
genişletilmesi için sürekli olarak mücadele veren Tataristan, Başkurdistan, Kırgızistan, Orta Asya, Güney Kaf-
kasya, Ukrayna ve Beyaz Rusya ile diğer cumhuriyetlerin, bunlarla birlikte tam 10 adet özerk ulusal cumhuriye-
tin kurulması bu görüşün en somut kanıtlarıdır.
  Pan-Rusistler ve Pan-Rusistler’in yandaşları, ‘demokrat’ veya ‘komünist’ hangi maskenin arkasına saklanırsa 
saklansınlar, bu hareketi istedikleri kadar yok etmeye ve bölgeleri sıradan Rus eyaletleri durumuna sokmaya ve 
zayıflatmaya çalışsalar da, şimdilere kadar bu arzularını gerçekleştirememişlerdir.
  Pan-Rusistler, SSCB’nin kurulması ile fiilen tek ve bölünmez Rusya’yı yeniden ihya etmek, diğer halkların üze-
rinde Büyük Rusya egemenliğini yeniden temin etmek istediler. Aradan bir yıl bile geçmemişti ki, tüm halklar, 
Moskova’nın Pan-Rusist merkeziyetçi eğilimleri karşısında itiraz seslerini yükselttiler. (Sovyetler Birliği Merkez 
İdare Kurulu’nun son genel kurulunda Milletler Sovyeti toplantısında olduğu gibi.)
  (...) Son Rusya devrimi deneyiminden hareketle bu sonuca varıyoruz ki, Rusya’da iktidara hangi sınıf gelirse 
gelsin, bu ülkenin eski ‘ihtişam’ ve ‘gücü’nü hiç kimse yeniden geriye getiremez. Rusya, çok uluslu bir devlet ve 
Rus devleti olarak kaçınılmaz olarak parçalanmaya ve bölünmeye doğru gitmektedir. Sonuçta iki şeyden birisi ola-
caktır. YA RUSYA KENDİ ULUSAL PARÇALARINA AYRILARAK BİRKAÇ YENİ VE ULUSAL DEVLET 
OLUŞACAK YA DA RUSYA’DAKİ RUS HÂKİMİYETİNİN YERİNE ULUSLARIN ORTAK HÂKİMİYETİ 


Yüklə 1,74 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   38   39   40   41   42   43   44   45   ...   113




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə