Dan Brown Da Vinci Şifresi



Yüklə 1,86 Mb.
səhifə26/36
tarix10.11.2017
ölçüsü1,86 Mb.
#9407
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   36

Teabing heyecanla, "Evet, evet," dedi. "Şiirde bahsi geçen Baphomet olmalı. Tapınakçılar'ın kutsal saydığı taş."

Sophie, "Peki," dedi. "Ama Tapınakçılar'ın kutsal saydığı taş büst Baphomet ise, bir ikilem var demektir." Kripteksin üstündeki harfleri işaret etti. "Baphomet kelimesinde sekiz harf var. Burada ise sadece beş."

Teabing genişçe sırıttı. "Tatlım, Atbash Şifresi burada devreye giriyor."

349

if m


Dan Brown

77

Langdon oldukça etkilenmişti. Teabing yirmi iki harfli İbrani alfabesini -alef-bet- ezbere yazmıştı. İbrani karakterleri yerine Latin harflerini kullanarak yazmıştı ama buna rağmen, alfabeyi akıcı bir telaffuzla okuyordu.



ABGDHVZChTYKLMNSOPTzQRShTh

"Alef, Bet, Gimel, Dalet, Het, Vav, Zaym, Çet, Tet, Yod, Kaf, Lamed, Mem, Nun, Sameh, Ayın, Pe, Tsadik, Kof, Reş, Şın ve Tav."(t) Teabing alnının terini silerek, tekrar işe koyuldu. "İbrani dilinde sesli harfler yazılmaz. Bu yüzden Baphomet kelimesini İbrani alfabesiyle yazacak olursak, üç sesli harf düşer ve geriye..."

Sophie, "Beş harf kalır," diye atıldı.

Teabing başını sallayarak yeniden yazmaya koyuldu. "Tamam, işte İbrani alfabesiyle Baphomet kelimesi böyle yazılıyor. Daha açık anlaşılması için sesli harfleri de araya yazacağım."

BaPVoMelh

"Elbette," diye ekledi. "İbranicenin tersten yazıldığını unutmamak gerekir ama Atbash'ı bu şekilde daha kolay kullanırız. Bundan sonra, yerine kullanma tablosunu oluşturmak için tüm alfabeyi orijinalinin tersinden yeniden yazmamız gerekiyor."

rı Alfabe okunuşları sevivon.com adresindeki Türk Musevilerin İbrani okulundan alınmıştır.

350


Da Vinci Şifresi

Kalemi Teabing'in elinden alan Sophie, "Daha kolay bir yolu var," dedi. "Atbash da dahil, tüm yer değiştirmeli şifreler için geçerlidir. Royal HpHoway'de öğrendiğim ufak bir hile." Sophie alfabenin ilk yarısını soldan sağa yazdıktan sonra altına ikinci yarısını sağdan sola doğru yazdı. "Kriptoloji analistleri buna katla-kıvır derler. Yarı yarıya karıştırılmış. Ama iki kat daha temiz."

A B G D H V Z Ch T Y K

Th Sh R Q Tz P 0 S N M L

Elişine bakan Teabing kıkırdadı. "Haklısın. Holloway'deki çocukların işlerini yaptıklarına sevindim."

Sophie'nin yer değiştirme matrisine bakan Langdon, eski alimlerin İnlü Şeşak Gizemi'ni'"' çözmek için Atbash Şifresi'ni ilk kullandıklarında ıissettikleri dehşeti duydu. Din alimleri yıllarca İncil'de Şeşak diye bir şehirden bahsedildiğini görüp muallakta kalmışlardı. Bu şehir herhangi bir haritada ya da başka bir belgede görünmüyordu ama Yeremya Kita-bı'nda sıkça bahsi geçiyordu, -Şeşak kralı, Şeşak şehri ve Şeşak halkı. Sonunda bir alim kelimeye Atbash Şifresi'ni uyguladığında sonuçları herkesi hayrete düşürmüştü. Şeşak kelimesinin aslında oldukça iyi bilinen başka bir şehrin şifrelenmiş hali olduğunu ortaya koymuştu. Şifre çözme işlemi oldukça basitti.

Şeşak kelimesi İbranicede Sh-Sh-K diye yazılıyordu.

Sh-Sh-K harfleri yer değiştirme tablosuna yerleştirildiğinde, B-B-L harflerini veriyordu.

B-B-L ise İbranicede Babil diye okunuyordu.

Gizemli Şeşak şehrinin aslında Babil şehri olduğu ortaya çıktıktan sonra, İndiler deli gibi araştırılmaya başlanmıştı. Birkaç hafta sonra Eski Ahit'te alimlerin farkında olmadıkları daha pek çok Atbash şifreli kelimenin bulunduğu keşfedilmişti.

Heyecanını bastırmakta güçlük çeken Langdon, "Yaklaşıyoruz," diye fısıldadı.

İnternetten Türkçeye geçerken bu şekilde yazılıyor. Şeşak kralıyla ilgili bir efsane var.

351

Dan Brown



Teabing, "Adım adım Robert," dedi. Sophie'ye bakarak gülümsedi. "Hazır mısın?"

Sophie başını salladı.

"Pekâlâ, Baphdmet kelimesi ünlüleri indirgendiğinde İbranicede B-P-V-M-Th diye yazılıyor. Şimdi beş harfli şifremizi bulmak için Atbash yer değiştirme matrisine uygulayalım."

Langdon'ın kalbi hızla çarptı. B-P-V-M-Th. Şimdi güneş pencerelerden içeri doluyordu. Sophie'nin yer değiştirme matrisine bakarak, çeviriyi yapmaya başladı. B yerine Sh... P yerine V...

Teabing Noel zamanı gelen bir okul çocuğu gibi sırıtıyordu. "Ve Atbash Şifresi diyor ki..." Sesi kesilmişti. "Aman Tanrım!" yüzü bembeyaz olmuştu.

Langdon'ın kalbi tekledi.

Sophie, "Ne oldu?" diye sordu.

"Buna inanmayacaksın." Teabing, Sophie'ye baktı. "Özellikle sen."

"Ne demek istiyorsunuz?" diye sordu.

"Bu... gerçekten dâhice," diye fısıldadı. "Son derece zeki!" Teabing yeniden kâğıda yazdı. "Davullar lütfen. İşte şifreniz." Yazdıklarını onlara gösterdi.

Sh-V-P-Y-A

Sophie, "Bu ne böyle?" diye kaşlarını çattı.

Langdon da anlayamamıştı.

Teabing'in sesi huşuyla titriyordu. "Bu dostum, hikmet kelimesinin

eski hali."

Langdon harfleri yeniden okudu. Eski hikmet sözü gözer bunu. Bir saniye sonra her şeyi anlamıştı. Bunu hiç tahmin etmemişti. "Eski hikmet

kelimesi!"

Teabing kahkahalarla gülüyordu. "Harfi harfine!"

Sophie önce kelimeye, ardından kripteksteki harflere baktı. Langdon ile Teabing'in göremediği ciddi bir yanlışlığı fark etmişti. "Durun bi-, raz! Şifre bu olamaz," diye karşı çıktı. "Kripteksin üstünde Sh harfi yok. Geleneksel Latin harfleri kullanılmış."

352


Da Vinci Şifresi

Langdon, "Kelimeyi oku," diye ısrar etti. "İki şeyi aklından çıkarma. İbranicede Sh harfine karşı gelen sembol, vurgu işaretine bağlı olarak aynı zamanda S diye de okunabilir. P harfi de aynı şekilde F diye okunabilir."

Sophie'nin SVFYA ? diye düşünürken aklı karışmıştı. Teabing, "Dâhice!" dedi. "Vav harfi genellikle O seslisi yerine kullanılır."

Yeniden harflere bakan Sophie, yüksek sesle, okumaya çalıştı. "S... o...f...y... a."

Kendi sesini duyduğunda, ağzından çıkanlara inanamamıştı. "Sophia mı? Bu Sophia diye mi okunuyor?"

Langdon hararetle başını sallıyordu. "Evet! Sophia, Yunancada hikmet demektir. İsminin kökeni Sophie, gerçekten 'eski hikmet sözüdür.'"

Sophie birden büyükbabasına karşı derin bir özlem duydu. Tarikat kilit taşını benim ismimle şifrelemiş. Boğazında bir yumru oluşmuştu. Her şey son derece mükemmeldi. Ama gözlerini kripteksin üstündeki harflere çevirdiğinde, hâlâ bir sorun olduğunu gördü. "Ama durun... Sophia kelimesinde altı harf var."

Teabing gülümsemeye devam ediyordu. "Şiire yeniden bak. Büyükbaban 'eski hikmet sözü,' demiş." "Evet?"

Teabing göz kırptı. "Eski Yunancada, hikmet S-O-F-I-A diye yazılır."

353


F:23

Dan Brown

78

Sophie kripteksi kucağına alıp harfleri çevirmeye başladığında korkunç bir heyecan duyuyordu. Eski hikmet sözü çözer bunu. Langdon ile Teabing, onu seyrederlerken nefes almayı unutmuş gibiydiler.



S... O... F...

Teabing, "Dikkatli ol," diye uyardı. "Çok çok dikkatli ol."

... I... A.

Sophie son harfi çevirmişti. Başını kaldırıp diğerlerine bakarken, "Tamam," diye fısıldadı. "Şimdi çekip çıkartacağım."

Langdon korkuyla karışık bir neşeyle, "Sirkeyi unutma," diye fısıldadı. "Dikkatli ol."

Sophie bununda çocukluğunda açtığı kripteksler gibi olduğunu biliyordu. Tek yapması gereken silindiri her iki ucundan sıkıca kavramak ve farklı yönlere doğru hafif bir basınç uygulayarak yavaşça çekmekti. Eğer harfler, şifreye göre doğru sıralanmışsa, uçlardan biri kayarak açılacak ve Sophie içerideki, sirke şişesinin etrafına sarılmış papirüs sayfaya ulaşacaktı. Bununla birlikte eğer yazdıkları şifre yanlışsa, Sophie'nin dışarıdaki uçlara uyguladığı baskı içerideki manivelayı harekete geçirince alttaki boşluğa kayacaktı. Eğer Sophie silindirleri hızla çekecek olursa cam şişe parçalanacaktı.

Yavaş çek, dedi kendi kendine.

Sophie avuç içleriyle silindirin uçlarını kavrarken, Teabing ile Langdon iyice eğildiler. Sophie şifre kelimeyi çözmenin verdiği heyecanla, neredeyse içeride bulmayı umduklarının ne olduğunu unutuyordu. Bu tarikatın kilit taşı. Teabing'e göre, Magdalah Meryem'in ve Sangreal hazine-

354

Da Vinci Şifresi



sinin yerini gösteren, bir Kutsal Kâse haritası vardı... en büyük sahibi belirsiz gizli gerçek hazinesi.

Taş tüpü tutan Sophie, bir kez daha tüm harflerin ibre ile aynı hizada olduğunu kontrol etti. Ardından yavaşça çekti. Hiçbir şey olmamıştı. Biraz daha kuvvet verdi. Taş birden yerinden kayarak ayrıldı. Uçtaki ağır parça elinde kalmıştı. Langdon ile Teabing neredeyse ayağa fırlayacaklardı. Uçtaki kapağı masanın üstüne koyup, içindekini görmek için silindiri yana eğerken Sophie'nin kalbi yerinden fırlayacak gibi olmuştu.

Bir parşömen!

Sophie yuvarlanmış kâğıdın ortasına baktığında, silindir şeklindeki bir nesnenin etrafına sarılmış olduğunu gördü. Sirke şişesi olduğunu tahmin etti. Fakat sirkenin etrafına sarılan kâğıt alışıldık hassas papirüs değil, tirşeydi. Bu garip, diye düşündü Sophie, sirke koyun derisinden yapılan tirşeyi eritmez. Kâğıdın ortasına tekrar baktığında, merkezdeki nesnenin sirke şişesi olmadığını fark etti. Tamamen farklı bir şeydi.

Teabing, "Sorun nedir?" diye sordu. "Parşömeni çıkartsana."

Kaşlarını çatan Sophie yuvarlanmış tirşeyle birlikte etrafına sarıldığı nesneyi çekip, ikisini birlikte dışarı çıkardı.

Teabing, "Bu papirüs değil," dedi. "Çok ağır."

"Biliyorum. Bu dolgu maddesi."

"Ne için? Sirke şişesi için mi?"

"Hayır." Sophie kâğıdı açtığında, içine sarılan nesne ortaya çıkmıştı. "Bunun için."

Langdon tirşe kâğıdın içindeki nesneyi gördüğünde kalbi teklemişti. Teabing yutkunarak, "Tanrı yardımcımız olsun," dedi. "Büyükbaban merhametsiz bir mimarmış."

Langdon hayretle bakıyordu. Sauniere'in isleri kolaylaştırmaya hiç niyeti olmadığını anlayabiliyorum.

Masanın üstünde ikinci bir kripteks duruyordu. Daha küçük. Siyah oniksten yapılmıştı. Birincisinin içine yerleştirilmişti. Sauniere'in çiftlere olan tutkusu. İki kripteks. Her şey çiftler halinde. Çift anlamlar. Erkek di-§i- Beyazın içinde siyah. Langdon önünde duran sembol zincirini sezinleyebiliyordu. Beyaz siyaha can verir.

Her erkek bir kadından çıkar.

Beyaz-dişi.

355


Dan Brown

Siyah-erkek.

Langdon uzanarak küçük kripteksi eline aldı. Birincisinin aynı gibiydi, sadece yarı ebadında ve siyahtı. O tanıdık çağıltı sesini duydu. Daha önce duydukları sıvı sesi bu küçük kripteksin içinden gelmiş olmalıydı.

Tirşe kâğıdını onun önüne iten Teabing, "E, Robert," dedi. "En azından doğru yönde uçtuğumuza sevineceğini düşünüyorum."

Langdon kalın tirşe kâğıdını inceledi. Süslü bir hat yazısıyla başka bir dört mısralı metin yazıyordu. Yine beş heceli ölçüyle yazılmıştı. Mısra şifreliydi ama Teabing'in İngiltere'ye gitme planının işe yarayacağını anlaması için ilk mısrayı okuması yeterli olmuştu.

PAPA ŞÖVALYE GÖMMÜŞ LONDRA'DA

Şiirin geri kalanında, ikinci kripteksi açarken kullanılacak şifrenin ancak bu şövalyenin şehrin bir yerindeki mezarında bulunabileceğini ima

ediyordu.

Langdon heyecanla Teabing'e döndü. "Bu şiirde bahsi geçen şövalyenin ne olduğu hakkında fikrin var mı?"

Teabing sırıttı. "Hiç fikrim yok. Ama hangi şifreye bakmamız gerektiğini çok iyi biliyorum."

O sırada, en az beş kilometre önlerinde altı kent polis arabası, yağmurun ıslattığı sokaklardan Biggin Hill Özel Havaalanı'na doğru gidiyordu.

Da Vinci Şifresi

79

356


Teğmen Collet, Teabing'in buzdolabından bir Perrier aldıktan sonra, yeniden hızlı adımlarla kabul salonuna yürüdü. Asıl hareketin yaşandığı Londra'ya Fache ile birlikte gitmek yerine, burada Chateau Villet-te'e yayılan teknik bölüme çocuk bakıcılığı yapıyordu.

Şimdiye dek ele geçirdikleri ipuçlarının bir yardımı dokunmamıştı: yere saplanan bir tek mermi; bıçak ve kadeh sözcüklerinin yazıldığı sembollerle karalanmış bir kâğıt parçası; teknik bölümün Collet'ye muhafazakâr Katolik grubu Opus Dei ile bağlantısı olduğunu söylediği kanlı bir kemer. Yakın zaman önce bir haber programı onların Paris'te eleman toplamadaki saldırgan tutumlarını gün ışığına çıkarttığında ortalık hayli karışmıştı.

Collet içini çekti. Umarım bu ümitsiz karışıklıktan bir anlam çıkar.

Collet şatafatlı bir koridordan geçerek, teknik bölüm memurunun parmak izi topladığı geniş balo salonuna girdi. Pantolon askısı takan toplu bir adamdı.

İçeri giren Collet, "Herhangi bir şey var mı?" diye sordu. Memur başını iki yana salladı. "Yeni bir şey yok. Evin geri kalanın-dakilerle uyuşan başka parmak izleri var o kadar." "Ya keçe kemer üstündeki parmak izleri?"

"Interpol hâlâ üzerinde çalışıyor. Ben bulduğumuz her şeyi topluyorum."

Collet masanın üstündeki iki mühürlü torbayı işaret etti. "Peki bu ne?" Adam omuzlarını silkti. "Alışkanlık. Tuhaf bulduğum her şeyi torbalarım."

Collet yanınaşgitti. Tuhaf mı?

Memur, "Şu İngiliz garip biriymiş," dedi. "Şuna bir bakın." Delil torbalarını karıştırarak, birini seçti ve Collet'ye uzattı.

357


Dan Brown

Fotoğrafta bir Gotik katedralinin ana girişi görünüyordu... küçük bir kapı eşiğine doğru giderek daralan geleneksel kemerler.

Fotoğrafa dikkatle baktıktan sonra Collet, memura döndü. "Bu mu tuhaf?"

"Arkasını çevirin."

Collet arkasını çevirince, katedralin uzun nefinin paganlar tarafından kadın rahmine atfedildiğini anlatan İngilizce karalamalar buldu. Bu garipti. Onu şaşırtan, katedral girişini tasvir eden notlardı. "Dur biraz. Katedral girişinin bir kadının şeyini temsil ettiğini düşünüyor..."

Memur başını salladı. "Ayrıca dudaksı çatı sırtı ve girişin üstündeki küçük beşparmakotunun temsil ettiği bir klitoris." İçini çekti. "İnsan yeniden kiliseye gitmek istiyor."

Collet ikinci delil torbasını eline aldı. Plastiğin içinde, eski bir belgeye benzeyen büyük parlak bir fotoğraf durduğunu görebiliyordu. Başlıkta şöyle yazıyordu:

Les Dossiers Secrets-Sayı 4° im' 249

Collet, "Bu ne?" diye sordu.

"Hiç fikrim yok. Her tarafta bunun kopyaları vardı, bu yüzden torbaya attım."

Collet belgeyi inceledi.

SION TARİKATINI YÖNETEN BÜYÜK ÜSTATLAR

JEAN DE GISORS MARIE DE SAINT-CLAIR GUILLAUME DE GISORS EDOUARD DE BAR JEANNE DE BAR JEAN DE SAINT-CLAIR BLANCE D'EVREUX NICOLAS FLAMEL RENE D'ANJOU IOLANDE DE BAR

358


1188-1220

1220-1266

1266-1307

1307-1336

1336-1351

1351-1366

1366-1398

1398-1418

1418-1480

1480-1483

i

Da Vinci Şifresi



SANDRO BOTTICELLI LEONARDO DA VINCI CONNETABLE DE BOURBON FERDINAND DE GONZAQUE LOUIS DE NEVERS ROBERTFLUDD

J. VALENTIN ANDREA

ROBERT BOYLE

ISAAC NEWTON

CHARLES RADCLYFFE

CHARLES DE LORRAINE

MAXIMILIAN DE LORRAINE

CHARLES NODIER

VICTOR HUGO

CLAUDE DEBUSSY

JEAN COCTEAU

1483-1510

1510-1519

1519-1527

1527-1575

1575-1595

1595-1637

1637-1654

1654-1691

1691-1727

1727-1746

1746-1780

1780-1801

1801-1844

1844-1885

1885-1918

1918-1963

Sion Tarikatı mı, diye düşündü Collet.

'Teğmenim?" Bir başka ajan başını içeri uzatmıştı. "Yüzbaşı Fac-he'ye acil bir çağrı var fakat ona ulaşamıyoruz. Siz görüşür müsünüz?"

Mutfağa giden Collet, telefona cevap verdi.

Arayan Andrö Vernet idi.

Bankacının düzgün aksanı, sesindeki gerginliği saklamaya yetmiyordu. "Yüzbaşı Fache'nin beni arayacağını düşünüyordum ama henüz ondan haber alamadım."

Collet, "Yüzbaşı biraz meşgul," diye cevap verdi. "Ben yardımcı olabilir miyim?"

"Bana bu geceki gelişmelerden haberdar edileceğimin garantisi verilmişti."

Collet bir an için adamın ses tonunu tanır gibi oldu ama nereden tanıdığını çıkartamadı. "Monsieur Vernet, Paris'teki soruşturmadan şu an ben sorumluyum. İsmim Teğmen Collet."

359


Dan Brown

Hatta uzun bir sessizlik oldu. "Teğmen, diğer hattan aranıyorum. I İzin verirseniz kapatıyorum. Sizi daha sonra arayacağım." Telefonu kapattı.

Collet birkaç saniye sonra ahizeyi yerine koydu. Ardından hatırladı. Bu sesi tanıdığımı biliyordum! Yaptığı keşif soluğunu kesmişti.

Zırhlı aracın şoförü.

Sahte Rolex takan.

Şimdi Collet bankacının neden telefonu kapatmakta acele ettiğini adayabiliyordu. Vernet, Teğmen Collet ismini hatırlamıştı... o akşam gözünün içine bakarak yalan söylediği memur oydu.

Collet bu garip gelişmenin sonuçlarını düşünmeye başladı. Vemet işin içinde. İçgüdüleri ona, Fache'yi aramasını söylüyordu. Bu şanslı gelişmenin onun yıldızının parladığı an olacağını hissedebiliyordu.

Hemen Interpol'ü arayarak, Zürih Emanet Bankası ve başkanı Andre Vernet hakkında bulabildikleri her türlü bilgiyi temin etmelerini istedi.

360

Da Vinci Şifresi



80

Hawker 731 kasvetli sabah yağmurunun içine dalarken Teabing'in pilotu, "Emniyet kemerleri lütfen, beş dakika sonra iniyoruz," diye anons yaptı.

Teabing alçalan uçağın altında uzanan kentin dumanlı tepelerini gördüğünde eve dönmenin keyfine vardı. İngiltere, Paris'e bir saatten daha yakın mesafedeydi ama arada dağlar kadar fark vardı. Bu sabah anavatanının nemli ve canlı yeşillikleri son derece konuksever görünüyordu. Fransa'dakigünlerim sona erdi. İngiltere'ye zaferle dönüyorum. Kilit taşı bulundu. Ama elbette, kilit taşının nerede olduğu sorusu hâlâ gündemdeydi. Birleşik Krallık'ta bir yerde. Tam olarak nerede olduğunu hiç bilmemesine rağmen, zaferin tadını almaya başlamıştı.

Langdon ile Sophie bakmaya devam ederlerken Teabing ayağa kalkıp kabinin karşı tarafına geçti ve duvardaki bir panoyu yana kaydırarak, altında gizli kasayı ortaya çıkardı. Şifreyi tuşladıktan sonra kasayı açtı ve iki pasaport çıkarttı. "Remy ve benim belgelerim." Ardından elli sterlinlik banknotlardan oluşan kalın bir deste çıkardı. "Ve sizin belgeleriniz."

Sophie şüpheyle bakıyordu. "Rüşvet mi?"

"Yaratıcı diplomasi. Özel havaalanları birtakım masraflar alırlar. Hangarda bir İngiliz gümrük memuru bizi karşılayacak ve uçağa binmek isteyecek. Onun girmesine izin vermek yerine, İngiltere'de bulunduğunu kimsenin bilmesini istemeyen -basın yüzünden, bilirsiniz- ünlü bir Fransız'la birlikte seyahat ettiğimi söyleyip, sağduyusu için ona bu cömert bahşişi vereceğim." 1 Langdon şaşırmış gibiydi. "Ve memur bunu kabul edecek mi?"

361

Dan Brown



"Herkesten kabul etmezler, ama bu insanların hepsi beni tanıyor. Tanrı'ya şükür silah kaçakçısı değilim. Şövalye ilan edildim." Teabing gülümsedi. "Üyeliğin getirdiği bazı imtiyazlar var tabii."

Remy elinde tuttuğu Heckler Koch silahıyla koridorda belirmişti. "Efendim, ben ne yapacağım?"

Teabing, uşağına baktı. "Biz dönene kadar senin misafirimizle birlikte uçakta kalmanı istiyorum. Londra'da her gittiğimiz yere onu peşimizden sürükleyenleyiz."

Sophie endişeli görünüyordu. "Leigh, biz dönene kadar Fransız polisinin uçağını bulacağı konusunda ciddiydim."

Teabing güldü. "Evet, uçağa binip Remy'yi bulduklarını düşünsene." Sophie, onun laubali tavrına şaşırmıştı. "Leigh, bağlı bir rehineyi uluslararası sınırdan geçirdin. Bu ciddi."

"Benim avukatlarım da öyle." Uçağın arkasındaki keşişe kaşlarını çatarak baktı. "Bu hayvan evime girdi ve az kalsın beni öldürüyordu. Bu bir gerçek ve Remy bunu doğrulayacak."

Langdon, "Ama onu bağlayıp Londra'ya getirdin," dedi. Teabing sağ elini kaldırarak, mahkemede yemin ediyormuş gibi yaptı. "Sayın yargıç, İngiliz mahkemelerini tercih ettiği için bu tuhaf yaşlı şövalyeyi mazur görün. Fransız yetkililerini aramam gerektiğini biliyorum ama ben bir züppeyim ve şu geçiş izni kağıdıyla Fransızların davayı yürütebileceğine güvenmiyorum. Bu adam beni neredeyse öldürüyordu. Evet, onu İngiltere'ye getirmekte uşağımı bana yardım etmesi için zorlayarak aceleci bir karar verdim ama büyük bir baskı altındaydım. Mea culpa. Mea culpa."

Langdon kuşkuyla bakıyordu. "Söyleyen sen olursan, belki işe yarar." Pilot arkaya dönerek, "Efendim?" diye seslendi. "Kuleden telsizle bildirdiler. Sizin hangarınızın yanında bir bakım sorunu yaşıyorlarmış, uçağı doğrudan terminale indirmemi istediler."

Teabing Biggin Hill'c on yıldan fazladır uçuyordu ve bu ilk kez oluyordu. "Sorunun ne olduğunu söylediler mi?"

"Kontrol memuru belirsiz şeyler söyledi. Galiba benzin istasyonundaki benzin kaçağı gibi bir şeydi. Terminalin önüne park etmemi ve bir sonraki uyarıya kadar herkesin uçakta kalmasını istediler. Güvenlik ted-

362

Da Vinci Şifresi



biriymiş. Havaalanı yetkililerinden onay almadan uçaktan inmeyecekmi-şiz."

Teabing şüphelenmişti. Büyük bir benzin kaçağı olmalı. Benzin istasyonu onun hangarından en az yarım kilometre uzaktaydı.

Remy de kaygilanmışa benziyordu. "Efendim, alışılmışın hayli dışında."

Teabing, Sophie ile Langdon'a döndü. "Dostlarım, bir hoş geldin heyeti tarafından karşılanacağımıza dair tatsız şüphelerim var."

Langdon düşünceli bir tavırla içini çekti. "Sanırım Fache hâlâ aradığı kişinin ben olduğumu düşünüyor."

Sophie, "Ya öyle," dedi. "Ya da hata yaptığını itiraf edemeyecek kadar kendini kaptırdı."

Teabing onları dinlemiyordu. Fache'nin ne düşündüğünü bir yana bırakıp, bir an önce harekete geçmeleri gerekiyordu. Asıl hedeften şaşma. Kâse. O kadar yaklaştık ki. Altlarındaki iniş takımları ses çıkartarak açıldılar.

Langdon vicdan azabı dolu bir sesle, "Leigh," dedi. "Onlara teslim olup, bu işi yasal yoldan halledebilirim. Sizi de karıştırmamış olurum."

Teabing, "Oh, Tanrı aşkına Robert," diyerek savsakladı. "Gerçekten geri kalanımızın gitmesine izin vereceklerini mi düşünüyorsun? Sizi buraya yasaya aykırı bir şekilde getirdim. Bayan Neveu Louvre'dan kaçmana yardım etti ve uçağın arkasında bağlı bir adam var. Kendine gel! Hep birlikte işin içindeyiz."

Sophie, "Belki başka bir havaalanı deneyebiliriz," dedi.

Teabing başını iki yana salladı. "Eğer şimdi dönersek, başka bir yere indiğimiz anda bizi askeri tanklarla karşılarlar."

Sophie yutkundu.

Teabing, İngiliz yetkilileriyle karşılaşmayı, Kâse'yi bulmalarına yetecek kadar uzatmak için cesur bir karar vermesi gerektiğini anlamıştı. Pilot kabinine doğru aksayarak giderken, "Bana bir dakika izin verin," dedi.

Langdon, "Ne yapıyorsun?" diye sordu.

Teabing, "Satış toplantısı," derken, pilotu usulsüz bir manevra yapmaya ikna etmenin ne kadara mal olacağını düşünüyordu.

363


Dan Brown

1

81



Hawker son turunu atıyor.

Kontrol kulesine hızla giren Simon Edwards -Biggin Hill Havaalanı Özel Hizmet Müdürü- yağmurun ıslattığı piste gözlerini kısarak bakıyordu. Cumartesi sabahlan erken kaldırılmaktan hiç hoşlanmazdı, en zengin müşterilerinden birinin tutuklanmasını seyretmek üzere çağrılması onun için özellikle sinir bozucuydu. Sir Leigh Teabing, Biggin Hi'l'e sadece özel hangarı için değil, aynı zamanda sık iniş kalkışları için her seferinde ayrı bir varış ücreti ödüyordu. Genellikle havaalanının onun programından önceden haberi olur ve gelişi için sıkı bir protokol hazırlanırdı. Teabing böylesinden hoşlanırdı. Hangarında duran özel imalat Jaguar tam depo doldurulur, cilalanır ve o günün London Times gazetesi arka koltuğa bırakılırdı. Gerekli evrak işlemlerini ve valiz kontrolünü kolaylaştırmak için bir gümrük memuru uçak hangarında beklerdi. Bazı zamanlarda gümrük yetkilileri zararsız organiklere -genellikle lüks yiyecekler- göz yumarak Teabing'den büyük bahşişler alırlardı. Bunlar, Fransız salyangozları, işlenmemiş özel bir Roquefort peyniri ve bazı meyveler gibi yiyecekler olurdu. Zateh gümrük kurallarından pek çoğu saçmaydı ve Biggin Hill müşterilerine yardımcı olmayacaksa, bir başka havaalanı olabilirdi. Teabing'e, Biggin Hill'de istediği her şey sunulur ve çalışanlar karşılığını alırlardı.

Uçağın indiğini gören Edwards'm sinirleri iyice gerilmişti. Tea-bing'in servetini harcama merakının bir şekilde başını derde soktuğunu düşünüyordu; Fransız yetkililer onu yakalamaya hayli niyetli görünüyor-, lardı. Henüz Edwards'a neyle suçlandığı söylenmemişti ama ciddi bir şey1 ler olduğu belliydi. Fransız yetkililerin isteği üzerine kent polisi Biggin Hill hava kontrolüne Hawker'in pilotuyla temas kurmasını ve müşterinin


Yüklə 1,86 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   36




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə