Dan Brown Da Vinci Şifresi



Yüklə 1,86 Mb.
səhifə29/36
tarix10.11.2017
ölçüsü1,86 Mb.
#9407
1   ...   25   26   27   28   29   30   31   32   ...   36

Papaz yardımcısı genç kasıklarının ısındığını hissedince, altını ıslattığını fark etti.

Smokinli adam, "Dikkatle dinle," dedi. "Bu kiliseden sessizce çıkacak ve koşarak uzaklaşacaksın. Durup oyalanmak yok. Anlaşıldı mı?"

Genç ağzında bir el varken elinden gelen en iyi şekilde başını salladı.

"Eğer polisi ararsan..." Smokinli adam silahı etine bastırdı. "Seni bulurum."

Gencin bundan sonra hatırladığı tek şey, bacaklarında derman kal-mayıncaya kadar hiç durmadan dışarıdaki avluya koştuğuydu.

391

Dan Brown



86

Silas bir hayalet gibi hedefinin arkasından yaklaştı. Sophie Neveu onun farkına çok geç varmıştı. Henüz arkasını dönemeden Silas tabancanın namlusunu onun sırtına dayayıp güçlü kolunu göğsünün etrafından dolayarak, onun vücudunu kendi hantal vücuduna doğru çekti. Sophie irkilerek haykırdı. Teabing ile Langdon bunun üzerine şaşkınlık ve korku dolu ifadelerle yüzlerini döndüler.

Teabing, "Ne?..." diye bağırdı. "Remy'ye ne yaptın?" Silas sakin bir sesle, "Seni tek ilgilendiren," dedi. "Benim buradan kilit taşıyla çıkacak olmam." Remy'nin de anlattığı gibi bu görev temiz ve basit olacaktı: Kiliseye gir, kilit taşını al ve dışarı çık; öldi'ırmek yok, dövüşmek yok.

Sophie'yi sıkıca tutan Silas elini göğsünden beline ve oradan ceplerine kaydırarak, içlerini aradı. Sophie'nin saçlarından kendi alkollü nefesine karışan hafif esans kokusunu alabiliyorum. "Nerede?" diye fısıldadı. Kilit taşı daha önce onun cebindeydi. Peki şimdi nerede?

Langdon'ın odanın karşı köşesinden yankılanan sesi, "Burada," dedi. Silas döndüğünde, siyah kripteksi elinde tutan Langdon'ın onu aptal bir hayvanın karşısındaki matador gibi ileri geri salladığını gördü. Silas, "Yere bırak," diye bağırdı.

Langdon, "Sophie ile Leigh'in kiliseden çıkmalarına izin ver," diye yanıtladı. "Bunu seninle aramızda halledebiliriz."

Sophie'yi kendisinden iterek uzaklaştıran Silas, silahını Langdon'a doğrultup, ona yaklaşmaya başladı.

392


Da Vinci Şifresi

Langdon, "Bir adım daha yaklaşma," dedi. "Onlar binadan çıkana kadar olmaz."

"Emir verecek pozisyonda değilsin."

"Sana katılmıyorum." Langdon kripteksi başının üstüne kaldırdı. "Bunu yere atıp içindeki şişeyi kırmakta hiç tereddüt etmem."

Siias tehdide dudak bükse de, korkuya kapılmıştı. Bu beklenmedik bir şeydi. Silahını Langdon'ın başına doğrultarak, eli kadar iyi hâkim olduğu sesiyle, "Kilit taşını kıramazsın. Sen de benim kadar Kâse'yi bulmak istiyorsun," dedi.

"Yanılıyorsun. Sen benden çok daha fazla istiyorsun. Bu iş için öldürebileceğini kanıtladın."

On metre ilerideki kemerli geçidin yanındaki ön sıralardan içeri bakan Remy Legaludec, tehlikenin farkına varmıştı. İşler planladıkları gibi gitmiyordu ve bulunduğu yerden bile Silas'm durumla başa çıkamadığını görebiliyordu. Öğretmen'in verdiği emirlere göre Silas'ın silahını kullanması yasaktı.

Kripteksi başının üstünde tutarken Silas'm silahına bakan Langdon bir kez daha, "Bırak gitsinler," dedi.

Keşişin kırmızı gözleri öfke ve hüsranla parlıyordu, Remy, onun kripteksi elinde tutan Langdon'ı vurabileceğinden endişe etti. Kripteksyere düşemez!

Kripteks Remy'nin özgürlüğe ve zenginliğe giden biletiydi. Daha bir yıl önce, Chateau Villette'in duvarları arasında yaşayan ve çekilmez kötü-rüm Sir Leigh Teabing'in kaprislerini yerine getiren elli beş yaşında bir uşaktı. Ardından olağanüstü bir teklifle karşılaşmıştı. Remy'nin Sir Leigh Teabing -dünyanın en seçkin Kâse tarihçisi- ile olan bağlantısı ona hayatı boyunca hayalini kurduğu her şeyi sağlayacaktı. O andan itibaren Chateau Villettc'de geçirdiği her dakika onu bu ana yaklaştırmıştı.

Mabet Kilisesi'nin ibadet alanına ve Robert Langdon'ın elindeki kilit taşına bakan Remy kendi kendine, o kadar yakınım ki, dedi. Eğer Langdon onu yere düşürürse, her şeyi kaybedecekti.

Yüzümü gösterecek miyim? Bu, Öğretmen'in kesinlikle yasakladığı bir şeydi. Öğretmen'in kimliğini bilen tek kişi Remy idi.

393

Dan Brown



Yarım saat kadar önce, kilit taşını çalma emrini aldığında Remy, Öğretmen'e, 'Bu görevi Silas'm yerine getirmesini istediğinizden emin misiniz?" diye sormuştu. "Ben de yapabilirim."

Öğretmen kararlıydı. "Silas dört tarikat üyesi konusunda bize iyi hizmet verdi. Kilit taşını getirecektir. Senin ismin bilinmemeli. Diğerleri seni görürse, onların da öldürülmeleri gerekir ve bu gece yeterince cinayet işlendi. Yüzünü gösterme."

Yüzüm değişecek, diye düşündü Remy. Ödemeye söz verdiğin parayla, bambaşka biri olacağım. Öğretmen, ona plastik cerrahinin parmak izlerini bile değiştirebileceğini söylemişti. Yakında özgür olacaktı plajda güneşlenen bir başka tanınmadık güzel yüz. Remy, "Anlaşıldı," demişti. "Ben Silas'a perde arkasından yardımcı olacağım."

Öğretmen, ona, "Bilgin olsun Remy," demişti. "Aradıkları mezar Mabet Kilisesi'nde değil. O yüzden korkma. Yanlış yerde arıyorlar." Remy hayrete düşmüştü. "Sen mezarın yerini biliyor musun?" "Elbette. Sana daha sonra söylerim. Şimdi hızlı hareket etmelisin. Eğer diğerleri mezarın gerçek yerini keşfedip, sen kripteksi alamadan kiliseden ayrılırlarsa Kâse'yi sonsuza dek kaybetmiş olacağız."

Kâse Remy'nin umurunda bile değildi ama Öğretmen, onun payını ancak Kâse bulunduktan sonra ödeyeceğini söylemişti. Yakında sahip olacağı parayı her düşündüğünde Remy'nin başı dönüyordu. Yirmi milyon eııronıın üçte biri. Sonsuza dek yok olmaya yeter de artar bile. Remy, güneşin altında uzanırken başkalarının bahşiş alabilmek için kendisine hizmet ettiği Cöte d'Azur'daki sahil kasabalarının hayalini kurmuştu.

Ama şimdi burada Mabet Kilisesi'nde Langdon kilit taşını kırmakla tehdit ederken, Remy'nin geleceği pamuk ipliğine bağlıydı. Bu kadar yaklaşıp da her şeyi kaybetmek fikrine katlanamayan Remy, o cesur hamleyi yapmaya karar.verdi. Elindeki silah küçük kalibreli J-gövdeli bir Medusa idi ama yakın mesafeden gereği kadar öldürücü olacaktı.

Gölgelerin arasından çıkan Remy, dairesel bölüme girerek, silahını Teabing'in başına doğrulttu. "Uzun zamandır bunu yapmayı bekliyordum yaşlı adam."

Remy'nin silahı kendisine doğrulttuğunu gören Sir Leigh Teabing'in kalbi teklemişti. Ne yapıyor! Teabing, Remy'nin elinde tuttuğu Medu-

394

Da Vinci Şifresi



sa'nin, kendi güvenliği için Jaguar'ın torpido gözünde sakladığı silah olduğunu fark etti.

Teabing hayretle, "Römy?" diye titredi. "Neler oluyor?"

Langdon ile Sophie de bir o kadar sersemlemişlerdi.

Teabing'in arkasından dolanan Remy, silahın namlusunu sırtının sol tarafından tam kalbine gelecek şekilde dayadı.

Teabing'in omzunun üstünden Langdon'a bakan Remy, "Bu işi çok basit halledeceğim," dedi. "Kilit taşını yere bırak, yoksa silahı çekerim."

Langdon felç olmuş gibiydi. "Kilit taşının senin için bir önemi yok," dedi. "Kesinlikle açamazsın."

Remy, "Kibirli budalalar," diye öfkelendi. "Bütün gece şiirleri tartışırken sizi dinlediğimin farkında değil miydiniz? Duyduğum her şeyi diğerleriyle paylaştım. Sizden daha fazlasını bilen diğerleriyle. Doğru yeri bile aramıyorsunuz. Aradığınız mezar tamamıyla farklı bir yerde!"

Teabing paniğe kapılmıştı. Neler söylüyor!

Langdon, "Kâse'yi neden istiyorsun?" diye sordu. "Yok etmek için mi? Zamanın Sonu gelmeden, öyle mi?"

Remy, keşişi çağırdı. "Silas, kilit taşını Bay Langdon'dan al."

Keşiş ilerlerken Langdon geriye adım attı ve yere atmak için hazırlanarak kilit taşını iyice havaya kaldırdı.

Langdon, "Yanlış ellere gittiğini görmektense," dedi. "Kırmayı tercih ederim."

Şimdi Teabing dehşete kapılmıştı. Bir ömür verdiği emeğin gözlerinin önünde buharlaştığını görecekti. Tüm hayalleri yıkılmak üzereydi.

Teabing, "Robert, hayır!" diye çığlık attı. "Yapma! Elinde tuttuğun Kâse! Remy bana asla ateş etmez. Birbirimizi on..."

Remy tavana nişan alarak, Medusa'yi ateşledi. Ses, bu kadar küçük bir silah için muazzamdı. Silah sesi taş odada gök gürültüsü gibi yankı yapmıştı.

Herkes olduğu yerde dondu.

Remy, "Oyun oynamıyorum," dedi. "Bundan sonraki sırtına saplanacak. Kilit taşını Silas'a ver."

Langdon isteksizce kripteksi uzattı. Öne adım atan Silas, kırmızı gözleri intikamın verdiği tatminle parlarken kripteksi aldı. Kilit taşını cüppesinin

395

Dan Brown



cebine yerleştiren Silas hâlâ Langdon ve Sophie'ye doğru tuttuğu tabancasıyla geri çekildi.

Uşak binadan çıkarken Teabing, Remy'nin kolunu boğazına doladığını ve kendisini beraberinde sürüklediğini hissetti. Silahı sırtından ayır-

mamıştı.

Langdon, "Bırak onu," dedi.

Hâlâ geri çekilmekte olan Remy, "Bay Teabing'i gezintiye çıkarıyoruz," dedi. "Polisi ararsanız o ölür. Engellemeye çalışacak herhangi bir şey yaparsanız ölür. Anlaşıldı mı?"

Sesi heyecandan çatallaşan Langdon, "Beni götür," dedi. "Lcigh'i bırak."

Remy kahkaha attı. "Sanmıyorum. Onunla öyle hoş vakit geçirdik ki.

Ayrıca o hâlâ işimize yarayabilir."

Şimdi de silahını Langdon ve Sophie'den ayırmayan Silas geri çekilmeye başlamıştı. Remy çıkışa doğru Leigh'i sürüklerken, koltuk değnekleri arkasından yere sürtüyordu.

Sophie kararlı bir sesle, "Kim için çalışıyorsun?" diye sordu.

Soru, ayrılmakta olan Remy'yi güldürmüştü. "Bilseniz çok şaşırırdınız Mademoiselle Neveu."

396


Da Vinci Şifresi

87

Chateau Villette'in kabul salonundaki şömine soğuktu ama Collet Interpol'den gelen fakslan okurken, önünde aşağı yukarı dolanıyordu. Beklediği hiçbir şey yoktu.



Resmi kayıtlara göre Andre Vernet örnek bir vatandaştı. Poliste hiç kaydı yoktu, park cezası bile almamıştı. Özel okuldan sonra Sorbonne'da eğitim görmüş ve uluslararası bankacılık bölümünü birincilikle bitirmişti. Interpol, zaman zaman Vernet'nin isminin gazetelerde yer aldığını fakat hep olumlu yönde anıldığını söylemişti. Adamın Zürih Emanet Bankası güvenlik sistemlerini, ultramodern elektronik dünyasında bir numaraya taşıyacak hale getirdiği anlaşılıyordu. Vernet'nin kredi kartı kayıtlan sanat kitaplarına, pahalı şaraba ve yıllar önce satın aldığı ileri teknoloji ürünü müzik setinde dinlediği klasik CD'lere -çoğunlukla Brahms- tutkunluğunu gösteriyordu.

Sonuç sıfır, diyerek içini çekti Collet.

Interpol'ün bu gece buldukları arasında şüphelendiği parmak izlerinin, Tcabing'in uşağına ait olduğu anlaşılıyordu. Teknik bölümün başmüfettişi odanın karşısındaki rahat bir koltukta raporu okuyordu. Collet, ona baktı. "Bir şey var mı?"

Adam omuzlarını silkti. "Parmak izleri Remy Legaludec'c ait. Küçük suçlardan aranıyor. Ciddi bir şey yok. Bedava konuşmak için telefon hatlarını kendine bağladığı anlaşılınca üniversiteden atılmış... sonra birkaç basit hırsızlık. Zorla içeri girme. Bir keresinde acildeki nefes borusu ameliyatının hastane faturasını ödemeden kaçmış." Kıkırdayarak başını baldırdı. "Fıstık alerjisi."

397

Dan Brown



Collet bir restoranın mönüsündeki kırmızı biber sosunun içinde fıstık yağı olduğunu yazmadığı için yapılan polis soruşturmasını hatırlayarak başını salladı. Devamlı müşterilerden biri ilk lokmayı yuttuğunda anafi-laktikn şok geçirerek ölmüştü.

"Herhalde Legaludec yakalanmamak için burada yatılı çalışıyordu." Müfettiş şaşırmış görünüyordu. "Şanslı gecesindeymiş."

Collet içini çekti. "Pekâlâ, bu bilgiyi Yüzbaşı Fache'ye iletsen iyi olacak."

Bir başka teknik ajan telaşla içeri girerken, müfettiş dışarı çıktı.

"Teğmenim! Ambarda bir şey bulduk."

Ajanın yüzündeki heyecanlı ifadeden Collet'nin aklına tek bir ihtimal geliyordu. "Bir ceset."

"Hayır efendim. Bu daha..." Duraksadı. "Beklenmedik." Collet gözlerini ovuşturarak ajanın peşinden ambara gitti. Küf kokulu, geniş alana girdiklerinde ajan odanın ortasındaki tahta merdiveni işaret etti. Çatı katına doğru uzanan merdiven, üstlerindeki samanlığın kenarına dayanmıştı.

Collet, "Merdiven daha önce orada değildi," dedi. "Hayır efendim. Yerde duran merdiveni gördüğümde, Rolls Roy-ce'un yanındaki izleri inceliyorduk. Basamakları aşınmış ve küflenmiş olmasaydı üstünde durmayacaktım. Bu merdiven sıkça kullanılıyormuş. Samanlığın yüksekliği merdivenin boyuyla uyuşuyordu, bu yüzden kaldırıp, bakmak için yukarı çıktım."

Collet gözleriyle merdiveni takip ederek samanlığa baktı. Birisi oraya düzenli olarak mı çıkıyor? Bulunduğu yerden samanlık boş bir alana benziyordu ama itiraf etmek gerekirse büyük kısmı arkada kaldığından görünmüyordu.

Merdivenin başında beliren kıdemli teknik ajanlardan biri aşağı bakıyordu. Lateks eldivenli elini Collet'ye sallarken, "Bunu kesinlikle görmek istersiniz teğmenim," dedi.

Eski merdivenin başına giden Collet, alttaki basamakları tuttu. Eski model merdiven Collet yukarı çıktıkça daralıyordu. Collet tepeye yaklaş-

Yabancı bir proteine karşı aşın duyarlılık hali. Ölümle sonuçlanabilir.

398

I

Da Vinci Şifresi



tığında ince basamaktan neredeyse ayağı kayıp düşecekti. Aşağıdaki ambar dönüyordu. Sonra dikkatle ilerledi ve sonunda tepeye ulaştı. Yukarıdaki ajan, ona bileğini uzattı. Onu yakalayan Collet tuhaf bir hamleyle yukarı çıktı.

Teknik ajan, tertemiz görünen samanlığın arkalarını işaret ederek, "Orada," dedi. "Burada sadece bir kişinin parmak izleri var. Kısa süre içinde kimlik tespitini yaparız."

Collet loş ışıkta gözlerini kısarak arka duvara baktı. Bu da ne böyle? Arka duvara son derece gelişmiş bir bilgisayar istasyonu yerleştirilmişti -iki dev CPU, hoparlörleri olan bir düz ekran, bir dizi ana sürücü, kendi güç kaynağına sahip olduğu anlaşılan çok kanallı bir ses konsolu.

İnsan çalışmak için ne diye ta buraya çıkar ki? Collet cihazın yanına yaklaştı. "Sistemi incelediniz mi?" "Dinleme şebekesi."

Collet arkasını döndü. "Gizli kulak mı?"

Ajan başını salladı. "Çok gelişmiş bir gizli kulak." Elektronik parçalar, kılavuzlar, aletler, kablolar, havyalar ve diğer elektronik malzemelerle dolu uzun bir masayı gösterdi. "Her kimse işini çok iyi biliyor. Buradaki malzemelerin çoğu bizim kullandıklarımızdan. Minyatür mikrofonlar, fotoelektrik şarj pilleri, yüksek kapasiteli RAM cipleri. Şu yeni nano sürücülerden bile var."

Collet oldukça etkilenmişti.

Collet'ye hesap makinesinden daha büyük olmayan bir parça uzatan ajan, "Burada tam bir sistem var," dedi. Cihazdan otuz santim uzunluğunda, ucuna pul büyüklüğünde folyo tutturulmuş bir kablo sallanıyordu. "Şarj edilebilir pilleri olan yüksek kapasiteli hard disk ses kayıt sistemi. Kablonun ucundaki bu folyo, mikrofonla fotoelektrik şarj pilinin birleşimi."

Collet bunları iyi. tanıyordu. Folyoya benzeyen bu fotosel mikrofonlar, birkaç sene öncesinin büyük buluşuydu. Artık folyo mikrofona mesela bir ampulün metal altıyla aynı şekil verilerek, ampulün arkasına hard disk yerleştirilebiliyordu. Mikrofon günde birkaç saat güneş ışığı alabilecek şekilde yerleştirildiği takdirde, fotoseller sistemi sürekli şarj ediyordu. Bunun gibi dinleme cihazlarıyla birisini sonsuza kadar dinlemek mümkündü.

399


1

Dan Brown

Collet, "Yayın yapılıyor muymuş?" dedi.

Ajan, bilgisayarın arkasından dolaşarak, duvarı takip eden ve ambarın çatısındaki bir delikten çıkan izole kabloyu gösterdi. "Basit radyo dalgaları. Çatıda ufak bir anten var."

Collet bu kayıt sistemlerinin genellikle ofislere yerleştirildiğini, hard diskte yeterince boş yer bırakmak için sesle harekete geçtiğini ve gün içinde yapılan konuşmalardan kısa bölümler kaydederek, fark edilmemek için ses dosyalarını akşamlan gönderdiğini biliyordu. Dosyalar gönderildikten sonra hard disk kendini temizliyor ve ertesi gün aynı işlemleri tekrarlamak için kendini hazırlıyordu.

Collet bakışlarını, üzerinde hepsi de numaralanmış ve tarihlenmiş yüzlerce ses kasetinin bulunduğu rafa çevirdi. Birisinin işleri bayağı yoğun-muş. Yeniden ajana döndü. "Hangi hedefin dinlendiğine dair fikriniz var

mı;

Bilgisayarın yanına gidip, bir bilgisayar yazılımını açan ajan, "Şey teğmenim," dedi. "En garibi de bu..."



Da Vinci Şifresi

400


Langdon, Sophie ile birlikte Temple metrosundaki turnikelerden atlayıp, tünellerin ve peronların oluşturduğu labirentin derinliklerine ilerlerken kendini son derece bitkin hissediyordu. Korkunç bir vicdan azabı duyuyordu.

Leigh 'i bu işe bulaştırdım ve şimdi o büyük tehlikede.

Remy'nin işin içinde olması şok edici olmakla beraber mantıklıydı. Kâse'nin peşindeki her kimse, içeriden birini yanına almıştı. Benimle aynı sebepten ötürü Teabing'in peşine düştüler. Kâse bilgisine sahip olan kişiler tarih boyunca, hırsızları ve benzeri alimlerine kendilerine çeken birer mıknatıs olmuşlardı. Teabing'in işin başından beri hedef olması yüzünden Langdon kendini suçlu hissetmemeliydi. Ama buna engel olamıyordu. Leigh'i bulup ona yardım etmeliyiz. Hemen.

Langdon batı bölümüne ve oradan Circle Line peronuna giden Sop-hie'yi takip etti. Sophie, Remy'nin aksi yöndeki ihtarlarına rağmen polisi aramak için ankesörlü bir telefona doğru koştu. Langdon pişmanlıkla yakındaki bir banka oturdu.

Sophie numaraları tuşlarken, "Leigh'e yardımcı olmanın en iyi yolu," dedi. "Londra yetkililerini hemen işe karıştırmak. Güven bana."

Langdon ilk başta bu fikri onaylamamıştı ama planlan geliştikçe, Sophie'nin düşüncesi mantıklı gelmeye başlamıştı. Teabing o an için güvendeydi. Remy ile diğerleri şövalyenin mezarının yerini bilseler bile, küreyle ilgili şifreyi çözmek için Teabing'in yardımına ihtiyaç duyabilirlerdi. Langdon, Kâse haritası bulunduktan sonra olacaklardan endişe ediyordu. Leigh onlara ayak bağı olacak.

PW

401


F:2'

Dan Brown

Langdon'm Leigh'e yardım etmesinin ya da kilit taşını bir daha görmesinin bir yolu varsa, öncelikle mezarı bulması şarttı. Ne yazık ki, Remy benden çok daha önde.

Remy'yi yavaşlatmak Sophie'nin vazifesi olacaktı.

Mezarı bulmak ise Langdon'm.

Sophie, Londra polisini Remy ile Silas'ın kanun kaçakları olduğuna inandırarak, peşlerine düşmelerini ya da daha iyisi onları yakalamalarını sağlayacaktı. Langdon'm planı ise henüz belirsizdi, dini bilgilerle ilgili geniş bir elektronik veri bankasına sahip olmasıyla ünlü King's College'a gitmeyi düşünüyordu. Langdon bu yerin en iyi araştırma aracı olduğunu duymuştu. Dini tarihle ilgili herhangi bir soruya anında cevap alınabiliyor. Veri bankasında "Papa'nın gömdüğü şövalyeyle" ilgili neler bulacağını tahmin etmeye çalıştı.

Trenin bir an önce gelmesini dileyerek ayağa kalkıp yürümeye başladı.

Sophie'nin ankesörlü telefondan yaptığı arama sonunda Londra polisine bağlanmıştı.

Santral memuru, "Snow Hill Birimi," diye açtı. "Çağrınızı nasıl yönlendirebilirim?"

"Bir kaçırma olayını bildireceğim." Sophie kısa ve özlü konuşmayı iyi

biliyordu.

"İsminiz lütfen?"

Sophie duraksadı. "Fransız Adli Polisi'nden Ajan Sophie Neveu."

Rütbesi istenen etkiyi yaratmıştı. "Hemen efendim. Sizi bir dedektifle görüştüreceğim."

Telefon bağlanırken Sophie, polisin Teabing'i kaçıranlarla ilgili vereceği tarife inanıp inanmayacağını merak ediyordu. Smokinli bir adam. Bir şüpheli daha basit nasıl tespit edebilirdi ki? Remy kıyafetlerini değiştirse bile, yanında bir Albino vardı. Fark etmemek imkânsız. Bunun dışında, yanlarında bir rehine vardı ve toplu taşıma araçlarını kullanamazlardı. Londra'da kaç tane Jaguar limuzin olabileceğini düşündü.

Sophie'nin dedektife bağlanması sonsuza dek sürecek gibiydi. Hadisene! Hattın, başka bir numaraya aktarılıyormuş gibi bipleyip cızırdadığı-nı duyabiliyordu.

On beş saniye geçti.

402


Da Vinci Şifresi

Sonunda hattın ucunda bir adam konuşuyordu. "Ajan Neveu?"

Hayrete düşen Sophie, sevimsiz ses tonunu hemen tanımıştı.

Bezu Fache, "Ajan Neveu," dedi. "Hangi cehennemdesin?"

Sophie söyleyecek kelime bulamıyordu. Sophie aradığında santral memuruna kendisine haber vermesini tembihlediği anlaşılıyordu.

Fache onunla Fransızca konuşarak, "Dinle," dedi. "Bu akşam korkunç bir hata yaptım. Robert Langdon masum. Ona yönelik tüm suçlamalar düştü. Buna rağmen her ikiniz de tehlikedesiniz. Buraya gelmeniz gerekiyor."

Sophie'nin ağzı açık kalmıştı. Nasıl cevap vermesi gerektiğini bilmiyordu. Fache kolay özür dileyen biri değildi.

Fache, "Jacques Sauniere'in," dedi. "Büyükbaban olduğunu bana söylemedin. Geçen akşam içinde bulunduğun duygusal gerilimi göz önünde bulundurarak, emirlere itaatsizlik etmene ses çıkarmayacağım. Buna rağmen şu anda senin ve Langdon'm sığınmak için en yakın Londra polis karakoluna gitmeniz gerekiyor."

Londra'da olduğumu biliyor mu? Fache başka ne biliyor? Sophie arka fondan gelen matkap ya da delgi makinesine benzer sesler duydu. Ayrıca telefon hattında tuhaf bir bip sesi çıkmıştı. "Bu numarayı bulmaya mı çalışıyorsunuz yüzbaşı?"

Şimdi Fache'nin sesi sert çıkıyordu. "Sizinle işbirliği yapmamız gerek Ajan Neveu. Her ikimizin de kaybedecek çok şeyi var. Buna hasar kontrolü denir. Dün akşam yargılamamda hataya düştüm ve bu hata Amerikalı bir profesörle DCPJ kriptografının ölümüne sebep olursa kariyerim sona erer." •

Tren hafif bir uğultu çıkartarak yaklaşırken istasyona ılık bir rüzgâr dolmuştu. Sophie o trene binmeye kesinlikle kararlıydı. Langdon'm da aynı düşüncede olduğu belliydi; kendini toparlayarak Sophic'ye doğru yürümeye başlamıştı.

Sophie, "Aradığınız adam Remy Legaludec," dedi. "Teabing'in uşağı. Mabet Kilisesi'nde Teabing'i kaçırdı ve..."

"Ajan Neveu!" Tren gürültüyle istasyona girerken, Fache bağırıyordu. "Bu açık bir telefon hattında görüşülecek mesele değil! Sen ve Langdon derhal buraya gelin. Kendi iyiliğiniz için! Bu kesin emirdir!"

Sophie telefonu kapatarak Langdon ile birlikte trene atladı.

403

Dan Brown



89

Teabing'in Hawker'inin tertemiz kabini şimdi çelik parçacıklarıyla dolmuştu ve sıkıştırılmış havayla propan gazı kokuyordu. Bezu Fache herkesi göndermiş, Teabing'in kasasında bulduğu tahta kutu ve içkisiyle tek başına oturuyordu.

Parmaklarını gül kabartmasında gezdirerek, süslü kapağı kaldırdı. İçinde, harflerin dizilmiş olduğu dairelerden oluşan bir silindir buldu. Beş harf SOFIA yazacak şekilde dizilmişti. Bir süre kelimeye bakan Fache, silindiri yerinden alarak her bir santimini incelemeye başladı. Ardından, uçlarından yavaşça çekerek, bir tarafını diğerinden ayırdı. Silindirin

içi boştu.

Fache onu kutuya geri yerleştirerek, jetin penceresinden hangara boş gözlerle baktı ve Sophie ile yaptığı kısa görüşmeyle birlikte Chateau Villette'deki teknik bölümden aldığı haberleri düşündü. Telefonundan gelen ses, onu kurduğu gündüz hülyalarından uyandırdı.

DCPJ santralından aranıyordu. Santral memuru özür diliyordu. Zü-rih Emanet Bankası'nın başkanı, kendisine yü/başınm iş için Londra'da bulunduğu söylendiği halde sürekli arıyordu. Fache istemeyerek santral memuruna telefonu kendisine bağlamasını söyledi.

Adam konuşmaya başlamadan Fache, "Monsiur Vernet," dedi. "Sizi daha önce aramadığım için üzgünüm. Meşguldüm. Bankanızın ismi söz verdiğimiz gibi medyada duyurulmadı. Kaygınız nedir acaba?"

Vernet, ona, Langdon ile Sophie'nin bankadan küçük ahşap bir kutu aldıklarını ve onlara yardım etmesi için kendisini ikna ettiklerini anlatırken sesi oldukça gergindi. Vernet, "Sonra radyoda onların arand.ğını du-

404

Da Vinci Şifresi



yunca," dedi. "Kamyonu kenara çektim ve kutuyu geri istedim ama bana saldırıp aracı çaldılar."

Kapaktaki gül kabartmasına baktıktan sonra bir kez daha kapağı açıp beyaz silindire bakan Fache, "Ahşap bir kutu için endişeleniyorsunuz," dedi. "Kutunun içinde ne olduğunu bana söyleyebilir misiniz?"

Vernet, "İçindekilerin önemi yok," diye öfkeyle cevap verdi. "Ben bankamın ünü için endişeleniyorum. Şimdiye kadar hiç soyulmadık. Asla. Müşterim namına bu malı yerine koyamazsam bu bizi mahveder."

"Ajan Neveu ile Robert Langdon'da bir anahtar ve şifre olduğunu söylemiştiniz. Kutuyu çaldıklarını söylemenizin sebebi nedir?"

"Bu gece insanları öldürdüler. Bunlara Sophie Neveu'nun büyükbabası da dahil. Anahtarı ve şifreyi hileyle ele geçirdikleri belli."


Yüklə 1,86 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   25   26   27   28   29   30   31   32   ...   36




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə