eğitimi ile ilgili doğru bir anlayış, doğru bir sistem
oluşturmak mümkün değildir (Aksoy, 2013). Eğitimi, her
felsefi sistem ve psikolojik yaklaşım değişik şekillerde
ele almıştır. İdealistler, eğitimi; Tanrı’ya ulaşma süreci
içinde yapılan etkinlikler, Realistler; insanı toplumun
başat değerlerine göre yetiştirme süreci, Marxistler;
çelişkiyi en aza indirip üretimde bulundurma süreci,
Pragmatistler; yaşantılar yoluyla kişide istendik davranış
değişikliği oluşturma süreci, Varoluşcular ise insanı sınır
durumuna getirme süreci olarak ele almışlardır (Sönmez,
2005). Bu felsefi ve psikolojik yaklaşımların yanında
eğitim ile ilgili tanımlardan bazılarında eğitimin bütün
yönleri ile ele alınırken, bazıların da ise eğitimin daha
özel yönleri tanımlanmıştır.
Eğitim, yaygın bir biçimde “insanın kişiliğini
besleme süreci” ve “insan sermayesine yapılan yatırım”
olarak kabul edilmektedir. En genel anlamda “bireyin
kendi yaşantısı yoluyla davranışlarında istendik yönde
kalıcı değişmeler meydana getirme süreci” olarak
tanımlanan eğitim, toplumun süzgeçten geçirilmiş
değerlerinin, ahlak standartlarının bilgi ve beceri
birikimlerinin yeni nesillere aktarılması ile ilgilidir
(Ertürk, 1972; Senemoğlu, 2012). Eğitim çabalarının
genel amacı kuşkusuz yetişmekte olan çocukların ve
gençlerin topluma sağlıklı ve verimli bir şekilde uyum
sağlamalarına yardım etmektir. Eğitim, bireylerin bilgi
ve beceri kazandırmanın ötesinde toplumun yaşamasını
VIII
ve kalkınmasını devam ettirebilecek ölçüde ve nitelikte
değer üretmek, mevcut değerlerin dağılmasını önlemek,
yeni ve eski değerleri bağdaştırmak sorumluluğunu taşır
(Varış, 1998).
İnsan benliğinin iki kabiliyet merkezinden birisi
dimağ (zihin-beyin), diğeri de gönül (kalp, vicdan) dür.
İkisinin de dengeli ve düzenli bir şekilde ve bir arada,
sürekli eğitilmesi gerekir. Birinin ihmal edilmesi veya
birine diğerinden daha fazla önem verilmesi dengesiz
bir gelişime neden olur ve yanlış bir sonuca ulaşılır.
Olgun insan hedefine ulaşılamaz (Aksoy, 2013). İnsan,
çevresindeki varlıkları anlamlandırmada kendisine
özgü belirli ölçütler kullanır. Bu ölçütler kimi zaman
duyu organlarının kimi zaman da duygusal yönün bir
ürünüdür. Duyu organları ile elde ettiği özellikleri
varlıkları tanımlamada kullanan insan, o varlığa önem
atfetmede, kıymet biçmede duygusal olarak sahip olduğu
izlenimlerden yararlanır. Duygusal olarak sahip olunan
bu izlenimlere genel olarak “değer” adı verilir (Aydın ve
Yeşil, 2007).
IX
I. BÖLÜM
DEĞER VE SABIR İLE İLGİLİ
KAVRAMSAL BİLGİLER
DEĞERLER KAVRAMI
Genel olarak değer, bir şeyin önemini belirlemeye
yarayan soyut ölçü, bir şeyin değdiği karşılık, kıymet
(TDK, 2013) veya nesne ve olayların bir toplum, bir sınıf
ya da bir insan bakımından taşıdığı önemi belirleyen
nitelik, kıymet olarak tanımlanmaktadır (Milli Eğitim
Bakanlığı [MEB], 2012). Reboul’a göre (2008) insanı
insan yapan özellik değerdir. Froluv (1997) değeri,
doğa ve toplum fenomenlerinde yatan iyi, kötü, güzel,
çirkin, olumlu, olumsuz anlamlarını gösteren toplumsal
kabul görmüş değerlendirmeler olarak tanımlamaktadır.
Kirman ise (2004) değeri insanların, hayatın anlamı ve
günlük yaşamın biçimlendirilmesi konusunda alternatif
yollar arasından bir tercih yapmalarını sağlayan, yol
gösterici nitelikteki soyut-somut ilke, inanç veya
varlıklardan her biri olarak tanımlamıştır.
Değer sistemi insanı, iyi kavramına yönelten ve
kavrama götürecek yolları gösteren etkenler bileşimidir.
Bu etkenler, evrenin ve insanın niteliği, neden-sonuç
bağlantıları, insanın iyiliği ve bunun sağlanması gibi
sorunlara ışık tutar (Bursalıoğlu, 1982; Gürsel,2012). Her
bireyin değerler sisteminin başlarına yerleştirdiği birkaç
değeri vardır. Yani kişi oldukça az sayıda değerini değer
sıralamasının başına koyar. Kişinin çok önem verdiği
değerler davranışlarının en önemli belirleyicileridir.
Yüksek bir değer olarak “kişi olmak” insan hayatı için
Değer ve Sabır İle İlgili Kavramsal Bilgiler
14
önemli bir amaçtır (Gökalp, 2014). Bir karar verme
durumunda birey seçeneklerin kendi değerleri ile ilgili
yönleri hakkında bilgi sahibi olursa ve seçenekler
arasında, her birini uygulamaya koymada yaşanacak
güçlükler bakımından önemli fark olmazsa, birey en çok
benimsediği değerine/değerlerine uygun olan seçeneğe
yönelir (Kuzgun, 2006). Değer sisteminin unsurları;
içkin değerler (teknik-sanat, fikir), aşkın değerler (ahlâk,
din) ve normatif değerler (dil, hukuk, iktisat ) olarak üçe
ayrılır (Ülken, 2001:261).
Ülken’e (2001) göre içkin değerler insanın
oluşturduğu maddi kültürü ifade eder. Aşkın değerler,
kişinin “başkası” ile ve “başka âlem” ile ilişkilerine aittir.
Başkası ve başka âlem şuur dünyasına kapalıdır. Ona
bilgi ile nüfuz etmeye imkân yoktur. Kişinin başkasını
anlaması, kişiler arası ilişkilerin kurulması bilerek değil
inanarak mümkündür. Aşkın değerler bilme alanını aşar,
inanma alanını oluşturur. Ahlâkî erdemlere bağlılık
bilerek değil, inanarak sağlanır.
Normatif değerler ise ideal olarak belirlenmiş,
olması gerekeni ortaya koyan, bir şeyin ne olduğu ile
değil de nasıl olması gerektiği ile ilgili olan değerlerdir.
Emredicidir ve davranış standartlarını ortaya koyar.
Ülken’e (2001) göre normatif değerler içkin ve aşkın
bütün değer yaratışlarının değişiminde, karşılaşmasında,
ifadesinde ölçü vazifesi görürler. Bu sebeple onların
Dostları ilə paylaş: |