24
Economy” adlı eserinde formüle eden Macloed oldu; 1858 yılındadır.
Macloed’ın yasayı Greshem’in adına bağlaması bir kadirşinaslık örneği
olabilir, çünkü, Sir Thomas’ın açıkça formüle etmemekle birlikte bu
yasanın farkında olduğundan haberimiz var. Formülasyonu, İngilizce
olarak, “bad money drives good” olmaktadır; eğer sirkülasyonda birisi
değerli ve diğeri bozuk iki para varsa, bozuk para iyi parayı saf dışı
etmektedir. İşte Gresham Yasası budur.
O halde, tedavülde ve geçerli olan, kötüsü’dür; kapitalizmde, söz
konusu para ise, tuttuğumuz hep kötüdür. Güzel, paradoksal, ama, in-
sanlıkta paradoksal formülasyonlara bir eğilim var ve bu nedenle de,
bu yasanın genelleştirilmiş olmasına hiç şaşırmamak durumundayız;
politikada da, kötü politikacının iyi politikacıyı hep saf dışı ettiğini pek
biliyor ve hep yaşıyoruz. Yalnız bu en son genelleştirmenin öldürü-
cü olduğunu müşahede edebiliyoruz; yasa, artık içinden çıktığı düzene
dönmüş durumdadır. Gresham yasası, son aşamada, oklarını kapitaliz-
me atmaktadır; “öldürücü” okları var.
Profesör Gray, “how global free markets favour the worst kinds of
capitalism: a new Gresham’s Law” derken siyasal iktisatın yeni bir aşa-
maya girmek zorunda olduğunu da haber vermiş olmaktadır. Profesör
Gray’in söylediği şudur; “in a global free market there is a variation on
Gresham’s Law: bad capitalism drives out good.
4
Şöyle de söyleyebili-
riz, artık globalizasyon, dünyanın her yerindeki reel kapitalizmi söküp
yerlerine daha kötü ve daha bozuk kapitalizmi koymaktadır. Başka bir
deyişle, kürselleşmenin olduğu her yerde, mevcut kapitalizm, yerini
daha kötü kapitalizme bırakmaktadır. Artık kötü kapitalizm, kuraldır.
Bunu şöyle da anlayabiliriz; globalleşme’nin egemen olduğu her
yerde, egemen devletler, bir deregülasyon yarışı için bir savaş içinde-
dirler. Deregülasyon, var olan kural, kurum ve idare formlarını ortadan
kaldırma anlamındadır, kuralsızlıkta bir harmonizasyon mücadelesi
ile karşılaşıyoruz; darwinist yasanın tersi realize olmaktadır, en gü-
zel veya en güçlü olan değil, en zayıf ve bozuk olan ayakta kalmak-
tadır, limitte harmonizasyon en kötü derece ve düzeyde gerçekleşiyor,
diyebiliyoruz.
5
O halde şimdi tarih, çok acı ve acıtıcı bir makus talih’e
işaret etmektedir; şimdi buradayız.
Marx’ın “free trade” methiyesinden de biliyoruz, bu methiye ya da
4
John Gray, False Dawn, London, 1998-2002, s.77
5
ibid. s. 77
25
doktrin, geri ülkelerin, İngiliz sanayileşmesi ile birlikte serbest ticarete
açılmasının, hem bu ülkelerdeki feodal düzenin parçalanması ve hem
de ücretlerin eşitlenmesi, aynı zamana gelmek üzere, harmonizasyonu,
sonucunu doğuracağını vaaz ediyordu. Bu doktrinde, manüfaktür ve gi-
derek kapitalist işletmelerdin ortaya çıkmasıyla, ücretlerin yükselece-
ğinden kuşku duymak imkansızdır; harmonizasyon yüksek ücretlerde
ve iyileşmede’dir. Fakat ne yazık veya ne güzel ki, globalizasyon bütün
bu doktrini yıkmaktadır; kapitalizm artık makus talihi’nin oyuncağı-
dır... Yeni bir eşikteyiz.
Artık, kötü kapitalizm, varsa, iyi kapitalizmi kovmaktadır. Artık
“her yerde kötü kapitalizm var” ve artık kapitalizmi, şu anda seçebile-
ceğim en hafi f sözcüklükle, bozmak, tek yoldur.
Öyle mi, şöyle de sorabilirim, öyle değilse, Türkiye’de, asgari üc-
retin tek ve geçerli ücret olmasını nasıl açıklayabiliriz; bu, Cumhuriyet
döneminde kurulan sosyal güvenlik sistemini kökünden yok etmek,
demektir. “Deregülasyon” işte budur ve yine bu, deregülasyon uygula-
malarından sadece birisi durumundadır. Bu kadar mı; bu, tekstil, inşa-
at ve turizm sektörlerinin ki üçüne birden ben “tit” diyorum, mafya-
laşması sonucunu doğurmaktadır.
6
Mafya zorunludur, Türkiye’de artık
“esaret ücreti” geçerlidir ve bütün bunları globalizasyona bağlamak
durumundayız.
O kadar öyle ve açık ki, Türkiye’de bir çalışma ve sosyal güvenlik
bakanı, M.Başeskioğlu, artık iş yerlerinde sigortalılık halinin son dere-
ce istisnai olduğunu açıklıkla kabul edebilmektedir. Ve ne yazık, bu du-
rumun, sosyal sigortasızlık, çok kolaylıkla ortadan kaldırılabileceğini
de ekleyebilmekte, ve ancak, bu takdirde istihdam düşecektir, demekte-
dir; demek ki, bizi, bununla, tehdit etmekten geri kalmamaktadır. İster
tehdit isterse hürriyet, artık sigortasızlık kaderimizdir.
Başeskioğlu’nun yaptığının, ünlü darb- mesel için, şecaat arzeder-
ken merd-i Kıpti sirkatin söyler, çok güzel bir örnek olduğundan kuşku
duyamayız. Çünkü, İşçi Bakanı, globalizasyon pençesinde Türkiye’de,
işçi veriminden hırsızlığı cesaretle açıklayabiliyor; istihdamın ise, yal-
nızca esaret ücreti ile mümkün olabileceğini fütursuzca dillendirebil-
6
“Devlet ve Hürriyet” çalışmamda, mafya’nın cenin halinde ve 1601 yılında kurulan “East Indian
Company” ve türünün, tam organlı bir devlet olduğunu ileri sürüyordum. Burada açıkladığım
görüşlerimi daha ayrıntılı olarak, söz konusu çalışmamda bulmak mümkündür ve bakılmasını
öneriyorum. “İki Kumpanya Devlet” bölümü özellikle önemlidir. Yalçın Küçük, Devlet ve
Hürriyet, Salyangoz, İstanbul, 2006
26
mektedir. Demek ki devletin soyunması ortadadır; devlet şimdi striptiz-
ci bir kız misli, her an üzerinden bir parça atmaktadır.
O halde şu sonucu çıkarabiliyoruz, egemen devletlerin deregülas-
yon yarışında olmaları, devlet olmaktan soyunmaları, demektir. Devlet-
ler, globalist baskılarla, Fransız Devrimi’nden bu yana kazandıklarını,
eklemledikleri formasyonları ve artık devlet olmanın tarifi saydıkları
kurumları bir bir ve eğer “devrim” sözcüğüne hız anlamını içerirsek,
hızla ve devrimci bir şekilde, atıyorlar. Bir yarış içindeler ve sonunda
harmonize oluyor; “ahenk” anlamına gelen bu sözcük, “harmonizas-
yon”, reel kapitalist ekonomilerin, hızla, en kötü’ye inmeleri anlamın-
dadır, ahenk en kötüdedir. En kötü düzeyde ise, artık kapitalizmin tarif
ve fonksiyonları ortadan kalkışmıştır ve bunu da, kapitalizmin intiharı
olarak tarif edebiliyoruz.
Şimdi kapitalizmin Gresham Yasası’nı tartabiliriz, üç noktaya işa-
ret etme gereğini duyuyorum. Birincisi, kapitalizmin kötü hali ilk kez
mi saptanıyor, bunu merak etmeden devam edemeyiz. Burada hemen
şunu söyleyebiliyorum; Lenin’in, İngiliz Hobson’dan önemli ölçüde il-
ham alarak yazdığı “Emperyalizm” çalışmasında, yer yer kapitalizmin
kötülendiğini görebiliyoruz. Burada Lenin, “rantiye devlet” veya “tefe-
ci devlet” kavramlarıyla birlikte, “parasitik” ve/veya “çürüyen kapita-
lizm” nitelemelerini kullanıyor;
7
önemli bir kötüleme olduğundan hiç
kuşku duymuyoruz. Demek ki var.
Yalnız yine de çok sınırlı olduğunu söyleyebiliriz; kötüleme,
emperyalist aşamaya gelmiş “kapitalizm” üzerinedir ve marksist
olmayan Veblen’in hücumları yanında, son derece kısmi ve son derece
hafi f kaldığını tespit edebiliyoruz.
8
Ayrıca “çürüyen kapitalizm” tarifi
hiçbir şekilde, yeni doğan ve gelişen kapitalist ekonomileri içine
almıyordu; o kadar öyle ki, Sovyetler, sanayileşmelerini kurarken,
ikirciksiz bir şekilde, kapitalist modeli esas aldılar.
9
Taylorizm ve parça
başına ücret ödemesini dahi sosyalist doktrine ithal etmekte tereddüt
7
For that reason the term “tentier state” or usurer state, is coming into common use in the
economic literature that deals with imperialism.
8
Thorstein Veblen’in, ki Hobson ile çağdaş olduğunu söyleyebiliriz, çalışmaları çok ve çeşitli
idi; en önemlisi, Türkçe’ye yanlış olduğunu düşündüğüm “Aylak Sınıf” olarak çevrilen,
ben “Hazcı Sınıf” demeyi seçiyorum, “The Leisure Class” olmalıdır. Veblen, Marksistlerin,
Komünist Manifesto mantığı ile kapitalizmi göklere çıkardığı bir zamanda hem ahlaki ve hem
de ekonomik planda, kapitalizmi mahkum ediyordu.
9
Yalçın Küçük, Sovyetler Birliği’nde Sosyalizmin Kuruluşu 1925-1940, İstanbul, 1988, ilk baskı
1975.
Dostları ilə paylaş: |