Tasarım Delili
461
Oysa kuşların uçması sadece bu tüylerin neticesi değildir; kuş-
ların akciğer yapısından, kalplerinden, beyinlerindeki kontrol
mekanizmasına kadar birçok yapılarının uçmaya uyumlu ol-
ması da gerekir. Böylesi büyük değişimler gerektiren uçmanın,
bir kez bile tesadüfen ortaya çıkmasının mümkün olmadığı
düşünüldüğünde, evrimci kabullere uygun olarak, birbirlerin-
den bağımsız bir şekilde bu özelliğin dört kez oluştuğunu te-
sadüfler çerçevesinde savunmak hiç mümkün değildir.
Farklı canlılarda birbirlerinden bağımsız olarak (ortak
atadan alınmadan) oluşmuş bu tip özelliklere evrimciler ‘da-
ralan evrim (convergent evolution)’ demektedirler.
762
Uçma
özelliğinin birbirlerinden bağımsız olarak (1) Kuşlarda, (2)
Memelilerde (yarasa gibi), (3) Böceklerde, (4) Pterosaurs’da
(yok olan sürüngenler) ortaya çıktığını söylemek elbette Ev-
rim Teorisi’nin natüralist savunmasını yapanların da arzu et-
tiği bir durum değildir. Fakat örneğin böceklerdeki uçma ile
kuşlardaki uçmanın, birbirleriyle ortak ata yoluyla ilişkisinin
kurulması imkânsız olduğu için böylesi bir kabule mecbur
kalınmıştır. Ayrıca diğer uçabilen canlılara nazaran daha ba-
sit bir tarzda olsa da bazı balıkların da yüzgeçlerini kullana-
rak uçtuklarını (Exocoetidae-Flying fishes) hatırlayalım. Bir
an için uçmanın sadece dört kez ortaya çıktığını kabul etsek
bile; bu uçuşları sadece bir kere bile açıklamayı beceremeyen
natüralist-ateist yaklaşımı açmaza sokmak için bu dört kere
yeter de artar bile.
FARKLI CANLILARDA AYNI ÖZELLİKLER:
SONAR SİSTEMİ ÖRNEĞİ
Evrim Teorisi’nin en önemli özelliklerinden biri, benzer
canlıları ortak ataya başvurarak açıklamaya kalkmasıdır. Oysa
762 Ali Demirsoy, Yaşamın Temel Kuralları I, Meteksan, Ankara (1995), s. 615.
Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı
462
çok farklı canlılarda aynı özelliklerin ortaya çıkması, pekâlâ
ortak atadan miras alınmadan da benzer yapıların oluşabile-
ceğini gösterir. Görmenin 40-60 defa ortaya çıkması demek,
ortak atadan miras alınmadan bu özelliğin defalarca oluşması
demektir. Elbette ki natüralist bir Evrim Teorisi’ni savunanlar
her bir özelliğin sadece bir kez evrimleştiği bir evrim mode-
lini tercih ederlerdi. Fakat canlılardaki çeşitlilik buna olanak
tanımaz; örneğin az önce ele alınan uçma örneğindeki böcek-
ler ve kuşlar birbirleriyle o kadar alakasızdır ki, natüralist bir
Evrim Teorisi’ni savunanlar bile bu iki farklı canlı sınıfının
uçma özelliklerini ortak atayla açıklamaya kalkmazlar.
Aslında burada, evrimci biyologlar kendi rakip teorileri
olan türlerin bağımsız yaratılışına yaklaşmış oluyorlar. Tür-
lerin bağımsız yaratılışını savunanlar, benzer canlılardaki
aynı özellikleri ortak ataya başvurmadan açıklarlar. Görme
ve uçma örneklerinde görüldüğü gibi, evrimci biyologlar da,
her canlı için bu özellikleri, tek bir ortak atadan mirasla açık-
lamamakta, birçok kez bu özelliklerin bağımsız olarak oluş-
tuğunu kabul etmek zorunda kalmaktadırlar.
Olasılık hesapları açısından, bir kez bile ortaya çıkması
imkânsız olan bu özelliklerin, evrimcilerin kabul ettiği mini-
mum defada tesadüfen ortaya çıkması tamamen imkânsızdır.
Sonuçta evrimi Tanrı’nın yarattığı bir sistem olarak görenler
için sorun yoktur; Tanrı’nın gözler ve uçma gibi birçok özel-
liği, bağımsız yaratarak veya evrimle aktararak birçok can-
lıda ortaya çıkarmasının teizm açısından nesi sorun olabilir?
Fakat natüralist-ateist görüşe inananlar, hiçbir şekilde olasılık
sorununu aşamamakta ve canlılar dünyasında defalarca ortaya
çıkan çok üst seviyedeki kompleks özellikler tasarım deliline
çok büyük destek sağlamaktadır.
Çok farklı canlılardaki benzer özellikleri anlatmaya elbette
ki bu kitabın hacmi yetmez. Ama konunun önemi açısından
Tasarım Delili
463
birkaç örneğe daha kısaca değinmek istiyorum. Verilebilecek
iyi bir örnek canlılardaki sonar teknolojisidir; Richard Daw-
kins, iki yarasa grubunun, iki kuş grubunun, dişi balinala-
rın ve daha alt bir düzeyde birkaç memelinin “birbirlerinden
bağımsız olarak bu teknolojiyi bulduklarını” söyler
763
Sonar
teknolojisi çok kompleks bir teknolojidir, canlılarda bu tek-
nolojinin en basit şekliyle ortaya çıkmasının, yüzlerce prote-
inden çok daha fazlasını gerektirdiği ve indirgenemez komp-
leks özelliklere örnek olarak ele alınan tüycüklerden, sonar
ile ilgili beden yapılarının kat kat daha üst seviyede komp-
leks olduğunu göz önünde bulundurarak, bu özelliğin birbi-
rinden bağımsız şekilde birçok kez ortaya çıkması üzerinde
dikkatlice düşünelim.
Yarasalar gece avlanırlar ve ışığın olmadığı ortamda av-
lanmalarını sonar teknolojisi ile gerçekleştirirler. Saniyede de-
falarca yaydıkları ses dalgalarıyla, etraflarındaki canlı-cansız
her şeyin ayrıntılı bilgisini; beyinlerinde bu dalgaların yankı-
larını çözümlemek suretiyle elde ederler. Avlayacakları hay-
vanın yönünü belirlemek için sağ ve sol kulaklarını birbirle-
rinden bağımsız olarak kullanırlar. Ses dalgasının aldığı yol,
kulaklardan her biri için farklıdır ve yarasa bu çok ufak farkı
tam olarak hesaplar; söz konusu fark saniyenin birkaç yüz
milyonda biridir. Yarasa bu hesapla avın yönünü tam olarak
belirler. Yarasanın zikzak uçuşlar yaparken, yankıyla gelen
bilgilerle, sürekli değişen kendi konumunu ve avının değişen
konumunu hesaplayarak hareket ettiğini göz önünde bulundu-
rursak, ne kadar kompleks bir işlevin söz konusu olduğunu an-
layabiliriz. Yarasa, yer değiştiren canlıların kimliğini ses dal-
galarının dalga boylarını değerlendirerek (Doppler etkisiyle)
tespit eder ve bu değerlendirmeye, karşısındakinin iştah açıcı
bir kelebek mi, yoksa kaçınılması gerekli bir yırtıcı kuş mu
763 Richard Dawkins, Kör Saatçi, s. 122.
Dostları ilə paylaş: |