NƏZƏRİ VƏ TƏTBİQİ DİLÇİLİK MƏSƏLƏLƏRİ
___________________________________________________
__________________________________________________________________________________
«Tədqiqlər», 2008, №1, səh.72
Bu tasniften sonra kendisi ateş’i misâl olarak verir. Birincisi ateşin
ocaktaki varlığı, ikinci ateşin zihin ve hayaldeki (suretinin) varlığı,
üçüncüsü
ateşin dildeki varlığı ki bu da ateşin kendisine delâlet eden “ateş” kelimesidir.
Dördüncüsü ise ateşin meselâ bir kağıt üzerine harflerle yazılmış varlığı…
Burada ateşe mahsus olan “yakma” sıfatı’nın yalnızca bir mertebedeki izahı-
dır.
**
Şimdi de, düşünme ve dil gerçeğini kuramsal alana taşıyan ve betimle-
yen Rus bilimcilerinden L.S.Vygotsky’in söylediklerine bakalım: (Vygotsky
1985: 66–71) Kuramından örnek
“Vygotsky, bununla da kalmayıp, Avrupa'da bilişsel dilbilim açısından
önemli bir yere sahip olan Piaget'nin (1932) çocukların anlıksal süreçleriyle
ilgili deney ve değerlendirmelerini de irdelemiş ve konuyla ilgili görüşlerini,
Piaget'nin iki kitabının Rusça baskısına yazdığı önsözde açıklamıştır (Vygot-
sky 1985: 27-46). Piaget'nin deneyler sonucu yaptığı değerlendirmeye göre,
çocukların anlıksal süreçleri güdümsüz düşünceden
başlayarak güdümlü dü-
şünceye doğru bir yol izler. Bu iki aşamanın arasında ise, güdümsüz düşün-
ceyle büyük benzerlikleri olduğunu ileri sürdüğü “
benmerkezci” düşünceden
söz eder. Yedi sekiz yaşlarına kadar süren bu ara süreçte, güdümsüz düşün-
ceyle, dil içice girmiş olarak tanımlanır. Piaget'ye göre,
güdümsüz düşünce,
bireysel olduğu kadar amaç ve sorundan da arınmış bir durumdadır. Buna
karşın, güdümlü düşünce, toplumsal iletişim amacı taşıyan, üstelik irdeleme ve
kanıtlamaya yönelik bilinç düzeyinde bir aşamadır. Sonuç olarak, Piaget'nin
anlıksal süreç akışı, güdümsüz düşünce, benmerkezci
düşünce ve güdümlü dü-
şünce şeklinde bir sıralama izler. Vygotsky, Piaget'nin bu sıralamasını eleşti-
rerek, bunun tam karşıtı bir sıralamayı savunur. Vygotsky'e göre, örneğin, be-
beğin ağlaması kesinlikle güdümlü düşünce olup, toplumsal iletişim amacı
taşır. Başlangıç aşamasında iletişim amaçlı bu tür düşünce güdümlü düşün-
ceden bir farklılık göstermez. Başka bir deyişle, Piaget'nin "benmerkezci"
adını verdiği bireysel düşünce, Vygotsky açısından toplumsaldır. Bu ise,
Vygotsky'nin, Piaget'nin aksine, dili düşüncenin bir aracı olarak görmeyip top-
lumsaldan bireysele doğru bir yol izlediğini öne sürmesine neden olur. Bir
başka deyişle, Vygotsky'e göre, dil ve düşüncenin
iç içe olduğu şeklindeki
basit düşünce şekli, dil ve düşüncenin biri arada ele alınmasından kaynaklanır.
Vygotsky'nin görüşleri günümüz anlayışına daha yakın olmakla birlikte, Rus
kökenli bir dilbilimci olarak Avrupa'da tanınmaması ve o günün görgül olma
**
Dücane Cündioğlu, “Anlamın Buharlaşması ve Kur’an” Kitabevi 112, sayfa: 184– İstanbul.
NƏZƏRİ VƏ TƏTBİQİ DİLÇİLİK MƏSƏLƏLƏRİ
___________________________________________________
__________________________________________________________________________________
«Tədqiqlər», 2008, №1, səh.73
uğruna yorum yapmaktan kaçan bilimsel tutumu yüzünden Piaget'nin anlıksal
süreçlerle ilgili düşünceleri Vygotsky'e oranla Avrupalı dilbilimciler arasında
daha çok tutulmuştur.
Piaget'nin düşüncenin bireyselden toplumsallaşmaya gittiğini
öne sür-
düğü anlıksal süreç, yapısal dilbilimle ilgilenen bir kısım bilim adamını dili
toplumdaki bir iletişim aracı olarak bireylerin ortak paylaştığı bir kurallar dü-
zeneğine indirgemeye yöneltirken, Whorf, Sapir gibi bir bölük bilim adamını
da dili salt topluma bağımlı bir düzenek olarak ele almaya yöneltmiştir. Öte
yandan, üretici-dönüşümlü dilbilim anlayışı, bilişsel alanda dil ve düşüncenin
devingen bir süreç izlediğiyle ilgili somut verileri toplamakla birlikte, anlıksal
sürecin akışını Vygotsky'nin aksine bir yönde ele almışlardır. Buna göre "dil
edinci" sadece iletişime yarayan dilbilgisi kuralları düzeneğine, "edim" de bu
düzeneğin bireysel olarak sözel ifadesine indirgenmiştir. Bu, üretici-dönü-
şümlü dilbilim kuramının dil ve düşünceyi bir arada almasından kaynaklanır.
Bununla birlikte, söz konusu anlayışın dili bir
üretim süreci olarak görmesi,
bilişsel dilbilimin üretici-dönüşümlü modelin devingen sürecini benimseme-
sine yol açmıştır. Sonuç olarak, başlangıçta üretken olarak öne sürülen bu
model, bilişsel - dilbilim alanında da örnek alınmış,
ne var ki bir süre sonra
durağan bir sürece girilmiştir.
*
Dile özellik ve şahsiyet kazandıran; düşünce, toplum ve onun psikolojik
rolünü belirleyen “felsefe” bütün ilimlere olduğu gibi dilbiliminin de bir
doktrinidir. Dilbilimi ancak felsefe ile birlikte gelişerek mükemmelleşir. Dile
özellik kazandıran felsefe dilin tüm problemlerini çözer. Bilim dünyasında dil
üzerindeki çalışmaların hepsi açık veya kapalı bir şekilde felsefeye dayanır.
Dillerin yapısında ve gelişmesinde toplum psikolojisi veya psikoloji metafiziği
üzerindeki çalışmaları da söylenebilir. Örneğin Almanya’da “E. CASSIRER
ve HUMBOLDT” olduğu gibi. Dil düşünce ilişkileri ve onun toplum düzeyine
nasıl aktarıldığı kelime yapıları ve değerlerini ses özellikleriyle dil belirler.
Dil sistemi, birbirleriyle kurdukları yapısal
ilişkilerin ortaklaşa belirt-
tikleri nesnelerin nitelikleriyle birlikte dil sistemiyle yorumlarlar. İşte düşün-
me ve dil gerçeği budur. İşte biz bu sisteme dil gerçeği deriz.
KAYNAKLAR (Menbalar)
1. CÜNDİOĞLU, Dücane, “Anlamın Buharlaşması ve Kur’an” Kitabevi 112, sayfa:
*
Mine Yazıcı, Çeviri Bilimin Temel Kavram ve Kuramları” sayfa:90–91 Multilingual 2005
İstanbul