Erdem ve mutluluk



Yüklə 32 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə52/77
tarix14.05.2018
ölçüsü32 Kb.
#43822
1   ...   48   49   50   51   52   53   54   55   ...   77

yöneltecektir. Ama bunlar iyi oldukları için değil de, otorite tara-
fından konulmuş kurallar oldukları için vicdanın normları halini 
almışlardır. Kötü oldukları zaman da aynı şekilde vicdanın bir 
parçası haline gelmişlerdir. Sözgelişi, Hitler'e inanmış olan bir 
kimse, insanı tiksindirecek birtakım korkunç davranışlarda bu-
lunduğu zaman kendi vicdanının sesine kulak verecek şekilde 
hareket ettiğini sanıyordu. 
Şu var ki, otoritelerle olan ilişki içe-mal-edilmiş olsa bile, bu 
içe-mal-etme sürecinin vicdanı dış otoritelerden ayıracak kadar 
tam olduğu sanılmamalıdır. Saplantı nevrozlarında incelemek 
imkânını bulduğumuz bu çeşit bir tam ayrılış kural değil, 
istisnadır; normal olarak, otoriter vicdana sahip olan bir kimse 
dış otoritelere ve onların içe-mal-edilmiş sesine bağlıdır. 
Gerçekte, ikisi arasında sürekli bir karşılıklı etki vardır. Bir 
insanın korktuğu dış otoritelerin varlığı, içe-mal-edilmiş olan 
otoriteyi -vicdanı- hiç durmadan besleyen kaynaktır. Eğer oto-
riteler gerçekten var olmasaydı, yani insanın onlardan korkma-
sına gerek kalmasaydı, o zaman otoriter vicdan zayıflar ve gü-
cünü yitirirdi. Aynı şekilde, vicdan da bir insanın dış otoriteleri 
kafasında nasıl canlandıracağı konusunda etkili olmaktadır. 
Çünkü böyle bir vicdan, her zaman, insanın hayranlık duyma, bir 
ideale bağlanma,
32
 bir çeşit kusursuzluğa (yetkinliğe) ulaşmak 
için çaba harcama ihtiyacından etkilenmekte ve kusursuzluk ha-
yali, dış otoritelere yansıtılmaktadır. Bunun sonucu olarak da, in-
sanın bu otoritelerle ilgili görüşü, vicdanın "ideal" yönünün etkisi 
ile renk kazanacaktır. Bu nokta çok önemlidir, çünkü bir insanın 
otoritelerin nitelikleri konusundaki düşüncesi, otoritelerin gerçek 
niteliklerinden farklıdır; gitgide daha fazla idealleştirilmekte, dola-
32
 Freud'un ilk "Ego-ideali" kavramında bu noktanın önemi üzerinde 
durulmuştur. 
174 
yısıyla yeniden içe-mal-edilmeye elverişli hale gelmektedir.
33
 Bu 
içe-mal-etme ve yansıtma süreçlerinin karşılıklı etkisi, çoğu za-
man, otoritenin ideal karakterine duyulan sarsılmaz bir inanca, 
gözlem ve deneyimlerden kaynaklanan her türlü kanıtla çelişme-
sine rağmen, değişmeyen bir inanca yol açmaktadır. 
Otoriter vicdanın kapsamına giren şeyler, otoritenin 
emirlerinden ve yasaklarından kaynaklanmıştır; otoriter vicdan, 
kuvvetini, otorite karşısında duyulan hayranlık ve korku gibi 
heyecanlardan almaktadır. Rahat bir vicdan, (gerek dış, gerekse 
içe-mal-edilmiş) otoriteyi hoşnut etmiş olmanın bilincine varmak; 
suçlu bir vicdan ise bu otoritenin canını sıkacak bir şey 
yaptığının bilincine varmaktır. Rahat bir (otoriter) vicdan, rahatlık 
ve güvenlik duygusu verir, çünkü otorite tarafından onaylanmak 
ve ona daha fazla yaklaşmak demektir; suçlu bir vicdan ise 
korku ve güvensizlik yaratır, çünkü otoritenin isteğine karşı çık-
manın anlamı, cezalandırılmak -ve daha da kötüsü- otorite 
tarafından terk edilmektir. 
Son olarak belirtilmiş olan bu noktanın ne derece etkili 
olabileceğini tam olarak anlayabilmek için, otoriter bir kişinin 
karakter yapısını hatırlamalıyız. Kendisinden daha büyük ve 
daha güçlü olduğunu hissettiği bir otoritenin ayrılmaz bir parçası 
olmakla iç güvenliğine ulaşabilmiştir. Kendi bütünlüğü pahasına 
otoritenin bir parçası olarak kalmakta devam ettiği sürece, 
otoritenin kuvvetinden pay aldığını hissetmektedir. Güvenlik ve 
özdeşlik duygusu böyle bir ortak yaşamaya bağlıdır; otorite 
tarafından itilmek, bir boşluğa fırlatılmak ve hiçliğin dehşeti ile 
karşı karşıya kalmak demektir. Otoriter karakter için bundan da-
ha kötü bir şey olamaz. Otoritenin sevgisinin ve onayının ona en 
33
 Vicdanla otorite arasındaki ilişkinin daha ayrıntılı bir analizi için, bu konu ile 
ilgili incelememe bakınız: Studien ueber Autoritaet und Familie adlı eserde. Ed.: 
M. Horkheimer (Paris: Felix Alcan, 1936). 
ı
 1
2



büyük tatmini verdiğine şüphe yoktur; cezalandırılmak bile, bir 
yana itilmekten daha iyidir. Cezalandıran bir otorite hâlâ onunla 
birliktedir ve o "günah işlemiş" olsa bile, ceza hiç değilse oto-
ritenin ona hâlâ ilgi duyduğunu gösterir. Cezayı kabullenmekle 
günahı silinmiştir ve ait olmanın verdiği güvenlik yeniden sağlan-
mıştır. 
Kutsal Kitap'ta Kabil'in suçunu ve cezalandırılmasını anla-
tan hikâye, insanın en çok korktuğu şeyin ceza değil, bir yana 
itilme olduğu gerçeğinin klasik bir örneğini vermektedir. Tanrı, 
Habil'in sunduğu şeyleri kabul etmiş, ama Kabil'inkileri etme-
miştir. Herhangi bir neden göstermeksizin Tanrı, Kabil'e, bir oto-
rite tarafından onaylanmadan yaşayamayan bir adama yapılabi-
lecek en kötü şeyi yapmıştır. Sunduğu şeyleri geri çevirmiş, böy-
lece onu bir yana itmiştir. Bu itilme Kabil'in dayanabileceği bir 
şey değildir; bu yüzden Kabil hiçbir zaman vazgeçemeyeceği bir 
şeyden kendisini yoksun bırakmış olan rakibini (Habil'i) 
öldürmüştür. Kabil'in cezası ne olmuştur? Öldürülmemiş hattâ 
ona zarar verebilecek bir şey de yapılmamıştır; gerçekte, Tanrı, 
herhangi bir kimsenin onu öldürmesini yasaklamıştır. (Kabil'e 
vurulmuş olan damga, onu öldürülmekten korumak anlamına 
gelmektedir.) Onun cezası topium-dışı bırakılmaktır; Tanrı onu 
bir yana ittikten sonra, insan kardeşlerinden ayırmıştır. Böyle bir 
ceza, gerçekten de Kabil'i "Bana verilen ceza taşıyamayacağım 
kadar ağırdır" demek zorunda bırakacak bir cezadır. 
Rahat bir vicdanın (gerek dış, gerekse içe-mal-edilmiş) oto-
riteleri hoşnut ettiğinin bilincine varmak, suçlu vicdanın ise onla-
rın hoşuna gitmediğini fark etmek demek olduğunu göstermekle, 
buraya kadar, otoriter vicdanın biçimsel yapısı üzerinde durmuş 
olduk. Şimdi rahat ve suçlu bir otoriter vicdanın içeriklerinin ne 
olduğu sorusuna geliyoruz. Otoritenin koyduğu kesin davranış 
177
 ı
 127 
kurallarını bozmanın itaatsizlik ve dolayısıyla suç olduğu (bu ku-
ralların kendi başlarına ele alındıklarında iyi mi yoksa kötü mü 
oldukları hesaba katılmaksızın) açık olmakla birlikte, herhangi 
bir otoriter durumun özel niteliğinden kaynaklanan suçlar da var-
dır. 
Otoriter ahlâkta en büyük suç, otoritenin kuralına başkaldır-
makdır. Böylece itaatsizlik "en büyük günah" olmaktadır; itaat 
ise en büyük erdemdir. İtaat, otoritenin üstün gücünü, aklını ve 
bilgeliğini, kendi verdiği kararlara göre emretme, mükâfatlan-
dırma ve cezalandırma hakkını kabul etmiş olmayı gerektirir. 
Otorite, yalnızca onun gücünden korkulduğu için değil, aynı 
zamanda ahlâkî üstünlüğüne ve haklılığına inanıldığı için 
kendisine boyun eğilmesini ister. Otoriteye gösterilmesi gereken 
saygı, onu tartışma konüsu etmenin yasağını da birlikte getirir. 
Otorite, emirleri ve yasakları, mükâfatları ve cezaları için açıkla-
mada bulunma lütfunu gösterebilir, ya da göstermeyebilir; ama 
bireyin ona soru sorma ya da onu eleştirme hakkı hiçbir zaman 
yoktur. Otoriteyi eleştirmek için herhagi bir neden varmış gibi bir 
durum söz konusu olsa bile, hatalı olan yine otoriteye boyun 
eğen bireydir; onun otoriteyi eleştirme cesaretini göstermiş ol-
ması, suçlu olduğunun gerçek kanıtıdır. 
Otoritenin üstünlüğünü kabul etme görevi birçok yasaklara 
yol açar. Bunların en geniş kapsamlı olanı, kendini otoriteye 
benzer olarak görmeye, hattâ benzeyebileceğini sanmaya karşı 
olan yasaktır; çünkü böyle bir durum, otoritenin kayıtsız şartsız 
üstünlüğüne ve biricikliğine ters düşmektedir. Adem ve Havva'-
nın gerçek günahı, daha önce de göstermiş olduğum gibi, 
Tanrıya benzemeye, Tanrı gibi olmaya çalışmaktır; böyle bir 
meydan okuyuşu cezalandırmak için, aynı zamanda bunu bir 
daha tekrarlamasınlar diye Adem ile Havva cennet bahçesinden 


Yüklə 32 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   48   49   50   51   52   53   54   55   ...   77




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə