Erdem ve mutluluk



Yüklə 32 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə50/77
tarix14.05.2018
ölçüsü32 Kb.
#43822
1   ...   46   47   48   49   50   51   52   53   ...   77

Hayatının sonunda, Peer Gynt, kendini aldatmış olduğunu 
fark etmektedir; "kendi-menfaatini" düşünme ilkesine göre hare-
ket ettiği halde, gerçek benliğinin menfaatlerinin ne olduğunu 
bilememiştir ve korumaya çalıştığı benliğini yitirdiğini fark etmiş-
tir. Ona, hiçbir zaman "kendisi" olamadığı, bu yüzden yeniden 
eritme kazanına atılacağı ve ham madde olarak kullanılacağı 
söylenmiştir. "Kendin ol!" veya "kendine karşı dürüst ol" diyen 
insanî ilkenin karşıtı olan ilkeye göre, "Kendi kendinle yetin!" 
diyen cinlerin ilkesine göre, yaşamış olduğunu fark etmiştir. 
Sahte benliğini destekleyen şeyler, başarı, mal-mülk, vb. geri 
alınınca ya da ciddî bir şekilde tartışma konusu edilince, benliği 
olmayan Peer Gynt bir hiçlik korkusuna yakalanmış ve bu 
duyguya boyun eğmekten başka bir şey gelmemiştir elinden. 
Dünyanın tüm servetini kazanmaya çalışırken, kendi-menfaati 
olarak gördüğü şeyin peşinden hiç durmadan koşarken, ruhunu 
-daha doğrusu benliğini- yitirdiğini kabul etmek zorunda kal-
mıştır. 
Çağdaş toplumda yaygın bir şekilde karşımıza çıkan 
"kendi-menfaatini düşünme" kavramının bu yozlaşmış anlamı, 
çeşitli tipten totaliter ideolojilerin demokrasiye saldırmasına yol 
açmıştır. Bu ideolojiler, kapitalizmin ahlâkî yönden yanlış 
olduğunu, çünkü bencillik ilkesine dayandığını iddia etmişlerdir; 
tek tek kişileri devletin, "ırkın" ya da "sosyalist vatanın" "daha 
üstün" amaçlarına bencil olmayan bir şekilde bağımlı kılan kendi 
ilkelerine dikkati çekerek, kendi sistemlerinin ahlâkî üstünlüğünü 
övmüşlerdir. Bu eleştirileriyle yalnızca bir grup insanı etkilemek-
le kalmamışlar, pek çok kişiyi etkilemeyi başarmışlardır; çünkü 
insanların çoğu, bencil menfaatlerin peşinden koşmanın insana 
mutluluk getirmeyeceğini düşünmektedir ve belirsiz bir şekilde 
de olsa, insanlar arasında daha fazla bir dayanışmanın ve kar-
şılıklı sorumluluk duygusunun gerçekleşmesi için çaba göster-
mektedir. 
166 
Totaliter iddialara karşı çıkan kanıtlar arayarak fazla zaman 
kaybetmemize gerek yok. İlk olarak, samimî değildirler, çünkü 
halkın çoğunluğu üzerinde güç sahibi olmak ve güçlerini 
sürdürmek isteyen bir "seçkin" sınıfın aşırı bencilliğini değişik bir 
kılık altında sürdürmekten başka bir şey yapmamışlardır; "bencil 
olmama" ilkesine dayanan ideolojilerinin amacı, seçkin sınıfın 
denetimine bağlı olanları aldatmak, onları sömürmeyi ve kullan-
mayı kolaylaştırmaktır. Dahası, totaliter ideolojiler, bir bütün 
olarak devletin amansız bir şekilde kendi menfaatinin peşinden 
koşmasını ilke olarak kabul ettikleri halde, "bencil olmama" 
ilkesinden hareket ettikleri izlenimini uyandırdıkları için, sorunu 
karışık bir hale getirmişlerdir. Her yurttaş kendini ortak menfaate 
adamak zorundadır, ama devlete, başka milletlerin rahatını ve 
mutluluğunu göz önüne almaksızın kendi menfaatinin peşinden 
koşma izni verilmiştir. Totaliter öğretiler, en aşırı bencilliğin kılık 
değiştirmiş bir şekli olarak kalmazlar; aynı zamanda, insanın 
aslında güçsüz ve yeteneksiz olduğunu, bu yüzden boyun eğme 
ihtiyacını duyduğunu öne süren, böylece çağdaş düşünce ve 
politika alanındaki ilerlemenin özünü oluşturan şeyi ortadan kal-
dırmak isteyen dinsel düşüncenin -din dışı bir anlamda- yeniden 
canlanmasını ifade ederler. Otoriter ideolojiler yalnızca Batı kül-
türünün en değerli başarısını, bireyin biricikliğine ve değerine 
gösterilen saygıyı tehdit etmekle kalmamışlar, aynı zamanda 
çağdaş toplumun yapıcı bir şekilde eleştirilmesini, dolayısıyla 
gerekli değişikliklerin yapılmasını da engellemişlerdir. Çağdaş 
kültürün başarısızlığı bireycilik ilkesinden, ahlâkî erdemin kendi-
menfaatini kollamakla aynı anlama geldiği fikrinden değil, kendi-
menfaatini düşünme kavramının anlamındaki yozlaşmadan ileri 
gelmektedir; insanların kendi-menfaatleriyle gerektiğinden fazla 
ilgilenmiş olmalarından değil, gerçek benliklerinin menfaati ile 
yeterince ilgilenmemelerinden; çok fazla bencil olmalarından de-
ğil, kendilerini sevmemelerinden ileri gelmektedir. 
107 


Gerçek bir temeli olmayan bir
 "kendi
-menfaatini düşünme" 
fikrinin peşinden koşmanın nedenleri, yukarıda belirtilmiş olduğu 
gibi, çağdaş sosyal yapı içerisinde derin bir şekilde kök salmışsa 
eğer,
 "kendi
-menfaatini düşünme" kavramında bir anlam değiş-
likliği olma şansı -bu değişmede etkili olabilecek özel etkenlere 
dikkati çekmek mümkün olmadıkça- gerçekten de, uzak görün-
mektedir. 
Belki de en önemli etken, çağdaş insanın "kendi-menfaa-
tinin" peşinden koşmuş olmasının yarattığı sonuçlardan için için 
duyduğu tatminsizliktir. Başarıya duyulan inanç sarsılmakta ve 
sahte bir görünüş halini almaktadır. Sosyal alanda "açık kapılar" 
gitgide kapanmaktadır; Birinci Dünya Savaşından sonra daha iyi 
bir dünya için beslenen umutların sönmesi, 1920'lerin sonunda 
ortaya çıkan bunalım dönemi, İkinci Dünya Savaşının hemen 
ardından ortaya çıkan yeni ve büyük ölçüde yıkıcı bir savaş 
tehlikesi ve bu tehlikenin yarattığı sonsuz güvensizlik bu çeşit bir 
kendi-menfaatini kollamaya duyulan inancı sarsmıştır. Bu etken-
lerden başka, başarı karşısında gösterilen aşırı hayranlık, insa-
nın "kendisi olma" yolunda gösterdiği o köklü çabayı tatmin et-
meyi başaramamıştır. Birçok hayaller ve hülyalar gibi, başarıya 
duyulan inanç da ancak bir süre için fonksiyonunu yerine getir-
miştir: Yeni olduğu sürece, başarı karşısında duyulan heyecan 
insanın sakin bir şekilde düşünmesine imkân vermeyecek kadar 
kuvvetli olduğu sürece... Yaptıkları her şey kendilerine boş 
gelen insanların sayısı gittikçe artmaktadır. Gerçi hâlâ başarı ve 
çekiciliğin (göz kamaştırmanın) bu dünyada yaratacağı cennete 
inanmayı telkin eden sloganların büyüsü altındadırlar; ama her 
türlü ilerlemenin bereketli şartı olan şüphe, onları rahatsız 
etmeye başlamıştır ve insanî bir varlık olarak gerçek menfaat-
lerinin ne olduğunu sormaya hazır bir hale getirmiştir. 
168 
İçin için duyulan bu haya! kırıklığı ve kendi-menfaatini 
düşünme kavramının yeniden gözden geçirilip değerlendirilmesi, 
kültürümüzün ekonomik şartları buna imkân vermediği sürece 
pek etkili olamazdı. Daha önce belirtmiş olduğum gibi, bütün 
insan enerjisinin iş alanına yöneltilmesi ve başarı kazanmak için 
gösterilen çaba, çağdaş kapitalizmin çok büyük başarılarının 
zorunlu şartları olmakla birlikte, bugün artık üretim probleminin 
hemen hemen çözüldüğü ve sosyal hayatın düzenlenmesi 
probleminin insanlığın en başta gelen görevi haline geldiği bir 
aşamaya ulaşılmıştır. İnsan öyle mekanik enerji kaynakları ya-
ratmıştır ki, maddî hayat şartlarını sağlamak için bütün insan 
enerjisini işe koşma görevinden kendini kurtarmıştır. Enerjisinin 
önemli bir bölümünü, yaşama görevi için harcayabilecektir artık. 
Ancak bu iki şart, kültürel olarak belirlenmiş bir amaçtan 
duyulan sübjektif tatminsizlik ve değişme için gereken sosyo-
ekonomik temel var olduğu zaman, zorunlu olan üçüncü bir 
etken, akla uygun bir içgörü (sorunu ta içten anlama ve kav-
rama) etkili olabilecektir. Genellikle sosyal ve psikolojik değişme, 
özellikle de kendi-menfaatini düşünme kavramının anlamındaki 
değişme için doğru olan bir ilkedir bu. Bir gün gelecek, insanın 
gerçek menfaatinin peşinden koşması için gereken uyuşturul-
muş çaba yeniden canlanacaktır. Bir kere insan gerçek menfaa-
tinin ne olduğunu bildi mi, bunu gerçekleştirme yolunda ilk ve en 
önemli adımı atmış demektir. 
2. vicdan, İnsanın Kendine Dönüşü 
Yaptığı kötü bir şeyi aklından çıkaramayan ve ne dedim 
de bu şekilde hareket ettim diye söylenen herkes, yaptığı 
kötülüğü düşünür ve insan düşündüğü şeyden kendini 
kurtaramaz -bütün ruhu ile, alabildiğine, kendini düşün-
düğü şeye kaptırır, böylece yine kötülüğe kapılmış olur. 
ı
 127 


Yüklə 32 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   46   47   48   49   50   51   52   53   ...   77




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə