koyulmuşlardır.
34
Otoriter sistemlerde, otorite, kendisine boyun
eğenlerden temelli bir şekilde farklıdır. Başka hiç kimsenin ula-
şamayacağı birtakım güçleri vardır: Otoriteye boyun eğenler
onun sihirli gücü, aklı, bilgeliği ve kuvveti ile hiçbir zaman aşık
atamazlar. Otoritenin ayrıcalıkları ne olursa olsun, -ister tüm
evrenin efendisi, isterse kaderin gönderdiği eşsiz bir önder
olsun- onunla insan arasındaki temel eşitsizlik otoriter vicdanın
en başta gelen ilkesidir. Otoritenin biricikliğinin özellikle önemli
bir görünüşü, başka birinin isteğine uyacak yerde, kendi isteğine
göre hareket eden tek varlık olma ayrıcalığıdır; bir araç değil,
kendi başına bir gaye olmasıdır; yaratılmayan, ama yaratan olu-
şudur. Otoriter yönelişte, isteme ve yaratma gücü otoritenin ay-
rıcalığıdır. Otoriteye boyun eğenler onun gayesine hizmet eden
araçlardır, bunun sonucu olarak da onun malıdırlar ve onun
tarafından onun amaçları için kullanılırlar. Otoritenin üstünlüğü,
ancak yaratık, bir şey ya da bir mal olmaktan kurtularak yaratıcı
olmaya çalıştığı takdirde tartışma konusu edilebilir.
Ama, insan şimdiye kadar, bir şeyler ortaya koymaktan ve
yaratmaktan hiçbir zaman vazgeçmemiştir, çünkü yaratıcılık
kuvvetin, özgürlüğün ve mutluluğun kaynağıdır. Şu var ki, insan
kendisini aşan birtakım güçlere bağımlı olduğunu hissettiği
ölçüde, yaratıcılığı -yani kendi iradesini kullanması- onda bir
suçluluk duygusunun uyanmasına yol açar. Babil'deki insanlar,
insan türünün ortak çabaları ile göklere ulaşan bir şehir kurmaya
kalkıştıkları için cezalandırılmışlardı. Prometheus, insana, yara-
tıcılığın simgesi olan ateşin sırrını verdiği için kayaya zincir-
lenmişti. İnsanın kendi gücünden ve kuvvetinden duyduğu guru-
ru, Luther ve Calvin günahkâr bir gurur olarak nitelemişlerdi; po-
34
İnsanın "Tanrıya benzer" olarak yaratılmış olduğu fikri, Eski Ahid'in bu
bölümünün otoriter yapısını aşmaktadır; gerçekten de, Yahudi-Hıristiyan dini-
özellikle bu dinin mistik temsilcilerinde görüldüğü şekide- böyle bir karşıt kutbun
çevresinde gelişmiştir.
178
litik diktatörler ise suçlu bir bireycilik olarak görmüşlerdi. Yara-
tıcılık gibi büyük bir suçu bağışlatmak için insan, tanrılara kur-
banlar vermiş, ürününün ya da sürüsünün en iyilerini sunarak
onları yatıştırmağa çalışmıştır. Sünnet de tanrıları yatıştırmak
için başvurulan başka bir yoldur; erkeğin yaratıcılığının simgesi
olan erkeklik organının bir parçası, insana bu organını kullanma
hakkı verilsin diye Tanrıya feda edilir. Tanrıların yaratıcılığı ken-
di tekellerinde bulundurmalarını -yalnızca bir simge olarak da
olsa- kabul etmiş olmakla insanın haraç olarak ödediği bu
kurbanlardan başka, birey,suçluluk duyguları yüzünden de kendi
güçlerini dizginlemektedir. Bu suçluluk duygusu, insanın kendi
iradesini ve yaratıcı gücünü kullanmasının, otoritenin ayrıca-
lıklarına karşı başkaldırmak demek olduğu gibi otoriter bir
kanıdan kaynaklanır: Tek yaratıcı otoritedir, ona boyun eğen-
lerin görevi ise, yalnızca otoriteye ait birer "nesne" ya da "mal"
olarak kalmaktır. Bu suçluluk duygusu insanı zayıflatır, güçlerini
azaltır ve "kendi yaratıcısı ve yapıcısı" olmayı istemek gibi bir
günahın kefaretini ödemek için onun otorite karşısındaki bağım-
lılığını daha da artırır.
Otoriteye dayanan suçlu vicdanın kuvvet, bağımsızlık, ya-
ratıcılık ve gurur duygusunun sonucu olmasına karşılık, otori-
teye dayanan rahat vicdanın itaat, bağımlılık, güçsüzlük ve
günahkârlık duygusundan kaynaklanmış olması çelişkili bir
durum yaratmıştır. Aziz Paul, Augustinus, Luther ve Calvin bu
rahat vicdanı açık ve seçik deyimlerle tanımlamışlardır. Kendi
güçsüzlüğünü fark etmek, kendini küçük görmek, kendi günah-
kârlığını ve kötülüğünü hissetmekten rahatsız olmak iyilik belir-
tileridir. Suçlu bir vicdana sahip olmak demek erdemli olmak de-
mektir, çünkü suçlu vicdan insanın otorite karşısında duyduğu
"korku ve ürperme"nin belirtisidir. Bunun çelişkili sonucu şudur:
(Otoriteye dayanan) suçlu vicdan "rahat" bir vicdanın temelidir;
107
insanın rahat bir vicdana sahip olması için ise, bir suçluluk
duygusu duymuş olması gerekir.
Otoritenin içe-mal-edilmesi iki sonuç yaratmıştır: Birincisi,
biraz önce üzerinde durmuş olduğumuz gibi, insanın otoriteye
boyun eğmesidir; ikincisi ise, otoritenin rolünü kendi üzerine alıp,
kendine aynı sertlik ve acımasızlıkla davranmasıdır. İnsan
böylece yalnızca itaat eden bir köle olmakla kalmamış, aynı
zamanda kendisine kendi kölesiymiş gibi davranan sert bir
köle-başı haline gelmiştir. Bu ikinci sonuç, otoriteye dayanan
vicdanın psikolojik mekanizmasını anlayabilmek için çok
önemlidir. Otoriter bir karakterde, yaratıcılığın az ya da çok
engellenmiş olması yüzünden, belli bir ölçüde sadism ve yıkıcılık
gibi eğilimler ortaya çıkmıştır.
35
Bu yıkıcı enerjiler, otoritenin
rolünü kendi üzerine almak ve kendine bir köle imiş gibi
davranmakla boşalmaktadır. Super-ego'nun analizinde, Freud,
başka gözlemciler tarafından toplanmış klinik verilerle geniş
ölçüde doğrulanmış olan yıkıcı unsurları açıklamıştır. Saldırgan-
lığın, Freud'un eski yazılarında belirtmiş olduğu gibi genellikle
içgüdülerin engellenmesinden mi kaynaklandığı, yoksa daha
sonraki varsayımında öne sürdüğü gibi "Ölüm içgüdüsünden" mi
ileri geldiği önemli değildir. Önemli olan şey, otoriter vicdanın
insanın kendi benliğine karşı gösterdiği yıkıcılıkla beslenmesi,
böylece yıkıcı çabaların erdem kılığına girerek etkide bulunma-
sına meydan verilmiş olmasıdır. Psikanalitik bulgular, özellikle
saplantılı bir karakterle ilgili olanlar, vicdanın bazen ne kadar
acımasız ve yıkıcı olabileceğini ve insanın duymuş olduğu
sürekli nefreti kendine doğru çevirerek neler yapabileceğini
göstermektedir. Freud, Nietzsche'nin, özgürlüğün engellenme-
sinin insanın içgüdülerini "kendine karşı çevireceği" tezinin
doğru olduğunu ikna edici bir şekilde kanıtlamıştır. "Düşmarılık-
35
F. Nietzsche, The Gerıealogy of Morals, il, 16.
180
tan, zalimlikten, işkence etmekten ve beklenmedik şeylerden,
değişiklikten, yıkıcılıktan zevk duymak -bütün bu içgüdüleri
kendine, yani içgüdünün sahibine çevirmek: İşte 'kötü vicdan'ın
kaynağı budur."
36
insanlık tarihindeki birçok dinsel ve politik sistemler, otoriter
vicdanın örnekleri olarak işe yarayabilirlerdi. Protestanlığı ve
Faşizmi Özgürlükten Kaçış adlı kitabımda bu açıdan incelemiş
olduğum için, burada tarihten örnekler verecek yerde, bizim
kültürümüzde, ana-baba ile çocuk arasındaki ilişkilerde gözlene-
bildiği şekliyle, otoriter vicdanın bazı görünüşleri üzerinde dur-
makla yetineceğim.
"Otoriter vicdan" deyimini bizim kültürümüzle ilgili olarak
kullanmak, okuyucuyu şaşırtabilir; çünkü biz otoriter tavırları
yalnızca demokratik olmayan, otoriter kültürlerin ayırt edici
niteliği olarak görmeye alışmışızdır; ama böyle bir görüş, otoriter
unsurların kuvvetini, özellikle çağdaş aile ve toplum içerisinde
etkili olan anonim otoritenin rolünü küçümsemek demektir.
37
Psikanaliz sırasında yapılan görüşmeler, şehir orta sınıfın-
daki otoriter vicdanı incelemek için uygun bir fırsat yaratmak-
tadır. Burada ana-baba otoritesinin ve çocukların bu otoriteyle
başa çıkabilmek için kullandıkları yöntemlerin nevrozların temel
problemi olarak ortaya çıktığını görüyoruz. Psikanalist, bazı has-
taların, ana-babalarını hiçbir şekilde eleştiremediklerini, bazıla-
rının ise bazı bakımlardan ana-babalarını eleştirmekle birlikte,
kendilerinde bulunan nitelikler söz konusu olduğu zaman eleş-
tiride bulunamadıklarını görmektedir; bazıları da ana-babaların-
dan birine karşı herhangi bir eleştiride bulundukları ya da öfke-
36
Aynı eser, II, 16.
37
Demokratik toplumda anonim otoritenin incelenmesi için, Özgürlükten Kaçış
adlı
kitabımın V. Bölümünün 3. sayfasına bakınız.
ı
1
27
Dostları ilə paylaş: |