Kızılkaya / Fıkıh Usulünde Sahabe Fetvasının Kaynaklık Değeri Cilt / Volume: • Sayı /Issue: • 2012



Yüklə 7,06 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə104/111
tarix16.08.2018
ölçüsü7,06 Mb.
#63317
1   ...   100   101   102   103   104   105   106   107   ...   111

225
Değerlendirme / Review
Disiplininin şartlandırmalarıyla olgulara yaklaşmayı kaçınılmaz bir mesleki reflekse 
dönüştürmüş olan bir iktisatçı, kısaca tüm zihnî süreçlerin şu temelde oluştuğunu ileri 
sürebilir: i) iktisadi ilişkilerin iktisadi analizi ii) iktisadi ilişkilerin gayri iktisadi analizi iii) 
gayri iktisadi ilişkilerin iktisadi  analizi iv) gayri  iktisadi ilişkilerin gayri iktisadi analizi. 
Böylece, her ne kadar söz konusu tasnif, fazlasıyla disiplin merkezli olsa da sosyal 
bilimler dâhilinde açıkta bırakılan bir alan kalmamaktadır. Bu durumda, birinci madde, 
geleneksel iktisadın alanı olurken ikinci madde, iktisadi ilişkilerin [örneğin] sosyolojik 
veya psikolojik analizi anlamında iktisat sosyolojisi veya iktisat psikolojisi gibi alanlara 
denk düşmektedir. Üçüncü maddeyle çevre iktisadı veya kültürel iktisat gibi alanların 
kapsandığı söylenebilir. Dördüncü madde ise iktisat dışında kalan [örneğin]  siyaset 
bilimi, hukuk veya sosyoloji gibi geleneksel sosyal bilimleri kapsamaktadır. Böylece, 
birinci maddeyle birlikte konu × metod matrisinde “iktisat”[economics], konusu 
“ekonomi”[economy] olan bir özün tanımına denk düşerken iktisadi objenin ve iktisadi 
analizin, sırasıyla münfail ve fail kılındığı ikinci ve üçüncü maddelerle birlikte  iktisadi 
atmosferin sınırları da belirginleşmiş olmaktadır. Ancak, iktisat temelindeki disiplin içi 
sorunların bir sınır problemi olduğunu ifade etmek, pratik dünyamızda ortaya çıkan 
sorunlar vesilesiyle gün geçtikçe güçleşirken nihayetinde sorunsalın kaçınılmaz bir öz/
esas tartışmasına dayanma zorunluluğu da kendiliğinden doğmaktadır. Bu noktadan, 
tüm bilimlerin içinde ve üstünde yer alan felsefeye ve onun iktisat ile kurduğu ilişkiye 
ulaşmak zor olmamaktadır. Bilim tarihine samimi bir yöneliş, felsefeden koparak kendi 
müstakil alanlarına kavuşan tüm bilimlerin karşılaştıkları paradigmatik sıkışma evre-
lerinde, yine felsefeye yönelerek söz konusu sorunları aşmaya çalıştıklarını bize gös-
termektedir. Bu anlamda bilgiyi üretenin bilimler, bilimlerin ürettiği bilgiler üzerine
düşünenin ise felsefe olduğunu  ifade etmek yanlış olmayacaktır. Doğaçlama gelişen 
bu çabanın gerekliliğini iktisat özelinde açıklamak için iktisat-felsefe ilişkisinin, bir 
şekilde iktisat felsefesi alanını hangi yollarla inşa ettiği üzerinde durmak gerekmekte-
dir. Felsefeyi [philo-sophia] kadim bir “hikmet-severlik” olarak ele alan algının iktisat ile 
kurduğu ilişkiyle; eleştirel aklın daha tutarlı-bütünlüklü bir formal yapı içinde araştırma 
programlarını sorgulama mekanizması olarak işletildiği metodolojik yaklaşım ve de 
felsefeyi heteredoks iktisat okullarının emrine vererek kullanıma alan heterojen yakla-
şımlar, nihayetinde farklılaşmaktadır. Bu temelde ulaşılan üçlü ayrımda birinci damar, 
iktisat ve etik arasında kurulmaya çalışılan bağlantılarla kendini göstermektedir. İkinci 
damar ise iktisat metodolojisi alanındaki çalışmalara denk düşerken iktisat felsefesinin, 
müstakil bir alan olarak ortaya çıkabilmesinin de büyük oranda böylece mümkün 
olduğu ifade edilebilir. Az önce bilim tarafından sezgisel-doğaçlama olarak yönelin-
Ozan İşler & Feridun Yılmaz, İktisat-Felsefe Hattında Bir Değerlendirme: ‘İktisadı Felsefeyle Düşünmek’, 
İstanbul, İletişim Yayınları, 228 s.
Değerlendiren: Özgün Burak Kaymakçı*
*  Dr., İstanbul Üniversitesi İktisat Bölümü


226
İnsan ve Toplum
diğinden bahsettiğimiz felsefenin, bu yönelişe sistematik karşılığı olarak tanımlaya-
bileceğimiz bilim felsefesinin, iktisadi analiz tarihiyle kesişim noktasında yoğrulan söz 
konusu metodolojik tavır, böylece bilim felsefesinin de bir oranda iktisattaki iz düşümü 
olmaktadır. Üçüncü damar da ortodoks iktisat yaklaşımına karşı duran heteredoks 
okulların, iktisadın hâkim icrasına karşı kurguladıkları eleştirilerin felsefi argümantas-
yonunu sağlayarak kendine yer açmaktadır. Aynı materyalist-determinist-mekanikçi 
felsefenin bir yansıması olarak doğanın tekanlamlılığını, heyecansızlığı ve tarafsızlığını 
temel almış Galileo-Descartes-Newton bilim anlayışından beslenen bu yönelimin
aslında karşı durduğu ortodoks okullarla [politik olarak olmasa da] felsefi olarak çok da 
ayrı düşmediği ifade edilebilir. Zira, sürekli iktisadi büyüme hedefiyle kendini gösteren 
söz konusu lineer mantığın mutlak, sınırsız mekân ve zaman kavramlarıyla bağlantılı 
algısının ontolojik ön kabulleri bu çıkarıma imkân tanımaktadır. Şüphesiz ki malum 
algı, Batı felsefe geleneğinden beslenmekte ve Avrupai bir bilim olarak iktisadın, en 
parlak döneminde gerçekleşen dönüşümünün kavranabilmesiyle de sözü edilen üçlü 
ayrım/sterilizasyon temelinde, başka bir boyuta evrilmektedir. Bir “centilmenlik anlaş-
ması” olarak tanımlayabileceğimiz bu sterilizasyon, Political Economy, S. Jevons’un 
eliyle Economics’e dönüşürken disiplinin amoral, ahistorik ve apolitik boyutlara taşındı-
ğı normatif ve pozitif alan ayrımıyla kendini göstermektedir. Böylece sözünü ettiğimiz 
birinci damar, amoral homoeconomicus tipolojiyle normatif alana hapsolunurken 
statik genel denge yaklaşımının ahistorik analiziyle de ikinci damar, Newtonien bir 
özgüvenle ötelenmiş/ertelenmiş olmaktadır. Değerin marjinalist takdiri, artık değere 
el konulması dinamiğinin ürettiği diyalektik gerginliğin apolitik teskini olurken böy-
lece üçüncü damar da kurutulmuştur. Ama tüm bu dönüşüm ve iz düşümlerin[:fizik] 
daha ötesinde[:meta] bir yerde, daha büyük bir mega-trendin varlığından söz etmek 
mümkündür. Yani amoral, ahistorik, apolitik homoeconomicus tipolojisinin üretimine 
gerek duyduran ve/veya imkân sağlayan bir “metafizik çağların bitişi!”, Nietzche’nin 
Şen Bilim’de bir delinin dilinden ilan ettiği “Tanrının ölümü”, böylece değerler hiyerar-
şisinin zirvesinin iflasına denk düşerken ontolojik olarak otomatik mekanizmayla ona 
bağlı olan insanın da epistemolojik ölümünü doğurmaktadır. Zira Foulcault, öncü-
sünün yarım bıraktığı cinayeti, Kelimeler ve Şeyler’de “insanın ölümünü” ilan ederek 
tamamlamakta, böylece bir nevi insanın aslında intiharını tescillemektedir. Böylece 
“insan”dan “üstinsan”a çıkma umuduyla “beşere” inmenin ironik eş zamanlılığı, sosyal 
bir intiharın tipolojik bir zafere dönüştüğü mükemmel temsilini homoeconomicus’ta 
bulmaktadır. Yani ahistorik olanın historik kılınması, historik olanın ahistorik kılınması! 
Bu geçici zafer, A. Marshall’ın İktisadın İlkeleri (Principles of Economics,1890) ve J. N. 
Keynes’in Politik İktisadın Alanı ve Metodu (The Scope and Method of Political Economy, 
1891) adlı çalışmalarıyla, iktisatta yeni bir uzlaşı döneminin başlangıcı olarak kendini 
gösterirken böylece yeni bir ortodoksinin temelleri de atılmaktadır. İktisadi, politik ve 
toplumsal alanın sözünü ettiğimiz sterilizasyonu, her ne kadar sosyoloji, siyaset bilimi 
ve iktisat açısından ayrık birer bilimsel ilerlemeye denk düşse de birleşik olarak toplum-
sal gerçekliğin bütüncül algısını kısırlaştırmakta; ironik olarak da içinde bulunulan ikti-
sadi düzenin iktisat disiplini içinde kalınarak kavranılma şansını gün geçtikçe azaltarak 
nihayetinde felsefeye olan ihtiyacı daha da arttırmaktadır. 


Yüklə 7,06 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   100   101   102   103   104   105   106   107   ...   111




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə