213
Değerlendirme / Review
kökenine ilişkin sorgulamasıyla yakından ilintili görünüyor. Said,
Foucaultcu bir yön-
temle giriştiği Doğu’nun ve Oryantalizm’in sabit bir gerçekten hareketle üretilmediği
hakikatine nasıl “Doğu’nun bilgisi Doğu’yu, Şarkiyat’ı ve O’nun dünyasını yarattı.’
tespitiyle vardıysa (Said, 2002, s. 40), Paul Gilroy da ‘ırk’ meselesine aynı bakışı yerleş-
tiriyor. Gilroy, özellikle siyah teorisyen DuBois üzerine yazdığı yazıda
, ırk kavramına
ilişkin perspektifini şöyle sarahate kavuşturuyor:
“Irk’la fiziksel farklılıkları ve çeşitlilik-
leri, beden üzerinde ve etrafında dönen tartışmaları kastetmiyorum.” O, bu kavramla
‘kişisel olmayan’, söylemsel bakımdan düzenlenmiş ve ırkçı dünya düzeninin zalim
bir sonucunu tanımlıyor. Bu noktada ulus ve ırk sorunu birleşiyor (Gilroy, 2005, s. 23).
Gilroy; ırkçılığın, ırk hakkında bir bilgi sistemi olduğunun; ırk kavramının, emperyal
kolonyalizmin ürünü olarak tarih düzlemine çıktığının ve Avrupa’nın rasyonel aklının
doğurduğu irrasyonel bir durum olduğunun altını çiziyor (Gilroy 2005, s. 42-43, 49-53).
Gilroy, ırk politikalarını ya da ırkın politikasını yakından incelediğinde, kavramın tarih-
sel bir uzam içerisinde emperyal politikaları oluşturduğunu ve bunu meşrulaştırdığını
biyopolitik güç ve söylemsel erkle açıklıyor. Foucault tarafından biyo-iktidar
olarak
imlenen iktidar biçimi doğum, ölüm ve üremenin oranı, nüfusun doğurganlığı vb.
hayatı kapsayan süreçleri önemsemektedir. Temel yaklaşımı bakımından disiplinleştiri-
ci değil de düzenleştirici bir karakter taşıdığı söylenebilecek olan bu yeni iktidarın, yani
biyo-iktidarın müdahale zeminini nüfus, daha açıkçası nüfusu yakından ilgilendiren
doğum, hastalık, ölüm ve çeşitli biyolojik yetersizliklerin oranı belirleyecektir (Foucault,
2002, s. 255-256). Buna göre denebilir ki, bugün beden ve nüfus kutuplarıyla
birlikte
genel olarak yaşamı belirleme hakkını üstlenen bir iktidarın içinde bulunmaktayız ki
işte buna biyo-iktidar denmektedir.
Gilroy, Afrika diasporasından, Afrikalılar ile Kuzey ve Latin Amerika, Karayip Adaları
ve Avrupa arasındaki ortak kültür olarak bahseder. Siyah Atlantik terimi, diasporadaki
tüm kültürleri, yani melez ürünleri de bileşik bir karışım (syncretic)
olarak gösterir
(Gilroy, 2003, s. 3). Çağdaş siyah İngilizler, tıpkı erken kuşak Anglo-Amerikanlar ve hatta
Batı’daki tüm siyahlar gibi, modern dünya tarafından biçimlendirilen ve yeni konfigü-
rasyonlar olarak mutasyona uğramış (en az) iki büyük kültürel varlığın arasında durur-
lar (Gilroy, 2003, s. 50). Bunlardan biri, geride bıraktıkları
anavatan ve oradaki yaşam
biçimi; diğeri ise geldikleri yeni emperyal devletler ve modern yaşamdır. Bu arada
durma ve kalma hali, siyah kültürün ya da diasporada bulunanların, baskılandıkları
unsura karşı ortaya koydukları muhalefet etme tarzını gerek otantisiteden beslenerek
gerek kendini hâkim ırkçı retoriğe karşı konumlandırarak biçimlendirir.
Gilroy, kültür ve tarih hakkında ‘anlaşmazlığı olan’ ‘bağlantı bölgeleri’nde yaşayan
Du Bois ve Richard Wright gibi siyah aydınların eserleriyle Batı’nın
tarihini yeniden
yapılandırmak istiyor. Esasen Hall gibi Gilroy da özcü siyah özne anlayışına ve siyah
kültürün birleştirici dinamiğine karşı çıkar. Bunun yerine, farklı ulusal siyah grupların
bağlayıcı kültürlerinin farklılıkları ve benzerlikleri üzerine yoğunlaşan bir buluşsal
araç olarak diaspora kavramına bel bağlar. Diaspora gibi kavramlar,
modern Avrupa-
214
İnsan ve Toplum
Amerikan kültürel düşüncesini niteleyen ‘farklı ulusal dinamikler’ hakkındaki dogmatik
odak noktasını ortadan kaldırmakta ve ‘kültürlerarası konumsallık’ın görevini yeniden
kurmaktadır (Gilroy, 1991, s. 6).
Asyalılar ve Afro Karayipliler, farklı şekillerde de olsa ırklaştırılmışlardır. Afrika diaspo-
rası için uluslar ötesi bağlar olduğunu iddia etmek, bölgesel
ya da ulusal çekişme veya
mücadele ortamında bulunan diğer gruplarla olan trans-etnik bağları siyasal olarak
zayıflatmaya neden olabilir. Ardından ulus devletler içindeki ırklaştırılmış, ikincil ya da
baskı gören grupların siyasal seferberliğine yol açma hakkındaki diaspora iddiasının
kudreti hakkında sorun ortaya çıkar. Eğer bunlar, ekonomik ve diğer maddi kaynaklar
için gösterilen mücadelelerden önce gelebilecek etnik özellik konusundaki iddialarla
yönlendirilirlerse, bu aynı zamanda uluslararası bir bağlamda siyasi hareket
biçimleri
sorusunu da ortaya çıkarır. Gilroy, okurda oluşan beklentiye rağmen bu bağlamda
yaşanan güncel sorunun nasıl aşılacağına ilişkin kitabında bir yol göstermese de bir
röportajında bu konudaki inancını paylaşıyor:
“[…] ırkçılık karşısında iyi bir iş çıkarabilmek için bir kategori olarak ırkın doğasına dair
bazı ontolojik varsayımların reddedilmesi gerekir –ki bu varsayımlar benim görüşü-
me göre siyasal dayanışma fikrini ucuzlatmışlardır-. Çünkü dayanışmanın bir şekilde
otomatik olarak tesis edileceğini, dayanışmanın kendini gözeteceğini savunurlar.
Ama dayanışmanın -sizin inandığınızı düşündüğüm gibi
kendini gözetmediğine ve bu
dayanışmayı üretmemiz için yapmamız gereken çok şey olduğuna inanıyorum (Gilroy,
2009).
Kaynakça
Foucault, M. (2002). Toplumu savunmak gerekir (çev. Ş. Aktaş). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Gilroy, P. (1991). There ain’t no black in Union Jack: The cultural politics of race and nation. Chicago:
Chicago University.
Gilroy, P. (2003). Black Atlantic as a counterculture of modernity, theorizing diaspora: A reader (Eds. J. E.
Braziel, & A. Manner). Malden MA: Blackwell Pub.
Said, E. (2002). Oryantalizm (çev. N. Alpay). İstanbul: Hil Yayınları.
Shelby, T. (2008). Cosmopolitanism, blackness, and utopia: A conversation with Paul Gilroy. Transition,
98, 116-135.