Microsoft Word dergi2005 doc



Yüklə 389,62 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə3/7
tarix30.10.2018
ölçüsü389,62 Kb.
#76356
1   2   3   4   5   6   7

Yrd. Doç. Dr. Mustafa Öztürk 

 

 



 

45

genebilecek kadar basit ve yüzeysel olmamalıdır. Bu sebeple, söz konusu kıssa/ 



hikaye literal düzeyde anlaşılmamalıdır. Aksi halde İblis’in, adeta bir Bektâşî man-

tığıyla ürettiği şu çetin sorulara cevap bulma zarureti hâsıl olur: 

İblis [meleklere]: “Ben Allah Teâlâ’nın hem benim hem de insanların 

ilahı olduğunu, O’nun [her şeyi] bildiğini ve her şeye gücünün yettiğini, 

kudret ve meşîetinden sual olunmadığını, bir şeyi yaratmayı dilediğinde 

ona sadece “Ol” dediğini ve o şeyin vücut bulduğunu ve O’nun hikmet 

sahibi olduğunu kabul ettim. Ancak Allah’ın hikmetine ilişkin bazı so-

rularım var.” deyince melekler, “Soruların nedir ve kaç tanedir?” diye 

karşılık verir. Bunun üzerine İblis “yedi tane” der ve şöyle devam eder: 

1) Her şeyden önce, Allah, yaratmadan önce ne yapıp edeceğimi bildiği 

halde beni niçin yarattı? Beni yaratmasındaki hikmet nedir?  

2) İradesinin muktezasınca beni yarattı. Peki, [Allah açısından] itaatimin 

bir faydası, isyanımın da bir zararı olmadığı halde beni niçin kendisini 

bilip tanımak ve itaat etmekle mükellef kıldı? Böyle bir mükellefiyetin 

hikmeti nedir? 

3) Beni yarattı ve mükellef kıldı. Ben de mükellefiyetim gereği O’nun 

[ulûhiyyetini] tanıdım ve itaat edilmesi gerektiğini anladım. Peki öyley-

se beni niçin Âdem’e secde etmekle yükümlü kıldı? Benim Allah’ı bilip 

tanımama hiçbir katkı (ziyadelik) sağlamadığı halde böyle bir özel tek-

life muhatap olmamın hikmeti nedir?  

4) Beni yarattı ve genelde [kendisini bilip tanımakla] mükellef, özelde 

de Âdem’e secde etmekle mükellef kıldı. Peki Âdem’e secde etmeyince 

beni niçin lanetledi ve cennetten kovdu. Tek günahım (!) “Senden başka 

hiçbir varlığa secde etmem” demek olduğu halde Allah’ın beni lanet-

leyip cennetten kovmasının hikmeti nedir? 

5) Beni yarattı ve hem genel hem de özel olarak mükellef kıldı.  İtaat 

etmeyince de lanetleyip [cennetten] kovdu. Peki öyleyse beni niçin ikin-

ci kez cennete girip Âdem’e ulaşmama ve onu vesvesemle aldatmama 

izin verdi? Eğer beni cennete girmekten men etseydi, Âdem kesinlikle 



İblis’in Trajik Hikayesi -Allah, Şeytan, İnsan ve Kötülüğe Dair 

 

46



benden yana rahat eder ve orada ebedî yaşardı. Böyle olmadığına göre 

bu işin hikmeti nedir? 

6) Beni yarattı ve hem genel hem de özel olarak mükellef kıldı. Beni 

lanetledi ve ardından [tekrar] cennete girmeme müsaade etti. Kapatıl-

ması gereken hesap Âdem ile benim aramda iken niçin onun evladına 

beni musallat etti? Hem de öyle bir musallat etme ki, ben onları 

[insanları] beni görmedikleri yerden görüyor, onlara vesvesemle tesir 

ediyorum. Buna karşılık onlar, sahip oldukları güç ve kuvvetle bana hiç 

bir tesirde bulunamıyorlar. Allah insanları kendilerini aldatacak/ayarta-

cak bir varlığın bulunmadığı bir ontik düzlemde selim fıtrat üzere 

yaratsa ve onlar da tamamen itaatkar kullar olarak yaşasaydı, bu durum 

elbette çok daha hikmetli olurdu? Böyle olmadığına göre bu işin hikmeti 

nedir?  

7) Tut ki bütün bunları, yani Allah’ın beni mükellef kılmasını, kendisine 

itaat etmeyince lanetleyip cennetten kovmasını, cennete girmek 

isteyince oraya girmeme müsaade etmesini, Âdem’e ilişmeme imkan 

vermesini, onun evladına musallat etmesini anladım ve kabul ettim. 

Peki öyleyse ben izin isteyince niçin bana mühlet verdi ve ben

“İnsanların diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver” deyince bana 

niçin, “Sen bilinen vakte/kıyamet gününe kadar mühlet verilenlerden-

sin” diye mukabele etti? Beni şu an yok ettiği takdirde Âdem ve diğer 

insanların derin bir “oh” çekeceğine, âlemde kötülükten eser kalma-

yacağına ve dahi âlemin bekası da hayır ve güzelliklerle dolu bir 

nizamla kâim olduğuna göre, [benden sâdır olan] kötülüklerin kol 

gezdiği bu âlemin mevcudiyetindeki hikmet nedir?

11

 



İblis’in kıssasında lafzî manâya itibar edildiğinde bu sorulara -ki bu sorular 

gerçekte insanoğluna aittir-

12

 verilecek yegane cevap, “Ben kâdir-i mutlak Allah 



                                                 

11

 Ebü’l-Feth eş-Şehristânî, el-Milel ve’n-Nihal, Beyrut 1997, I. 23-24. 



12

 Mesela Alevî-Bektâşî edebiyatında Azmi Baba’ya atfedilen bir dörtlükte şu ifadeler yer 

alır: “Sekiz cennet yaptın sen Âdem için/Âdem’i cennetten çıkardın niçün/Adın büyük 

bağışla onun suçun/Buğday nene lazım harmancı  mısın… Bu ve benzeri serzeniş ve 

sitemler için bkz. Metin Özdemir, İslam Düşüncesinde Kötülük Problemi, İstanbul 2001, 

s. 39-41. 




Yrd. Doç. Dr. Mustafa Öztürk 

 

 



 

47

olarak yapıp ettiklerimden hiç kimseye hesap vermem” şeklinde olur. Nitekim 



Şehristânî de (ö. 548/1153) bu pasajı naklettiği yerde Allah’ın aynen böyle bir 

cevap verdiğini belirtmiştir. Hiç kuşku yok ki, bu cevap Allah’ın değil,  İslâmî 

gelenekte Allah’ı mutlak kudretle özdeşleştiren Eş‘ârî kelamcılarına aittir. Zira 

Eş‘arîlere göre iyilik ve kötülük akılla değil, nakille (sem‘-vahiy) bilinir. Buna göre 

iyi ve kötü gibi değerler ancak Allah’ın beyanıyla sabit olur. Sözgelişi Allah, “zina 

etmek güzeldir; hırsızlık yapmak fazilettir” deseydi, zina ve hırsızlık bu ilâhî beyan 

üzere pekâla hasen (güzel) olurdu. O’nun kudreti hiçbir sınır tanımadığı için 

fiillerinde sebeplilik (hikmet, illet) yoktur. Yapıp ettiklerinden hiç kimseye hesap 

vermediği ya da O’nu hesaba çekecek hiçbir merci bulunmadığı için, sözgelişi, 

cenneti hak etmiş bir mümini cehennemde yakabilir. Adalet, cenneti hak edeni 

cennete göndermek değil, Allah’tan sâdır olan fiilin kendisidir. Yani O ne yapıyorsa 

adalet odur.

13

 Nitekim sıkı bir Eş‘arî taraftarı olan Fahreddîn er-Râzî de Bakara 



suresindeki Âdem kıssasının tefsirinde İblis’in yukarıdaki sorularına cevap 

meyanında aynen böyle söylemektedir. Bu konuyla ilgili sözlerine, “Geçmiş ve 

gelecekteki tüm insanlar bir araya gelip iyilik ve kötülüğün (hüsun-kubuh) aklen 

bilinebilir olduğuna hükmetseler, yine de [İblis’in dile getirmiş olduğu] şüphelerden 

kurtulacak bir sığınak bulamazlar.” ifadesiyle başlayan Râzî’ye göre bu şüpheleri 

bertaraf etmenin tek formülü, Allah’ın İblis’e verdiği cevaptaki, “Ben, kendisinden 

başka hiçbir ilah bulunmayan Allah’ım ve yaptıklarımdan dolayı sorgulanmam” (lâ 

üs’el ‘ammâ ef‘al) cümlesinde saklıdır. Zira Allah nasıl ki vâcibü’l-vücut (varlığı 

zorunlu) bir varlıktır; yani varlığı kendinden olup bir başkasına muhtaç değildir; 

aynı  şekilde fiillerinde de her türlü müessir ve müreccihten bağımsızdır. Böyle 

olması hasebiyle O’nun fiillerinde sebeplilik (hikmet, illet, menât) söz konusu 

                                                 

13

 Ebü’l-Muzaffer el-İsferâyinî, et-Tebsîr fi’d-Dîn, nşr. Kemal Yûsuf el-Hût, Beyrut 1983, s. 



155; Fahreddîn er-Râzî, el-Erba‘în, nşr. A. Hicâzî es-Sekka, Kahire 1986, I. 350. 


Yüklə 389,62 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə