|
Tarihte ve Günümüzde Ortadoğu'da Türkmenler
106
/ Ortadoğu'da Türkmenler (Irak-Ġran-Suriye) Sempozyumu
vardır.
26
Torunları Ömer ve Ġsmâil‟in belirttiklerine göre nesebi Nu„mân b. Sâbit b. Zûtâ
b. Mâh‟tır. Aslen Arap olmayan Ebû Hanîfe‟nin dedelerinin Fars menĢeli olduğu rivayet
edilir. Memleketleri feth edildiği zaman kabilelerinin ileri gelenleri arasında kendilerine de
eman verilmiĢ, onlara esir muamelesi yapılmamıĢ ve Arap olmadıkları için, Bekir b. Vâil
oğulları kabilesinin aĢireti olan Teymullah b. Sa„lebe oğullarının himayesine verilmiĢlerdir.
Diğer bir rivayete göre ise dedesi Zûtâ köle olarak Ġran‟dan getirilmiĢ, sonra da efendisi
tarafından âzat edilmiĢtir. Bundan dolayı Ebû Hanîfe, Bekir b. Vâil oğulları veya
Teymullah b. Sa„lebe oğullarının mevlâsı (âzatlısı) diye bilinmiĢ ve zaman zaman Teymî
nisbesiyle de anılmıĢtır. Dedeleri Sâsânî Devleti‟nde görev almıĢ, valilik yapmıĢ
kimselerdir. Hatta Sâsânî Meliki Hürmüz‟ün Ebû Hanîfe‟nin dedesi olduğu da
nakledilmiĢtir.Torunu Ġsmâil‟in bildirdiğine göre babası Sâbit Hz. Ali‟yi ziyaret etmiĢ, o
da kendisine ve zürriyetine duada bulunmuĢtur. Ebû Hanîfe‟nin doğduğunda babasının
hıristiyan olduğu, babasının hatta Ebû Hanîfe‟nin sonradan müslüman ismi aldığı gibi
bazı rivayetler
27
hariç tutulursa kaynaklar, babası Sâbit‟in hür ve müslüman olarak
doğup büyüdüğü hususunda görüĢ birliği içindedir.
Devrinin seçkin âlimlerinin pek çoğu ile görüĢme ve onlardan ilmî yönden
faydalanma imkânı bulan Ebû Hanîfe‟nin asıl hocası, döneminde Kûfe re‟y ekolünün
üstadı kabul edilen
Hammâd b. Ebû Süleyman‟dır. Ebû Hanîfe, 102 (720)
yılından itibaren hocasının vefatına kadar on sekiz yıl süreyle onun ders halkasına devam
etmiĢ, en seçkin öğrencileri arasında yer almıĢ, hocasının bulunmadığı zamanlarda ona
vekâleten ders verecek seviyeye yükselmiĢtir. Hammâd‟ın 120 (738) yılında ölümü
üzerine, kırk yaĢlarında iken arkadaĢları ve öğrencilerin ısrarları üzerine hocasının yerine
geçerek ders okutmaya baĢlamıĢ, bu hocalığı bazı aralıklarla ölümüne kadar sürmüĢtür.
Son derece vakarlı, mütevazı ve üstün anlayıĢ sahibi olan Ebû Hanîfe‟nin derslerine o
günkü Ġslâm ülkesinin her tarafından öğrenciler katılmıĢ ve etrafında geniĢ bir ders
halkası oluĢmuĢtur. YetiĢtirdiği öğrencilerin sayısının birkaç bini bulduğu, bunlardan
kırkının ictihad edecek dereceye ulaĢtığı belirtilir.
28
Ebû Hanîfe‟nin ilmi, hocası
Hammâd‟ın aracılığıyla
Ġbrâhim en-Nehaî ve Ebû Amr eĢ-ġa„bî‟den,
dolayısıyla Mesrûk b. Ecda„, Kâdî ġüreyh, Esved b. Yezîd ve Alkame b.
Kays‟tan, bunların ilimleri de sahâbenin en âlimlerinden olan Hz. Ömer, Hz. Ali,
Abdullah b. Mes„ûd ve Abdullah b. Abbas‟tan gelmektedir. Esasen Ebû
Hanîfe‟nin ictihadlarında bu silsilenin büyük tesiri görülür. Onun Basra, Kûfe ve Irak
bölgesinin ileri gelen üstatlarının hadis ve fıkıh meclislerine zaman zaman iĢtirak ettiği,
26
Ġbn Abdülber, el-Ġntika‟ fî fedâili‟s-Selâseti‟l-E‟immeti‟l-Fuķahâ‟i Mâlik Ebî Hanîfe ve‟Ģ-
ġâfi‟î, 123, Kahire 1350/1931.
27
Hatîb el-Bağdadî, Târîhu Bagdâd, XIII, 324-325, Kahire 1347.
28
Bezzâzî, Menâkıbü‟l-Ġmâmi‟l-A‟zam, 218-246, Beyrut 1981
Ortadoğu'da Türkmenler (Irak-Ġran-Suriye) Sempozyumu
/ 107
100‟e yakın tâbiîn âlimiyle görüĢtüğü ve birçok kimseden hadis dinlediği rivayet
edilir. Seyahatleri sırasında bizzat Atâ b. Ebû Rebâh, Ġkrime ve Nâfi„den hadis
dinlemiĢ, onlar vasıtasıyla Mekke ve Medine ilmini, özellikle Hz. Ömer, Abdullah b.
Abbas gibi fakih sahâbîlerin görüĢ ve fetvalarını öğrenme imkânı bulmuĢtur.
ÇeĢitli
vesilelerle Mâlik b. Enes, Süfyân b. Uyeyne, Ġmam Zeyd b. Ali,
Muhammed el-Bâkır, Abdullah b. Hasan b. Hasan, Ca„fer es-Sâdık da
dâhil birçok âlimle görüĢerek onlarla bilgi ve fikir alıĢveriĢinde bulunmuĢtur. Hatta Ebû
Hanîfe, devrinin sapıkın fırka mensuplarının
Câbir b. Yezîd el-Cu„fî gibi sahasında
yetiĢkin olanlarıyla ve fikrî önderleriyle de görüĢüp münazara etmiĢtir. Hac münasebetiyle
gittiği Mekke‟de döneminin seçkin ilim adamlarıyla karĢılaĢarak görüĢ ve fetvalarını
onlarla tartıĢma imkânı bulmuĢtur. Bütün bu temasların, Ebû Hanîfe‟nin bilgi
birikimine ve fıkhî meselelere bakıĢ açısına önemli ölçüde katkısının bulunduğu açıktır.
Eserleri. Ebû Hanîfe fıkhî meseleleri, geniĢ tabanlı ictihad Ģûrası sayılabilecek
ders halkasında istiĢareye açıp çeĢitli müzakerelerden sonra ortaya çıkan çözümleri
talebelerine yazdırdığı için öğrencisi Muhammed b. Hasan‟ın kaleme aldığı zâhirü‟r-rivâye
metinleri, ona isnat edilen ve Hanefîler‟ce de kendisine ait olduğunda ittifak bulunan görüĢ
ve ictihadları ihtiva eden sağlam kaynaklar olarak değerlendirilebilir. Bu usul sonucu
ortaya çıkan fıkhî hükümlerden birbirine benzeyenler konu ve cinslerine göre “kitab”lara,
bunlar da nevilerine göre “bab” ve “fasıl”lara ayrıldı. el-Asl (el-Mebsût,), ez-Ziyâdât, el-
Câmi‟u‟l-kebîr, el-Câmi‟u‟s-sagîr, es-Siyerü‟l-kebîr, es-Siyerü‟s-sagîr adlarını taĢıyan bu
zâhirü‟r-rivâye eserlerde Hanefî fıkhı tahâretten baĢlamak üzere ibadetler, münâkehat,
muâmelât, hudûd, ukūbat... miras Ģeklinde ayrı bölümler halinde tedvîn edilmiĢ oldu. Bu
sebeple Hanefî fıkhının tedvîninin Ebû Hanîfe ile baĢladığını söylemek mümkündür (ĠA,
IV, 22). Ebû Hanîfe‟ye doğrudan nisbet edilen eserler Ģunlardır:
el-Müsned; Talebeleri tarafından Ebû Hanîfe‟den rivayet edilen hadisleri,
diğer bir ifadeyle Ebû Hanîfe‟nin ictihadlarında delil olarak kullandığı hadisleri ihtiva
eden bir eserdir. Rivayetlerin toplanmasında veya tasnifinde etkin rol oynayan Ģahısların
adlarıyla anılan ve önemli bir kısmı basılmıĢ olan yirmiyi aĢkın Ebû Hanîfe müsnedi
mevcuttur (Hindistan 1300; Ġstanbul 1309; Lahor 1312; Leknev 1318; Kahire 1327;
Berlin 1929).
2
. el-Fıkhü‟l-Ekber. Akaide dair olup Ehl-i sünnet‟in görüĢlerini
özetlemiĢtir. BaĢta I. Goldziher olmak üzere bazı Ģarkiyatçılar bu eserin Ebû Hanîfe‟ye
nisbetini sahih görmezlerse de kitabın ona ait olduğunda Ġslâm âlimleri görüĢ birliği
içindedir. Birçok Ģerhi bulunan eser, bazı Doğu ve Batı dillerine de tercüme edilerek
defalarca basılmıĢtır (meselâ Delhi 1289; Kahire 1323; Haydarâbâd 1342; Lahor
1890).
Dostları ilə paylaş: |
|
|