98 Ahmet Özdemir
Dicle Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi
Dergisi, 2010/2, c. 12, sayı: 2
etmektedir. Kavramların, kelimelerin eksik ya da yanlış anlaşılması,
bizatihi o meselenin bütününün eksik ya da yanlış anlaşılmasına
sebebiyet vermektedir.
3
Felsefenin en temel ilkelerinden biri şudur:
Yanlış öncüller üzerine inşa edilen her düşünce, doğru olsa bile
hükmen yanlış olur. Dolayısıyla yanlış veya eksik tanımlanan kav-
ramlar üzerinde kurulan öncüller ve yapılan yorumlar doğru gibi
görünse de çıkış noktası yanlış olduğundan sonuç itibariyle yanlış
olacaktır.
Silm (İçsel / Duygusal Barış)
Silm kelimesi, Arapçada s-l-m kökünden türemiş olup barış,
huzur, itaat, teslimiyet, emniyet ve kurtuluş anlamlarına gelmekte-
dir.
4
Terim olarak silm, zahir ve batın bütün hastalık ve musibetler-
den uzak olmak, onlardan kurtulmak demektir.
5
Kur’ân’da, dostluğu
engelleyen iki düşman olarak nitelendirilen şeytan ve nefisten kay-
naklanan öfke, kin, kibir v.s. gibi her türlü kötülükten korunarak ve
kurtularak iç huzuru, barışı, emniyeti ve kurtuluşa erme halini tem-
sil eden bir kavramdır.
6
Zahiri boyutta bir şeydeki kusursuzluğu ifade eden silm, batıni
olarak her türlü kötülük ve hastalıktan (şirk, küfür) arınmış, kalbî
bir durumu ifade eder. Bu anlamda geçen şekliyle Kur’ân’da şöyle
ifade edilmektedir: “Yalnızca Allah’ın huzuruna (kötülük ve hasta-
3
Ebu’l-A’la el-Mevdûdî, İslami Kavramlar, (Çev: Süleyman Akyüz), Pınar Yay.,
İstanbul, 2006, 7.
4
el-Ferâhidî (h.100-175), Kitâbu’l-‘Ayn, (Tah.: Mehdî Mahzûmî-İbrahim
Sâmerrâî), Beyrut, tsz. II, 269-270; el-Ezherî, Ebû Mansûr Muhammed b.
Ahmed (h.282-370), Tehzîbu’l-Luğa, ed-Dâru’l -Mısriyye, Mısır, 1964, XII,
445-454; el-İsfahânî, er-Râğıp Ebû’l-Kâsım el-Huseyn b. Muhammed (ö.h.
502), el-Müfredât fî Garîbi’l-Kur’ân, Dâru’l-Ma’rife, Beyrut, Tsz. 239-241; İbn
Manzûr (h.630-711), Lisânu’l-‘Arab, Dâru’l-Maârif, Kahire, Tsz, XII, 289-301;
ez-Zebîdî, Muhammed Murteza el-Huseyni (h.1145-1205), Tâcu’l-‘Arûs min
Cevâhiri’l-Kâmûs, Matba’atu Hukûmeti’l-Kuveyt, Kuveyt, 1975, XXXII, 37-
409.
5
el-İsfahânî, a.g.e., 239-241.
6
Remzi Kaya, Kur’ân’da Dostluk İlişkileri, Ayışığı Yay., İstanbul, 2000, 51.
Silm ve Sulh Kavramları Açısından Kur’ân Barışı 99
Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2010/2, c. 12, sayı: 2
lıktan) korunmuş, sağlıklı bir kalple çıkanlar(kurtulacaklardır).”
7
Dolayısıyla silm kavramının, hem batınî hem zahiri olarak her iki
boyutta, ihtiva ettiği anlamlarıyla bütün olumsuzlukları nefyettiğini
görüyoruz. Silm, savaşın zıddı olarak barış manasına gelen sulh’u
da kapsayan bir kavramdır. Çünkü insan, Allah’a teslimiyeti ve itaa-
ti neticesinde kendisinde hâsıl olan içsel barış ve huzuru, başta aile-
si olmak üzere, içinde yaşadığı çevre ve toplum ile kısacası bütün
eşya ve varlık ile kendi arasında duygusal bir bağ olarak kurabil-
mektedir. Bu sulh ve emniyet hali, kişinin herhangi bir dış amile
veya yaptırıma dayanmadan kendi arzusuyla sergilediği, çevresi için
ortaya koyduğu barışçıl bir tavırdır. Bir taraftan da bu duruma eriş-
miş olan insanlar arasında birinin, diğerinden emin olma hassasiye-
tini ifade etmektedir. Diğerinden emin olabilmek, ancak onun sergi-
leyeceği barışçıl tavrıyla mümkündür. Kur’ân’a göre en temel esas-
lardan biri barıştır: “Ey iman edenler! Hep birlikte barışa girin.
Şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o size apaçık düşmandır”
8
diyerek inananları, düşmanlığa sevk edecek şeytani davranışlar ye-
rine aralarında sevgiyi ve muhabbeti hâsıl edecek barışçıl bir tavır
sergilemelerini emretmektedir.
Genel olarak barışı ifade eden silm kavramının yanında aynı
kökten türeyen birçok kavram daha barış durumunu ifade etmek
için kullanılır. Başta silm olmak üzere “İslam”, “selam”, “selîm”,
“selem”, “salim”, “eslem”, “müslim” gibi kavramlar, “s-l-m” kö-
künden türemektedirler. Kur’ân-ı Kerim’de bu kavramların hepsi
birbirine yakın anlamda kullanılan ve barışın iç formunu dolduran
ifade biçimleridir.
Silm ile aynı kökten türeyen İslam kavramı, barış, boyun eğ-
mek, itaat etmek, teslim olmak, doğruyu kabul etmek, kabullenmek,
kurtulmak, afiyette olmak, saçma ve abes işlerden uzak olmak ma-
7
Şuara, 26/89.
8
Bakara, 2/208.
100 Ahmet Özdemir
Dicle Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi
Dergisi, 2010/2, c. 12, sayı: 2
nalarını ihtiva etmektedir.
9
Ancak İslam, özellikle barış manasını ön
plana çıkarmaktadır.
10
İslam (barış), silahlı iki grup arasındaki sa-
vaşın zıt anlamı olarak barış’tan ziyade, içsel huzur ve emniyet ile
birlikte hayatın her katmanında olması gereken barış halini ve for-
munu ifade eden bir anlama sahiptir.
11
Yine bir başka yoruma göre
İslam, barış ve selamet demektir.
12
Bu da aslında İslâm’ın, boyun
eğme manasıyla ilgilidir. İslâm, Allah'a boyun eğmek ve ihlâs de-
mek olduğu gibi, buna dayanmakla da selamete girmek manasını
ifade ediyor. Şu halde İslâm'ın manası, dünya ve ahirette, barış ve
selamete girmek demek olduğu gibi iman ile bütün insanlar, İslâm-
'ın kemaline davet olunuyor.
13
Kuran’da İslam, iki anlamda kullanılmaktadır. Birincisi, iman
olsun veya olmasın can emniyetinin sağlanmasını kastettiği ve ima-
nın alt basamağı olan İslam’dır . Bu da sadece dil ile ikrar etmek
durumudur: “Göçebe Araplar: ‘İnandık’ dediler.’ De ki: ‘İnanma-
dınız, fakat İslam(teslim) olduk’ deyin.”
14
İkincisi, imanın bir üst
basamağı olan ikrarla birlikte kalple inanmak, fiille uygulamak ve
Yüce Allah’ın hüküm verdiği ve takdir ettiği her şeyde O’na teslim
olmaktır.
15
Bu anlamda Kur’ân’da şöyle geçmektedir: “Rabbi ona:
‘Teslim ol’ demişti. Âlemlerin Rabbine: ‘teslim oldum’ dedi. ”
16
Başka bir ayette yine aynı anlam vardır: “Allah katında din (O’na
teslimiyettir) İslam’dır. ”
17
Böylece kişi, âlemlerin Rabbi’ne teslim
9
el-Ferâhidî, a.g.e., II, 269-270; el-Ezherî, a.g.e., XII, 445-454; el-İsfahânî,
a.g.e., 239-241; İbn Manzûr, a.g.e., XII, 289-301; ez-Zebîdî, a.g.e., XXXII,
370-409.
10
el-İsfahânî, a.g.e., 239-241.
11
Ali Kemal Kastan, Barış Dini, İmge Yay., İstanbul, 2006, 33.
12
Münir H. Bayatlı, Kur’ân’da Savaş Olgusu, Araştırma Yay., Anakara, 2009,
23.
13
Elmalı’lı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, Azim Yay. İstanbul, Trz., II, 59.
14
Hucurat, 49/14.
15
el-İsfahânî, a.g.e., 239-241.
16
Bakara, 2/131.
17
Âl-i İmrân, 3/19.
Dostları ilə paylaş: |