329
Dr. Hüseyin MEVSİM
Naçov’un Bursa’da babasından kalma neleri vardır? Uzun Çarşıda
abacılık yapılan bir dükkânın 1/5 payı (diğerleri Agop Agopyan adında
bir Ermeniye aittir), İpek (Koza) Han’da bir oda ile babasının yıllar önce
Bursa ve çevre köylere veresiye dağıtmış olduğu abaların paraları, ve ti-
caret meclisinde birikmiş 800 kuruşu vardır. Bir zamanlar Bursa’nın en
ünlü abacıları arasında yer alan babasının, yetiştirdiği Ermeni ve Rum
ustalar arasında büyük saygınlığı vardır. İpek Han’daki odayı, gösterişli,
aydın, varsıl bir kişi olarak nitelenen Kirkor Ohanesyan Filibeli adında-
ki bir Ermeniye satarlar. Satış ve bununla ilgili pazarlık süreci uzun sü-
rer, çünkü tarafl ar fi yatta anlaşamazlar. Naçov 60 lirada diretirken Ermeni
40’ın üzerine çıkamayacağını belirtir. Ayrıca Kirkor Ohanesyan’ın bu sa-
tışı fazla dillendirmemesi ve dolayısıyla yeni müşteriler bularak odanın
fi yatını arttırmaması için tellala bir şeyler verdiği söylenmektedir. En so-
nunda, Bursa’ya 15-20 yıl önce Filibe’den göç ettiğinden dolayı, bir an-
lamda hemşehrisi olan, Kirkor Ohanesyan’a oda 45 liraya verilir, Agop
Agopyan’a da Uzun Çarşı’daki dükkânın payı satılır. Devir ve intikal işleri
Evkaf’ta yapılır. Son vali Ahmet Vefi k Paşa’nın bu işlemleri onaylaması
gerektiğinden onun makamına da çıkılır. Satıcı statüsündeki Bulgarlar çe-
kingen ve tedirginliğe kapılırken Kirkor’un rahat tutum sergilediği, Türk
büyükleriyle yakın ilişki içinde olduğu gözlenir. Ayrıca birkaç defa üstün
bir Türkçe konuştuğunun altı özellikle çizilir.
Naçov’a veresiye borcu olanlardan biri de Keles köyünden Hacı Yana-
ki adında bir Rumdur. Bursa pazarı Pazartesi ve Cuma günleri kurulur. 13
Ağustos Pazartesi günü Hacı Yanaki kozalarıyla Bursa’ya gelir ve bunların
satışından elde edeceği parayla borcunu ödemeyi düşünür. Ancak sözü edi-
len tarih Ermenilerin Meryemana Yortusu’nu kutladıkları gün olduğundan,
bunların dükkân ve mağazaları kapalıdır. Sonuçta Yanaki o gün kozalarını
satacak birilerini bulamaz. Bu örnek Ermenilerin Bursa’daki ticarî etkinlik-
lerin, özellikle ipekçilik ve abacılık alanının ne kadar içinde bulundukları-
nı ve bu alanda belirleyici bir rol üstlendiklerini gösterir. Naçov, Bulgarlar
arasında Ermenilerin daha çok Solaklar olarak bilindiklerini vurgular ve
bunun nedenini de şöle açıklar; Haç çıkartırken Ermeniler alnından sonra
parmaklarını önce sol göğsüne dokundururlar.
Naçov’un yapıtında Ermenilerin sosyal yaşamlarıyla ilgili kısa, ama
ilgi çekici ayrıntılara da değinilir. Dere mahallesine yaptıkları ziyaretlerin
birinde görkemli bir Ermeni evi görürler. Bu seçkin evde 1861 sonbaharın-
da Kütahya sürgününden buraya nakledilen Bağımsız Bulgar Kilise savaş-
çısı papaz İlarion Makariopolski de kalmıştır. Evin kapısında yaşlı, esmer,
330
HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER
saçları beyazlamış ve sigara içen bir Ermeni kadınına rastlarlar. Aslında
Naçov tütün içme olayına bir iki yerde daha değinir. Yine aynı mahallede
başka yaşlı bir Ermeni kadınının da sigara içtiğine tanık olur. Yazara göre
Bursa’da Ermeni ve Rum kadınları, hatta genç kızlar, neredeyse istisnasız
tütün içerler ve bu kötü alışkanlıklarını Bulgar kadınlarına da bulaştırırlar.
Ortodoksların Meryemana Yortusu’nu kutladıkları 15 Ağustos’ta Na-
çov ve amcası, varlığını başkalarından duydukları bir Protestan Ermeni
pansiyonunu ziyaret ederler. Çünkü burada son savaşta yetim kalmış Bul-
gar çocuklarının da bulunduğunu öğrenmişlerdir. Pansiyonun avlusunda
süslü bir bahçe ve meyve ağaçları arasında kümeler halinde oynayan, tek
tip elbiselerle giydirilmiş ve yeni banyoları yaptırılmış çocuklar görürler.
İçeriden organ sesi duyulur. Pansiyonun başöğretmeni Kirkor Efendi; ne-
redeyse bütün Ermenilerin olduğu gibi kara gözlü, yakışıklı ve aydın, zi-
yaretçileri karşılar ve misafi r odasında kabul eder. Bulgarlar ve Ermeni
aralarında Türkçe konuşurlar.
Kirkor Efendi pansiyonlarında 3 Bulgar kız çocuğunun bulunduğunu
söyler. Bunlar 7–12 yaşlarında olup Eski Zağara’dan getirilmişlerdir. Yetim
çocukların ürkek halleri dikkatlerden kaçmaz, ellerini arkaya bağlayarak
dururlar, katı disiplin kuralları içinde yetiştirildikleri açıktır. Kirkor Efendi
bu kız çocuklarının bakımları için Gospodinov adında Eski Zağaralı bir
Bulgarın yıllık 50 Türk lirası ödediğini söyler. Daha sonra baş öğretmenle
genel ve gündelik konular üzerinde konuşmaya başlarlar. Kirkor, Bulgar
ve Ermeni halklarının aynı acıklı tarihsel yazgıyı paylaştıklarını ifade eder
ve Bulgarların en nihayet uzun süren Türk egemenliğinden kurtuldukla-
rına çok sevindiğini belirtir. Bulgar halkı ve yeni seçilen knez Aleksandır
Batemberg’den övgüyle söz edip derin bir nefes aldıktan sonra kötü yazgılı
vatanlarından, Hayastan’dan söz eder. H
iç, ama hiçbir zaman bağımsızlık
güneşinin bereketli ışınlarının onu ısıtmayacağını ve aydınlatmayacağını
söyler. Naçov’un tanıklığına göre pansiyonda çeşitli milletlerden 40’a ya-
kın yetim çocuk vardır.
Tarihçi veya henüz araştırmacı kimliğini oluşturmayan 20 yaşındaki
Naçov’un amatörce, önyargı süzgecinden geçirmeyerek, dolayısıyla çar-
pıtmayarak, gördüğünü yazdığı ve yansıttığı bu yolculuk notlarından koz-
mopolit Osmanlının bir izdüşümü niteliğindeki Bursa’da tüm etnik ve dinî
unsurların nasıl beraberce ve karşılıklı etkileşim içinde yaşadığı görülmek-
tedir.