I. BÖLÜM : ekolojiye giRİŞ



Yüklə 0,78 Mb.
səhifə4/11
tarix17.01.2018
ölçüsü0,78 Mb.
#21317
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11

2.22.4 ÇEVRE FAKTÖRLERİNİN BİRBİRİNİ TAMAMLAMASI İLKESİ

Bir ekosistemde bir faktör diğerinin yerine geçerek çeşitli faktörlerin kombinasyonu ile aynı etki sağlanabilir. Bir ekosistemde optimumun altındaki bir faktör, başka bir çevre faktörü ile dengelenerek o ekosistemin verimliliği korunabilir. Örneğin yağışı az olan bir yerde derin bir toprak ve ülkemiz için kuzey bakılar bitkilerin su gereksinimini yağmur yağmasa da belirli bir dereceye kadar karşılayabilir. Burada önemli olan husus bu faktör gereksiniminin karşılanmasıdır. Bu ilişkilere ekolojik faktörlerin yer değiştirmesi ve birbirini tamamlaması veya çevre faktörlerinin dengelenme ilkesi denir. Bu konuda başka bir örnek olarak da saracılık verilebilir. Sonbaharın sonu, kışın ve ilkbaharın başlarında sebzelerin gelişimini engelleyen en önemli faktörler sıcaklık ve topraktaki kullanılabilir su miktarıdır. Bu iki faktörün olumsuz etkilerini ortadan kaldırmak için seralar kurulmaktadır. Seralarda ışık hariç dış ortam ile irtibat kesilerek, seranın içinin sıcak kalması sağlanarak, sıcaklığın sınırlayıcı etkisi ortadan kaldırılmakta ve sulama yapılarak su ihtiyacı giderilmektedir. Soğuk kış aylarında seranın içi ısıtma sistemleriyle ısıtılmakta ve gerektiğinde toprağı değiştirilmektedir. Gübreleme ve çiçek tozlaşmasını takiben çiçeklerin soğuktan kuruyarak meyve vermeden yanmasını engellemek için kullanılan hormonlarla, döllenmeyi takip eden hücre bölünmesi teşvik edilerek yılın her mevsiminde istenilen sebzeler yetiştirilebilmektedir. Böylece birkaç çevre faktörünün kısıtlayıcı etkisi ortadan kaldırılmakta; hücre bölünmesini artırıcı, insanlar üzerinde kanserojen etki eden hormonlar ve suni gübreler kullanılarak turfanda sebzeler yetiştirilmektedir.




        1. YAŞAM BİRLİĞİ TEMEL İLKESİ

Bazı ekosistemler tür sayısı bakımından zengin, birey sayısı bakımından fakirdir. Bazılarında ise durum bunun tam tersidir. Bu durum Thieneman tarafından söyle ifade edilmiştir," Çok yönlü yaşam koşulları yüksek tür yoğunluğu, türlerde az birey sayısı olmasına yol açar. Tek yönlü yaşam koşulları ise tür fakirliği ve bu türlerde birey fazlalığına yol açar". Bu konular ileriki derslerde daha detaylı olarak incelenecektir.

3. BÖLÜM: EKOSİSTEMLERİ OLUŞTURAN DOĞAL EKOLOJİK FAKTÖRLER


Ekosistemleri oluşturan dağal ekolojik faktörler; cansız (abiyotik) çevre faktörleri ve canlı (biyotik) çevre faktörleri (biyotik faktörler) olmak üzere ikiye ayrılır. Cansız çevre faktörleri; fizyografik faktörler, klimatik faktörler ve edafik faktörler olarak üç gruba ayrılır. Çoğu zaman bu gruplar içerisinde incelenen kimyasal faktörler canlı ve cansız çevre faktörlerinin etkileşimi sonucu oluşmasına rağmen bazı bilim adamlarınca dördüncü bir cansız çevre faktörü olarak kabul edilir. Canlı çevre faktörleri de insanlar, hayvanlar, bitkiler ve mikroorganizmalar olarak dört gruba ayrılır. Canlı çevre faktörleri fonksiyonel açıdan düşünüldüğünde üreticiler (bitkiler), tüketiciler (insanlar, hayvanlar) ayrıştırıcılar (mikroorganizmalar) olmak üzere üç gruba ayrılır. Ancak insanların ekolojik fonksiyonu hayvanlardan çok farklıdır. Örneğin diğer tüm canlılar doğaya uyarken insanlar doğaya istedikleri gibi hükmeder, doğayı kendi amaçlarına göre şekillendirir ve hatta yeni doğa yaratma (uzayda uydu kentler kurma) gibi apayrı bir fonksiyonla doğayı kendi istedikleri şekle sokarlar. Çevre sorunlarının temeli de bu olgudan kaynaklanır. Bu nedenle insanlar ayrı bir grup olarak kabul edilir.

Canlı çevre faktörleri önceki bölümde özet olarak açıklanmıştır. Bu bölümde cansız çevre faktörleri açıklanacaktır.


3.1. FİZYOGRAFİK (MEVKİ) FAKTÖRLER
Fizyografik faktörler, "mevki" deyimi ile ifade edilen coğrafi ilişkilere ve jeomorfolojik özelliklere ait çesitli karakteristikleri kapsar. Fizyografik faktörlerin tanıtımı çoğu kez "mevki, konum" tanıtımı ile eşdeğer kabul edilir ve mevki özellikleri olarak tanıtılır.

Mevki bir ekosistemin yeryüzünde bulunduğu yeri ve yeryüzü şekillerini belirtmeye yarayan bir deyimdir. Bir yerin konumu tanıtılmakla o yerin makro iklim karakteri ile bitki örtüsü hakkında genel bir bilgi verilmiş olur.

Mevki faktörleri, genel mevki ve özel mevki olmak üzere iki kısımda incelenir.
3.1.1. GENEL MEVKİ TANITIMI
Bir ekosistem veya bir araştırma alanının genel mevki özellikleri tanıtımı için şu hususların belirtilmesi gerekir:

a) Ekosistemin bulunduğu yere verilen yöresel isim: Benzer isimlerin birçok yerde kullanılması nedeniyle ekosistemin tanıtımı için çoğu zaman tam ayırıcı özellik taşımasa da belirtilmesi gerekir. Örneğin; Ilıca, Meryemana ormanları, Elmadağı, Kopdağı gibi.

b) Mevki tanıtımı yapılan ekosistemin hangi enlem ve boylam dereceleri arasında kaldığı.

Bir ekosistemin enlem ve boylam dereceleri belirtilerek dünya üzerindeki yeri çok net bir şekilde ortaya konur ve ekosistem dünyanın neresinde olursa olsun bir harita üzerinde çok rahatlıkla bulunabilir. İlk bakışta bu ekosistem veya yerin büyük hayat zonlarından (büyük iklim kuşaklarından) hangisine girdiği kolayca anlaşılır. Zira;

Tropikal kuşak 0 - 23,5 enlem derecelere arasında yer alır.

Yakın tropikal kuşak 23,5 - 30 " " "

Sıcak-ılıman (subtropik) kuşak 30 - 40 " " "

Serin ılıman kuşak 40 - 50 " " "

Soğuk ılıman kuşak 50 - 66,5 " " "

Polar ve subpolar kuşak 66,5 - 90 " " "

Türkiye 36 - 42 kuzey enlem dereceleri arasında yer alarak sıcak-ılıman ve serin-ılıman kuşak arasında kalmaktadır.

c) Denizden olan yatay uzaklığı: Denizden yükseklik faktörü ile birlikte incelendiğinde daha çarpıcı sonuçlar elde edilir. Denizden yatay ve düşey uzaklık bir ekosistemin yağış ve sıcaklığı konusunda önemli bilgiler verir. Denizden uzaklaştıkça yağış getiren bulutlar ve yağışlar azalır.

d) Jeomorfolojik arazi oluşum şekli

- Deniz seviyesinden yüksekliği 300 m.'ye kadar olan düz arazilere ova,

- Deniz seviyesinden 300 m'den yüksek geniş düz arazilere yüksek ova veya yüksek yayla,

- Deniz seviyesinden 500 m.'ye kadar olan girintili çıkıntılı arazilere tepelik,

- Deniz seviyesinden 500-1600 m. yükseklikler arasında kalan girintili çıkıntılı arazileri orta dağlık,

- En yüksek tepesi 1600 m.'yi aşan dağlık arazilere yüksek dağlık araziler denir.

Yukarıda sayılan genel mevki özelliklerinin belirtilmesi ile bir ekosistemin veya bir yerin dünya üzerindeki büyük hayat zonlarından hangisine girdiği, dünya üzerindeki yeri ve klimatik-edafik koşullar hakkında genel bir bilgi verilmiş olur.
3.1.2. ÖZEL MEVKİ TANITIMI
Özel mevki, bir ekosistemin üzerinde bulunduğu yerin arazi şekli ve karakteristiklerini belirtmeye yarayan bir deyimdir. Özel mevki tanıtımı için şu hususların belirtilmesi gerekir;

a) Yöresel isim: Ilıca kaplıcaları, Tortum şelalesi, Elmadağı, Yeşiltepe, Karadere gibi.

b) Denizden yükseklik: Deniz seviyesinden itibaren yükseldikçe özellikle iklim faktörleri değişir. Aynı ekolojik özelliklere sahip alanlarda denizden yükseldikçe her 100 metrede sıcaklık 0.5-1°C azalır, yağış 45-55 mm artar. Bu özellik yurdumuzda Karadeniz ve Akdeniz'de dağların zirvelerine kadar rahatlıkla algılanır. Zirveleri İç Anadolu'ya doğru aştıkça diğer ekolojik koşullar değiştiği için (özellikle yağış getiren bulutlar nem içeriklerini yağmur olarak bıraktığı ve alçalmaya başladığı için) denizsel bölgelerle kıyas ortadan kalkar.

c) Bakı: Bir ekosistem veya arazi parçasının 8 rüzgar gülü yönünden ( Kuzey-batı, kuzey, kuzey-doğu, doğu, güney-doğu, güney, güney-batı, batı ) hangisine baktığını ifade eder. Bakı elde harita varsa eşyükselti eğrili haritalardan belirlenebileceği gibi, çoğunlukla arazide pusla kullanmak suretiyle belirlenir. Bir ekosistem birden çok yükselti ve parçalara ayrılırsa, tüm parçalar bir bütün olarak düşünülmek suretiyle genel arazi şeklinin hangi yöne baktığı belirlenir. Türkiye için bu bakılardan; kuzey-batı, kuzey, kuzey-doğu ve doğu bakılarına gölgeli, batı, güney-batı, güney, güney-doğu bakıları da güneşli bakılar olarak bilinir. Gölgeli bakılar güneş ışığını daha az ve daha eğik aldıkları için toprakları daha nemlidir. Bu nedenle bitki örtüsü çok daha gürdür. Güneşli bakılar güneş ışığını daha çok ve daha dik aldıkları için toprakları daha nemsiz ve kurudur. Bu nedenle bitki örtüsü bakımından fakir olurlar. Bakının bitki örtüsü üzerindeki etkisini Erzincan-Sivas karayolu üzerinde çok rahatlıkla ve çok açık bir şekilde görülür. Yolun güneyli yani güneşli bakılarında herhangi bir orman ağacı yokken veya yer yer çok cılız bir örtü varken kuzeyli yani gölgeli bakılar yoğun bir orman örtüsü ile örtülüdür. Bu manzara bakının bitki örtüsü üzerindeki etkisini çok açık bir şekilde ortaya koyar.

d)Arazi eğim derecesi: Bir arazi yüzünün yatay düzlemle yaptığı açının derece veya grad cinsinden değeri, o arazinin eğim derecesini verir. Eğim aynı zamanda yüzde olarak da ifade edilir. Bu durumda arazinin 100 m yatay mesafede alçalış veya yükseliş miktarının metre olarak değeri o arazinin yüzde eğimini verir. Düz arazilerde hiçbir toprak koruma önlemi almadan rahatlıkla tarım yapılabilirken eğimli arazilerde özel teraslama veya toprak koruma önlemleri alınarak tarım yapılabilir ve bu araziler doğal olarak ormancılık faaliyetleri için daha uygundur.

Arazi eğimine göre arazi sınıfları,



Arazi eğim sınıfı Eğim (derece) Eğim (yüzde)

Düz arazi 0 - 2 0 -3

Az eğimli arazi 2 - 5 3-9

Orta eğimli arazi 5-10 9-17

Çok eğimli arazi 10-20 17-36

Dik arazi 20-30 36-58

Sarp arazi 30-45 36-58

Çok sarp arazi 45' den çok 100' den çok

Arazi eğimi özellikle erozyon üzerinde çok etkilidir. Erozyona bağlı olarak da toprak derinliği, toprağın su tutma kapasitesi, toprak tekstürü üzerinde etki eder. Bunun yanında sıcaklık ve nem ekonomisi üzerinde de etkilidir. Arazi eğiminin toprakların kullanım üzerindeki etkileri konusunda eski adıyla Toprak-su Genel Müdürlüğü (Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü) önemli çalışmalar yapmış ve Türkiye'nin arazi yetenek (kullanım) sınıfları haritasını hazırlamıştır. Bu haritalar birçok kuruluş tarafından çeşitli amaçlarla kullanılmaktadır.

e) Yeryüzü (arazi) şekli: Yeryüzü şekli bir ekosistemin toprak ve iklim özellikleri ile besin maddesi ekonomisi üzerinde etkilidir. Yeryüzü şekli tanıtımı, arazi parçasının bulunduğu yere ve yeryüzü şekline göre ova, plato, vadi, yamaç, sırt, tepe üstü, etek, çukur,gibi deyimlerle yapılır ve özellikle eğim derecesi ile sıkı sıkıya bağımlıdır. Eğim derecesi ile bağımlı olduğu için arazi kullanımı için önemli ipuçları verir.

f) Komşu çevrenin tanıtımı: Birçok ekosistem sel baskınları, nehirlerin taşıdığı sular, alüvyonlar, çığ oluşumu gibi doğal veya hava kirleticiler, su kirleticilerin taşınımı gibi yapay faktörler sayesinde madde ve enerji akısı ile birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.. Bu nedenle çoğu zaman komşu çevrenin tanıtımı bir zorunluluk olur. Komşu çevrenin tanıtımı inceleme amacına ve incelenen ekosistemin yapısına göre yapılmalıdır. Örneğin, inceleme objemiz bir kaplıca veya bir göldeki ötrifikasyon olayı ise; bunlar yeraltı su kaynakları ve toprak özellikleri ile yakından ilgili olduğundan, kaplıcanın (gölün) çevresinden geçen nehir veya akarsu olup-olmadığı, taban suyu seviyesi, akış hızı ve yönü, toprağın yapısı, toprak ve su mikroorganizmaları gibi özellikler belirtilmelidir. Ancak inceleme objesi bir karasal ekosistem ise komşu ekosistemlerin etkileşiminde olduğu için komşu çevrenin arazi durumu ve yeryüzü şekli gibi özellikler tanıtılmalıdır. Böylece o ekosistemin rüzgarlara ve hava akımlarına açık olup-olmadığı belirlenerek nem iklimi hakkında bilgi edinilmiş olur. Nem iklimi hakkında bilgi özellikle tarım ürünlerinin zararsız bir şekilde hasadı için önem taşır. Örneğin ülkemizde kuzeye bakan yamaçlar serin, buharlaşma az ve güneye bakan yamaçlara göre don tehlikesi azdır. Yine ülkemizde Karadeniz’de kuzeye, Akdeniz’de güneye bakan yamaçlar daha çok yağış alırlar.
3.2. KLİMATİK FAKTÖRLER (İKLİM FAKTÖRLERİ)
İklim; bir yerde uzun süre devam eden atmosferik olayların ortalaması veya bir yerde uzun süre devam eden hava olaylarının bir bütün olarak gösterdiği karakteristiklerdir. Dünyanın iklimi genelde yeryüzüne gelen güneş ışınlarının eğim açısı, yer ekseninin eğimi ile dünyanın kendi ekseni ve güneşin etrafında dönmesi sonucu oluşan günler ve mevsimler içerisinde güneş ışınlarının atmosfer tabakaları ile karşılıklı etkileşiminden oluşur.

Güneşten doğrudan doğruya veya dolaylı olarak gelen ışınlar yeryüzündeki cisimlerin ısınması, aydınlanması, atmosferik hareketler ile fotosentez üzerinde etkili olur. Atmosferdeki hava hareketleri de aktif gazların, hava neminin ve sıcaklığın yeryüzüne dağılımını sağlar. Atmosferdeki nem ve sıcaklığın canlılar üzerinde son derece önemli görevleri vardır. Bu faktörlerin toplamı iklimi karakterize eder. Bir bölgenin iklimi birbiri içine girmiş birçok faktörün kombinasyonu şeklinde oluşur ve bu faktörlere bağlı olarak çok küçük alanlarda bile değişiklikler gösterir. Bu nedenle ekologlar tarafından makro, meso ve mikro iklim kategorileri ayrılmıştır. Bu iklim kategorileri özet olarak şu şekilde açıklanabilir:

Makro iklim (makroklima): Buna meteorolojik iklim veya bölgesel iklim de denir. Büyük alanların iklimini karakterize eden bu iklim, orografik ve coğrafik durumun bir sonucudur. Genellikle meteoroloji istasyonları tarafından standart metodlara göre tayin edilir. Örneğin; tropikal (ekvatoral) iklim, polar (kutup) iklimi, Akdeniz iklmi (Tüm Akdeniz’i içine alan iklim), Karadeniz iklimi gibi.

Meso iklim: Bölgesel iklim alanları içerisinde bitki örtüsü ve yeryüzü şekillerine bağlı olarak oluşan orta ölçekteki iklim bölgelerini ifade eder.

Mikro iklim: (tekoklima): İçinde bulunduğu genel iklim koşullarından arazi şekli ve toprak özellikleri nedeniyle tamamen ayrılan ve belirli büyüklükteki alan için geçerli olan özel iklim tipidir. Bir makro veya meso iklim bölgesinde oluşan ve küçük alanlarda bile değişiklik gösterebilen iklim şeklidir. Örneğin Makro iklim düzeyinde Akdeniz iklimi İspanya, İtayla, Yugoslavya, Yunanistan, Türkiye, Suriye, Lübnan, Mısır, Fas, Tunus, Cezayir de dahil olmak üzere tüm ülkelerin iklim özelliklerini ifade eder. Türkiye'de Muğla-Hatay arasında kalan bölgedeki iklim özellikleri Türkiye için gerçek Akdeniz iklimi olarak adlandırdığımız meso iklim bölgesini, Muğla-Marmara arası da Akdeniz iklim tipinin bir alt mesoklim kuşağı olan Marmara iklim tipini ifade eder. Antalya'da Alanya-Gazipaşa arası taşıdığı %100'e yakın nem oranı ve rüzgarsız bir alan olması nedeniyle muz ağacının yetiştiği özel bir mikroiklim bölgesidir. Doğu Anadolu Bölgesinde yer almasına rağmen Iğdır yeryüzü şeklinden dolayı Akdeniz iklimine yakın çok özel bir mikro iklim alanıdır.

Canlılar kendilerini doğrudan etkileyen iklim koşullarına bağlı olarak yaşadıklarından mikro veya yöresel iklim bu canlılar için özel bir öneme sahiptir. Mikroiklim özellikle nem koşulları ile sıkı sıkıya ilişkilidir. Zira nem kısa aralıklarla çok değişen bir faktördür. Bunun en tipik örneği ağaçların kuzey taraflarının fazla nem nedeniyle yosunlu olmasıdır. Bu örnek 20 cm. mesafelerde bile nem koşullarının değiştiğini göstermektedir.

İşte bu nedenlerledir ki bir ekosistem veya araştırma alanının ikliminin meteoroloji istasyonundan alınan verilerle kabaca tanınabileceği, buna karşın canlıların mikroiklime sıkı sıkıya bağlı olarak yaşaması nedeniyle o yerin bitki örtüsü, yeryüzü şekli ve toprak özellikleri dikkate alınarak mikro ikliminin belirlenmesi gerekir.

İklim elamanları olarak ışık, sıcaklık, su (hava nemi ve yağışlar) , hava hareketleri, hava basıncı gibi faktörler sayılabilir.


3.2.1. IŞIK
Işığın ana kaynağı güneştir ve güneşten gelen ışınlara güneş ışınları veya güneş radyasyonu denir. Bunun yanında az bir miktar olarak da güneşin haricindeki gök cisimlerinden gelen kozmik ışınlar da vardır.

Güneş ışınları canlılar için çok önemli olan sıcaklık, aydınlatma ve birçok biyokimyasal olayların temel kaynağıdır. Hemen hemen tüm canlılar ışığa zorunlu bağımlı olarak yaşarlar. Organizmaların yaşayabilmesi için ışığın canlılara zarar verecek dozda olmaması ve canlılara süre ve miktar olarak yeterli olması gerekir. Işığın en önemli fonksiyonu yeryüzünde hayat için gerekli enerji kaynağı olmasıdır.

Güneşten gelen ışınlar elektromagnetik dalgalar halindedir. Yeryüzüne ulaşan ışınların dalga boyları ozon tabakasının normal fonksiyonlarını yaptığı koşullarda 100-10.000 nanometre arasında değişir Şekil . Canlı organizmalar üzerindeki etkileri açısından dalga boyuna bağlı olarak ışık üç sınıfta incelenir.

En saf ışık dahi tek bir dalga boyunu değil belirli bir aralıktaki dalga boyu bileşenlerini içerir. Işığın spektrumu, ışığın hangi dalga boyunu enerji veya güç birimleri açısından ne kadar içerdiğini gösteren bir grafiktir. Örneğin göze beyaz gözüken gün ışığı, görünür aralıktaki dalga boylarını aşağı yukarı eşit miktarda içerir. Fakat içerdiği dalga boyu bileşenleri görünür aralıkla da sınırlı kalmaz; solda ultra-viyole, sağda infrared ışınlarıyla devam eder. Görünür aralıktaki (380-780 nm) her dalga boyu insan gözü tarafından farklı bir renk olarak algılanır.




Dalga boyu

İsim/renk

100 - 380 nm

ultra-viyole (Mor ötesi )

380 - 436 nm

Mor

436 - 495 nm

mavi

495 - 566 nm

yeşil

566 - 589 nm

sarı

589 - 627 nm

turuncu

627 - 780 nm

kırmızı

780 - 10.000 nm

infrared (Kırmızı ötesi)

Şekil Dalga boylarına göre ışık spektrumu
Örneğin yukarıdaki tabloda görüldüğü gibi 436-495 nm aralığındaki dalga boyu bileşenlerinden oluşan ışık insan gözüne mavi görünür. Farklı dalga boylarının karışımları farklı renkleri oluşturur.

a) Ultraviyole (morötesi) ışınlar: Dalga boyları 100-380 nanometre arasındadır. Çok kısa dalga boyuna sahip oldukları için enerjileri yüksektir. Gözle görülemeyen bu ışınlar atmosferin yaklaşık 15-45 km yüksekte yer alan ve son zamanlarda çevre mühendisleri ve çevrecilerin büyük ilgisini çeken yaklaşık 10 ppm konsantrasyondaki ozon tabakası tarafından absorbe edilerek alıkonur. Bu ışınların ozon tabakasının perdeleme ve alıkoyması ile normalde ancak % 1’i yeryüzüne ulaşabilir. Normal bitki gelişimi için herhangi bir fonksiyona sahip olmamakla birlikte bazı kimyasal reaksiyonlar, hücrede renk maddesi olan antosiyaninlerin oluşumu, bazı hormonlar ve fotoperiyodizm (bitkilerin ışıklanma süresi) olaylarında etkilidirler. Bunların yanında ozon tabakasının delinmesi ile yeryüzüne ulaşan fazla dozda ultraviyole ışın, insan, hayvan ve diğer canlılar üzerinde genetik ve kanserojen etkiye sahiptir.

b)Görünen ışınlar: Dalga boyları 380-780 nanometre arasında ve çıplak gözle görünen ısınlardır. Toplam güneş enerjisinin %40-60'ını oluştururlar. Bir prizmadan geçirilince mor, lacivert, mavi, yeşil, sarı, turuncu ve kırmızı olmak üzere 7 renge ayrılırlar.

Görünen ışınlar bitki hayatında çok önemlidir. Fotosentez, fototropizm (ışığa yönelme), fotomorfoz (ışığa göre şekillenme) olaylarında rol oynarlar. Fotosentez için en çok kullanılan ışınlar mor-mavi arası ile turuncu kırmızı arasıdır. Yeşil ışınlar ise yansıtılır. Bunun yanında insanlarda D vitamini sentezi ve bazı hormonların sentezinde rol oynarlar.

c) Kırmızıötesi ışınlar: Dalga boyları 780-10.000 nanometre arasında olup büyük dalga boyu ile görülebilme duyarlığının dışında kalırlar. 780-5.000 nm dalga boyuna sahip ışınlar yeryüzünde katı cisimlere çarptıklarında ısıya dönüşür, yeryüzünün ısınmasını sağlarlar. Bu nedenle canlılar için önemlidirler.
3.2.2. SICAKLIK
Canlılar genellikle 0 - 50°C arasında aktivite gösterirler. Bu sınırların haricinde özelleşmiş çok az canlı türü aktiftir. Bu nedenle sıcaklık canlıların yeryüzüne yayılışında çok önemli bir faktördür. Bitkiler için genellikle 8-10°C vegetasyon başlangıcı sayılır. Bu sıcaklığın altında bitkiler büyüyemez. Canlılar vücut sıcaklığına uygun ortamlarda yaşayabilir, gelişebilir ve üreyebilirler. Yeryüzünde sıcaklığın kaynağı güneştir. Güneşten gelen kırmızıötesi ışınlar yeryüzüne çarpınca ısıya dönüşmek suretiyle cisimlerin ısınmasına (insolasyona) neden olurlar. Böylece sıcaklığın en çok değiştiği yer atmosfer ile yeryüzünün temas ettiği yerdir. Bu alanlar gündüzleri güneş radyasyonu ile ısınır ve geceleri de karasal radyasyon ile soğurlar. Zira ısı, diğer enerjilere çevrilebilen ve sıcaklık derecesi yüksek olan cisimlerden sıcaklığı düşük olan cisimlere geçebilen bir tür kinetik enerjidir. Bu nedenle sıcaklık güneş radyasyonu ve ışık faktörlerinden ayrı fakat onlarla ilgili bir faktördür.

Yeryüzündeki ısı değişimi üç şekilde olur. Bunlar;

a)Radyasyon (ışıma, ışın verme): Güneş ve diğer sıcak cisimlerin yaydıkları tanecik ve dalga özelliği gösteren ışınların taşıdıkları enerjinin temas ettikleri yüzeylerde soğurularak ısıya dönüşmesidir. Boşlukta ısı enerjisi yalnızca bu yolla yayılabilir. Güneş ışınları dünyaya ulaşıncaya kadar çok soğuk (-60°C ve daha aşağı) ortamlardan geçmesine rağmen yeryüzüne ulaşınca ısıya dönüşmektedir. Radyasyon, güneş radyasyonu ve karasal radyasyon olmak üzere ikiye ayrılır. Bunlardan birincisi, çeşitli dalga boyuna sahip güneş ışınlarının yayılımı ve yeryüzüne ulaşması, ikincisi de güneş radyasyonu ile yeryüzünde ısınan cisimlerin ısısını gözle göremediğimiz ışınlar halinde yayması, yeryüzünün dışına göndermesi ve bu yolla soğuması olayıdır. Bu ki ısı iletim mekanizması atmosferdeki karbondioksit konsantrasyonunun artması ve karbon dioksitin yeryüzünden uzaya yansıtılan ısıyı soğurması yoluyla global ısınmayı oluşturur.

b) Kondüksiyon (katılarla temas ve iletim): Temas halinde bulunan iki katı cismin arasında bu temas dolayısıyla olan ısı akımıdır. katı maddeler ısıtıldıklarında moleküllerinin hareket enerjisi artar. Titreşen bu moleküller çevresindeki moleküllere çarparak onları da titreştirir. Bu şekilde titreşimlerin moleküller arasında taşınmasıyla ısı katı maddeler boyunca yayılır. Soğuk bir metale insan elinin değince üşümesi, iki katı cismin birbirine ısı aktarımı.

c) Konveksiyon (sıvı ve gazlarla taşıma): Bir ortamda oluşan kitle hareketleri ile sıcaklığın bir yerden diğer yere taşınmasıdır. Isınan sıvı ve gaz molekülleri genleştiğinden yoğunluğu azalarak yükselirler. boşalan yerlere daha soğuk moleküller taşınarak ısı enerjisi hareket eden sıvı ve gazlarla taşınır. Sıcaklığın hava ile taşınması ve sıcak-soğuk hava tabakalarının karşılaşması, sıcak bir suya soğuk suyun katılması gibi.

Yeryüzünde sıcaklığa bağlı olarak canlıların yayılışı da değişir. Kutuplar ile ekvator arasında, denizler ile karalar arasında önemli sıcaklık farkları vardır. Özellikle sıcaklık ile su bitki ve hayvanların yeryüzüne dağılımını etkileyen en önemli iki faktördür.


3.2.3. HAVA NEMİ VE YAĞIŞLAR
Hava nemi atmosferde buhar halinde tutulan su olup, belirli koşullarda yoğunlaşarak yağış halinde yeryüzüne düşer. Hava nemi çeşitli şekilde ifade edilmektedir. Bunlar aşağıda özetlenmiştir.

a) Mutlak nem: Belirli bir sıcaklık derecesinde, belirli bir hacimdeki havanın sahip olduğu buhar halindeki suyun gram olarak miktarıdır. Örneğin, 15°C'da 1 metreküp hava içinde 7 gram nem varsa bu havanın mutlak nemi 7 gramdır.

b) Doygunluk nemi: Birim hacimdeki havanın bulunduğu sıcaklık derecesinde taşıyabileceği maksimum su buharının gram olarak miktarıdır. Bu andan itibaren havaya gelecek su buharı su zerreciklerine dönüşecektir. Doygunluk nemi sıcaklık arttıkça buna paralel olarak artar.


Yüklə 0,78 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə