I. BÖLÜM : ekolojiye giRİŞ



Yüklə 0,78 Mb.
səhifə9/11
tarix17.01.2018
ölçüsü0,78 Mb.
#21317
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11
Enerji akımı

- Brüt ürün/toplam solunum 1'den büyük veya küçük 1'e yaklaşır

- Üretilen biyomas/enerji içeriği Düşük Yüksek

- Net ekosistem ürünü Yüksek Düşük

- Besin ilişkileri Basit-doğrusal, bitki yeme Karmaşık, ayrıştırma

- Enerji kaybı Yüksek Düşük



Madde Dolaşımı

- Toplam biyomas Az Çok

- İnorganik besin maddeleri Ekosistem dışından Ekosistem içinden

- Mineral dolaşımı Açık Kapalı

- Besin depolama Fakir İyi

- Ayrıştırıcıların rolü Önemsiz Çok önemli



Populasyon özellikleri

- Niş özelliği Geniş (az niş) Dar (çok niş)

- Baskın türün boyu Küçük Büyük

-Organizmaların yaşam döngüsü Kısa, basit Uzun, karmaşık

-Simbiyotik ilişkiler Gelişmemiş (az gelişmiş) Gelişmiş

- Doğal seleksiyonun baskısı Fazla (kuvvetli) Zayıf



Ekosistem özellikleri

- Tür çeşitliliği Düşük (az tür) Yüksek (çok tür)

-Tabakalaşma Basit Karmaşık

- Dış etkilere dayanıklılık Basit, zayıf Karmaşık, dirençli

4.6.3.2. EKOSİSTEMLERİN DİNAMİK YAPISI
Ekosistemlerin yapı ve fonksiyonlarında değişiklik meydana getiren en önemli faktör zamandır. Özellikle çok genç ve öncü durumdaki bir ekosistemden uzun zaman içerisinde süksesyon ile olgun bir ekosistem (klimaks) oluşmaktadır. Öncü ekosistemlerde madde ve enerji girdileri çok fazla, çıktılar azdır. Klimaksta ise girdi ve çıktılar dengededir. Böylece öncü ekosistemlerde makroiklim, anataş ve organizmaların etkisi hakimdir. Olgun ekosistemlerde ise toprak özellikleri ile canlılar toplumunun ve bunların yarattığı mikroiklimin etkisi baskındır.

Zaman faktörü ekosistemlerin özellikle madde dolaşımı ve enerji akımı üzerinde etkili olarak dinamik yapısını değiştirmektedir. Buna göre ekosistemler, "genç" "olgun" ve "yaşlı" olmak üzere üç ana dinamik yapı gösterirler. Bunlardan birincisine "gelişmekte olan", ikincisine " denge halinde olan" ve üçüncüsüne de " "gerilemekte olan" sistemler ismi verilmektedir (şekil 13 ).



Şekil 13. Ekosistemlerin dinamik yapısı.


Bu üç ana dinamik sistemin karakteristik özellikleri şöylece özetlenebilir:

a) Genç ekosistemler: Girdiler çıktılardan daima fazladır.Bu nedenle sistemin iç yapısı gelişir ve sistem bir bütün olarak büyür.

b) Olgun ekosistemler: Girdiler ve çıktılar birbirine eşittir. Bu nedenle sistem genel olarak denge durumundadır. Üzerindeki canlılar gelişimini tamamlamıştır. İdare müddetini dolduran bir orman örnek olarak verilebilir. Yapılacak planlar dahilinde yararlanma yapılabilir.

c) Girdiler ciktılardan azdır. sistemde kayıplar vardır. Bu nedenle ekosistem gerilemektedir.


4.7. YERYÜZÜNÜN BÜYÜK EKOSİSTEMLERİ
Konunun başında da belirtildiği gibi yeryüzünde 1 santimetrekareden tüm evreni içene alan kilometrelerce karelik ekosistemlere varıncaya kadar milyonlarca ekosistem içiçe girmiş durumdadır. Bu ekosistemleri ayrı ayrı tasnif etmek ve incelemek imkanı yoktur. Ancak yeryüzünü oluşturan büyük iklim kuşaklarına ait ekosistemleri kabaca gruplandırarak incelemek suretiyle ekosistemler hakkında genel bir bilgi sahibi olabiliriz. Bu nedenle dünyamızdaki tüm ekosistemlerin oluşturduğu biyosfer ismini verdiğimiz canlılar dünyası yapı ve fonksiyonları bakımından birbirinden oldukça ayrıcalıklar gösteren, sulara ait ekosistemler ve karasal ekosistemler olmak üzere iki ana gruba ayrılır. Bu ekosistemler aşağıdaki gibi gruplandırılabilir.

1. Sulara ait büyük ekosistemler

a) Okyanuslar

b) Denizler

c) Nehir ağızları ve deniz kıyıları

d) Nehir ve ırmaklar

e) Göl ve göletler

f) Tatlısı bataklıkları

2. Karasal büyük ekosistemler (biyomlar)

a) Çöller

b) Tudralar

c) Step ve savanlar

d) Ormanlar

e) Orman kıyıları ve yerleşim alanları

Tüm bu ekosistemler kendine özgü bir yapı ve fonksiyona sahiptir. Örneğin, denizler dünya yüzeyinin % 71'ini kaplamakta ve 4000 m. ortalama derinlikle mekan itibarıyla karasal ekosistemlerden çok daha fazla yer işgal etmektedir. Bu ekosistemlerde yaşayan fotosentetik organizmaların yeryüzünde oluşan oksijenin çeşitli yaklaşımlara göre % 40-80 arasındaki bir kısmını yenilemesi bu konudaki önemlerini daha da artırmaktadır. Bu nedenle deniz ekosistemlerine "ekstrem ekosistemler" de denmektedir.

Karasal ekosistemler de fonksiyonel bakımdan birbirinden farklıdır ve burada beş biyoma ayrılmakla beraber, bazı araştırmacılar tarafından onbir biyoma da ayrılmaktadırlar. Biyom, büyük coğrafi bölgeleri keplayan, tür bileşimi bakamından benzer bitki ve hayvan topluluklarına sahip, benzer toplum yapısı gösteren büyük karasal yaşam kuşaklarıdır veya büyük coğrafi bölgeleri kaplayan büyük yaşam kuşaklarının karakteristik flora ve faunasının oluşturduğu yaşam birlikleridir, şeklinde tanımlanabilir. Yeryüzünde enlem dereceleri ile ekvatordan uzaklığa bağlı olarak buralardaki iklim koşulları da karakteristik olarak değişmektedir. İklim özelliklerinin değişimi de canlı toplumlarının tür bileşimini değiştirmektedir. Aynı şeyler büyük iklim farklılıkları oluşturan denizden yükseklik için de geçerlidir. Bu nedenle iklim faktörlerinden sıcaklık, fizyografik faktörlerden enlem derecesi ve denizden yükseklik kriterleri dikkate alınarak dünya üzerindeki büyük karasal yaşam kuşakları veya biyomlar belirlenip, ayrılmaktadır.

Antropojen etkilerle tabii yapı ve özelliklerini kaybeden ve kaybetmeye yüz tutmuş birçok aquatik ve karasal ekosistem mevcuttur. Ülkemizde de bulunan bu gibi ekosistemlirin birçoğu ise dünyada eşine rastlanmayan bitki ve hayvan türlerini barındırmakta, yapı ve fonksiyonları bakımından ender rastlanır karakter taşımaktadır. Böylece doğal dengenin sürekliliği açısından stratejik önem arzetmektedirler. Yok olmaları halinde ise bu ekosistemlerin elden çıkması ile evren yapı ve fonksiyonel olarak zayıflamaktadır. Buralar canlıların geleceği ve doğal dengenin korunması açısından çok önemlidir. O nedenle günümüzde birçok karasal ekosistem doğayı kuruma alanı, biyogenetik rezerv ve milli park olarak koruma altına alınmıştır. Oysa yalnızca karasal ekosistemler değil denizlere ve okyanuslara ait ekosistemlerin de doğal denge üzerinde etkisi vardır. Aquatik ekosistemlerin korunması konusunda biraz gecikilmiş olmasına rağmen son zamanlarda bazı koruma alanları tesis edilmektedir.

Karasal ekosistemler içerisinde biyokitle miktarı, ürettiği oksijen ve doğayı koruma fonksiyonları olan orman ekosistemleri ve doğayı koruma alanları konusunda özet bilgiler verilecektir.


4.7.1. ORMAN EKOSİSTEMLERİ
Ormanın hukuki tanımı ülkemiz için " emekle yetiştirilen ve kendiliğinden yetişen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır" şeklinde yapılmaktadır. Bilimsel bir tanım olarak da " en az 1 hektar yüklüğünde yer kaplayan, ağaç ve ağaççıkların; çalılar, otlar, toprak üstü ve toprak altı flora ve faunasıyla birlikte oluşturduğu bir yaşam birliğidir" şeklinde tanımlanabilir. Bu tanımdan anlaşılacağı gibi ormanlar kendine özgü bir ekosistem yapısına sahiptir ve önemli birçok fonksiyonu vardır. Ormanların yapısı geniş kapsamlı ve bizi fazla ilgilindirmeyen bir konudur. Ancak fonksiyonları aşağıdaki şekilde özetlenerek orman ekosistemleri hakkında bir fikir sahibi olunabilir. Ormanların doğal denge üzerinde etkili fonksiyonları fonksiyonları;

a) Orman ürünleri üretim fonksiyonu: Beşikten tabuta kadar toplumun 6000'den fazla orman ürünü ihtiyacını karşılar.

b) Doğayı koruma fonksiyonu: İçerisinde yer alan canlıları ve diğer tüm varlıkları korur.

c) Klimatik fonksiyon: Ormanlar extrem sıcaklıkları ılımanlaştırır. Yazın açık alanlara göre sıcaklığı 7 C serinletirken, kışın ise 3-6 C ısıtır.

d) Toplum sağlığı fonksiyonu: Yerleşim alanlarının çevresindeki havayı temizler, insanın ruh, beden ve fikir yönünden güçlenmesinin sağlar.

e) Estetik fonksiyon: Ormanlar çevremizi süsler, güzelleştirir ve doğal peyzajı tamamlar.

f) Rekreasyon fonksiyonu: Ormanlar ilgi çekici bitki ve hayvanları içinde barındırır. Zengin doğal güzelliklere sahip olmaları ve her türlü spora, turistik hareketlere müsait olması nedeniyle eğlenmek, dinlenmek, gezip dolaşmak için uygun ortam oluşturur.

g) Antierozyonal fonksiyon: ormanlar gözenekli ve su tutma kapasitesi yüksek toprak oluşturması nedeniyle yağmur ve kar sularının toprağın içine sızmasını sağlayıp, erozyonu önleyerek doğayı ve tarım alanlarını su baskınlarından korur.

h) Hidrolojik fonksiyon: Doğanın su rejimini düzenlerler.

ı) Milli savunma fonksiyonu: Orman ürünleri birçok patlayıcının ham maddesi olduğu gibi savaş esnasında askeri tesis ve gereçleri gizlerler.

Yeryüzünü oluşturan karaların alanı 13 033 824 000 hektar olup bunun 3 792 176 000 ha.'ı (% 29.6'sı) ormanlarla kaplıdır. Ülkemizde ise yapılan araştırmalara dayalı olarak 2000 yıl öncesine kadar toplam alanın % 75'inin ormanlarla kaplı olduğu belirlenmiştir. Çesitli istila ve göçlerle kesilmek suretiyle şu anda ülkemizin % 26'sı ancak ormanlık alandır. Ülkemiz 77 945 200 hektar karasal alana sahip olup bunun 20 265 000 hektarı (%26'sı) ormanlarla kaplıdır. Herhangi bir ülke veya kara parçasının ekolojik dolaşımlarını düzenli olarak yapabilmesi ve doğal dengesini muhafaza edebilmesi için en az % 25'inin ormanlarla kaplı olması gerektiği ifade edilmektedir. Bu nedenle ülkemiz orman varlığı bakımından yeterli görülmektedir. Fakat ormanlarımızın yarıya yakın bir kısmının tahrip edilmiş ve verimsiz olması ülkemizin bu konuda yetersiz olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır. Bunun bir başka delili de ülkemizde çok hızlı bir şekilde oluşan ve verimli topraklarımızın taşınmasına yol açan erozyondur. Bütün bunlar bu konuda çok dikkatli davranmamız geregini ortaya koymaktadır.
4.7.2. DOĞAYI (TABİATI) KORUMA ALANLARI

4.7.2.1. DOĞAL KAYNAKLARIN ÖNEMİ VE KORUNMA NEDENLERİ


Doğal kaynaklar ile bunların yer aldığı tabii çevre arasında hassas bir denge mevcuttur. İklim, toprak, su ve hayat dengesinin yani genel bir ifadeyle ekolojik dengenin bozulmasına neden olan aşırı kullanım, kirletme ve bunlar gibi antropejen etkiler ile insan dahil tüm canlıların yaşam ortamı giderek kötüleşerek daralmaktadır. Bunun sonucu olarak ülke ekonomileri ve toplum sağlığı önemli ölçüde zarar görmekte, milli ve evrensel değerler gerilemektedir. Tüketilen bir tabii kaynağın, bir habitatın, bir ekosistemin, bozulan bir ekolojik dengenin yerine getirilmesi veya yeniden tesisi çok zor hatta ekonomik koşullar dikkate alınırsa imkansızdır. Bu durum tabiat ve tabiat kaynakları ile insan toplumu arasındaki problemlerin çözümünü önemli bir konu haline getirmektedir.

Günümüzde birçok ülke tabiat ve kaynakları ile insan arasındaki problemlerin çözümüne ilişkin çalışmalırını daha yoğun ve bilimsel olarak sürdürmeye çalışmaktadırlar. Bu amaçla her ülke kendine özgü doğal kaynakları ve kaynak kullanma politikası ile sahip oldukları tabii kaynakların niteliklerine ve sosyo - ekonomik yapılarına bağlı olarak koruma sistemleri geliştirmiştir. Doğal zenginlikleri bakımından fevkalade geniş boyutlarda olan ülkemiz için bu husus daha da önemlidir. Böylece önemli doğal ve kültürel değerlere sahip alanların korunarak gelecek nesillere aktarılması sağlanmış olacaktır.

Ülkemiz birçok medeniyetin doğup geliştiği bir yer olarak sahip olduğu çok zengin tarihi ve kültürel kaynak potansiyelinin yanında birçok doğal kaynağa sahiptir. Bunların kaynakların çoğu ülkemize özgü olup başka hiçbir ülkede yoktur. Yapılan araştırmalara göre ülkemizde 20 tür memeli hayvan, 413 tür kuş, 93 tür sürüngen, 18 tür kurbağagil, 276 tür deniz balığı, 192 tür tatlı veya iç su balığı, 9000 tür tohumlu bitki ile 80000 tür boceğin yaşadığı belirlenmiştir. Mikroorganizma grup ve türleri konusunda pek emin bilgiler yoktur (TÇSV, 1987; Türkiye'nin Biyolojik Zenginlikleri). Bu canlı türü zenginlikleri ile ülkemiz tüm Avrupa'da yaşayan canlı türlerinden daha fazla canlı türü barındırmaktadır. Avrupuda yaşayan 150 memeli hayvan türünün 90'ı, yaklaşık 400 kuş türünün 375'i, yaklaşık 11500 bitki türünün 9500'ünü tabii olarak ülkemizde yaşamaktadır. Avrupa'da nesli tehlikeye düşmüş 36 memeli hayvan türünün 15'i 72 kuş türünün 46'sı, 47 sürüngen türünün 18'i ve 13 kurbağa türünün 5'i ülkemizde mevcuttur. Bunların yanında özellikle 3000'in üzerinde endemik bitki türü ile çok sayıda habitat ve ekosistemlere sahibiz. Ancak bu alanlar hızla tahrip edilmektedir. İstanbul-Haliç, İzmit körfezi, İzmir körfezi, Porsuk çayı, Nilüfer çayı, Murgul vadisi, Yatağan gibi birçok ekosistemler yok olmuştur. Bu ekosistemlerle beraber ekosistemde yaşayan yüzlerce canlı türü de yok olmaktadır.

Zoologlar ve paleoontologlar (fosil uzmanları) yaptıkları araştırmalara göre; 1600-1900 yılları arasında dünyada insan eliyle 75 kuş ve memeli türünün yok olduğunu bulmuşlardır. 1900'den günümüze değin ise yaklaşık 75 kuş ve memeli türünün yok olduğu bulunmuştur. Ancak 1900 yılına kadar ancak 4 yılda bir tür yok olurken günümüzde bu sayı yılda bir türe çıkmıştır. Kuş ve memeliler için durum böyle iken tüm türler dikkate alındığında günümüzde yılda 100 canlı türünün yok olduğu belirlenmiştir. Bu canlıların yok olmasının en önemli nedenleri arasında insanların beslenme, barınma ve giyim faaliyetleri sayılabilir. Örneğin; Avrupa leoparı, vizon, ayı, kurt, tilki gibi hayvanlar derilerinden kürk yapımı için, çeşitli kuş ve balık türleri etlerinin yenmesi için, birçok bitki türü tarım alanlarının genişletilmesi için (orman ve doğal alanların tahrip edilmesi ile) yok edilmiştir. Yine birçok canlı türü tarım alanlarında kullanılan pestisitler ve doğal ekosistemlere (hava, su ve toprak) verilen çevre kirleticilerle yok edilmiştir.

Günümüze değin ülkemizde yok olan türlere çarpıcı örnekler olarak; asya fili (Elaphus maximus asurus), yabanöküzü ( Bos primigenius asurus), yaban eşeği (Equus hemionus bojanus), arslan (Panthera leo persicus), çita (Acinonyx jubatus), kaplan (Panthera tigris virgata), kunduz (Castor faber) verilebilir. Bunların yanında akdeniz foku, kelaynak gibi birçok tür de yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır.

Ülkemizde yer alan bu canlılar toplumunu (flora ve faunayı) tehdit eden başlıca faktörler şunlardır:

a) Hava su ve toprak kirliliği

b) Pestisit ve herbisit kullanımı

c) Yanlış arazi kullanımı

d) Kaçak ve iyi organize edilmeyen avcılık

e) Kolleksiyon amacıyla hayvan ve bitkilerin toplanması

f) Orman, mera ve habitatların tahribi

h) Trafik ve gürültü kirliliği

ı) Madencilik

j) Fiziksel etkiler.
Doğayı korumanın birçok sebepleri vardır. Bunların başlıcaları da şöyle sıralanabilir:

a) Ekolojik sebepler

b) Ekonomik sebepler

c) Psikolojik ve tıbbi sebepler

d) Bilimsel sebepler

e) Ahlaki sebepler


4.7.2.2. DOĞAYI KORUMA ALANLARI VE BU ALANLARI BELİRLEME KRİTERLERİ
Ülkemizde doğal kaynakları korumak için çeşitle isimler altında alanlar tesis edilmiştir. Bunlar şu başlıklar altında verilebilir.

1- Milli parklar

2- Biyogenetik rezervler

3- Biyosfer rezervi

4- Tabiat parkları

5- Tabiatı koruma alanları

6- Tabiat anıtları

6- Orman koruma alanları (koruma ormanları)

7- Deniz parkları (koruma alanları)

Doğayı koruma alanları, bilim ve eğitim bakımından önem taşıyan nadir, tehlikeye maruz veya kaybolmaya yüz tutmuş ekosistemler, türler ve tabii olayların meydana getirdiği seçkin örnekleri içeren alanlar olup mutlak korunmaları gerekir. Sadece bilim ve eğitim amacıyla kullanılabilirler. Bir yerin doğayı koruma alanı seçilebilmesi için şu özellikleri taşıması gerekir:

a) Milli ve milletlerarası seviyede tipik, emsalsiz, nadir, tehlikeye maruz ve kaybolmaya yüz tutmuş ekosistemler, türler ve tabii olayların meydana geldiği seçkin örnekleri ihtiva etmelidir.

b) Genel olarak, hassas ekosistemlere ve biyolojik bakımdan önemli farklılıklara ve genetik kaynaklara sahip olmalıdır.

c) Bu özellik ve farklılıkları bilim, eğitim, araştırma veya ilgili kuruluşlar tarafından tespit edilmiş olmalıdır.

d) Saha büyüklüğü, kaynak değerlerinin yaşamlarını uzun süreli devam ettirmelerini sağlayacak yeterli bir büyüklükte olmalıdır. (saha sınırları; kaynak değerlerini çevre etkilerinden korumak üzere, yeterli genişlikte bir tampon alan ilave edilerek belirlenmelidir. Orman ekosistemleri için esas alan en az 25 hektar, tampon zon ise çepeçevre 200 m. olmalıdır.)

e) Korumanın tam sağlanabilmesi için devlet mülkiyeti olmalıdır.

Ülkemizde doğayı koruma amacıyla çeşitli statüye sahip alanlar mevcuttur. Bunlar; tabiatı (doğayı) koruma alanları, mili parklar, tabiat parkları, tabiat anıtları, biyogenetik rezervler ve av koruma ve üretme alanları şeklinde sıralanabilir. Ayrıca toplumun dinlenme ve rekreasyonu için orman iç dinlenme ve mesire yerleri de önem taşımaktadır.Tabiatı koruma alanları hakkında yukarıda bilgi verildi. Mili parklar ve biyogenitik rezervler hakkında özet bilgi verilecektir. Milli park: Bilimsel ve estetik bakımdan milli ve milletlerarası nadir bulunan tabii ve kültürel kaynak değerleri ile koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip tabiat parçalarıdır. Kaynak değerleri olarak şunlara sahip olabilirler:

1.Tabii kaynaklar

a) Biyolojik kaynaklar: Bitki örtüsü, yaban hayatı, ekosistem, biyosonöz,

biyotop, habitat, biyom.

b) Fiziki kaynaklar: Coğrafi konum, jeoloji, petrografi, stratigrafi, mineroloji,

tektonik, paleontoloji.

c) Jeomorfolojik kaynaklar: toprak, krater, peribacası, felez, mağara ...

d) Hidrolojik ve limnolojik kaynaklar: Göller.bataklıklar,buzullar,akarsular,.

e) Klimatik kaynaklar: Rüzgar, güneşlenme, sıcaklık, nispi nem ...

f) Estetik kaynaklar: Üstün tabii manzaralar ...

2.Kültürel kaynaklar

Arkeolojik, tarihi, tarih öncesi, antropolojik, mitolojik, etnografik, sosyolojik vs.

Biyogenetik rezerv: Yasal bir statü ile koruması teminat altına alınmış bir veya birden fazla, tipik, nadir veya tehlike altında bulunan habitat, biyosonöz ve ekosistem ile karakterize olan alanlardır. (habitat: canlıların yaşadığı karakteristik çevre).

BEŞİNCİ BÖLÜM: POPULASYON EKOLOJİSİ
Ekosistemlerin yapı ve fonksiyonları sadece madde dolaşımı ve enerji akımı ile şekillenmez. Daha açık bir ifadeyle ekosistemlerin karakteristikleri sadece fiziksel çevre faktörleri tarafından belirlenmez. Bunların yanında ekosistemi oluşturan canlıların türü, toplum özellikleri, aralarındaki karşılıklı ilişki şekilleri de ekosistemlerin yapı ve fonksiyonlarını etkileyen önemli faktörlerdir. Her ekosistemde birçok tür canlı yaşamaktadır. Bunlardan herbiri kendine özgü bir yapı ve fonksiyona sahiptir. Bunlar ekosistemin bir parçasını oluşturur. Böylece ekosistemlerin yapı ve fonksiyonlarının iyice anlaşılması bu parça veya alt sistemlerin iyi bir şekilde incelenmesiyle olur. Çünkü sistem, bir bütün oluşturan ve bu bütünün çalışmasını sağlayan parça ve süreçler topluluğudur. Bundan dolayı ekolojinin bir görevi de ekosistemlerin bir alt sistemi olarak kabul edilen aynı türe ait bireylerden meydana gelmiş olan canlılar toplumunu, yani populasyonları araştırıp incelemektir.

Farklı türler, farklı populasyon karakteristiği yaratır. Bunun için küçük veya büyük birçok populasyonların çeşitli bölgelerde, farklı iklim koşullarında, değişik sosyal yapılarda nasıl bir yaşam sürdüğünün incelenmesi gerekir. Çünkü populasyonlar dinamik bir varlık olarak sürekli değişim içindedir; çevresini etkiler ve çevresinden etkilenirler. Bunun sonucunda bazı mekanlar belirli populasyonlar için optimum koşulları, bazıları için de kötü koşulları içeren yetişme ortamlarıdır.

Ekosistemlerdeki bireylerin ayrı ayrı incelenmesi hem zaman yetmezliği ve uygulama zorluğu bakımından imkansız, hem de toplum yaşamı için yanıltıcı bilgiler verebilir. Bu nedenle birey sayıları yani populasyon büyüklüğü önemlidir. Belirli bir mekanda ne kadar birey vardır? Bu miktar zamana göre nasıl değişir? Populasyondaki bireylere ait karakteristikler populasyonun yapı ve fizyolojisini nasıl etkilemektedir. Belirli bir bölgedeki populasyonların dağılımında klimatik, edafik ve fizyografik faktörler nasıl etki eder? Populasyonun yapısı (cinsiyet oranı, yaş sınflarına dağılım, mekana dağılım, fonksiyonel şekilleri vs.) nasıldır? bitki ve hayvanların biyotik ve abiyotik faktörlere karşı tepkileri nasıldır? Ekolojide bu soruların cevabını vermeye çalışan alt bilim dalı populasyon ekolojisi'dir. Populasyon ekolojisi, populasyonların ekolojik yapısını, dengesini ve dinamiğini inceler.
5.1. POPULASYON NEDİR?

Populasyon sözcüğü genellikle insan toplumları anlamında kullanılır. Ancak ekolojide bu sözcük tüm canlı toplumlarını kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Populasyon, belirli bir bölgede yaşayan aynı türden bireylerin oluşturduğu topluluk veya belirli bir ortamda yaşayan ve kaşılıklı ilişkiler içinde bulunan aynı türe ait bireylerin oluşturduğu canlılar grubudur, şeklirde tanımlaabilir. Bu deyim dört karakteristik ile belirginleşmektedir. Bunlar; a) Birey sayısı, b) Bireylerin kendi arasındaki genetik benzerlik, c) Canlılık (yaşama gücü), d) Zaman ve mekan bakımından sınırlı oluş. Tür ise aynı morfolojik ve anatomik özelliklere sahip, birbiri ile çiftleşip yavru oluşturabilen bireyler topluluğudur. Populasyon olarak nitelenen bir bireyler topluluğu, aynı türe ait diğer bir birey topluğundan fiziksel olarak oldukça ayrılmış durumdadır. Bu ayrılık coğrafik veya topografik koşulların farklılığından kaynaklanabilir. Örneğin, bir adadaki serçe topluluğu, diğer bir ada veya anakara parçasındaki serçe topluluğu ile karışmaz ve ayrı bir birim olarak incelenir. Yine canlı grubunun doğal olarak yaşadığı alanda dağ, bataklık vb gibi koşulların yarattığı mekan kopukluğu da populasyonlar arasında farklılık yaratabilir ve bu populasyonların ayrı incelenmesi zorunluluğunu doğurabilir.

Çoğunlukla populasyonlar kesin coğrafi sınırlarla ayrılamaz. Birçok bitki ve hayvan türü yaşam ortamına homojen olarak dağılmamıştır. Kümeler, öbekler halinde bulunurlar. Birey yoğunluğunun yüksek olduğu yerler, genellikle türün ekolojik ihtiyaçların en uygun olduğu yerlere rastlar. Herhangibir türün üreme, beslenme ve savunma gibi ihtiyaçlarından doğan geçici toplulukları populasyon sayılmaz. Çünkü balık veya çekirge sürüsü gibi topluluklar kısa bir süre sonra dağılarak başka bireylere karışır.
5.2.POPULASYONLARLA İLGİLİ ÖZELLİKLER VE TEMEL KAVRAMLAR

Populasyonu oluşturan bireyler tek tek o türün özelliklerini sergilerler. Örneğin, belirli bir boy, büyüklük, renk ve şekilde olurlar. Ortalama yaşam süreleri, davraniş biçimleri bellidir. Bireylerden oluşan populasyon ise bireylerden ayrı olarak kendine özgü özelliklere sahiptir. Bir topluluk olarak beliren bu özellikler bireysel özelliklerin incelenmesiyle belirlenemez.Populasyonların belirli bir yapısı, büyüklüğü, dengesi ve artış biçimi vardır.

Populasyonların yapısı denince, populasyonu oluşturan bireylerin genetik ve ekolojik karakterlerine göre oluşan şekillenme anlaşılır. Genetik şekillenme, populasyonlarda genotiplerin dağılışı ile homozigot ve heterozigot bireyler arısındaki oran tarafından belirlenir. Ekolojik bakımdan şekillenme ise populasyonnun yaş sınıfları, cinsiyet oranı, mekana dağılım gibi özellikler tarafından oluşturulur.

Populasyonun büyüklüğü ise temelde üç parametre ile belirlenir. Bunlar; doğum oranı, ölüm oranı ve göçlerdir.

Populasyon dengesi de yoğunluk, sayı, üreme, doğum ve ölüm oranı gibi özelliklerle açıklanabilir. Şimdi bu kavramlar özet olarak açıklanacaktır.
5.2.1. SAYI (POPULASYON BÜYÜKLÜĞÜ )

Belirli bir zaman içerisinde bir populasyonu oluşturan tüm bireylerin sayısı populasyon büyüklüğü olarak isimlendirilir. Örneğin, bir orman ekosistemendeki sarıçam veya ağaçkakanların sayısı gibi.


5.2.2. POPULASYON YOĞUNLUĞU

Belirli bir yerdeki veya bir mekan birimindeki birey sayısına populasyon yoğunluğu denir. Burada belirtilen birim alan yaşam ortamına göre değişir. Örneğin, bir tarladaki buğday populasyonunun yoğunluğu alan ölçüsü birimiyle (metrekare) belirlenebileceği gibi, bir su ekosisteminde yaşayan canlıların ve özellikle mikroskobik canlıların yoğunluğu hacim ölçüsü birimleriyle belirlenir. insanlarda olduğu gibi bazı durumlarda da bireyler gözle görülebilir boyda ve hareketsizse direkt sayımla da belirlenebilir. Diğer yandan gelişen teknoloji sayesinde birçok hayvan populasyonu ise hava fotografları yardımıyla belirlenebilir. Populasyon yoğunluğu konusunda bilinmesi gereken diğer bir husus da sosyal yoğunluk denen kavramdır ve şu şeklide açıklanmaktadır: belirli yerde bulunan bireyler arasındaki sosyal ilişkilerin sayısına sosyal yoğunluk denir.


Yüklə 0,78 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə