I. BÖLÜM : ekolojiye giRİŞ



Yüklə 0,78 Mb.
səhifə6/11
tarix17.01.2018
ölçüsü0,78 Mb.
#21317
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11
3.3.1. Toprak türü (=tekstür)
Toprak tekstürü, toprak materyalinin tane büyüklüğü bakımından bileşimini belirten bir deyimdir. Toprak türünü belirlemede tane büyüklüğüne bağlı olarak kum, toz ve kil olmak üzere üç farklı boyuttaki parçacık dikkate alınır. Bu parçacıkların uluslararası indekse göre tane büyüklük sınıfları aşağıdadır.

Tane boyutu sınıfı Tane boyutları (mm.)

Kum 2 - 0.02 (2-0.2 Kaba kum, 0.2-0.02 İnce kum)

Toz 0.02 - 0,002

Kil < 0,002

Toprakta 2 mm.'den büyük parçacıklar da toprağın iskeletini oluşturur. Bu üç tane sınıfından birinin veya ikisinin toprak materyalinde oranının yüksek olması ile üç ana toprak türü olan kum, toz, kil toprakları ile bunların türevleri sayılabilecek balçık toprakları meydana gelir. O halde toprak türünü belirlenmesi için kum, toz, kil tane boyutlarının katılım oranlarının tahmin edilmesi veya kesin olarak belirlenmesi gerekir. Bunun için de laboratuvarda toprağın mekanik analizleri yapılarak bu fraksiyonların yüzdeleri belirlenerek şekil 5'de verilen toprak üçgeninden yararlanarak toprak türü belirlenebileceği gibi, uzmanları tarafından arazide elle muayene ile de çok yakın olarak toprak türü belirlenebilir. Arazide elle toprak muayenesi ile aşağıdaki toprak türleri belirlenebilir:

Kum - Toz - Kil - Balçıklı kum - Kumlu balçık - Killi balçık - Balçıklı kil


Şekil.5 Uluslararası indekse göre toprak türünü belirleme üçgeni (toprak üçgeni).
3.3.2. Toprağın iskelet miktarı

Toprağın iskelet kısmı deyince 2 mm'den büyük mineral parçaları anlaşılır. Taş ve çakıllar toprağın su tutma kapasitesi, geçirgenliği, besin içeriği üzerinde etkili olduğundan her horizon için iskelet oranı % olarak bulunmak suretiyle ilgili şekil ve sınıflandırmalardan yaralanarak toprak iskelet miktarına göre sınıflandırılır.


3.3.3. Toprak strüktürü

Toprak strüktürü deyince toprağı oluşturan kum, toz ve kil parçacıklarının bir araya gelerek istiflenme şekli anlaşılır. Toprağı oluşturan tanecikler bazen birbirine yapışmadan pirinç taneleri gibi serbestçe bulunabilir, buna tek tane strüktürü denir. Tanecikler bir araya gelerek belirgin bir şekil almadan bulunması ile masif strüktür ve geometrik şekiller oluşturması ile de kırıntılı (agrega) strüktürü oluşur.

3.3.4.Toprak suyu

Toprakta bulunan bütün sular toprak suyu olarak bilinir. Su toprak içinde ya boşluklar oluşturarak dağınık halde "toprak tarafından tutulan su " veya bir arada kümeler halinde "taban suyu " "durgun su " olmak üzere iki şekilde bulunur. Toprakta tutulan su toprak tanecikleri arasındaki boşluklarda yer çekimine karşı tutulan sudur. Bu şekilde tutulabilecek suyun en yüksek miktarına "tarla kapasitesi" denir. Tarla kapasitesindeki suyun bir kısmı bitki kökleri tarafından emilim ile alınabilir ki buna "kapiler su", bir kısmı da bitki kökleri tarafından emilemez buna da "ölü su " denir.

3.3.5. Toprak reaksiyonu

Toprak reaksiyonu denince, toprağın pH değerlerine göre asit, nötr ve bazik olması durumu anlaşılır. Arazide yapılan çalışmalar ile toprak reaksiyonu şu şekilde belirlenebilir:



pH derecesi Toprak reaksiyonu

< 3.5 Extrem derece asitli

3.5 - 4.5 Şiddetli asit

4.5 - 5.5 Orta asit

5.5 - 6.5 Zayıf asit

6.5 - 7.2 Nötr

7.2 - 8.5 Alkali

> 8.5 Şiddetli alkali
3.3.5. Toprağın besin maddeleri

Günümüzde bilinen 118 elementin 92 tanesi doğada bulunur ve bu elementlerden 26-29’u insan, hayvan ve bitki hayatı için önemlidir. Bitkiler için gerekli olan ve topraktan su içerisinde erimiş olarak alınan element ve bileşikler toprağın besin maddelerini oluşturur. İnsan, hayvan ve bitki hayatı için önemli olan bu elementler aşağıdaki gibi gruplandırılabilir:

Temel Bileşenler: C, H, O. Taze bitki dokularının % 90-99.5'ini oluştururlar. Karbon ve oksijen fotosentezle havadan, hidrojen sudan alınır.

Makro Elementler: N, P, K, S, Ca, Mg, Na, Cl, Bitki dokularının %0.5-6'sını oluştururlar. Topraktan alınırlar.

Mikro elementler: Fe, Mn, Cu, Zn, Ni, Co, Se, Cr, , F, Sn, Si, As, Bo, Mo, V, Bitkiler tarafından çok az miktarda kullanılır ve topraktan alınırlar. Ancak bitkilerde temel moleküllerin yapısında yer almak, katalizör görevi yapmak, oksidasyon-redüksiyon olaylarında görev yapmak, doku ve hücrelerin asiditesini ayarlamak, diğer besin maddelerinin hücre içine alınmasını ayarlamak gibi önemli görevleri vardır. Makro ve mikro besin maddeleri topraktan alınır. Bunlar 100 gram toprak içerisinde miligram olarak verildiği gibi hesaplanmak suretiyle kg. / haktar olarak da verilebilir. Bir toprağın 100 gramının tutabildiği besin maddelerinin ekivalan cinsinden miligram olarak miktarına o toprağın katyon tutma veya "katyon değiştirme kapasitesi" denir.

Toprağın bazı özellikleri konusunda çok özet olarak verilen bu bilgilerin haricinde toprak özellikleri hakkında detaylı bilgi edinmek için çeşitli yayınlara baş vurulabilir.


3.4 BİYOTİK (CANLI) FAKTÖRLER
Ekolojik açıdan biyotik faktörleri dört grupta toplayabiliriz. Bunlar;

(1) İnsanlar (2) Hayvanlar

(3) Bitkiler (4) Mikroorganizmalar

olarak sınıflanabilir. Bu faktörlerin kendi aralarında ve çevreleri ile olan karşılıklı ilişkileri çevre mühendisliği ekolojisinin tüm konularını içerir. Bu nedenle biyotik faktörler ayrı bir konu olarak incelenmeyecektir.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: EKOSİSTEMLERİN İNCELENMESİ
Ekosistemlerin en önemli özelliklerinden biri, yapılarının canlı ve cansız varlıkların kombinasyonundan oluşmasıdır. İkinci özelliği ise bu varlıkların sürekli olarak birbiri ile karşılıklı etkileşim içinde bulunmalarıdır. Ancak ekosistemleri oluşturan canlı ve cansız varlıkların yeryüzündeki dağılımı, biribirleri ile etkileşim şekli ve şiddeti, etkileşim seçiciliği gibi özellikleri homojen bir yapı göstermeyip, birbirine yakın çok küçük alanlarda bile farklılıklar gösterir. İşte yeryüzündeki çok küçük alanlardan başlayıp karmaşık bir şekilde kademeli olarak çok büyük alanlara kadar oluşan bu farklılıklardan değişik yapı ve fonksiyonlara sahip içiçe girmiş milyonlarca ekosistem oluşur. Bu milyonlarca ekosistemi ayrı ayrı belirleyip inceleme olanağı günümüze değin mümkün olamamıştır. Bu zorluklar karşısında ekosistemler ancak global ve bölgesel ölçekte tasnif edilebilmiş ve incelenebilmiştir. Ekosistemlerin küçük ölçeklerde tasnif ve incelenmesi henüz yapılamamıştır. Ancak çeşitli bilim adamlarının araştırma sahalarını içeren bazı ekosistemler tek tek incelenebilmiştir.

Ekosistemlerin incelenmesi, ekosistemleri oluşturan öğelerin yapı ve karşılıklı etkileşimlerinin incelenmesi demektir. Her ekosistem kendine özgü bir yapı ve fonksiyona sahiptir. İşte bu bölümde ekosistemler yapı ve fonksiyonlarının dağılımı, etkileşim şekli ve şiddeti, etkileşim seçiciliği, fonksiyonel süreçler gibi kriterlere tabi tutulmak suretiyle genel anlamda incelenmeye çalışılacaktır.


4.1. EKOSİSTEMLERİN TEMEL TİPLERİ VE SINIFLANDIRMA KRİTERLERİ
Daha önceki konularımızda da belirttiğimiz gibi yeryüzünde 1 santimetrekare gibi çok küçük bir alandan deniz ve okyanus büyüklüğüne kadar alan bakımından çok değişik ekosistemler mevcuttur. Yeryüzündeki en küçük ekosistemlere örnek olarak; çok karmaşık bir yapı ve fonksiyon gösteren mercan adalarındaki alg, deniz hayvanları, su bitkileri ve mercanların ürettiği kalkerden oluşan 1-2 santimetrekarelik kendine yeten yaşam üniteleri gösterilebilir. Buradan itibaren kademeli olarak büyük ekosistemleri tahayyül etmek zor değildir. Yeryüzünde içiçe girimiş milyonlarca ekosistemin canlı ya cansız yapılarının çok karmaşık ve çok çeşitli olduğu düşünülürse ekosistemleri teker teker incelemenin mümkün olmayacağı kolayca anlaşılır. Bu nedenle belirli taksonomik veya sistematik kriterler dikkate alınarak bir ekosistem sınıflaması ve incelemesi şartları aranmaktadır. Ancak bu sınıflandırmalar değişik bilim adamları tarafından yapıldığı için çeşitli sistematik sınıflandırmalar altında ekosistem ayrımları yapılmıştır. Hepsi de konuyu çeşitli yönleri ile açıklamaya çalışmaktadır. Bu sınıflandırmalar konuyu değişik yönleri ile ele alıp incelemekte ise de hemen hemen hepsinin ortak yanı ekosistemlerin iki temel tipinin kabul edilmiş olmasıdır. Bunlardan biri insan elinin hiç değmediği ve doğal koşullar altında kendiliğinden gelişen "Dağal ekosistemler", diğeri de insan etkisi ile zamanla doğal yapısı değişerek yeni bir yapı kazanan "Antropojen ekosistemler" dir. Antropojen ekosistemler insan etkisi ile eldeğmemiş özelliğini kaybetmiş, insan tarafından yapısı değiştirilmiştir ama değişen yapı ışık, sıcaklık. rüzgarlar, nem ve yağışlar gibi cansız çevre koşulları ile canlı çevre koşullarının etkisi altında yeni bir denge oluşturmuştur ve doğadan soyutlanması mümkün değildir. Genel anlamda yapılan bu ekosistem sınıflandırmalarından dört tanesi açıklanmaya çalışılmıştır.
4.1.1 ENERJİ KAYNAĞINA GÖRE EKOSİTEM TİPLERİ
Ekosistemler ve ekosistemleri oluşturan öğeler fonksiyonları yürütebilmek için enrjiye mutlak gereksinim duyarlar ve enerji ekosistem içerisinde belirli aşamalarda iş görmek suretiyle hareket eder. Ancak enerji ekosistemlerde madde gibi devresel değildir. İşte ekosistemler enerjilerini temin ettikleri kaynağa göre Odum ve Reichholf (1980) tarafından dörde ayrılarak incelenmiştir.

a) Güneş enerjisi ile beslenen bağımsız ekosistemler

Denizler, göller, ormanlar, mera ve bakir alanlar gibi tamamen güneş enerjisi ile işleyen, dışarıdan herhangi bir enerji ilavesi olmayan ekosistemlerdir. Bunlara "bağımsız" veya "desteklenmeyen" ekosistemler de denilmektedir.

b) Doğal ek enerjiye sahip bağımsız ekosistemler

Bu ekosistemler fonksiyonlarını yapabilmesi için muhakkak güneş enerjisine ihtiyaç duyarlar. Ancak bu yeterli değildir. Bunun yanında özellikle yenilenebilir enerji kaynaklarına bağlı olarak çalışırlar. Buna örnek olarak deniz dalgalarına ve gel-git olayına bağımlı olarak çalışan ekosistemler verilebilir. Bu ekosistemlerdeki canlılar güneş enerjisi yanında dalga ve gel-git olayı ile besin maddesi ve hava sirkülasyonu gibi ek enerji sağlamak zorundadır.

c)İnsan tarafından desteklenen ve güneş enerjisi tarafından işletilen ekosistemler

Tarım alanları, çiftlikler, av üretme istasyonları gibi ekosistemlerdir. Özellikle tarım alanları ve su ürünleri ekosistemlerine ısı, su, besin maddesi ve gübre gibi maddeler verilerek, enerji bilançoları desteklenmek suretiyle birim alandan fazla ürün alma amacı güdülür.

d)Yakıt maddeleri tarafından işletilen ekosistemler

Yerleşim alanları ve endüstri bölgeleri gibi yakıt maddeleri tarafından büyük oranda işletilen ekosistemlerdir.
4.1.2. İNSAN ETKİSİ AÇISINDAN EKOSİSTEM TİPLERİ

Teknolojinin ilerlemesi ve birçok salgın hastalığın tedavi yöntemlerinin bulunması ile dünya nüfusunun hızlı bir şekilde artması, bu nüfusun doyurulması gerekliliğini getirmiş ve bu da yeryüzünde intensif ( birim alandan çok ürün almaya yönelik ) kaynak işletmeciliğini ve çevreden maksimum yararlanmayı zorunlu kılmıştır. Böylece insan müdahalesi ile değiştirilmiş koşulların bulunduğu yeni bir çevre oluşturulmuştur. İşte insanlar tarafından doğal koşulların değiştirilmesi ve yeni çevre koşullarının oluşturulması suretiyle meydana getirilen bu ekosistemlere "antropojen ekosistemler" veya "insan ekosistemleri" denilmektedir. Ekosistemler insan etkisi açısından Sutton ve Harmon (1973) tarafından dört gruba ayrılmıştır.

a) Olgun doğal ekosistemler

İnsanların yerleşim alanları dışında kalan, az-çok doğal koşullarını koruyabilmiş ekosistemlerdir. Doğal koşulların zorluğu nedeniyle bu ekosistemlere henüz ulaşılamamıştır ve yararlanmaya açılmamıştır. Uluşlararası gaz zararları gibi dolaylı etkiler olabileceği için az miktarda etkilenmiş olabilecekleri kabul edilebilir. Bakir ormanlar, çöller, ulaşılamamış dağlar örnek olarak verilebilir.

b) İşletilen doğal ekosistemler

İnsanlar tarafından doğal ürünlerinden faydalanılan rekreasyon (dinlenme) alanları, ormanlar, av alanları gibi doğal kaynaklarından yararlanılan ekosistemlerdir.

c) Üretim ekosistemleri

İnsanlar tarafından çeşitli üretim faaliyetleri ile ürün yetiştirilip faydalanma amacı bulunan tarım işletmeleri gibi ürünün tamamen insan etkinliğine bağlı olduğu ekosistemlerdir.

d) Kentsel ekosistemler

İnsanların yoğun yerleşim alanları kurarak içinde yaşadığı endüstriyel alanlar, kentler ve kasabalardır.


4.1.3. EGEMEN YAŞAM ORTAMLARINA GÖRE EKOSİSTEM TİPLERİ
Yeryüzünde ekosistemler mekan olarak ya karalarda ya da sulardadır. İşte canlıların egemen yaşam ortamlarını kapsayan kara ve sulardaki yaşam birlikleri dikkate alınarak ekosistemlerin doğal yapısını koruması veya koruyamaması açısından yapılan ve canlıların karalardaki yaşam dünyası (biyojeosfer) ve sulardaki yaşam dünyası (biyohidrosfer)'i içeren bu sınıflandırmaya göre ekosistemler söyle tasnif edilebilir (Ellenberg, 1973 ).

a) Doğal veya doğala yakın ekosistemler

aa) Sulara ait ekosistemler (deniz, göl, akarsu ekosistemleri )

ab) Karasal ekosistemler

aba) Yarıkarasal ekosistemler ( turbalıklar )

abb) Karasal ekosistemler ( ormanlar,savanlar, çöller, kumullar, kültür arazileri)

b) Kentsel-endüstriyel ekosistemler (henüz ünite ayrımı yapılmamıştır.)
4.1.4. İKLİM - TOPRAK - VEGETASYON (BİTKİ ÖRTÜSÜ) FAKTÖRLERİNE GÖRE EKOSİSTEM TİPLERİ

Bu sınıflamanın esası büyük karasal yaşam kuşaklarına dayanmaktadır. Deniz ekosistemleri bu sınıflamanın dışında kalmaktadır. Bu sınıflandırmaya göre; biyom, zonobiyom, orobiyom ve pedobiyom olmak üzere dört ekosistem ayırt edilmektedir.

a) Biyom

Büyük iklim kuşaklarındaki, büyük yaşam alanlarını ve bunların karakteristik fauna ve florasını ifade eden ekolojik bir ünitedir. Büyük karasal yaşam kuşakları olarak da bilinen bu ekosistemler dünya üzerindeki enlem ve boylam dereceleri arasındaki büyük yaşam alanlarıdır. Bu nedenle biyomlar yeryüzünün geniş bölgelerine yayılmış çöl, tropik yağmur ormanları, savanlar gibi kendine özgü bitki ve hayvan toplumlarını içeren doğal ekosistemleri ifade etmektedir. Biyomların ayrımında üçüncü bölümde verdiğimiz büyük iklim kuşakları kriter olarak kabul edilmektedir.

b) Zonobiyom

Büyük iklim kuşakları içerisinde genel iklim karakteristiklerinden farklılıklar gösteren alt kuşaklar bulunarak bu kuşakların canlı tür ve bileşimi farklı olmaktadır. İşte bu alt kuşaklardaki canlılar toplumumun oluşturduğu ekosistemlere zonobiyom denmektedir.

c) Orobiyom

Kelime anlamıyla, oros=dağ demektir. Bir biyom içerisinde fizyografik faktörlerin farklılığından kaynaklanan veya dağların yapısından kaynaklanan ekosistemlere orobiyom denir.

d) Pedobiyom

Toprak özelliklerininden kaynaklanan yani edafik faktörlerin ağırlğı ile oluşan ekosistemlerdir. Örneğin ülkemizde Tuzgölü civarında oluşan tuzlu toprak şartlarından kaynaklanan ekosisler gibi.


4.2. EKOSİSTEMLERİN GENEL YAPISI VE ÖĞELERİ

Ekosistemlerin genel yapısı denince, ekosistemleri oluşturan varlıklar ile bunların karakteristikleri anlaşılır. Üçüncü bölümde ekosistemlerin canlı (biyotik) ve cansız (abiyotik) faktörlerden oluştuğu açıklanmıştır. Her faktör kendi içerisinde çeşitli taksonomik yaklaşımlara göre farklı şekilde sınıflandırılabilir. Ancak basit ve algılama kolaylığı açısından ekosistemlerin öğeleri şöyle sıralanabilir:

(1) cansız çevre faktörleri

1a- Edafik faktörler

1b- Fizyografik faktörler

1c- Klimatik faktörler

1d- Kimyasal faktörler

(2) Canlı çevre faktörleri

2a- İnsanlar

2b- Hayvanlar

2c- Bitkiler

2d- Mikroorganizmalar

Bu faktörler daha geniş olarak ekolojik faktörler konusunda açıklanmıştır. Her ekosistem içerdiği bu yapı öğeleri ve öğelerin fonksiyonları bakımından birbirinden çok farklılıklar gösterir. Aynı zamanda ekosistemler bu farklılıklardan kaynaklanan kendine özgü birer doğal üretim birimleridir. Yapı ve fonksiyonel farklılık da madde ve enerji akımlarında farklılıklar doğurur. Böylece doğada içiçe girmiş milyonlarca ekosistem oluşur.
4.3. EKOSİSTEMLERİN MEKAN (YERLEŞİM ALANI) BAKIMINDAN YAPISI
Ekosistemlerin mekan bakımından yapısı denince ekosistemleri oluşturan bazı cansız çevre faktörleri ile ( mineral ve organik maddeler) canlı çevre faktörlerinin ekosistem içerisinde bulunuş ve yerleşme düzeni anlaşılır. Ekosistemlerin mekan bakımından yapısını anlayabilmek için yatay ve düşey yönde alınmış kesitleri düşünmek gerekir. Yatay ve düşey kesitler dikkate alınarak makro seviyede üç ana yerleşim düzeni ayırdedilir.
4.3.1 Yatay makrostrüktür veya mozaik yapı
Canlı ve cansız ekosistem öğelerinin yeryüzündeki yatay yayılışını belirtmek için kullanılan bir deyimdir. Örneğin yüksekten uçmakta olan bir uçaktan yere doğru baktığımızı farz edersek canlı ve cansız öğelerin yeryüzündeki dağılımını bir yüzeyi oluşturan mozağiye benzetebiliriz. Buradaki öğeler kapladıkları farklı alanlar, farklı renk tonu ve dokusal bileşim olarak bir mozağiyi andırır. Bu bakımdan yatay makrostrüktür (makro= büyük ölçekli, strüktür= yapı) mozaik yapı olarak da adlandırılır. Ekosistemlerdeki mozaik yapının oluşumunda canlı fatörlerin yanında cansız çevre faktörleri de etkili olabilir. Yüksek dağlık bölgelerindeki donma ve çözülme olayları sonucu çakıl ve taşların toprağın üst kısmına çıkarak geometrik şekiller oluşturması buna örnek olarak verilebilir. Antropojen ekosistemler hariç ekosistemlerin mozaik yapısını oluşturan üniteler üçe ayrılır. Mozaik yapının taşları veya bir kısmını oluşturan bu üniteler şunlardır:

a)Biyoskön

Bir ekosistemde aynı yaşam koşullarına sahip en küçük hayvan ve bitki toplumları ile bunların içerisinde yaşadığı su ve toprak gibi fiziksel çevreyi de içerir. Bu öğeler bir ekosistem içerisinde yerleşerek mozaik şeklinde bir yapı oluştururlar. Bir su birikintisi içerisindeki kurbağa yavruları vbg. canlılar, kırmızı karınca (Formica rufa L.) yuvaları örnek olarak verilebilir. Burada kriter bu ünitelerin çok küçük bir alan kaplamış olması esasıdır.
b) Biyokorion

Ancak biyosköndeki küçük yerleşim alanları bazen çok yoğun canlı toplumları ile kaplı olabilir. işte canlılar tarafından çok yoğun olarak yerleşilmiş olan yerlere de biyokorion denir. Örneğin kesilen bir ağacın dip kütüğü bakteriler, mantarlar ve böcekler tarafından yoğun olarak işgal edilmek suretiyle bir canlılar toplumu oluşturulur. Bir taş parçasının altı, bir şapkalı mantarın yüzeyi, deniz dibinde ölmüş bir balığın yüzeyi örnek olarak gösterilebilir.

c) Sinuzi

Sinuzi ise yalnızca bitki toplumlarını içerir. Aynı koşullarda yaşayan, aynı forma sahip bitkilerin oluşturduğu toplumdur. Oldukça homojen bir yapıya sahiptir. Örneğin, bir tür algden oluşan bir deniz dibi, çayır ve meralıklar verilebilir.


4.3.2. Düşey makrostrüktür veya tabakalanma

Düşey makrostrüktür bir ekosistemden dikey yönde alınan bir kesitte ekosistemi oluşturan öğelerin işgal ettikleri tabakaları belirtir. Örneğin, bir orman ekosisteminde bu yapıyı kolayca gözleyebiliriz. En üst katta büyük boylu ışık ağaçları, onun altında daha küçük boylu gölge ağaçları, daha altta çalılar, daha altta otlar, daha altta yosun ve liken tabakaları ile üst toprak , alt toprak tabakaları ayırdedilebilir. Bu tabakalanmada ışık, sıcaklık, nem gibi biyolojik istekler rol oynar. Örneğin, bitkiler ışık isteklerine göre, ışık bitkileri - yarı ışık bitkileri - yarı gölge bitkileri - gölge bitkileri olarak sınıflandırılabilir. Işık bitkileri ışık azlığında fotosentez yetersizliğinden öldükleri için üst tabakayı, gölge bitkileri de ışık isteklerinin azlığı yanında rüzgar, don gibi extrem iklim şartlarından etkilenmemek için de alt tabakayı oluştururlar.

Karasal ekosistemlerde açıkça görebileceğimiz tabakalanma olayını su ekosistemlerinde göremeyebiliriz. Zira denizlerde yaşayan balık ve su canlıları günün saatlerine göre su yüzeyinden 200 m. ve hatta daha derinlere doğru hareket halindedir. Böylece organizmaların bir kısmı geçici, bir kısmı da tabakaya bağlı bir mekan düzeni gösterir.

4.3.3. Mikrostrüktür

Bazı ekosistemler gerek yatay ve gerekse düşey yönde düzenli bir yerleşim göstermezler. Canlılar ekosistem içerisinde rastgele ve heterojen alarak dağılmıştır. Bu ekosistemlerde mikrostrüktür görülmez. Verimsiz bir çölde çok az otsu bitkinin gelişigüzel dağılım gösterdiği bu gibi ekosistemlerde ancak bir mikrostrüktür sözkonusudur.
4.4. EKOSİSTEMLERİN CANLILAR TOPLUMU BAKIMINDAN YAPISI

Ekosistemlerin canlılar toplumu bakımından belirgin iki karakteristiği incelenir. Bunlardan birincisi; ekosistemdeki organizmaların tür ve birey özellikleri bakımından yapısı, ikincisi ise canlıların fonksiyonel açıdan özellikleridir.


4.4.1. EKOSİSTEMLERİN TÜR VE BİREY ÖZELLİKLERİ BAKIMINDAN YAPISI

Bir ekosistemin canlılar toplumu bakımından yapısının kavranabilmesi için öncelikle bu ekosistemdeki tür yoğunluğu ve türe ait birey yoğunluğu belirlenmelidir. Çünkü tür ve birey yoğunluğu ekosistemlerin dengesini etkileyen en önemli iki faktördür. Tür yoğunluğu denince, bir ekosistemde veya birim alanda yer alan canlı türü sayısı veya türlerden oluşan populasyonların sayısı anlaşılır. Birey yoğunluğu denince de birim alanda bulunan bir türe ait bireylerin sayısı anlaşılır.

Ekosistemlerde tür ve birey sayıları arasında belirli kurallar ve dengeler vardır. Bu kurallar daha önce de belirtildiği gibi yaşam birliğinin temel ilkeleri adı altında şu şekilde ifade edilmektedir.

(1) Bir ekosistemde ekolojik koşullar ne kadar çeşitli ise veya organizmaların çoğunluğuna ait optimuma ne kadar yakınsa orada yaşayan canlılar toplumundaki tür sayısı o kadar fazla, türlerdeki birey sayısı az olur.

(2) Buna karşın, bir ekosistemdeki ekolojik koşulların çeşitliliği az ise veya organizmaların çoğunluğuna ait optimum koşullardan uzaksa bu ekosistem tür sayısı bakımından fakir olur. Fakat belirli bir türe ait birey sayısı fazla olur.

Bu temel kurallara göre bir ekosistemdeki tür ve birey sayıları ters orantılıdır. Bu zıt bağıntı sınırlayıcı faktör yasasının bir sonucudur. Optimum derecede çeşitli yaşam koşullarına sahip bir ekosistem bircok tür için gerekli çevre şartlarına sahiptir. Burada tür sayısı fazla olur fakat türler arası rekabet ve yırtıcılık gibi türlerarası beslenme ilişkileri sonucu türlerin birey sayıları az olur. Böylece ekosistemde bir denge kurularak türlerin birey sayısı belirli yerde dondurulur. Bunun aksine bir ekosistemdeki çevresel koşulların azlığı durumunda bu koşullara uyum sağlayabilecek canlı türü sayısı da az olacaktır. Ancak canlı türü az olunca da alanı doldurmak için bir türe ait birey sayısı cok olmak zorundadır. Zaten koşullar da bu sınırlı sayıdaki türlerin gelişmesine müsaittir. Koşulların çok extrem (aşırı ) olması durumunda sadece bir veya birkaç tür canlının yaşayabildiği biyotoplara "extrem biyotoplar" burada yaşayan canlılara da özelleşmiş canlılar veya "spesiyalistler" denir. Örneğin ülkemizde Tuz gölü civarında yer alan aşırı tuzlu topraklarda yaşayan tuzcul bitkiler buna örnek olarak verilebilir. Bu da yaşam birliği temel ilkelerini doğrulamaktadır. Buna dayanarak türler ve birey sayıları arasında şu ilişki kurulabilir "Ekositemlerde bir yaşam beraberliğinin şekillenmesinde türlerarası rekabet, türler içi gerilime kıyasla daha büyük öneme sahiptir". Bu kural hem bitkiler ve hem de hayvanlar için geçerlidir.

Bir ekosistem tür sayısı bakımından ne kadar zenginse canlıların dağılımı da o kadar heterojendir. Yani kısa mesafelerde bile canlıların tür ve sayısal olarak dağılımı çok farklılıklar arz eder. Tür sayısı ne kadar az ise canlıların dağılımı da ona yakın olarak homojendir. Bir ekosistemdeki canlıları teker teker sayarak tür ve birey sayısını belirlemek çok güçtür. Bu nedenle canlı sayımlarında deneme alanı alınarak buralarda sayımlar yapılır veya hava fotografları alma tekniğine sahip ülkelerde bu sayımlar hava fotoğrafları yardımıyla yapılabilir. Böylece ekosistemlerdeki canlıların tür ve sayısı belirlenerek ekosistemlerin çeşitliliği karakterize edilir. Ekosistem çeşitliliği deyince de o ekosistemi oluşturan canlı toplumlarının tür sayısı ve birey yoğunluğu bakımından yapısı anlaşılır. Böylece çesitli yöntemler kullanılarak "çeşitlilik indisleri" veya çeşitlilik değerleri hesaplanır.


Yüklə 0,78 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə