I. BÖLÜM : ekolojiye giRİŞ



Yüklə 0,78 Mb.
səhifə2/11
tarix17.01.2018
ölçüsü0,78 Mb.
#21317
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11

3) Doğanın kendini denetimi vardır

Aslında bu ilke doğanın sınırlılığı ile sıkı sıkıya bağımlıdır. Doğa hiçbir şeye sınırsız olarak müsaade etmez. Kendi kapasitesini aşmak isteyen milyonlarca yıldan beri olaşan dengeyi bozucu olayları frenleyerek dengede tutar. Hiçbir canlı popülasyonu sınırsız artamaz, başka ekosistemleri işgal edemez.

4) Doğa kendine yapılan tüm etkilere tepki gösterir

Doğaya ve doğal dengeye karşı yapılan her müdahaleye doğa olumlu veya olumsuz yönde tepki gösterir. Örneğin, ormanların yok edilmesine doğanın tepkisi şöyle olur; yağan yağmurlar toprağa sızamaz, erozyon ve taşkınlarla toprak taşınarak bitki yetiştirecek toprak kalmaz, yeraltı suları azalır, su dolaşımı bozulur ve çölleşme başlar. Herhangi bir hayvan türünün avlanma veya diğer sebeplerden dolayı yok edilmesi ile ü türün doğal düşmanlarının artmasına yol açar.

5) Doğada birçok canlının bir arada yaşamasına dayalı çeşitlilik ilkesi vardır

Bu çeşitlilik ekolojik süksesyonla (ekolojik gelişme aşamaları) milyonlarca yıldan beri sağlanmıştır ve yaşayan her canlı türü diğer türlerle karşılıklı ilişki kurarak ekosistemi oluşturur.

6) Doğa en uygun çözümü bulur

Doğadaki canlılar ekolojik süksesyonla (ekolojik gelişme aşamaları) milyonlarca yıldan beri bulundukları ortama adapte olmuş ve un uygun ekolojik ilişki ağını kurmuştur. Doğaya yapılan her müdahalede bu ilişki ağının müsaade ettiği doğal kurallar çerçevesinde doğa kendine uygun çözümü bulur.

7) Doğada var olan hiçbir şey yok olmaz

Termodinamik, ekolojik döngü ve enerji akımı kuralları gereği doğadaki hiçbir şey yok olmaz. Ancak bir halden başka bir hale, bir formdan başka bir forma geçer. Baca dumanları, atık sular, katı atıklar ve diğer tüm çevre kirleticiler biyosfer içerisinde doğal kurallar gereği hareket eder. Arıtma kapasitesinden fazla doğaya verilen tüm atıklar aynı haliyle veya çoğunlukla şekil değiştirerek yeniden ortaya çıkarlar. Bu nedenle doğanın arıtma kapasitesi ilkesine uymak için çevre kirleticileri kaynağında arıtmak gerekir.

8) Doğayla birlikte hareket etme ve doğal kurallara uymak gerekir

9) Geleneksel ekolojik ilkelerin arkasında doğa kuralları vardır

10) Doğadaki her yararlı işlevin doğaya bir bedeli vardır

1.8. EKOLOJİNİN OLAYLARA YAKLAŞIMI VE ARAŞTIRMA -İNCELEME YÖNTEMLERİ
Ekoloji biliminin kurucusu olarak kabul edilen E. Haeckel, ekolojinin amacını "Tek başına yaşayan canlıların birbirleri ve çevreleri arasındaki ilişkileri incelemek" olarak tanımlamıştır. Yaygın olarak biyolojide kullanılan ve deneysel temellere dayanan bu tanım "autekoloji" olarak bilinir. Daha sonra bu tanım K. Mobius tarafından geliştirilerek tek başına bireylerin incelenmesinin yanısıra doğada bir arada bulunan hayvan ve bitki topluluklarının bir arada ele alınmasın gerekleri üzerinde durmuş ve canlı topluluklarının çok yönlü olarak incelenmesinin gerektiğini belirtmiştir. Karşılıklı ilişkilerin incelenmesine de "sinekoloji" adı verilir.

Genelde tüm bilim dallarının konulara yaklaşımı ve olayları araştırmasında kullandıkları "indirgemeli" ve "bütünsel" yaklaşımlar ekolojide de kullanılır. Ancak doğa ve ekosistemler bir bütün olarak işlediği için bütünsel yaklaşım ağır basar. Bu yaklaşımlar kısaca şöyle özetlenebilir.

İndirgemeli yaklaşım yönteminde, bir sistem veya bir bütün parçalara bölünerek parçalar tek ele alınarak incelenir ve daha sonra neden-sonuç ilişkisine dayanarak bunlar birleştirilir. Fizik ve kimya gibi deneysel ağırlıklı bilimlerde çokça kullanılan bu yaklaşım olayların tek tek ayrılması ve fonksiyonlarının belirlenmesi amacıyla ekolojide de kullanılır. Çevre mühendisliği çok disiplinli "multi disipliner" bir bilim olması nedeniyle olaylar veya ekosistemler parçalara ayrılır, her parça kendi sahasında uzman araştırmacılar tarafından incelenerek, mekanizmalar aydınlatılır. Daha sonra bir araya gelen bu uzmanlar bütünsel yaklaşım ilkelerini kullanarak birlikte tartışarak elde ettikleri sonuçlarla bir olayın, sistemin aydınlatılmasını veya bir cihazın geliştirilmesini sağlarlar. Diğer taraftan ekolojik olaylar yani çevre sorunları bir bütünsellik taşır. Bu nedenle de ekolojik olayları incelerken çoğu zaman olaylar bir bütünsellik içinde ele alınır. Çağdaş ekoloji, doğadaki çok çeşitli olay ve faktörler arasındaki ilişkileri incelerken doğayı (ekosistemi) bir bütün olarak ele alır. Bu nedenle ekoloji bütünsel yaklaşıma ağırlık verir. Ekolojide doğadaki olayların tek başına nasıl işlediğinden çok birbirleri ile etkileşerek nasıl bir bütün oluşturdukları ve bunların aralarında nasıl bir toplam etki gösterdikleri, aralarındaki ilişkilerin sonuçlarının ne olduğu önemlidir. Bütünsel yaklaşım çağdaş ekolojinin en önemli özelliklerinden biridir. Örneğin tarım ürünlerini yok eden bir böcekle kimyasal savaş esnasında DDT veya diğer insektisitlerin kullanılması ile belirli bir süre zarfında bu böceğin populasyonunu ekonomik zarar eşiğinin altında tutabilmekteyiz. Ancak uzun zaman içerisinde bu böceğin bazı bireyleri insektiside direnç kazanarak insektisitten ölmemekte, insektisitten doğal düşmanları öldüğü için de hızla çoğalarak eskisinden daha zararlı olabilmektedir. İnsektisit doğada parçalanmayarak uzun yıllar kalmakta ve besi suyu ile tarım ürünlerine, oradan da beslenme basamakları yoluyla insanlara geçip en az 10 kat yoğunlaşarak biyolojik birikime neden olmaktadır. İşte ekoloji en basit örneğini verdiğimiz bu olayların tümünü dikkate alarak olaylara yaklaşmak zorundadır.

Ekoloji doğadaki canlı ve cansız varlıkların yapı ve fonksiyonlarını incelediğinden, doğadaki varlıkların karakteristiklerini ve aralarındaki ilişkileri ortaya çıkaracak yöntemler kullanmak zorundadır. Bu yöntemlerin en önemlileri şunlardır:

(1) Doğada yapılacak gözlemler ile yaşam ortamının ( çevrenin) tanıtımı

(2) Arazi ve laboratuarda yapılacak deneysel yöntemler

(3) Model oluşturulması ve matematiksel sistem analizleri yapılması.

Bu üç yöntem hakkında özet bilgi verilecektir.


1.8.1. ÇEVRENİN (EKOSİSTEMİN) TANITIMI
Çevrenin tanıtımı esnasında, araştırma alanındaki doğal varlıklara ait gözlem, ölçüm ve sayımlar yapılır söz konusu bölgenin canlı ve cansız çevre öğeleri hakkında bilgi toplanır. örneğin, inceleme konusu bir orman ekosistemi ise; ekosistemin üstünde bulunduğu arazinin denizden yüksekliği, denizden uzaklığı, eğimi, bakısı gibi fizyografik faktörler ile iklim, toprak ve bitki örtüsünün belirtilmesi, ormana faydalı ve zararlı hayvanların tespiti gerekir. Ekolojide gözlem ve arazi çalışmalarına dayanarak yapılacak karşılaştırma ile eşdeğer varlıkların ekolojisini anlama bakımından çok değerli sonuçlar alınmaktadır. Gerçekten bir organizmanın orman, tarla gibi çeşitli biyotoplarda, değişik toprak türü ve çeşitli toprak derinliklerinde yaşayanlarının karşılaştırılması, bu canlının yaşamı üzerinde toprak, mevki, ve vegetasyonun etkilerini ortaya koyacaktır. Bu tanıtımın nasıl yapılacağı özel yöntemlerle belirtilir. Bunun yerine ayrıntılı laboratuar çalışmalarını öneren uzmanlar vardır. Ancak canlılar yaşam koşullarına uyum sağlamak için değişik ortamlarda, değişik koşullara farklı tepki vermeleri nedeniyle, çevrenin tanıtımı yerine laboratuar çalışmalarının önerilmesi çoğu kez yanlış sonuçlar vermektedir.
1.8.2. ARAZİ VE LABORATUVAR DENEYLERİ
Arazide istatistik yöntemlere göre belirlenen deneme alanlarında deneme çalışmaları ve alınacak örnekler ile laboratuarda yapılacak çok değişkenli fizyolojik deneyler ve kimyasal, fiziksel analizler de ekolojik araştırmalar için önemli bir yöntemdir. Özellikle toprak ve yaprak analizlerinden bitki beslenmesi, izole edilmiş kısım ve organlarla laboratuarda yapılacak fizyolojik denemelerden bitki gelişimi ve madde değişimi olayları hakkında detaylı bilgiler elde edilir. Esasen çok sayıda faktörün canlılar üzerinde etki etmesi ve istenen faktörün tek başına etkisinin doğal koşullarda tespitinin zor olması nedeniyle istenen faktör ve istenen canlı etkileşiminin belirlenmesi için laboratuar koşulları bazen zorunlu hale gelmektedir.
1.8.3. MODEL OLUŞTURULMASI VE SİSTEM ANALİZLERİ
Ekolojik araştırmalarda içice girmiş ekolojik koşullar ve süreçler ile girift ekosistemleri incelemek söz konusu ise, bunlara ait araştırmalar da karmaşık karaktere uyacak yöntemlerle yapılması gerekir. Bu özelliklere sahip ilişkiler ne doğadaki gözlemler ve ne de geniş çaplı arazi deneyleri ile açıklanamazlar. Bu gibi durumlarda model oluşturması yöntemleri uygulanır. Model oluşturulması, dağınık haldeki bilgilere ait ilişkileri açıklayabilmek veya karmaşık olayları çözebilmek için başvurulan bilimsel bir çalışma yöntemidir. Bu yöntemlerin esası, gerçeğe uyacak yaklaşımlarla bazı varsayımları kabul etme, araştırılacak olayların veya doğal varlıkların belirli kesimlerinin basitleştirilmiş, şematik hale sokulmuş, yahut matematiksel formüllerle ifade edilmiş şekilde eşdeğerlerini elde etmektir. Olayların veya doğal varlıkların bu şekilde elde edilmiş eşdeğerlerine model denir.

Bir olayı veya ekolojik problemi çözmede model olarak, "sözcük modeli", "şekil modeli", ve "matematik model" gibi çeşitli modeller geliştirilebilir. Bazen da bunların kombinasyonu kullanılır. Model oluşturulması ve sistem analizleri geniş bir konu olması sebebiyle çevre modellemesi dersinde görülecektir.


1.9. EKOLOJİK ARAŞTIRMALARDA KARŞILAŞILAN ZORLUKLAR
Ekosistemlerin öğeleri ve çalışma biçimleri çok daha karmaşık olmasına rağmen, ekosistemlerin çalışması yeni model bir araba veya uzay yolculuğuna çıkan bir uzay aracı kadar insanların dikkatini çekmez. Aslında ekosistemlerin çalışma mekanizmaları makinelerden çok daha karmaşıktır. Ekolojik olaylarda dikkat çeken şimşek ve bulut gibi olaylar ise her zaman karşılaşılan olaylar olarak kabul edilir. Bu nedenlerle ekolojik döngüler iyi işlediği müddetçe dikkat çekmez ve önemsenmez. Ekosistemlerde bir bozulma olunca ve bu bozulma insan sağlığını tehdit edici nitelik kazanınca olayların üzerine gidilir. Ekosistemlerin en önemli yapı birimlerinden olan canlı ve cansız varlıkların her birinin bir diğeri ile veya birçok diğer faktör ile ilişkisi vardır. Bu ilişkilerin çok karmaşık ve çok yönlü olması, ekolojik araştırmaları yaparken ve ilgili doğa kanunlarını ortaya çıkarırken zamanın bilimsel gelişmişlik seviyesi ölçüsünde bazı eksiklik ve hataların yapılmasına yol açabilir. Bugünkü teknoloji ve bilimsel gelişmeler ışığında yapılan bir ekolojik araştırmanın teknoloji geliştikçe eksikleri ortaya çıkabilir. Bu nedenle ekolojik araştırmalar en yeni bilgi, teknoloji ve modern yöntemlerin kullanılmasını gerektirir. Buna örnek olarak fotosentez olayını verebiliriz. Bilim ve teknoloji geliştikçe her geçen gün fotosentez mekanizmasının yeni yönleri ortaya çıkmakta ve olay her geçen gün daha iyi açıklanmaktadır. Canlılarda her an oluşan birçok metabolik reaksiyon birbiri ile sıkı sıkıya bağımlıdır ve birbirini etkileyici rol oynar. Bunların açıklanması da teknoloji ilerledikçe daha iyi bir şekilde yapılabilmektedir. Ancak bu buluşlarda her geçen gün yeni ilerlemeler kaydedilmektedir. Bütün bunlara rağmen bir canlının ölümüne neden olan faktör belirlenebiliyor, ancak ölümü sağlayan mekanizma tam olarak aydınlatılamıyor veya her geçen gün bu mekanizmada yeni halkalar ortaya çıkarılıyor.

Metabolik değişiklikleri belirlemek için canlılar üzerinde yapılan birçok kimyasal analiz, genellikle ölü dokularda yapılır ve bu dokulardaki madde birikimleri tespit edilebilir. Dokulardaki madde birikimleri canlı ve ölü halde iken çeşitli kimyasal reaksiyonlar nedeniyle değişebilir ve bu değerler canlılık hakkında tam fikir vermeyebilir. Yine canlılar üzerinde birçok faktör etki ettiğinden çoğu zaman hangi faktörün tepkiye neden olduğu gözden kaçabilir. Hiçbir analiz veya yöntemle canlı dinamizmi ve canlılar arasındaki etkileşimi tam anlamıyla açıklamak mümkün değildir. Ancak belirli bir zaman ve mekan durdurması yapılarak sonuca varılabilir. Yine birçok canlı değişik fiziksel ve kimyasal koşullar ile ekolojik şartlar karşısında farklı tepkiler verebilir. Laboratuar şartlarında farklı, doğal şartlarda farklı davranabilir. Bu da yanıltıcı sonuçlara neden olur.

Bu ve buna benzer nedenlerle ekolojik araştırmalarda hiçbir zaman iki kere ikinin dört ettiği gibi kesin ve nihai sonuçlara varılamaz. Teknoloji ilerledikçe incelenen ekolojik problemin yeni halkaları ortaya çıkabilir.

2. BÖLÜM : EKOLOJİDE TEMEL KAVRAMLAR


Çevre mühendisliği ekolojisi dersinde yapılacak açıklamalar esnasında bazı kavram ve deyimler sık sık kullanılacak ve yapılan açıklamalar bu deyimlere dayalı olacaktır. Her bilim dalında kullanılan terimler başlı başına bir sözlük oluşturacak kadar çoktur. Bu nedenle konular içinde çok fazla geçen, önemli terimlerin açıklanması uygun görülmüştür.

Diğer taraftan açıklanacak olan kavramların birçoğu birbirleri ile çok yakından ilişkili olup iki veya daha fazla kavramın bazı bilim adamları tarafından yapılan tanımları birbiri ile örtüşmekte ve bazen eşanlam verebilmektedir. Ekolojide bundan kaçınmak mümkün değildir. Ancak yine de ekolojik kavramlar açıklanırken her kavramın kendine özgü yön ve tanımı öne çıkarılmıştır.


2.1. ÇEVRE KAVRAMI
Çevre sözcüğü zamanımızda bir anahtar deyimdir. Doğal sistemlerin yapı ve fonksiyonlarını kavrayabilmek için son derece önemli bir kavramdır. Bu nedenle konuşma diline girecek kadar güncelleşmiştir. Gerçekten "çevre sorunları" ve çevre kirlenmesi" gibi deyimler hem konuşma, hem de yazı dilinde çokça kullanılır. Çevre sorunları o derece ilerlemiştir ki ülkemizde olduğu gibi birçok ülkede bu sorunları çözmek için üniversite düzeyinde birçok çevre mühendisliği bölümleri açılmıştır. Bu nedenle önce çevre kavramını iyice anlamalıyız. Bu konuda çeşitli uzman ve araştırmacılar tarafından yapılan tanımlamalar şu şekilde özetlenebilir(Çepel, 1983):

"Bir canlının yaşamı üzerinde etkili tüm faktörlerin kompleksi olarak ekosistemi ifade eder" (Brunig ve Mayer, 1980).

"Canlıları etkileyen fiziksel, kimyasal ve biyolojik faktörlerin bütünlüğüdür" (Brunig ve Mayer, 1980).

"Hayvanların etrafını saran, onların duygu ve reaksiyonlarını etkileyen dış dünyadır (Zooloji uzmanlarının yaptığı bir tanım).

"Belirli bir yaşam mekanında ektili olan fiziksel, kimyasal ve biyotik faktörlerin bütünüdür" (Ekoloji uzmanlarının ortak tanımı).

"İnsanın durumu ve gelişmesini etkileyen ve insanın kendi etrafından kaynaklanan etkilerdir. (Sosyoloji bilim dalı).

"Bir yaşam mekanındaki çanlıların varlığını ve gelişimini sağlayan etkili maddesel varlıklar, olaylar ve enerjilerin bütünlüğüdür (Stugren, 1978 ). Bu tanıma doğa bilimciler fikir birliği etmektedir.

"Organizmaların yaşamı üzerinde etkili faktörlerdir (tüm bilim dalları için )

"Canlı ve cansız varlıklar ile bunların karşılıklı ilişkilerinden oluşan biyolojik sistemleri ifade eder"

"Canlılar tarafından hammadde olarak alınan ve yararlanılan, ya da bu yararı ayarlayan tüm dış kuvvetlerin veya maddelerin toplamıdır" (Klötzi, 1980).

Buraya kadar yapılan tanımların ortak yanları dikkate alınırsa geniş anlamda çevre kavramın tanımı şu şekilde yapılabilir:

Çevre; insanların ve diğer canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları fiziki, biyolojik, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamdır (T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı).

"Çevre, bir organizma veya organizmalar toplumunun yaşamını sağladığı ortamı ve bu ortamda onu sürekli etkisi altında bulunduran süreçleri, enerjileri ve maddesel varlıkların tümünü ifade eder". Bu tanımdan anlaşılacağı gibi, bir canlının çevresini hem yeryüzü, hem de uzayda bulunan sayısız gezegen ve gök cisimleri oluşturur. Ancak buna rağmen her canlı belirli bir ortama kendini adapte ederek yaşamakta ve o ortamın koşulları ile ilişkiye girerek kendine özel bir mekan seçmektedir. Bu mekana canlılar açısından "etkili özel çevre" denir. Çevreyi oluşturan madde, enerji ve bunlar arasındaki süreçlere "çevre faktörleri" veya "ekolojik faktörler" denir ve kısaca (1) Biyotik faktörler (insan,hayvan, bitki, mikroorganizma), (2) Klimatik faktörler (ışık, sıcaklık, nem, yağışlar, hava hareketleri), (3) Edafik faktörler (toprak özellikleri) ve (4) Fizyografik faktörler (enlem-boylam, denizden yatay ve dikey uzaklık, bakı, yeryüzü şekli) olmak üzere dört gruba ayrılırlar. Çevrenin bileşenleri (elamanları, öğeleri) Şekil ‘deki gibi şematik olarak gösterilebilir.














Şekil . Bir canlı veya canlılar grubunun çevresini oluşturan faktörler.


Doğada büyük-küçük hiçbir canlı tek başına bulunamaz ve diğer canlıların var olmadığı, belirli fiziksel-kimyasal şartların bulunmadığı ortamda yaşayamaz. Böyle bir ortamı aya ayak basan astronotların filmlerinde çok rahatlıkla görebiliriz. Ayda veya aydaki koşulların bile bulunmadığı ortamlarda yaşamak ancak uydu kentler yapmak ve yaşama uygun koşulları yapay olarak oluşturmakla mümkün olabilir. Ekolojik anlamda çevre sözcüğü, bireyle ilişkili canlı ve cansız her şeyi kapsar.

Bir organizma ile aynı ortamı paylaşan ve organizmayı direkt veya dolaylı olarak çeşitli şekilde etkileyen tüm canlılar, organizmanın canlı çevresini oluşturur. Canlıların haricinde organizmayı etkileyen hava, su, toprak, iklim faktörleri gibi etkenler de organizmanın cansız çevresini oluşturur. Canlı ve cansız çevre diye ayırdığımız faktörler aslında birbirinden ayırt edilemez ve her an birbiri ile çok ahenkli bir ilişki içindedir. Organizmamız da onların birbiri ile oluşturduğu bu ahenk ve düzenden ayrılamaz ve doğal denge dediğimiz bu deveranda birlikte yaşar.

Çevre ile eş anlamda kullanılan ve daha çok bitkilerin yaşam mekanlarını ifade etmek için birçok literatürde (yayında) "Yetişme ortamı" veya "habitat" terimini kullanılmaktadır. Ancak habitat deyimi son yıllarda insanların yaşam ortamı yani çevresini tanımlamak için de kullanılmaktadır.

Yetişme ortamı veya habitat "canlıların bulunduğu doğal mekanlarda, yaşama ve gelişmelerini sağlayan ve onları sürekli etkisi altında bulundurun doğal faktörlerin bütünlüğüdür" şeklinde bir tanımlama ile birçok literatürde çevre kavramının eş anlamlısı olarak kullanılmaktadır.


2.2. ÇEVRE KİRLİLİĞİ
Çevre kirliği konusunda birçok tarif yapılmıştır. Bunlardan bazıları şunlardır:

Ekologlara göre; " Bir ekosistemin dengesini bozan her şey çevre kirleticidir ve bu olay da çevre kirliliğidir". Bu tanım çok hassas bir tanımdır ve günümüzde insanların hemen hemen her faaliyeti bu tanıma aykırıdır. Bu nedenle oluşturulan kirleticilerin canlılara zarar verme sınırlarını göz önüne alan aşağıdaki tanım günümüz için çevre kirliliği tanımını daha mantıklı bir şekilde ifade eder.

Yukarıdaki tanımın yerine mühendislere tarafından yapılan ve ; " insanların neden olduğu kalite değişimleri ile, çevrenin bugünkü veya gelecekteki faydalı maksatlar için kullanılabilirliğine zarar verilmesidir" veya " Her türlü kirleticinin belirli bir zaman aralığında alıcı ortama (çevreye) verilmesi sonucu bu süre zarfında insan, hayvan, bitki ve mikroorganizmalar olmak üzere tüm canlılar ve eşyalar üzerinde zararlı ve kabul edilebilecek tesirler oluşmasıdır" şeklindeki tanım daha geniş kapsamlı bir tanımdır ve pratikte daha kullanışlıdır.

İşte bu tanım çerçevesinde 'Çevre Kanunu' ve ilgili yönetmelikler çıkarılmıştır. Örneğin 'Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği'nde suda bulunabilecek insan sağlığına zarar veren ağır metal ve diğer kirleticiler için üst sınır değerler konmuştur. Kirleticilerin bu değerlerinin altında suda bulunması kirlilik kabul edilmez ve bunlar suda bazen doğal olarak bulunabilirler ve suyun kullanımına engel teşkil etmezler. Hava kirliliğinde de durum aynıdır. Kükürt dioksit bazen bataklıklarda ve termal su kaynaklarında oluşur. Eğer konsantrasyonu canlılara zarar verme eşiğinden az ise kirletici kabul edilmez ve 25 µikrogram/m3’ün altında ise bitkilere gübre etkisi yapar.

Dünya Sağlık Örgütü ise çevre kirliliğini " İnsanlara, hayvanlara, bitkilere ve eşyalara zarar veren her şey" olarak tanımlamıştır.
2.3 BİYOTOP
Kelime anlamıyla, "biyos" terimi yaşam, hayat, "tope" terimi de yer, mekan karşılığı olarak kullanılır. Ancak literatürde yapılan tanımlamalarda bu deyim bazı bilim adamlarına göre cansız çevreyi, bazılarına göre de hem canlı hem de cansız çevreyi kapsamaktadır. Örneğin, Klotzi (1980)' e göre "Biyotop, bir ekosistemdeki tüm cansız faktörlerin bütünlüğüdür" şeklinde tanımlanırken, bazı ekoloji uzmanları ise, yetişme ortamı= habitat yerine çoğu kez biyotop deyimini kullanmakta fakat biyotop deyiminin yetişme ortamından daha geniş anlam ifade ederek, cansız cevre faktörleri yanında, yaşayan öğeleri ve canlı toplumlarını da kapsadığı ifade edilmektedir.

Bu açıklamalar ışığında biyotop, "Belirli canlı toplumları için, kendine özgü homojen yetişme koşullarına sahip yaşam mekanlarını, barındırdığı canlılarla birlikte ifada eden bir deyimdir" şeklinde tanımlanabilir.


2.4. EKOLOJİK NİŞ (EKOLOJİK BENZERLİK)
Canlıların ekolojik yönden birbirine benzerliği olarak bilinen ekolojik niş; bir canlının veya bir popülasyonun yaşam mekanı ile birlikte, yaşamını sürdürebilmesi için gereksinim duyduğu ekolojik isteklerin tümünü birden ifade eder. Bazı araştırmacılar ekolojik nişi sadece canlının fiziksel mekanı veya nerede bulunabileceği şeklinde yani bir anlamda "adres" karşılığında kullanırken, bazıları ise bu deyimi bir canlının yaşam ilişkileri, fonksiyonu yada diğer bir anlatışla "meslek"ini belirtmek için kullanmaktadır. Bu anlamda Türkiye'deki koyunlar, Amerika'daki bizonlar, Avustralya'daki kangurular otlama gibi ortak bir yaşam fonksiyonundan dolayı aynı nişe sahip canlılar olarak kabul edilmektedir.

Niş konusunda yapılan bu iki ayrı anlamı gidermek için "mekan nişi" ve "fonksiyonel niş" deyimleri birbirinden ayrılmıştır. Mekan nişi, "Bir canlı türün uyum sağladığı, ekolojik faktörler bütünlüğünün yarattığı yaşam ortamı", fonksiyonel niş de, "Bir türün yaşam ortamındaki doğal koşullarda gerçekleştirdiği fonksiyonel süreçlerdir" şeklinde tanımlanmaktadır. Bu iki tanımlama dikkate alınırsa niş burada üç ayrı anlam ifade etmektedir. Birincisi, canlının yaşadığı yer "adres", ikincisi, canlının yaşam ortamında gerçekleştirdiği fonksiyonel süreçler "meslek", üçüncüsü de canlının yaşamını ve gelişmesini sağlayan çevre faktörleri bütünlüğü yani ekosistemi ifade etmektedir.

Canlılar arasındaki ekolojik benzerliği belirtmek için her canlının önemli yaşam fonksiyonlarını etkileyen çevresel faktörlerin reaksiyon genişliklerini grafiksel olarak çizmek suretiyle canlıların ekolojik nişleri ortaya konabilir.
2.5. POPULASYON
Popülasyon; belirli bir zaman içerisinde bir ortama yerleşmiş bir türün tüm bireylerinden oluşan grup veya toplumlardır. Ekolojik anlamda canlılar toplumunun yapı bakımından ilk basamağını oluşturur. Popülasyon zaman ve mekan bakımından sınırlıdır, popülasyonu oluşturan bireyler karşılıklı ilişkilere sahiptir ve genetik bir süreklilik mevcuttur. Örneğin, Abant Gölündeki alabalık (Salmo trutta abanticus) popülasyonu, Kars-Sarıkamış'taki sarıçam (Pinus sylvestris) popülasyonu , Muğla-Köyceğiz'deki sığla ağacı (Liquidamber orientalis) populasyonu.
2.6. YAŞAM BİRLİĞİ
Belirli bir mekanda (ekosistemde) bir araya gelen tüm popülasyonların karşılıklı ilişkiler kurarak oluşturduğu canlılar toplumudur. Biyom, biyoşenoze, ekosistem, biyotik toplum, canlılar toplumu ve yaşam beraberliği ile eş anlamda kullanılmaktadır. Bir yaşam birliği yerine göre sadece hayvan veya mikroorganizma populasyonlarından oluşabileceği gibi bitki, hayvan ve mikroorganizma populasyonları bir araya gelerek bir canlılar toplumu da oluşturabilirler. Bir yaşam birliğinin hangi canlı populasyonlarından oluşacağını belirleyen en önemli etken iklimdir. İklim koşulları da ekvatordan uzaklaştıkça makro ölçekte karakteristik olarak değişmektedir. Bu nedenle ekvatordan uzaklaştıkça oluşan değişik iklim kuşaklarında değişik canlı toplumları bir araya gelerek yaşamaktadır. İşte ekvatordan uzaklaştıkça oluşan büyük iklim kuşaklarına paralel olarak bulunan canlılar toplumuna "büyük yaşam zonları" veya "biyom" denmektedir. Yeryüzünde oluşan değişik ekosistemlere uygun olarak gelişim gösteren çok sayıda yaşam birlikleri mevcuttur. Bu yaşam birliklerinin en büyüğü de tümünü içeren "biyom" dur.


Yüklə 0,78 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə