708
III BEYNƏLXALQ HƏMZƏ NİGARİ
TÜRK DÜNYASI MƏDƏNİ İRSİ SİMPOZİUMU
Osmanlı Devleti 1828-1829 Rus Savaşı sonrasında 14 Eylül 1829’da imzaladığı
Edirne anlaşmasıyla Kafkasya ve Gürcistan üzerindeki bütün hâkimiyet haklarını
Rusya’ya terk ettiğini açıkladı. Ancak Kafkasya halkları bu anlaşmayı kabul etmediler
(Habicoğlu, 1993: 83) .
Kafkasya’nın dağlık ve iç kesimlerinde Rus egemenliğine karşı direnişe geçen
Çerkes kabileleri güçlü bir karşı koyma hareketi başlatarak, 1830 ve 1840’lı yıllarda
Şeyh Şamil’in önderliğinde Rusların ileri hareketini engellemişler ve hâkim oldukları
bölgelere onları sokmamışlardır. Kafkasya’da çarlık rejiminin istila hareketine
karşı başlatılan ve yıllarca devam eden Çerkes kabilelerinin direnişi temeli İslami
inançtan kaynaklanan ve başını Şeyh Şamil’in çektiği “müridizm” hareketi ile istiklal
mücadelesine dönüşerek, özellikle 1840’lardan itibaren Ruslara büyük kayıplar
verdirdiler. Fakat Rusya 1859’da Şeyh Şamil’in teslim oluşundan sonra Doğu
Kafkasya’nın işgalini tamamlayarak, tüm gücüyle Batı Kafkasya’yı hâkimiyeti altına
almaya çalıştı (Habicoğlu, 1993: 14-15) .
Çarlık Rusya’nın bölgede üstünlüğü ele geçirerek yayılması batıda rahatsızlık
yaratmış ve Rusların ilerleyişini durdurmak için İngiltere, Fransa, Osmanlı Devleti
ve bölgedeki Çerkeslerle birleşerek 1853-1856’daki Kırım savaşında Ruslar
mağlup edilerek, 1856’da imzalanan Paris Anlaşması ile geçici olsa da durduruldu
(Armaoğlu, 1975:144-145).
Çerkeslerde Kırım savaşında aktif olarak yer almalarına rağmen imzalanan
anlaşmanın en ufak bir yerinde dahi adlarından söz edilmemesi emperyalist
güçlerin niyetlerini açıkça göstermesi bakımından önemlidir. Aynı zamanda
Osmanlı Devleti’nin Kuzey Kafkasya siyaseti de 1856 Paris anlaşmasıyla tamimiyle
sona ermiştir (Berzeg,1996: 43-62-63).
Rus Çarı II. Aleksandr, bu durumdan faydalanarak Kafkasya’nın kesin olarak zapt
edilmesine karar verip, bu amacının tahakkuku içinde Prens Baryatinski’yi Kafkasya
genel valiliğine tayin etti. Böylece Kafkas halkları, Çarlık Rusya’sının bilinçli olarak
tahakkümüne maruz kalmaya başladı (Yel, Gündüz, 2008: 953).
Rus Genel Valisi Baryatinski önce Kırım’ı abluka altına alarak deniz yoluyla
gelecek yardımları önledi. Daha sonra Doğu ve Batı Kafkasya’yı hâkimiyetine
almak için bölgede; Şeyh Şamil önderliğinde istiklal mücadelesi vermekte olan ve
Kafkasya’nın kaderini belirleye cek hareketi başlattı (Habicoğlu, 1993: 55).
5-Rusya’nın Kafkasya Hâkimiyeti ve Büyük Çerkes Sürgünü
Rusya, siyasi ve askeri bakımdan hâkimiyetine aldığı her coğrafyada ekonomik,
siyasi ve kültürel alanda da hâkim olmak şeklinde özetlenebilecek emperyalist bir
imparatorluk siyaseti uygulamıştır. Çarlık yönetimi hâkimiyetine geçirdiği her karış
toprak için ya sürgün ya asimilasyon ya da Hristiyanlaştırma olarak takip ettiği bu
siyasetini, Kırım ve Kafkasya’da da hâkimiyetini kesin olarak gerçekleştirinceye
kadar takip etmiştir (Yel, Gündüz, 2008: 954).
Çar hükümeti sürdürdüğü mücadele sonrasında egemenliği altına aldığı
Kafkasya’nın imparatorluğu ile bütünleşmesine yönelik siyaseti bölgedeki kabileleri
ya Rus hâkimiyetini kabul etmek ya da tehcir etmek seçenekleri arasında tercih
yapmak zorunda bırakmıştır (İpek, 20006: 28-29). Böylece, Çerkeslerin istiklal
mücadelelerinde başarısız olmaları büyük sürgün hareketine muhatap olmalarının
başlıca sebebi olmuştur. Yani Çar rejiminin işgalci ve yayılmacı siyaseti Kafkasya’da
göç, sürgün ve soykırım uygulamalarının hayata geçmesini ortaya çıkarmıştır.
709
III BEYNƏLXALQ HƏMZƏ NİGARİ
TÜRK DÜNYASI MƏDƏNİ İRSİ SİMPOZİUMU
Çarlık rejimi Kafkas kabilelerini önce Hristiyanlaştırma ardından asimile etmeye
çalışmış, karşı gelenleri katliam ve sürgüne tabi tutmuştur. Çerkes kabilelerine
karşı bu siyaset en şiddetli şekilde uygulanmıştır (McCarthy, 1998: 35). Sonuçta,
Çerkesler de ya daha kolay kontrol altında tutulabilecekleri bir bölge olan Kuban
bölgesindeki düzlüklere yerleşmeleri ya da bir daha dönmemek üzere Osmanlı
topraklarına göç etmeleri şeklinde iki seçenek sunulmuştur.
Çerkeslerin bütün karşı koymalarına rağmen sonucun değişmemesi üzerine
onların Osmanlı topraklarına yönelik kitlesel göç hareketleri başlatılmış olacaktır.
Çerkeslerin anayurtlarına ise Slavlar ve diğer Hristiyan topluluklar yerleştirilecektir
(Karpat, 2003: 109-110, Yılmaz, 204: 134).
Kafkaslardan Osmanlı Devletine yaptırılan Müslüman sürgün hareketlerini üç
dönem halinde incelemek mümkündür. Tabi ki baskılar sonrasında diğer yıllarda
münferit olarak veya daha küçük topluluklar halinde muhaceret devam etmiştir.
Sürgün dönmeleri; 1774 Küçük Kaynarca Anlaşması sonrasında başlayıp, 1853
Kırım Savaşı’na kadar devam eden, Kırım Savaşı sonrasında çarlık rejiminin yoğun
baskıları sebebiyle yapılan daha büyük ölçektekiler ve 1877–1878 Osmanlı Rus
Savaşı sonunda daha yoğun ve acılı bir şekilde gerçekleşmiş olan sürgünler olmak
üzeredir (Yel, Gündüz, 2008: 954).
Kafkasya’dan yaptırılan bu göçler çok açıklı bir süreç sonrasında Çarlık rejiminin
asimilasyon ve zorlamaları sonucunda gerçekleşmiş olduğundan göç ifadesi,
Çerkes muhaceretini açıklamak için çok hafif bir tabir olur. Çünkü Kuzey Kafkasya
halklarının 1857–1883 yılları arasında büyük gruplar halinde vatanlarından
ayrılmalarını göç olarak nitelendirmek mümkün değildir. Aslında bu, tamamıyla XIX.
yüzyıl boyunca Rusya’nın, Kuzey Kafkasya’ya hükmetme amacına yönelik saldırısına
karşı hür ve müstakil olmak için yapılan direnme sureci sonunda meydana gelmiş
ve bizzat Rusya eliyle desteklenmiş bir sürgün harekâtıdır (Yel, Gündüz, 2008: 956).
Rusya, Kafkasya’daki halklara hükmetme siyasetini kabullendirmek için düşmanca
davranmış ve bölge insanına asla güvenmemiştir. Kendi yüksek hâkimiyetini
kabullenen toplulukları Kafkaslara yerleştirmek istemesi, bölge halklarında buna
şiddetle karşı koymaları çatışmaları kaçınılmaz kılmıştır(Saydam,1997: 81, Yel,
Gündüz, 2008: 956). Devlet gücüne karşı fazla direnemeyen Kafkas halkları sonunda
kaçınılamaz acı gerçek olan sürgünle yüz yüze bırakılmışlardır. Çerkes muhacirleri
de Osmanlı Devletine hicret etmek zorunda kalmışlardır.
Eylül 1859’da Şeyh Şamil’in başlattığı istiklal mücadelesinin teslim olup
nihayetlen mesiyle, Çarlık 1859’da Doğu Kafkasya’yı işgal ettikten sonra tüm
gücüyle Batı Kafkasya üzerinde tahakküm kurarak hâkimiyetine almış, ardından
buralardaki Kafkas halkları üzerinde baskı oluşturarak, bölge halklarından olan
Çerkes kabilelerini göçe zorlamıştır. Çaresiz kalan Çerkes kabilelerinin bir kısmı
Çarlık hükümetinden Osmanlı Devletine göç etme isteğinde bulunmuştur. Bu
talebe izin veren yönetim göç müsaadesi istemeyip anayurtlarında kalmak isteyen
kabileleri de uyararak burada kalmalarının şartlarını kendilerine belirtmiştir.
Çerkes kabilelerinin kabul edilmez olarak gördüğü şartlar şunlardı: Kafkas ahalisi
dinlerini terk ederek Ortodoks Hıristiyanlığı seçeceklerdi. Rus göçmenlerin ticaret
ve ulaştırma merkezlerine iskân edilmeleri kabul edilecek, yerli Kafkas halkının
zirai araç-gerecine ve hayvanlarına el konularak, Rus göçmenlerine angarya
hizmette mecbur olacaklardı. İskân mahallerinde verimli araziler, Rus göçmenlerine
bırakılacak, Kafkas halkı kendi arazisini, daha az verimli ve hatta kurak arazi ile
değiştirmek mecburiyetinde kalacaktı. Bütün Kafkas halkı silahlarını bırakacak ya