712
III BEYNƏLXALQ HƏMZƏ NİGARİ
TÜRK DÜNYASI MƏDƏNİ İRSİ SİMPOZİUMU
bu talihsiz insanları, imparatorluğun çeşitli dominyonlarında güven içinde
yerleştirilmelerini sağlayacak önlemleri alabilmek için Osmanlı hükümeti, buradaki
Rus maslahatgüzarı ile müzakere halindedir. Anladığıma göre, Rus Maslahatgüzarı
Bab-ı Ali ile bazı düzenlemelerin yapılması konusunda kendi açısından her hangi bir
sorun bulunmadığını ve bu iş için hükümetine başvurduğunu ve talimat beklemekte
olduğunu belirtmiştir. HENRY L. BULWER” (Şahin, 2016: 2789)
XIX. yüzyılın ikinci yarsında daha etkin olarak Kafkasya’da yaşanan bu dram
Avrupa devletleri kendilerini birinci derecede ilgilendiren bir mesele olarak
bakmadıklarından duyarsız kalıp çok fazla tepki göstermemişlerdir (Göktepe, 2007:
82, Yel, Gündüz, 2008: 959). Fakat Rusya’nın daha da güçlenerek Karadeniz’in
tarafsızlığını kabul etmeyip buradaki ticareti engellemeye çalışması üzerine başta
İngiltere olmak üzere diğer Avrupa devletleri menfaatleri gereği bu gelişmelerle
ilgilenmeye başlamışlardır.
1864’te Petersburg’da görevli bulunan İngiltere sefiri Lord Lord Napyer, Kont
Russel’a yazdığı mektupta, Rusların Kafkas halklarını zorla vatanlarından çıkararak
çok kotu şartlar altında sürgün ettiğini, vatanlarında kalmak isteyenlere izin
verilmediğini ve çok sayıda insanın Osmanlı Devleti’ne göç etmek mecburiyetinde
kaldığını ifade etmiştir. Bunun dışında İngiltere Osmanlı Devleti’ne göç etmek
zorunda kalan Kafkas muhacirlerine yardım parası toplama amaçlı Londra’da bir
cemiyet kurmanın dışında bir yaptırımda bulunamamış ve bütün dünya bu haksız
muameleyi seyirci kalmıştır (Göktepe, 2007: 82).
6- Muhacirlerin Yaşadıkları Meseleler
XIX. yüzyılın en geniş kapsamlı muhaceret harekâtı olan Çerkes kabilelerinin
anayurtlarından sürgünü; kendi topraklarından sürülmeleri ile başlayan yaşadıkları
meseleler kesin iskân bölgelerine yerleştirilmelerine kadar devam etmiştir. Yaşanan
bu meseleleri üç başlıkta değerlendirmek mümkündür:
a- Muhacirlerin Sevkiyatları Süresinde Yaşadıkları Meseleler;
Çerkes muhacirlerin öncelikli yaşadıkları mesele sevk edilmek için Kafkasya’nın
Karadeniz limanlarına sürülmeleriyle başlayan ve sevk edilmeleri esnasında görülen
aksamalar ve tehlikelerdir. Kafkasya’nın Karadeniz limanlarından kendilerini Osmanlı
coğrafyasına götürecek gemileri uzun bir süre buralarda beklemek zorunda
kalan Çerkes muhacirleri açlık, sefalet, hastalık ve mevsimin olumsuz şartlarından
perişan oldukları gibi çoğu da telef olmuştur (Bala, 1977: 384). Çünkü kendilerini
Anadolu’nun Trabzon ve Samsun Limanlarına taşıyacak Osmanlı gemilerini
beklerken yiyecek, giyecek ve parasız olarak perişan halde üç dört ay açık havada
tutulmuşlardı. Daha Anadolu topraklarına ulaşamadan açlık, hastalık ve soğuktan
toplu ölümler başlamıştı. Örneğin; Tsemez’de bekleyen Çerkes muhacirlerinin sayısı
25.000 iken açlık, hastalık ve sefaletten, bunlardan yalnızca 15.000’i yolculuğa
çıkabilmiştir (Papşu, 2003: 123).
Çerkes kabilelerinin sevkiyatını Rusya, kendi savaş ve ticaret gemileri ile
sağlarken, yasak olmasına rağmen göçmen taşımak isteyen kayık ve sandallara
da açık pasaport verilerek taşıma izni vermişti. Karadeniz’in azgın dalgalarında
eski ve dayanıksız kayık ve sandallarla yapılan yolculuklarda, hem kapasitenin çok
üzerinde göçmen bindirilmesi hem de ulaşım vasıtalarının en ufak bir fırtınada
batması, günlerce denizde kalan göçmenlerin yiyecek, su sıkıntıları ile beraber açlık,
713
III BEYNƏLXALQ HƏMZƏ NİGARİ
TÜRK DÜNYASI MƏDƏNİ İRSİ SİMPOZİUMU
susuzluk ve hastalıklar sonucunda büyük tehlikeler ve kayıplar yaşanmıştır (Şahin,
2016: 2790).
Bunun yanında Fevait-i Osmaniye, tersane-i Amire, Tuna, Bursa adlı Osmanlılara
ait olan gemiler ve Rus kumpanyaları ile tüccarlara ait gemilerin kiralanması yoluyla
da göçmen nakli yapılmaktaydı (İpek, 2006: 41). Göçmenler için vapurların organize
edilmesi Bahriye nezaretinin sorumluluğunda idi.
Muhacirlerin nakli için bir kısmı insanlık adına bir kısmı da para kazanmak
amacıyla Karadeniz sahillerindeki çok sayıda balıkçı ve denizci, taka ve sandallarıyla
muhacirlerin taşınmasına başladılarsa da bu vasıtaların çoğu küçük olduğundan
kapasitelerinin üzerinde yolcu almaları sonrasında batmaları, insan kaybına sebep
olmasından bunların göçmen nakli yapmaları yasaklanacaktır.
Anayurtlarından sürülen Çerkes muhacirlerin sayılarının az olduğu dönemlerde,
Çerkes kabileleri doğrudan doğruya Kafkasya’dan İstanbul’a getirmişler, buradan
da Anadolu coğrafyasında farklı farklı bölgelere yerleştirilmişlerdir. Fakat 1859-
1864 yıllarından itibaren kitlesel olarak sürgün edilen Çerkes muhacirleri
Kafkasya’nın, Taman, Tuapse, Anapa, Tsemez, Soçi, Adler, Sohum, Poti, Batum
limanlardan gemilere bindirilerek, deniz yolu ile Osmanlı Devleti’nin başta Trabzon
olmak üzere Samsun, Sinop ve İnebolu gibi iskân bölgelerine en yakın Karadeniz
limanlarına taşınmaktaydılar (BOA. DH. MKT 1324/47,BOA. Y. A. HUS 175/112). Daha
sonra muhacir sayısının büyük artış gösterdiği zamanlarda ihtiyaca göre Giresun,
Batum, Akçaabat, Fatsa ve Ayancık iskeleleri de kullanılmaktaydı (Habiçoğlu 1993:
78-79).
Muhacirler beraberlerinde götürmek istedikleri hayvanlarını ve eşyalarını
vapurlara almadıkları için ya anayurtlarında terk ya da yok pahasına satmak
mecburiyetinde kalmakta idiler (Erkan, 1996: 83, Firuzoğlu, 1999: 692). Çerkes
muhacirlerinin Osmanlı coğrafyasına gitmek için bekletildikleri Karadeniz
Limalarında yiyecekleri tükenmiş ve giyecekleri perişan bir durumda yola
çıkarılmaları yanında vapurlara haddinden fazla göçmenin alınması dolayısıyla
sağlık şartlarının bozulmasıyla tifüs gibi salgın hastalıklar baş gösterince daha
Anadolu kıyılarına çıkmadan yoğun ölümler meydana gelmiştir. Nitekim 18 Mart
1878’de İstanbul’a iki mavna dolusu muhacirin cesedi getirilerek Karacaahmed
mezarlığına defnedilmişlerdir (Erkan, 1996:
86)
.
Çerkes muhacirlerin yolculukları sırasında maruz kaldıkları ve içerisinde
düştükleri feci durumları Trabzon’daki Rus konsolosu, tehcir işlerini idare etmekte
olan General Katraçef’e yazdığı raporda, muhacirlerin yaşadıkları trajediyi ifade
etmesi bakımından çok manidardır:
“Türkiye’ye gitmek üzere Batum’a 70.000 Çerkes geldi. Trabzon’a çıkarılan
24.700 kişiden şimdiye kadar 19.000 kişi ölmüştür. Şimdi orada bulunan 63.900
kişiden her gün 180-250 kişi ölmektedir. Samsun civarındaki 110.000 kişi arasında
her gün vasati 200 kişi can veriyor. Trabzon, Varna ve İstanbul’a götürülen 4650
kişiden de günde 40-60 kişinin öldüğünü haber aldım.” (Berkok, 1958: 529).
Muhacirlerin nakilleri kış mevsimlerinde de sürdürüldüğünden soğuktan
kaynaklanan sıkıntılarda onları hayli zorlamaktaydı. Nitekim 1863-1864 kış çok soğuk
geçmiş. Osmanlı ülkesine gelmek için limanlarda vapur bekleyen muhacirlerden
çok sayıda kişi soğuk ve hastalıktan hayatını kaybetmiştir (Firuzoğlu, 1999: 691-
692). Bu da muhacirlerin hayati tehlikeleri bile hiçe sayarak göçe yönelmelerinin,
anayurtlarındaki hayat şartlarının ne denli ağır olduğunu göstermesi bakımından
çok önemlidir.