Cahiliye Döneminde Lât Kültü
31
3- İbn Abbas’tan gelen bir diğer rivayette ise şöyle denilmektedir:
“
Lat, kadim dönem insanlarından biri olup Sakif kabilesine mensuptu.
Taif’te bir kayanın üzerin oturup un öğütüyordu. Oradan geçen hacılara
yağa un katarak hazırladığı yiyeceği (semen)satardı. Dönemin insanları
onun üzerinde oturduğu taşa“ Lat Taşı” diyorlardı. Bu şahıs ölünce Amr
b. Luhay insanlara “o sizin rabbiniz idi. O taşın içine girdi”
iddiasında
bulundu.
25
İbn Abbas’tan gelen diğer bir rivayet de buna benzer bil-
giler sunmaktadır. Bu rivayete göre de ölünce üzerine kabir yapılmış
ve insanlar ona ibadet etmeye başlamışlardır.
26
Mücahit ile Ebu Salih
(101/719)’ten de benzer bir rivayet aktarılmıştır. Bu teoriye göre, Lât
Taifli bir adam olmakla beraber, din adamı olmayıp tacir idi. Hazır
yemek ticareti yapmakla iştigal ediyordu. Yaptığı bu yemekleri halka
satarak geçinmeye çalışırken yaptığı bu işten dolayı şöhret kazanmış-
tır.
27
ez-Zeccâc onun bu işi bir putun yanında yaptığını söylemektedir.
Onun verdiği bilgiyi esas alırsak bu işi yapanla put o kadar bütünleş-
mişlerdi ki aradan zaman geçtikçe aynı isimle anılmaya başlamışlar-
dır. Hatta hangisinin hangisinden önce olduğu bile anlaşılmaz hale
gelmiştir.
28
4- Diğer bir teoriye göre Lat ve Uzzâ’nın biri erkek diğeri ise dişi idi.
Bunlar kutsal bir mekanda –büyük bir ihtimalle burası Ka’be’dir- zina
ettikleri için Allah her ikisini taşlaştırdı.
29
Şayet bu ihtimal doğru ise
bu teoriyi savunanlar Lât’ı Ka’be yani Mekke oluğunu düşünmüşler-
dir. İzzuddin b. Selâm tarafından aktarılan bu teoriye göre kimin dişi
kimin erkek olduğu belli olmadığı gibi hangi sebepten dolayı taşlaş-
tıkları da ifade edilmemektedir. Ancak bu rivayetin İs’af ve Naile kıs-
sasına benzerliği ortadadır. Bilindiği gibi tarihi rivayetlere göre Huzaa
kabilesi döneminde iki genç aşık olan İsaf ve Naile Kabe’nin içerisi-
ne girerek şeni’ bir fiil irtikap etmek istemiş, bundan dolayı da Allah
onları cezalandırmış ve taşlaştırmıştır. Zamanla da kendilerine, birer
tanrısal şahsiyetler olarak, ibadet edilmiştir. Dolayısıyla bu mitolojik
kurgunun Lât ve Uzzâ’ya da uyarlandığı anlaşılmaktadır.
5- Bir başka rivayet kümesine göre ise Lat aslında Sakif kabilesinin
ibadet ettiği bir kaya idi.
30
Beyaz, kare şeklinde olup üzerine bir ev
inşa edilmişti.
31
Bununla ilgili de yine değişik rivayetler vardır. Nitekim
İbn Hişam’a göre Lât büyükçe bir taş idi ve adamın biri bu taşın üze-
25 Bkz. Ezrakî,
Ahbar, (tahk: Rüştü es-Salih), I-II, (iki cilt bir arada),
Beyrut ty, I, 126.
26 Vahidî, XXI, 38.
27 Bkz. Ebû Zekeriyya Yahya b. Ziyâd b. Abdullah b. Manzur ed-Deylemî (ö: 207/822),
Meaniyi’l-Kur’an,
(tahk: Ahmed Yusuf, Muhammed Ali Neccâr, Abdulfettah İsmail eş-Şe-
lebî), Mısır ty, III, 98.
28 Bkz. İbnu’l-Cevzî Ebu’l-Ferec (ö: 597/),
Keşfu’l-müşkil min hadisi’s-Sahihayn, (tahk: Ali
Hüseyin Bevvâb), I-IV,
Riyad ty, II, 483; Bedrettin el-Aynî,
Umdetu’l-Karî, XIX, 201.
29 Bkz. Hasan İzzuddin b. Selâm,
Tefsir, III, 247.
30 Bkz. es-Semânî,
Tefsir, V, 393.
31 Bkz. Yakut el-Hamevî,
Buldan, V, 4; Feyyumî, 414.
32
Y
akın
D
oğu
Ü
nİversİtesİ
İ
lahİYat
F
akÜltesİ
D
ergİsİ
rinde un öğüterek insanlara ikram ediyordu. İlk dönemlerde adı Lât
değildi. Ancak zamanla bu ismi aldı.
32
Ebû İshak Lât, adının aslında
adamın ismi olduğunu, ölünce yanında un öğüttüğü taşa da adamın
adının verildiğini söylerken,
33
Alusî Lât’ın adamın değil, taşın adı oldu-
ğunu, bunun yanında Yahudilerden birinin oturarak un öğüttüğünü,
sonradan taşa bu ismin verildiğini söylemektedir.
34
Ebussuûd Efendi
(982/1574) ise bu rivayetleri birleştirmektedir. Onun verdiği bilgilere
göre Lât aslında hem kayanın adı, hem de adamın adı idi. Adam ölün-
ce onu aynı isimle anılan kayanın altına gömdüler, üstüne de kendi-
sine benzeyen bir heykel yerleştirdiler. Bu heykele de Lât diyorlardı.
Zamanla da burayı bir ibadetgâha dönüştürdüler.
35
Bazı oryantalistler de Lât’ın salt bir kaya parçası olduğunu iddia et-
mektedirler. Hatta onlar bu bilgilerden hareketle Cahiliye döneminde
Arapların taşlara ibadet ettiklerini, Haceru’l-Esved’in de ibadet edilen
taşlardan biri olduğunu, Kabe’nin kutsal kabul edilen bu taşı koru-
ması için inşa edildiğini söylemektedirler.
36
Bir başka ifadeyle oryan-
talistlerin bu grubuna göre kutsal olan Kabe olmayıp, Haceru’l-Esved
idi. Kabe sadece onu korumak için inşa edilmişti.
6- Diğer bir teori ise İbn Cinnî’ye aittir. O şöyle demektedir: “Ada-
mın biri Ukaz panayırında bir kayanın yanında buğday öğütür, yağa
karıştırarak bir tür yemek hazırlardı. Satacağı zaman bu karışımı bir
taşın üzerine dökerdi. Her kim bundan yerse kilo alırdı. Daha sonra
bu adam ölünce Sakifliler, taşta bir hikmetin olduğuna inanarak söz
konusu adama hürmeten bu taşa taptılar.
37
Bu teoriyi diğerlerinden
ayıran ise Lât’ın Taif’te değil de Ukaz’da olduğu ve yaptığı karışımın
olağan üstü bir özelliğe sahip olduğudur. Dolayısıyla özellikle zayıf in-
sanlar bu karışımdan yer ve şişmanlarlardı. Bu durum Lât’a ayrı bir
kutsiyetin verilmesine sebebiyet vermiştir.
7- Bilindiği gibi Cahiliye Arapları içerisinde gök cisimlerine tanrı-
sallık atfedenler vardı. Bunlardan kimisi ibadet edegeldikleri bazı put-
larının değişik gök cisimlerinin temsilcileri olduğuna inanıyorlardı. Bu
bağlamda Lât’ın güneş tanrıçası olduğunu iddia edenler de olmuştur.
38
Bütün bu rivayetlerin kahir ekserisine göre Lât, Taif’te bulunan
müzekker bir şahıs idi. Ancak kimisine göre mütedeyyin bir adam
olup hacca giden insanlara ikramda bulunuyor; kimisine göre semen
32 Bkz. Vehb b. Münebbih,
Ticân, 217.
33 Vahidî, XXI, 39.
34 Bkz. Alusî,
Buluğ, I-III, Beyrut ty, II, 203; Feyyumî, 415.
35 Feyyumî, 415.
36 Cevad Ali, VI, 231.
37 Bkz. İbnu’l-Cinnî, Ebû’l-Feth Osman b. Cinnî, el-Mevsilî) (ö: 392/1002),
el-Muhteseb fi
tebyini vücuhi şevâizi’l-kıraa ve’l-izahi anha,
(neşr: Vizaretu’l-Evkâf), I-II, yy 1999, II, 294.
38 Bkz.
Hasan izzuddin, IV, 198;Cevad Ali, VI, 233.