9
karakteristik özelliklerinin kilit davranış bulgularının tarih öncesi dönem
toplumlarında olduğu kadar insan dışı türlerde de görüldüğünü revize etmiştir
(Ford ve Beach, 1957; Kinsey, Pomeroy, Martin ve Gebhard, 1953). Aynı
zamanda sadomazoşistik davranışın karmaşık toplumlarda da tarihi Mısır’dan
(Bloch, 1935; Ellis, 1905) günümüze ve Hindistan’dan (Kokkoka, 1150/1965;
Malla, 1500/1964; Vatsyayana, 450/1964), Oryantal (Wedeck, 1962) ve Arap
(Eulenberg, 1933) kültürüne kadar uzandığını gene Moser ve Levit’ten (1987)
öğrenebiliyoruz (aktaran Cross, 1998).
Tarihi şiirlerde de bazı belirsiz sevgiliye itaat veya tapınma ifadeleri, bazı
akademisyenler tarafından mazoşistik tutumun bir kanıtı olarak algılanmıştır.
Bunun en iyi örneğini Baumeister’dan (1989) öğreniyoruz; MÖ. 1200 tarihinde
yazarın kendisini sevgilisinin hizmetlisi olarak hayal
ettiği ve onun öfkeli sesini
duymak için onu kızdırdığını yazdığı bir Hint şiiri (aktaran Cross, 1998).
Baumeister (1989) bunun yanında bu örneğin sadomazoşistik seks için kesin
kanıt olmaktan çok uzak bir örnek olduğunu da eklemiştir (aktaran Cross, 1998).
Ortaçağ dönemine geldiğimizde ise, çok geniş bir şekilde yayılan bir
erotizm biçimi olarak oldukça ilgi gören “Romanesk Aşk” kavramıyla, sadece
fethedilmesi çok zor ve ulaşılamayan olana aşık olunduğu ve cinselliğin temiz
olmayan bir eylem olduğunun kabulüyle, aşk ve cinsellik üzerinden mazoşizme
gönderme yapıldığı dikkati çekmektedir (Ford ve Russell, 2001). Sevgilinin
ulaşılmazlığı oranında değer kazanması ve kavuşamayarak acı çekmenin bir
erotizm biçimi olarak zevk vermesi meşrulaşmamış ancak toplumsal değerlere
uydurulmuş bir mazoşistik yapıyı akla getirmektedir.
2.4.2.
Sadomazoşizmin Sınıflandırması
“Cinsel Sadizm”, DSM-5 (2013)’te Cinsel Elezerlik (Sadizm)
Bozukluğu adı altında, Cinsel Sapkınlık (Parafili) Bozuklukları başlığı altında;
en az 6 aylık bir süre boyunca, düşlemler, itkiler ya da davranışlar olarak kendini
gösteren, bir başkasına bedensel ya da ruhsal acı çektirmekten, yineleyici bir
biçimde, cinsel olarak uyarılma olarak tanımlanmıştır. DSM-4 (2000) ve DSM-
5’te (2013) getirilen, “İlgili kişinin olurunu almadan bu cinsel itkilere göre
davranmıştır ya da cinsel itkileri ya da düşlemleri klinik açıdan bir sıkıntıya ya
da toplumsal, işle ilgili alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında
işlevsellikte düşmeye neden olur” tanımlamasıyla karşılıklı rıza ile girilen