Kendine İyi Bak



Yüklə 1,97 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə4/6
tarix26.05.2023
ölçüsü1,97 Mb.
#113158
1   2   3   4   5   6
Arda Erel - Kendine İyi Bak

‘sö z v e rd im
1 lerin, 
‘o an için öyle dem iştim ''
lere...
‘seni hep seveceğim ’
lerin, 
‘artık eskisi gib i h issetm iyorum ’la ra ... 
‘b ırak m am seni, ben herkes olm ayacağım .’
ların, 
‘olm u yo r inan, 
çok u ğraştık a m a o lm u y o r’lara
dönüştüğünü gördüm, 
kelimeler meğer ömürlükmüş.
onu da tükettiği diğer her şey gibi tüketiyormuş insanlar... 
meğer sonsuz olan hiçbir şey yokmuş.
kim ne kadar çok kelimeye inanırsa, o kadar çok mutsuz olu­
yormuş...
68


akan gözyaşı kurur.
o unutamadığın, artık hatırlamadığın olur.
hayal dediklerin gözünün önüne gelir, yaşantın olur.
olmaz dersin, tanıdığın biri yabancı olur.
yabancı, birden “ kalbin” olur.
dün düştüğün yer, bugün dik yürümene sebep olur.
sonra düştüğün yerin adı, “ iyi ki yaşamışım.” olur.
kızarak yaşarsın ama...
“ neden ben?” diyen isyanların, 
seni sen yapmaya vesile olur
şimdi hayat kötü diyorsun, 
bir gün aniden güzel olur, 
sana tüm kötülükleri unutturur...


“ o öyle biri değil.” diye diye bazı insanları zorla sevmişim, 
gerçeklerden kaçıp hayale sığınmışım.
ama artık anladım ki karşımızdakiler bizi değil, biz kendi ken­
dimizi kandırıyoruz, “ öyle değil.” diyerek, 
hepsi tam da “ öyle” aslında...
70


bazen inandığın yalanları seversin, kişileri değil, 
mesela o, “haklısın, herkes güvenilmez ama ben öyle değilim, bana 
güvenebilirsin.” deyip kendini yüceltirken, onun da herkesten biri 
olduğunu bilirsin.
ama o an onu ayrıştırıp, “ o farklı.” yalanına inandırırsın kendini.
bazen inandığın yalanları da seversin.
mesela gideceğini bile bile seversin birini.
çünkü gideceğini söylemez ama hissedersin bir gün biteceğini.
bilerek daha çok sevmeye, gitmeyeceğini dilemeye devam edersin.
bazen inandığın yalanları seversin.
sırf biraz daha yalanına doymak için.
yalanın verdiği tatlı huzurda biraz daha yaşamak için.
bu yüzden bil, insanlar sana zarar vermiyor.
sen yalanlara inanarak yaşamayı istiyorsun.
merak etme, seni anlıyorum.
yalanlar gerçeklerden de, insanlardan da güzel çünkü...
71


insanın başkasına bakıp, kendini keşfetmesi bana doğru gelmedi 
hiçbir zaman.
çünkü başkası olmaya çalışmadan önce kendiyle tanışmak insan, 
ben toplumun öğrettiği kavramları bayatıma kabul etmeden 
yaşadım.
“erkekliği” futbolu bilmek değil, hayatı çözmeye çalışmak olarak 
gördüm mesela.
“ kadınlığı” da namus değil, dürüstlük ve güçlü olmakla adlan­
dırdım.
“kıskanmayı” sevmenin göstergesi diye düşünmeyi bırakıp, “ bel­
ki de güvenilmezliğin göstergesidir.” diye kodladım.
“ aşkı” da sadece iki kişi arasında yaşanan bir şeyle kısıtlamayıp, 
onu evrendeki her şeyle yaşamayı seçtim.
çünkü birilerine göre yaşayıp, herkes gibi olmazsanız hep dışta 
kalıyorsunuz...
ben de herkes gibi olmadığımı, geçen gün biri, “ eğer seni anlaya­
cak birini arıyorsan işin zor.” dediğinde anladım... 
ve sonra düşündüm de herkesten farklı olmak da hiç matah bir 
şey değil.
herkes olunca daha kolay mutlu olabiliyorsun ama herkes ola­
mayınca hep dıştasın, hep “ garip” sin...
72


insanların birbirlerini sevmeleri için tanımaları şart mı? 
bence değil.
ben seni tanımadan seviyorum, 
yaratılan her şeyi seviyorum daha doğrusu, 
yaratılmışsa, illa ki bir güzellik katılmıştır içine diye düşünü­
yorum.
biliyor musun, kafasında soru işaretleri olmayan kimseyle ta­
nışmadım.
herkesin bir derdi ve o dertlerin üzerinde oturmuş bedenleri 
var...
“ seni anlıyorum.” demeyeceğim.
ama derdini bir ömürlükmüş gibi yaşıyorsan, sana hak verme­
yeceğimi bil isterim.
çünkü şu ana kadar aynı derdi paylaşan insan görmedim, 
yani şu an yaşadığın ya da yaşayacakların hep değişim halinde 
olacak.
çünkü sen değişiyorsun.
yaşadığın her neyse bunların sadece “ dönendik ” olduğunu unut­
ma.
o kadar iyi geliyor ki.
ben geçiciyim, derdim geçici, hayatımda olan bitenler geçici... 
bunu bilerek yaşamak çok rahatlatıyor beni, 
derdim o zaman dert olarak bile gözükmüyor gözüme, 
büyümüyor, küçülüyor ve geçip gidiyor...
derdine iyi bak.
73


mutsuzluğun sonu illa ki mutluluk oluyor,
çünkü önce kaybettiğine üzülüyorsun sonra kurtulduğuna
seviniyorsun.
74


“yanlış mı yapıyorum?” diye düşünme, 
sadece sana kötü hissettiren şeyler yanlıştır, 
kalbini rahatsız etmeyen, geceleri uykundan çalmayan, 
içini sıkmayan her şey doğrudur.
hayatta bizi içten gülümseten, içimizi titreten şeyler kolay 
bulunmuyor.
ve biliyorsun ki doğru ya da yanlış diye düşünüp tartacak 
kadar çok zamanımız yok...
yaşa gitsin!
75


kalbini aç ve ona sor.
ondan başkası bilemez yaptığının doğru olup olmadığını...
76


dönüm noktalarına inanıyorum, 
ve dönüm noktalarından sonra gelen mucizelere de... 
bu yüzden biri bana kötü bir şey yaptığında, arkasındakini görme­
ye çalışıyorum.
onu hayatımdan çıkardığımda, gelecek olan iyi insanı görüyorum 
sonra.
ve geliyor da...
kötü günleri yaşarken de, beni hangi güzel günler için törpüle­
diğini düşünüyorum.
bu yüzden her sabah güneş doğuyor hayatıma, 
karanlıklarda kalmıyorum...
77


birini gerçekten tanımak istiyorsan ona kötülük yapan insanlara 
karşı duruşuna bak, ne kadar kötü olabildiğini görebilmek için, 
kendisi hakkında ne düşündüğünü sor, ne olmak istediğini öğ­
renmek için.
insanlar hakkında ne düşündüğünü dinle, içinde neler barındır­
dığını bilmek için.
ve onu ilk tanıdığın haliyle, şu anki haline bak; onu tanıyıp 
tanımadığını anlayabilmek için...
78


beni sevdiğini belli etmeyeceksen sevme.
beni seveceksen uzaktan da sevme.
çünkü ikisini de yaşadım ve bir faydasını görmedim.
sevdiğimi söylemediğimde ne oldu biliyor musun?
hep sevdiğini en çok belli edip, en cesaretli davrananlar kazandı.
mesela ben, “ seviyorum.” demedim ama dünyasını, dünyam
yapmak istedim.
anlamadı.
“ seviyorum” kelimesinin geçmediği cümlelerim ve tavırlarım 
hep kaybetti.
“ ben seni ondan daha çok seviyordum.” demekle kaldım tek 
başıma.
uzaktan sevdiğinde ne oldu diye soracak olursan, onda da hep 
sevdiklerimi başkalarıyla izledim, 
kendime eziyet ettim.
başkalarıyla görmeye dayanmanın eziyeti, “ seni sevmiyorum.”
cümlesini kulaklarınla duymaktan beterdir.
görmek, duymaktan çok daha fazla acıtır.
bana öyle oldu.
eğer seviyorsan, söyle.
geç kalmadan...
çünkü hiç kimsenin uzaktan sevmeleri anlayacak kadar zamanı 
ve belli edilmeyen sevgileri görmeye niyeti yok...
79


sevmenin dereceleri var, biliyorum.
“ yanındaysa sevmeye devam et ama değilse bırak.” 
“ gitti mi? o zaman unut.” gibi, 
benim böyle sınırlarım yok.
çünkü seni sevmek için yanımda olmana bile ihtiyaç 
duymuyorum.
80


yanlış yaşıyorsun.
korka korka seviyorsun birini.
öyle seveceksen hiç sevme.
sonu korktuğun gibi olacak çünkü.
ben artık korkmadan yaşıyorum hayatı.
yarını hesaba katmadan seviyorum birini.
sadece o anın güzelliğinde kalarak seviyorum.
sen de, “yarın yanımda kalır umarım.” diye endişeyle değil, sadece
şu an yanında oluşunun güzelliğinin tadına vararak sev.
elini tutarken, “ bir gün bırakmazsın değil mi?” diye sorma mesela.
“ herkes gidiyor, sen de gitmezsin umarım.” deme!
getirme aklına böyle şeyleri.
bir bakarsın, gitmesinden korktuğun ilk gidenlerden olmuş, 
sevgisinin biteceğinden korktuğun, senden ilk nefret edenlerden... 
yapma!
çünkü hayatını sen şekillendiriyorsun.
ve korktuklarını değil, güzel şeyleri yaşamayı hak ediyorsun.
81


küsme hayata, 
yorgun düşme, 
pes etme.
bırakma hayal kurmayı.
yaşadığın hayatın kötü başlaması veya kötü gitmesi, hikâyenin 
mutlu sonla bitmesini engelleyemez.
82


her şeyin cevabı var ya da hiçbir şeyin cevabı yok. 
bazen her şey çok anlamlı, bazense hiçbir şeyin anlamı yok. 
bazen birinin gözünde en değerli, en yüce insanken, bazen bir 
ölüden farkın yok.
sonra bir bakıyorsun, başkası da senin yanında, derdine ortak, 
seninle ağlıyor.
başka bir derdinde bakıyorsun, kendinden başka kimsen yok. 
kendini çözmeye çalıştıkça öğreniyorsun ki, çözebildiğin hiçbir 
şey yok.
hatta çözmene gerek de yok.
neden dersen, kendini tamamen çözmen için yeterli zamanın 
yok.
hem zaten yaşam dediğin şey, yaşamak için sana verilmiş en 
büyük hediye.
belki de en büyük günahı işleyerek zamanını sürekli düşünmekle
ziyan ediyorsun.
etme...
inan bana, buna lüzum yok!
83


sevdiğini söylemesini bekleme, göstermesini iste, 
çünkü birini tanımak istiyorsan, sana neler dediğiyle değil, 
neler yaptığıyla ilgilenmen gerek.
84


insan uyuşa da vicdanı uyumaz, gözleri kapansa da kalbi ka­
panmaz...
o ne kadar unutmaya çalışırsa çalışsın, bir yerden karşısına çıkar 
yaptığının yanlışlığı.
biri kötü bir söz söylediğinde ya da nedensiz yere hayatından 
gittiğinde, o zaman hatırlar yaptığını...
diyeceğim o ki; biri sana yanlış yaptığında korkma, hiçbir şey 
olmamış gibi davranmasına kızma.
bilemezsin içinin nasıl sızladığını, geceleri uyuyabilmek için
hangi duaları ettiğini...
sen de dışarıdan hep mutlu gibisin...
ama içindekileri bir tek sen biliyorsun.
değil mi?
85


biraz konuşmak istiyorum seninle.
etrafındakileri suçlayıp duruyorsun ya uzun zamandır; onlar
aslında yoklar, sadece zihnindeler.
senin düşündüğün kadar varlar.
tıpkı dünya gibi...
o da sen yaşadığın sürece var.
insanları suçlama.
seni, senden başka üzen hiç kimse yok hayatında.
hep kendinlesin.
her şeyi büyüten senin zihnin...
sana nasıl baktıklarını şekillendiren sensin.
sen kendine nasıl bakıyorsun?
iyiliğinin mi farkındasın, kötülüğünün mü?
hangisini büyütürsen sende onu görecekler.
çünkü insanlar sen nasıl istersen öyle bakıyorlar.
kendine bunu neden yapıyorsun, yazık değil mi?
kalbin yorulmadı mı?
bu yüzden bazen kalbin ağrıyor işte.
bu yüzden bazen gözlerin durup dururken dolu dolu oluyor, 
kendini üzmekten sıkılmadın mı?
dışarıda şekillenen dünyanın, bilinçaltının bir yansıması oldu­
ğunun hâlâ farkında değil misin? 
neden uyanmıyorsun? 
uyan artık!
kâbus görmekten sıkılmadın mı?
86


onun hayatında senden daha güzeli de var, daha zekisi de... 
senden havalısı da dışarıda, senden daha zengini de... 
ama sen birini sevdiğinde diğer insanlar ölmüş gibi olmuyor mu 
gözünde?
ondan daha zekisi, daha güzeli, daha havalısı hayatında olsa
bile gözün onları görüyor mu?
yaşadığın yerin nüfusu tek kişiye düşmüyor mu?
sevmeyi bilmeyenleri sevme.
çünkü sevmek öğretilebilen bir şey değil.
ama bil ki, sevmeyi bilmeyenlerden vazgeçmek tamamen senin
elinde...
87


en sevdiğin şarkı olmak istiyorum.
telefonunda olmak, kulaklarında yaşamak...
sürekli sesimi sana dinletebiliyor olmanın güzelliğinde, senin de
bana eşlik edişini dinlemek istiyorum ki sesin sesime karışsın...
en sevdiğin film olmak istiyorum mesela, dışarıda birileri sana
favori filmini sorduğunda, aklına düşmek istiyorum.
ya da en güvendiğin arkadaşın olmak istiyorum; başına kötü
bir şey geldiğinde ilk beni aramanı ve “ gelebilir misin?” diye
sorduğun zaman hiç düşünmeden gelen olmayı...
birbirimize sahip olduğumuz için sımsıkı sarılmayı istiyorum
sana.
ailen olmak istiyorum bazen.
silmeye çalışsan da hiç kurtulamayacağın...
özlediğin herhangi bir sevgilin olmak istiyorum.
hayatına kim girerse girsin, biliyorum senin de var özlediğin
biri.
işte o olmak istiyorum birden, başkasıyla olsan bile aklında ol­
mayı, öyle özel, derininde olmayı...
“ bir şeyin” olursam, hep eksik kalacakmışım gibi geliyor... 
ama “ her şeyin” olmak da mümkün değil... 
anlıyor musun?
seni sevmek, sevmenin ötesinde bir şey...
88


terk mi edildin?
hemen yerine bir şey koy!
şarkı dinle, kitap oku, birine kollarını aç...
artık seni sevmiyor mu?
koş, başka birini sev!
yok istemiyorum, birini de bulamıyorum diyorsan, çiçeği sev
mesela, doğayı, denizi, sanatı sev.
ama en önemlisi biraz da kendine dön, kendini sev.
insan kaybettiği şeylerin yerini doldurmayı bilmediği için, kendini
unuttuğu için mutsuz...
89


iki şeyi asla yapmamaya çalış:
değişir umuduyla birine vakit harcamayı, eskisi gibi olur umu­
duyla çoktan bitmiş bir şeyi başlatmayı... 
çünkü genelde kimse değişmiyor ve biten hiçbir şey bir daha 
eskisi gibi olmuyor.
90


sevildiğini duyduğunda kulaklarını açarak dinliyorsun.
“ bir daha söyle!” demek istiyorsun, 
kimin söylediğinin önemi yok. 
yeter ki duy!
yeter ki kulakların sarılsın o kelimelere, 
dünyan güzelleşiyor, 
gökyüzüne bakıyorsun, parlıyor, 
aynaya bakıyorsun, yansıman gülümsüyor, 
bazen o kadar açsın ki sevgiye... 
herkesin peşinden gitmek istiyorsun, 
ufacık sevene, sevdiğini belli edene...
ama unutma, senin açlığını bildiği için seni doyurmak isteyen
çok olacak ve lütfen dikkat et.
çünkü gitmişse senin sevgine toktur artık.
ama gitmemişse, sana doyamayacak kadar çok seviyordur seni.
gitmeyeceklere rastlaman dileğiyle...
91


sevildiğini hissetmiyorsan zorlama, 
hissetmek sözle olacak bir şey değildir, 
gerçek olsaydı zaten hissederdin...
92


aşk gelip geçici...
“ çok âşık oldum !” cümlesi mesela kısa ömürlü...
on gün, bilemedin bir ay sürüyor etkisi.
hem ben, bana ilk görüşte âşık olmanı da beklemiyorum.
öyle bir umudum yok.
insan değişik bir varlık.
dışı aldatmaca, içi kocaman bir dünya...
sen bana çok âşık olma ama hep çok sev beni.
ben içimi bil, dünyamı sev istiyorum.
çünkü aşk gelip geçiyor ama sevmek dediğin birbirinin gözlerine 
her baktığında daha da çok artan bir şey...
93


gerçekten istediğin hayatı mı yaşıyorsun yoksa onların istedikle­
rini mi?
ne kadar dinliyorsun içindeki sesi?
“ sus!” mu diyorsun düşüncelerine, öldürüyor musun onları? 
yoksa doya doya nefes almalarına izin mi veriyorsun? 
kurduğun hayalinin gerçekleşmesi için mi uğraşıyorsun, yoksa 
“ sen bunu yap.” dedikleri bir hayalin peşinde misin? 
birini unutmak için başka birini kullanarak, onu sevmeye mi 
çalışıyorsun?
yoksa gerçekten iliklerine kadar sevdiğin biriyle misin? 
cevap ver...
ben değil ama “ kendin” senden cevap bekliyor.
hep başkalarını suçluyorsun.
anlamıyorlar.
sana “ bir” hayat verildi ve “ bir” gün gülerek hatırlanan, bu 
dünyadan geçip gidenlerden “ biri” olacaksın sadece, 
ne yarın ölecekmişsin gibi ne de uzun yılların varmış gibi yaşa, 
kendine iyi bak.
94


tesadüf değil, kimse hayatına boşu boşuna girmez.
kaderin değil, kaderin olsa sen göndersen bile o yine de gitmez.
95


bazı insanlar sadece bir süreliğine yerleşiyorlar hayatımıza, 
biz hep kalmak için onların kalbine giriyoruz ama öyle olmuyor, 
zamanları doluyor sanki.
“ şimdi gitme vakti” gibi bir kural varmış da ona uymaları ge­
rekiyormuş gibi.
kavga sadece vesile oluyor bir şeylerin noktalanmasına, 
ve sonra, “ senin onun hayatında işin bitti.” der gibi biri çıkarıp 
alıyor sanki onu hayatımızdan... 
ama kızmıyorum, kızamıyorum.
çünkü hayatımıza giren insanlar ne kötülüğümüz için geliyor 
ne de bu yüzden gidiyor...
96


aslında her elvedanın sonunda insanı başka bir mutluluk bekler.
97


insanlar birbirlerinin dışlarıyla ilgilenmekten, içlerinde ne taşıyor
olduklarından bihaberler.
ilk önce içine bak, sonra dışına.
98


karşındaki insanı olduğu gibi görmeyi reddedip, olmasını iste­
diğin gibi görmeye başladığında adı aşk dedikleri şeyi yaşadığını 
zannediyorsun.
maviyi çok mu seviyor mesela?
bundan sonra dünyanın en güzel rengi mavi...
slow müzikten nefret ettiğini mi söyledi?
evet doğru, sen de çok sevmezdin zaten, içini sıkardı.
senin istediğin yere gitmek istemiyor, başka yer mi öneriyor?
tamam, değişiklik sana da iyi gelir zaten!
birden ona benzemeye başlıyorsun.
sonra onda kendini bulmaya çalışıyorsun.
iyi kalpli olmasını diledikçe, dilenciye para vermesi onu senin
için dünyanın en temiz insanı yapıyor.
kötülükler yapmaya başlıyor sonra.
“ onun içini biliyorum ben, o kötü niyetle yapmıyor.” diyorsun 
insanlara.
onun haksızlığını savunmaya başlıyorsun.
insanlara kötü gelen şeyler, senin için kötülük olmuyor, olamıyor.
o kötülük yapamaz ki!
seni koynunda uyuttu, hep insanların onu üzdüğünü anlattı, 
nasıl kötü olsun?
aptallaşıyorsun işte, aptalın teki haline geliyorsun...
ben de kendimi kandırdığımı ve âşık olduğumu gözümdeki o
perdeyi kaldırınca anladım...
ama o perde çok zor kalkıyor.
meğer senin âşık olduğun kişiyle, onun gerçekte olduğu kişi 
aynı değilmiş.
meğer sen yarattığın birini sevmişsin, onu değil...
99


birinden uzaklaşırken aynı anda başkasına yaklaşıyorsun, 
ya uzaklaştığına üzüldüğün kötü, yaklaştığın çok daha iyiyse?
100


başkalarının, “ gerçekleşmesi imkânsız” dediği şeyler sadece
onların zihinlerine göre imkânsızdır.
hadi bir değişiklik yap!
insanları değil de kendini dinle biraz.
“ imkânsız.” diyorsan hayallerine, inancını sorgula.
101


sanki derinine inersem boğulacakmışım gibi... 
bu yüzden senden uzak duruyorum, 
bazı şeylerin sevip sevmemekle alakası yokmuş, 
bugünlerde bunu daha iyi anlıyorum.
bu belki eskiden çok derin sularda yüzdüğümden, belki de artık 
boğulmak istemediğimden...
102


kimi artık tanıyamadığını düşünüyorsan asıl şimdi tanımaya baş­
lıyorsun demektir.
çünkü insanlar ilk önce iyi özelliklerini, en son gerçek yüzlerini 
gösterirler.
103


ya seni hiç tanımamış olsaydım? 
bensiz olsa da yaşadığını bilmek güzel...
104


hem hayatının ortasında olmak istiyorum hem de büsbütün dı­
şında.
bazen gözlerime bak, herkese beni sevdiğini söyle istiyorum; 
bazen seni silip hayatıma devam etmek geliyor içimden... 
bazen aslında kalabalıklar içinde ne kadar yalnız olduğunun ve 
bana ne kadar ihtiyaç duyduğunun farkına varıyorum, 
hatta bu yüzden o kadar hayatında olmak istiyorum ki neredeyse 
üstüne giyeceğin şeyi bile ben giydirmek istiyorum, 
diğer günse hayatında hiçbir zaman benim yokluğumu çekme­
diğin geliyor aklıma, yolundan çekilmek istiyorum, 
bazen beni sevdiğine inandırmak istiyorum kendimi, 
sözlerini hatırlıyorum, dediklerini tekrarlıyorum, 
diğer günse, dediklerinle yaptıklarının bir olmadığını görüyorum, 
ve istemeye istemeye senden gidiyorum, 
istemeden senden gitmek ne demek bilir misin? 
işte öyle gidiyorum.
105


eğer hayatında aynı şeyler kendini tekrarlıyorsa o olaya yükledi­
ğin anlama bak.
eğer karşındakini ya da kendini olduğu gibi kabul edemiyorsan, 
olay kabullenmen için kendini tekrar ediyor olabilir.
106


hayatlarımızdaki çoğu sorunun bir şeyleri kabullenememe du­
rumundan ortaya çıktığım düşünüyorum, 
aldatıldık diyelim, “ o da böyle biriymiş, bana uygun değilmiş 
demek ki, yolu açık olsun.” diyemiyoruz, 
onun yerine bizi aldatan kişiye küfürler edip, Ona dünyayı dar 
etmenin peşine düşüyoruz, 
ya sonra?
tekrar aldatılıyoruz!
çünkü öncekini kabullenmediğimiz için, benzer kişiyi tekrar 
kendimize çekiyoruz.
bence hayat bize diyor ki, “ insanları olduğu gibi kabullen, çünkü 
hepsi aynı olamaz.”
tüyeceğim şu ki; sorunlarınıza bakın, eğer tekrar ediyorsa kendini­
ze sorun, neyi kabul edemiyorsunuz?
107


meğer vazgeçmek tek başına yapılan bir eylem değilmiş, 
vazgeçmek, karşındakinin seni mecbur bıraktığıymış.
108


bence birini seviyorsan onu dünyan yapmalısın.
bir yerde müzik dinlerken aklına düşmeli aniden.
çalan şarkı olup daha içten söyletmeli, melodisiyle seviştirmeli.
bence birini seviyorsan onu dünyan yapmalısın.
işler kötü gittiğinde ve onu aradığında, telefonu kapar kapamaz
yanında biteceğini bilmelisin.
o güveni vermeli.
sana dünyanda huzurlu hissettirmeli.
bence birini seviyorsan onu dünyan yapmalısın.
kusurlarını da görmelisin.
o kusuru sevmeli, orayı da öpmelisin.
bence birini seviyorsan onu dünyan yapmalısın.
ve dünyan gibi sevmelisin.
öbür türlü, dünya dediğin hiç çekilmez ki...
109


güzel sevmek de öğretilmeli bence.
“ birine seni seviyorum diyorsan bu ona kalbini vermek gibidir, 
oraya başkasını koymamaktır, 
sevdiğini gerçekten hissediyorsan söyle, 
hissetmiyorsan söyleme!” denmeli.
“ birine sensiz olamam diyorsan, ayrılıktan kısa süre sonra başka 
birinin kollarına atılma acizliğinde bulunmaman gerekir, tuta­
mayacağın sözü verme!” denmeli.
çünkü başka birinin kollarına atacaksan da at kendini ama bil 
ki dışarıdan görünen sadece bedenden bedene koşan, kendini 
yeterince sevmeyi bilmediği için başkasının ilgisine ve sevgisine 
aç bir ruhtan ibaret.
hem güzel sevmeyi bilmedikçe güzel sevilemeyeceksin de hiçbir 
zaman.
çünkü güzel sevenler acısıyla tatlısıyla severler.
ayrılık geldiğinde acıyı da derinde yaşarlar.
çünkü o da bir duygudur ve tadılması gerekir.
acı da yaşanmak için gelmiştir.
başka birinin koynunda hafifletilmesi gerekmez.
güzel sev.
öğren sevmeyi.
çünkü güzel seversen eninde sonunda mutlu olursun kimseyi 
kırmadığın için...
ama güzel sevmeyi öğrenmedikçe kimsenin de seni güzel sev­
mesini bekleme, 
sevmeyecek çünkü.
110


ateş dokununca canını yakar ama aydınlatır ya etrafını... 
bana hissettirdiklerini buna benzetiyorum.
111


insan bir şeyi yapmayacağını ne kadar çok söylerse, o şeyi yap­
maya o kadar eğilimlidir aslında...
112


insan büyüdükçe kalbi küçülür mü?
daha mı zor gelir artık sevmek?
daha mı zor âşık olur bir başkasına?
söylesene, bu hiç sevilmeyenlere haksızlık değil mi?
koca adam ya da koca kadın olup bir kalbe yerleşemeyenler ne
yapacak?
büyümek istemiyorum!
büyümemek için ne yapmak gerekiyor?
çok istersem beni fazla büyümeden kalbine alır mısın?
ya beni hemen sev ya da ne olur bırak.
ben sevilene kadar hiç büyümeyeyim.
113


sevdiğin kişi girdiğin günaha değmeli.
pişmanlık vicdanını sızlatırken, aşkın onu yenmeli.
sevdiğin kişi verdiğin değere değmeli.
insanlara anlatırken, anlattığın zevkle dinlenmeli.
insanlar onun seni nasıl üzdüğünü değil, seni nasıl sevdiğini
görmeli.
sevdiğin kişi ona ayırdığın zamana değmeli.
en güzel yaşlarını almalı belki senden ama günün sonunda sana,
“ iyi ki!” dedirtmeli.
sevdiğin kişi dünyanın geri kalanını unutmana değmeli. 
“ onunla olan mutsuzluğu, başkasıyla yaşayabileceğim aşklara, 
mutluluklara değişmem.” dedirtmeli, 
sevdiğine değmiyor mu? 
o zaman hayatından çıkarmana değer.
114


kırgınlık kalıcıyken, kızgınlık geçicidir...
kızgınlık yerini tekrar sevgiye bırakırken, kırgınlık içinde hiçbir 
cümle barındırmaz.
sadece suskunluktan ibarettir ve zamanla karşındakine beslediğin 
tüm iyi duyguları alıp götürür senden...
115


herkesin hayatında onların görmek istediği kişiyim, 
bu yüzden herkes için farklı biriyim.
116


sen hiç ben olup seni sevmedin ki... 
bilmiyorsun benim dünyamdaki yerini, 
herkes silikken senin nasıl parladığını, 
ellerimin ellerini nasıl aradığını, 
seni gördüğümde kalbimin nasıl gülümsediğini, 
herkesten kaçarken ayaklarımın sana nasıl koştuğunu, 
herkese dönerken sırtımı, sana nasıl kollarımı açtığımı... 
sen hiç ben olup seni sevmedin ki...
seni sevmenin bana tüm dertlerimi unutturduğu gerçeğiyle 
tanışmadın ki...
sen hiç ben olup özlemedin ki kendini...
gözlerin seni gördüğünde büyümedi ki hiç...
seni daha çok tanımak, daha çok dinlemek, daha çok öpmek
istemek nedir bilmiyorsun ki...
sence birinin gözünde değerli olmadığını bilerek sevmek nedir? 
sen hiç benim kalbimden seni sevmedin ki... 
keşke ben olsaydın ve seni sevseydin.
o zaman seni sevmenin ne kadar zor, vazgeçmeninse tek çarem 
olduğunu anlardın...
117


anladım ki ego denilen şey duygularını yaşamana bile izin vermi- 
yormuş, engel oluyormuş sana.
halbuki bir duygu girmişse kanma sonuna kadar yaşanmalı, 
karşındakini yok sayıp sadece duygunun güzelliğiyle sarhoş 
etmeli insan kendini, 
bu birinin seni sevmesinden bile güzel...
118


gerçekten seven için başka bir yol yoktur.
gideceği yol ne olursa olsun, yolun sonunda yine seni bulur,
o yol yine sana çıkar.
bekleme.
seviyorsa, gelir.
gelmiyorsa, gittiği yolda sen yoksun demektir.
119


çok istemek ile çok inanmak birbirinden ne kadar da farklı...
120


“ kadın ya da erkeğe doymuş birini bul.” derler ya... 
artık bunlar komik geliyor bana.
çünkü ruhların doyuma ulaşması için bedenden bedene seyahat 
etmek zorunda olduklarını düşünmüyorum, 
ilişkileri yaşarken tecrübeli olmak gerektiğine de inanmıyorum, 
çok insanla beraber olmuş olmak her zaman çok şey deneyim- 
lemek demek değil.
deneyimlemek isterken tüketmiş olmayasın? 
günümüzdeki çoğu insanın aşkı çıkarlara ve beklentilere göre 
yaşamasından o kadar sıkıldım ki, sevecek insan bulamıyorum, 
dedim ya, “ bir şeylere doymuş insan bulun.” deyip duruyorlar, 
bence ne var, biliyor musunuz?
sadece birine doymak, birini merak etmek, birinin ruhunu keşfe 
çıkıp sadece birinin bedeninde seyahat etmek istemek diye bir 
şey var.
bulursan şanslı say kendini! 
bulamazsan da yalnız kal daha iyi.
121


sevgine karşılık almadığında vazgeçme, 
yarın ne olacağını bilemezsin.
ama hissettiğin sevginin değeri bilinmezse öldür hislerini, 
çünkü senin sevginin değerini bilmeyen, senin değerini hiç bilmez.
122


bana, “ sen öyle birini sevemezsin.” dediler.
“yapamazsın onunla, sana göre değil.” 
hak verdim.
“ doğru söylüyorsunuz, yapamam onunla.”
ama ne oldu?
sevdim!
“ asla öyle bir şey yapmam, biliyorum kendimi.” dedim, 
koşarak yaptım, 
severek yaptım.
insan sevmeden ne çok şey konuşuyor, deneyimlemeden ne çok 
şey zannediyor kendini, 
ne garip değil mi?
aklımın ucundan geçmeyen şey kalbimin içinde... 
aklım almadı ama kalbim aldı seni.
“aşk ile nefret iç içedir.” dediler, “sanmam.” dedim.
bir de baktım en sevmediğim özellikleri bana sevdiren, en keyifli
anımda canımı sıkıp, en mutsuz anımı güzelleştiren, değersizleşti-
ren, hiçleştiren sen, aynı zamanda dünyadaki en değerli şeymişim
gibi hissettiren de sen...
beni çok sev ya da hiç sevme.
ne fark eder?
bunların hepsi aşk zaten...
123


önce aradığı gibi biri olmalı insan.
başkasında istediklerini kendinde barındırmadan, karşıı 
istediğin gibi olmuyor.
124


çok sevdiğim insanlar arkalarını dönüp beni hayatlarından çı­
kardıklarında içimden sessizce hep, “ başkasını nasıl yeniden 
seveceğim?” diye soruyordum kendime, 
ardından da, “ peki bir daha beni seveni nasıl bulacağım?” 
bu his o kadar canımı sıkıyordu ki sanki dünyada bir tek ben ve 
o varmış gibi hissettiriyordu bana, 
o gidince yalnız kalacağımı düşünüyordum, 
birini sevince aptal âşık oluyordum, 
bu yüzden senelerimi sevilmeme korkusuyla geçirdim, 
küçük de olsa sevgisini gördüğüm kim varsa düştüm peşine, 
biraz daha sevgi göstermesi için âşığı oldum küçücük sevgilerin, 
“ ne olur bir daha göster, son kez!” der gibi beni sevmeyenlerden 
bile sevgi görmek için uğraştığım oldu, 
aklım ve kalbim küçüldü, 
ben küçüldüm ama sonra uyandım, 
baktım ki herkesi farklı sevmişim ben.
birinin eğlencesini sevmişim, birinin konuşmasını, birinin beni 
sevişini, bana sarılışını, diğerininse olmayışını, olamayışını... 
ama diyorum ya, herkesi sevebilmişim, birbirinden özel, birbi­
rinden farklı sevebilmişim, sevmeyi başarabilmişim, 
daha da güzeli, sevilebilmişim.
kendime ettiğim bu eziyetten uyanabildiğim için rahatlıkla ya­
zabiliyorum şu an bu yazıyı sana.
çünkü ne zaman kendine eziyet etmeyi bırakırsan, o zaman seve­
biliyorsun, sevilebiliyorsun. 
yani sen de benim gibiysen korkma bu kadar, 
inan bu, o kadar yalandan bir korku ki... 
çünkü tekrar seveceksin de sevileceksin de... 
yeter ki izin ver buna, 
çünkü sana senden başka engel olan yok.
125


eğer yüreğinde elinden geleni yapmış olmanın rahatlığı varsa, 
bundan sonra sadece olması gereken olur, 
olsun ya da olmasın fark etmez.
gerçekleşecek olan her neyse senin iyiliğine olan o’dur.
126


ben varsam, biliyorum ki sen de varsın, 
ben neysem, biliyorum ki sen de o’sun. 
aşk narsistlik işi zaten.
oysa ben seni, senden dolayı sevmek istiyorum... 
iyi ya da kötü tüm özelliklerinle... 
ve şimdi daha yakınım sana.
insanlar gittikçe, hayat yanımda istediklerimi benden uzağa 
koyunca, biliyorum ki sana daha çok yaklaşıyorum, 
umarım sana az kalmıştır, 
dünyanda olmak için sabırsızlanıyorum...
127


hayatı yaşayamıyorsan başkasını değil, kendini kaybettiğin için 
aslında...
128


sevgisizlik nedir bilir misin? 
çok derininde bir yerdedir o.
kendinden kaçarken kapattığın kapıların arkasındadır belki... 
sende yok zannettiğinde bile vardır içinde bir yerlerde, 
“ kimseye ihtiyacım yok.” diyenlerin birine en çok ihtiyaç du­
yanlardan olacağını göreceksin zamanla...
“ sensiz de yaparım.” diyenlerin sensizlikte boğulduğunu, en 
çok korktuğu şeyin sensizlik olduğunu göreceksin.
“ kendimden başka kimseye güvenmeye ihtiyacım yok.” diyen­
lerin, güvenmek için bedenden bedene, insandan insana koştu­
ğunu göreceksin, 
ve sen de diyeceksin bunları.
kendi dediğin başka, gözyaşlarının adı başka olduğunda tanı­
şacaksın kendinle...
çünkü tüm dertler farklıdır ama hepsi toplanır, bir şeyin altında 
birleşir:
“ sevgisizlik.”
bulamıyorsun ya nedenini, “ neden bu kadar kafama takıyo­
rum?” , “ neden bu kadar çok istiyorum?” , “ neden tek derdim 
bu?” diyorsun ya... 
bil ki sevgisizlikten hepsi...
tanımıyorum seni, kim olduğunu bilmiyorum ama seni seviyorum, 
derdimiz benzediği için, sen bilmesen de derdimiz aynı noktada 
buluştuğu için seviyorum, 
ve bilmeni istiyorum ki, şifan sevgide, 
başka yerde arama.
129


kendi sesinden başka bir sesi duyamayan birini sevme, 
çünkü o ne hatasını görür ne de yanlışını, 
ziyan olursun.
130


hayatına giren herkes bir görev üstlenip giriyor hayatına, 
fark ettiysen kimi sana seni hatırlatıyor, kimi kendinden kaçtı­
ğın yerini gösteriyor, kimi hayatın güzelliğini, kimi acımasızlığını 
anlatıyor sana.
ve herkesin bir vakti olduğu için, vaktinden önce girmiyor kimse 
hayatına.
senin, zamanından önce dünyaya gelmemen gibi onlar da za­
manını bekleyip öyle çıkıyorlar ortaya...
ve vakitleri dolduğunda da ya sudan sebepten ya da haklı bir 
gerekçeden dolayı gidiyorlar.
senin de bir gün nedeni ne olursa olsun birinin hayatından gi­
deceğin gibi...
sen, “gitme.” desen de vakti dolmuş şeylerin önüne geçemiyor­
sun.
ve iyi ki de geçemiyorsun.
çünkü vakti dolmuş birini hayatında tutmaya çalıştığında, sadece 
kendine eziyet ediyorsun.
bu çalışmayan bir saatten doğru saati göstermesini beklemeye 
benziyor.
neden mi böyle düşünüyorum?
çünkü hayatıma girmiş herkes bana bir şey öğretti ve ben öğret­
tiklerini anladığımda onlar gitti, 
diğeri, öğretisi için hayatıma geldi.
bu yüzden de kimsenin yokluğu koymadı bana, acıtmadı canımı, 
“ zamanı dolduysa başka bir hikâye beni bekliyor.” dedim, 
hiçbirine doğruydu ya da yanlıştı demedim, 
çünkü yanlış dediğimden doğruyu öğrendiğim de oldu, doğru 
dediğimden yanlışı öğrendiğim de.
sen de vakti dolmuş birinin peşinde daha fazla zamanını harcama, 
çünkü başka bir hikâye yaşanmak için seni bekliyor, 
onun için daha fazla vakit kaybetme.
131


haklısın.
sevmek nedir bilmiyorum ben.
bu yüzden benim aklımda uyanır uyanmaz sadece sen varken,
senin akimda onlarcası vardı.
haklısın.
bencilin tekiyim ben.
bu yüzden üzülmeme izin verdim.
bu yüzden herkese, “ seviyorum.” dedim.
haklısın.
kendimden başka sevdiğim kimse yok benim.
bu yüzden kendi değerimi yok sayıp, kendimi unutarak ağladım
senin için.
haklısın.
her şeyi ben mahvettim.
çünkü çok sevmek bir bakıma mahvolmaktır da... 
gerçekten haklısın, 
bitirmekte de haklıydın.
“ ne oldu, iyi misin?” diye soranlara,
“ o kadar da çok şey yaşamadık, ne büyütüyorsun?” diyen birini 
sevdiğimi daha fazla anlatamazdım.
132


hayatı yenmeye çalışarak yaşama, 
sadece yaşa.
çünkü yaşamak, yenmekten çok daha önemlidir aslında...
133


ben birini mi seviyorum yoksa kendi hayatımı mı 
mahvediyorum?


“ özleseydi koşar gelirdi.” diyorsun, 
hayır!
bazısı koşmazdı.
bazısı yazardı, içerdi, ağlardı.
bazısı başkasıyla olurdu.
çok severken bile!
evet maalesef yapardı bunu.
bazısı yalnızlığına sığınır, orada yaşardı.
ama hayır, özleseydi koşmazdı hepsi
çünkü herkes aynı olmazdı, olamazdı.
insan konuştuklarında değil, konuşmadıklarında gizli aslında, 
nasıl sevdiğini söylemek gerçekten sevmekle aynı anlama gel­
miyorsa, özlediğini söylememesi de özlemediği anlamına gel­
miyor.
135


ondan öncesi vardı, 
ondan önce de gülüyordun, 
ondan önce de seviyordun.
ondan önce de bir şeyler çok önemliydi senin için, 
ondan önce de bir şarkıda ağlardın.
ondan önce de mutluydun, bir yolunu bulup ne yapar eder 
mutlu olurdun! 
hatırlıyor musun? 
ondan önce de yaşardın, 
o olmadan da...
neden yapamayacağını sanıyorsun? 
hatırla öncesini.
bundan sonrasının iyi olması, öncesini hatırlamanda gizlidir 
belki de...
bil ki, hayatı yaşayamıyorsan başkalarını değil kendini kaybettiğin 
için aslında...
136


“ unut.” diyerek beni unutmaya zorlayan sen, seni unutmak 
istemeyecek kadar çok seven ben.
137


seni tanımıyorum.
kim olduğunu bilmiyorum.
belki sen bile kim olduğunu bilmiyorsun.
çünkü öz o kadar farklı ki...
tek bildiğim senin özünü yaşamanı istiyorum.
çünkü her neysen, o halinle özel ve güzelsin.
“ herkes” ten o kadar çok var ki... 
ben herkes olmanı istemiyorum, 
hayata tekrar gelmeyeceğiz.
bazen bunu hatırlayınca o kadar çok yapamadığım şey olduğu­
nu fark ediyorum ki! 
eminim sen de hissetmişsindir.
tek bir hayat verilmiş hepimize ama biz bu hayatı gerçekten ne 
kadar yaşıyoruz?
zincirlerle bağlanmışız sanki bir şeylere, kendimiz olamıyoruz, 
her kimsen kendin ol... 
ve istediğin hayatı yaşa.
başkasının sana çizeceği yol, senin istemediğin, hiç mutlu ola­
mayacağın yol olabilir, 
kendi yolunu kendin çiz. 
sana güveniyorum, 
seni seviyorum.
138


ölümden sonrasını değil de doğumdan öncesini merak ediyorum.
139


sana kızmıyorum da kırılmıyorum da artık...
ve ne zaman bu hisler benden gitse anlıyorum ki sen de çoktan
gitmişsin.
140


içten içe biliyorsun.
olmayanı oldurmaya çalışan da sensin.
değişmeyecek birinden değişmesini bekleyen de...
geçen gün şöyle bir şey duydum: içine doğan, sana bazı şeyleri
önceden fısıldayan aslında hep meleklermiş.
hani senin içinden susturduğun şeyler var ya...
hani olmayacağını hissederek kendine, “ hayır ya!” diyerek devam
ettiğin hikâyeler var ya...
onların sonunda hep o susturduğun cümleler haklı çıkıyor.
gel, bu gece benimle beraber sen de herkesi sustur, kendini dinle.
cevabı hep dışarıda aradın.
çünkü kendi içindeki cevaptan kaçtın...
kaçma artık.
yüzleş!
vedalar üzücü ama üzücü her şeyin arkasında mutluluk var. 
yalan söylemiyorum.
şu an yaşıyorum, oradan biliyorum ve sen de mutluluğuna koş 
istiyorum...
141


çok sevdiğim biri demişti ki, “ insanlar birbirlerini iyilik 
yaparak boğarlar.”
anlayabilene ne çok şey anlatan bir cümle değil mi?
142


“ insanlar kötü kalpli olsa da ben iyi kalırım.” de kendine
bırak insanlar seni kötü değil, kaybettikleri için pişmanlıkla 
hatırlasın.
“arkadaşım çok ama dostum az olsun.” de kendine, 
bırak az dostun olsun ama onlar senin kendinden parçan, 
ne olursa olsun orada olacaklarını bildiğin dünyan olsun.
“ çok sevmiştim.” de kendine.
çok sevmiş olduğun biri olsun, içince ağladığın.
çok sevmenin güzelliğini yaşat kendine.
duygularınla barış, şükret kalbine girdikleri için.
birini sevebilmiş olmanın huzurunu tat.
bırak onu unutmayı, her gün hatırla hatta.
güzel hatırladıkça tekrar birini sevmeye bahanen olsun.
başkasını da öyle seveceksin çünkü!
geç aynanın karşısına, “ bugün çok güzelim!” de kendine.
aynaya bakınca sevindiğin bir gülümsemen olsun.
unutma, sen kendini sevdikçe başkası seni daha kolay sevecek.
“ onlar inanmasın, ben yapacağım.” de kendine.
bir hayalin olsun en imkânsızından.
her gece düşün onu.
o hayal seni insanlara değil, hayata bağlasın.
“ bu filmi yaşayacağım.” de kendine, 
sahne seç bir filmden, 
en güzelinden değil, en istediğinden olsun, 
zihninde her gün seyret onu.
o sahne hayalin değil, zamanla yaşayacağın gerçeğin olsun, 
ve son olarak...
seni kötülük yapmaya zorlasalar da kötülüğü kendinden uzak 
tuttuğun bir kalbin olsun.
çünkü unutma ki, kötülük kalbinden ne kadar uzak kalırsa iyi 
olanlar sana o kadar yakınlaşır, 
iyiliğinle buluşman dileğiyle...
143


neden kurtarmaya çalışıyorsun?
sen kimseyi kurtaramazsın, değiştiremezsin de...
biri seni değiştirdi mi hiç?
kurtardı mı?
hayır.
sen istedin, sen kendini kurtardın.
değişmesini istediğin insanlara harcadığın zamana bak.
hepsi boşuna gitmedi mi?
hepsi değişir gibi olduktan sonra en baştaki hallerine dönmedi mi?
onun yaşadıklarına üzüldüğün için yanında olmak istesen de,
düşüncelerin hatta düşüncelerinden öte kalbin seni ona götürse
de, bil ki kimseyi sen kurtaramazsın.
artık birini kurtarmaktan vazgeç.
sevmekle yükümlüsün sen, birini kurtarmakla değil.
144


bana, “iyi ki olmamış.” dedirten şeyleri çok seviyorum, 
istediğimle, benim iyiliğime olan şeyler birbirinden ne kadar 
farklıymış meğer.
145


eskiden çok kıskançtım.
sevdiğim birini neredeyse uçan sinekten kıskanacak kadar, 
“ neredesin?”
“ kiminlesin?”
“ o kim ?”
“ ne zaman eve gideceksin?”
“ niye hâlâ gitmedin?”
“ nasıl bana haber vermezsin?”
“ bunu bana nasıl yaparsın?” 
bunları yaptım da ne oldu?
hepsi beni sevdiğim insanlarla yaşamaktan korktuğum şeyleri 
yaşamaya itti.
benden sıkıldılar, beni terk ettiler, başkasını bulup ona gittiler, 
hani sanıyorsunuz ya birini sahiplenip, koruyup, kıskanırsanız 
başka birine gitmez diye... 
işte öyle bir dünya yok!
çünkü seviyorsa zaten gitmez, gitmeyi aklının ucundan geçir­
mez!
çok sevdim.
hiç kıskanılmadığımda, hiç korunmadığımda, hiç sevilmedi­
ğimde bile çok sevdim.
bu yüzden bize dayatılan sevme şekilleriyle değil, gerçekten sevgi 
denen şeyin ne olduğunu bilerek sevelim birbirimizi, 
ayrıca aldatmak isteyen her türlü aldatır, gitmek isteyen her türlü 
gider, sen engelleyemezsin.
kendi sevgini engelleyemediğin, kendine, “ hayır sevme.” diye­
mediğin gibi...
146


ne olursa olsun sen zamana bırak...
zaten olması gerekirse zaman sizi birbirinizden başkasına
bırakmaz.
147


çok istediğin halde olmadığı için seni kahreden şeyler var 
değil mi?
her gece çok dua ettiğin halde gerçekleşmediğini gördüğün 
şeyler...
peki sen hiç olmayana teşekkür ettin mi? 
hadi bir değişiklik yap!
olmayanı istemek yerine, olmadığı için ona teşekkür et.
148


yanında bulamadığını kalbine, kalbinde bulamadığım yanma 
koyma.
çünkü yanında bulamadığının kalbinde yoksundur.
çünkü birini sevmeye çalışarak onu yanında bulsan da kalbinde
bulamazsın.
149


beni şimdi değil, seneler sonra hatırla.
adını “ sevgili” koyduğun birinin sana karşı yaptığı bir hareketi 
bana benzet ve önce aklına, sonra kalbine düşür beni
onda beni aradığını gör. 
onda bizi bulamadığını gör.
ya da kalabalıklarda yalnız yürü ve yanından geçen biri benim 
parfümümü sıkmış olsun.
ve sen o kokuyu öyle çek ki ciğerine, ismimle kokum birbirine 
karışsın ve hiç çıkmayayım bedeninden, 
beni şimdi değil seneler sonra hatırla.
çünkü her şeyin geç olduğunu fark et ve pişmanlığın hiç gitmesin 
yüreğinden.
150


sevmek geçici bir şey ama özlemek kalıcı, 
keşke o da geçse, 
geçip gitse.
151


birlikte olmak için sevene bir neden yeterken, sevmeyene bin 
neden de bulsan onu yanında tutamazsın.
152


anormallik ve normallik birbirine karıştı, 
birini sadece sevmek unutuldu.
cümleler değişti, “ seni çok seviyorum, sevgilim olur musun?” 
demek yerine, “ isim koymayalım ilişkimize.” ya da “ aramızda­
ki sadece cinsellik, başka şey bekleme.” dendi, 
duygudan uzak, sevgiden uzak, romantizmden uzak bambaşka 
bir dünya yarattılar ve bizi alıştırıp bu durumu normalleştirdiler! 
yetmedi, başka şeyler yarattılar.
eğer sevgilin yoksa sana garip, çirkin ya da beceriksiz dediler, 
halbuki sen sevgisiz olan her şeye karşıydın sadece! 
seni anormalleştirdiler, 
unutamadığın biri mi var?
başkalarıyla ilişkiler yaşamanı önerdiler, sevgisiz birlikteliklerde
sevgi aramanı normalleştirdiler.
bırak, istediğin kadar anormal ol onların gözünde.
hayatı sevgiyle yaşayan herkes normaldir.
sevgisiz yaşayan her kimse, asıl anormal onlar.
153


güvenmeyi her zaman sevmenin önüne koy.
herkeste bir şey bulup sevebilirsin ama herkeste bir şey bulup
güvenemezsin.
154


“ hayır hayır, öyle demek istemedi.
siz tanımıyorsunuz, ben ciğerini bilirim onun.
dedim ya, ailesiyle alakalı problemleri var.
kötü biri değil o.
bazı hataları var sadece.
hayır, seviyor beni.
sevdiğinden hepsi.”
tanıdık geldi mi?
hepimizin âşık olunca gözleri kapanıyor yalanlara, sevgisizlik­
lere, aldatmalara, terk etmelere... 
sen hep gözlerin açık mı sandın yoksa?
ilk önce karşındaki kişinin gerçekliğine kapatıyorsun gözlerini, 
sonra onun aslında hiç de “ istediğin biri olmadığına...” 
yoksa sen onun “ istediğin kişi” olduğunu mu sandın? 
istediğini değil, bambaşka birini seviyorsun aslında... 
sonra da bir anda, “ nasıl böyle birini sevebilirim?” derken bu­
luyorsun kendini gözlerin yavaş yavaş açılırken, 
aç gözlerini, 
tamamen aç. 
kapatma gerçeklere, 
gör her şeyi, 
uyutmasınlar seni, 
insanlar kötü.
kendi boşluklarını doldurmak için, başkalarını bu boşluklarda
uyutmak isteyecek kadar kötü.
uyuma.
insanlar senin masum sevgini, kendi sevgisizliklerinde kullana­
cak kadar kötü.
bir kere kapanınca o güzel gözlerin, bir daha onları “gerçeklere” 
açmak o kadar zor ki...
155


yunus emre’nin, 

Yüklə 1,97 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə