Kızılkaya / Fıkıh Usulünde Sahabe Fetvasının Kaynaklık Değeri Cilt / Volume: • Sayı /Issue: • 2012



Yüklə 7,06 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə29/111
tarix16.08.2018
ölçüsü7,06 Mb.
#63317
1   ...   25   26   27   28   29   30   31   32   ...   111

63
Güder, Mercan / 2000 Sonrası Türk Dış Politikasının Temel Parametreleri ve Orta Doğu Politikası
çidir. Sorun, faaliyetin bizatihi kendisinin yapılıp yapılmamasıyla ilgili değildir. Tüm 
eksiklerine rağmen ve izlenen yanlış stratejilere rağmen başarısız olunduysa, bunda 
denkleme Türkiye dışından yapılan müdahalelerin etkisi daha fazladır. Yani Türkiye’nin 
müdahil olamayacağı unsurların mevcudiyetiyle ilintilidir. Örneğin, proaktif politikalar 
için örnek gösterilen ritmik diplomasi insiyatifi için, Türkiye’nin 2011 Lübnan Hükümet 
krizinde sonuca gidecek katkıyı sağlayamaması, bölgesel ve küresel etkenlerden kay-
naklanmıştır. Elbette ki bu durum, Türkiye’nin eksiklikten malul olmadığı anlamına gel-
memektedir. İran’ın Hizbullah üzerindeki etkisinden dolayı, Türkiye’nin İran’a rağmen 
veya onun dâhil olmadığı bir çözümün kabul edilemeyeceğini hesaba katması gere-
kirdi. Türkiye ile rekabet halinde olan İran, bu etkinliği Türkiye’ye bırakmayacak kadar 
diplomatik maharete sahip bir ülkedir. Türkiye, “kazan-kazan” anlayışına istinaden, 
Hizbullah üzerinde ciddi tesiri olan İran’ı da baştan görüşmelere katmamış olsa da ve 
görüşmelerin olumsuz sonuçlanmasının nedenlerinden biri gösterilebilse de belirleyici 
olan bu değildir. Kısaca, Türkiye’nin bu konuda eleştiriye maruz kaldığı nokta, yukarıda 
da vurgulandığı gibi bizzat sürecin/yöntemin kendisinden kaynaklanmayıp sonuçları 
itibarıyla akamete uğramış ritmik diplomasinin varlığı üzerinde odaklanmıştır.
Bölgesinde ve küresel ölçekte gelişen olaylara müdahil olmayan, duyarsız kalan 
Türkiye’nin, gerek bölgesel gerekse küresel güç dengesinde yer alamayacağı kaygısı, 
Türk karar alıcılarını olaylar gelişmeden önce harekete etmeye sevk etmiştir. Neticeleri 
itibarıyla,  başarılı veya başarısızlığı tartışmaya açık olsa da TDP’nin böyle bir yönelim 
içine girmiş olması, dış politikası adına olumlu bir gelişme olarak kaydedilebilir. Bunun 
yanı sıra hükümetin proaktif politikalar uygulamak için son derece hızlı hareket etme-
si, olaylarla ilgili açıklama yapması, zamanla birbiriyle çelişkili açıklamalara veya 2011 
Libya askeri müdahalesinde olduğu gibi tutarsız adımlar atmasına neden olmuştur.
7
 Bu 
sebeple Türkiye’nin gelişmeler karşısında biraz daha teenni ile hareket etmesi, kendi 
ulusal çıkarı açısından gereklilik arz etmektedir. 
Komşu Ülkelerle ‘Sıfır Sorun’
Komşularla sıfır sorun anlayışı, TDP’ye yöne veren ilkelerin en çok bilinenidir. Ülkelerin 
tarihinde sınırdaş olan devletlerin çeşitli sebeplerle ihtilaf içinde olduğu veya komşu 
7  AK Parti’nin Libya’ya müdahale konusundaki çelişkisi şu şekilde olmuştur. 28 Şubat 2011 tarihin-
de Almanya’nın Hannover  kentinde düzenlenen CeBIT Kongre Merkezi’nde, Türk Alman Ekonomi 
Kongresi’ne katılan Erdoğan, “…Şimdi bize basın mensupları soruyor. NATO Libya’ya müdahale et-
meli midir? Böyle bir saçmalık olur mu yahu? NATO’nun ne işi var Libya’da? NATO mensubu olan 
ülkelerden birine herhangi bir müdahale yapılması halinde böyle bir şeyi gündeme getirebilir. Bu-
nun dışında Libya’ya nasıl müdahale edilebilir? Türkiye olarak biz bunun karşısındayız, böyle bir şey 
konuşulamaz, düşünülemez!” dedi. Aradan 6 gün geçtikten sonra, Fransa’nın müdahaledeki rolünün 
de artmasıyla,  21 Mart 2011’de  Mekke Ümmül Kura Üniversitesi’nde konuşan Başbakan Erdoğan
Türkiye’nin olası müdahaledeki rolünü şöyle ifade etti: “Şu anda NATO’nun devreye girmesi söz ko-
nusudur. NATO devreye girecekse bizim bazı şartlarımız vardır. NATO, Libya’nın Libyalılara ait oldu-
ğunu tespit ve tescil için oraya girmelidir. Yeraltı kaynaklarının, zenginliklerinin birilerine dağıtımı 
için değil.” Detaylı bilgi için, bkz. (USA SABAH, 2011)  ve  (Radikal, 2011).


64
İnsan ve Toplum
ülkelerin ikili ilişkilerinde daha fazla sorunlar olduğu gözlemlenir. Bu durum, hemen 
hemen dünyanın bütün bölgelerinde böyle olmakla beraber jeo-politik/ekonomik 
önemi yüksek olan Mezopotamya’da çok daha kırılgan ve çabuk tırmandırılabilen bir 
gerilim hattı mevcuttur.
Türkiye de 2000 öncesinde bütün komşularıyla çok sayıda problemlere sahipti. 
Türkiye, Yunanistan’la Kıbrıs ve kıta sahanlığı sorunu, Suriye ile sınır (Hatay) ve su 
sorunu, Bulgaristan’la soydaşlara yapılan muamelelerle ilgili sorunlar, Ermenistan’la 
1915 olayları ile ilgili sorunlar, İran’la rejim sorunları, Irak’la PKK’nın kampları gibi uzun 
süren gerilimli sorunlara sahipti. Bu problemlerden ötürü Türkiye’nin komşularıyla iliş-
kileri de çok düşük seviyelerdeydi. Hatta 1995 senesinde Yunanistan’la “Kardak krizi” 
ve 1998 senesinde Suriye ile “Öcalan Krizi” gibi nedenlerden ötürü savaş yönünde 
irade beyan edecek duruma gelinmesi ve iki ülke arasında savaşa ramak kalması, biz-
lere dönemin Türkiye’sinin ikili ilişkilerinin seyri konusunda net bilgiler sunmaktadır. 
Türkiye’nin komşularıyla sorunsuzca ve barış içinde yaşama fikri, ülkeyi artık yeni ve 
farklı bir strateji izlemeye sevk etti. Bu bağlamda, sınırdaş ülkelerle ilişkilerin geliştiril-
mesi ve sorunları çözmeye yönelik girişim, 2002 yılında AK Parti hükümetinin en gözde 
dış politika konusu haline geldi. 
“Komşu ülkelerle sıfır sorun” ilkesi, Başbakan R. Tayyip Erdoğan’a dış politikada baş 
müşavirlik yapmış olan ve şimdi de Dışişleri Bakanı olan Ahmet Davutoğlu’nun kav-
ramsallaştırılmasıyla Türkiye’nin dış politikada öncelikleri arasında yer almaya başla-
mıştır. Esasında komşularla sıfır sorun politikasıyla yola çıkan AK Parti hükümetinin 
komşularla kurmak istediği ilişkinin özünü, Davutoğlu’nun şu ifadelerinde bulabiliriz: 
“Etrafımız tümüyle düşmanlarla çevrili psikolojisinde olduğunuz zaman açılım 
yapmaktan çok defansif bir refleks gösteriyorsunuz. Komşu ülkelerle sıfır prob-
lem noktasına geldiğimiz zaman dış politika yapım anlamında olağanüstü bir 
manevra alanı kazanacağız” (akt., Zengin, 2010, s. 88). 
Ortaya atıldığı ilk dönemde pek gerçekçi bulunmayan “komşularla sıfır sorun” ilkesinin 
amacı, Türkiye’nin, bölgesinde güçlü ve küresel meselelere müdahil olmak ve bura-
larda nüfuzunu arttırmak istemesidir. Komşularıyla sorunlu bir Türkiye, doğal olarak, 
enerjisinin önemli bir kısmını bu ülkelerden gelebilecek tehditlerle uğraşmakla tükete-
cektir. Bunun yerine, Türkiye’nin benimsediği bu yeni yaklaşımla, komşularıyla ekono-
mik, ticari ve barışçıl bir yöntemi benimseyerek her iki tarafın yararına olacak politikalar 
geliştirmek amaçlanmıştır. Aslında AK Parti iktidarından önce dillendirilmeye başlanan 
bu ilke, temelde 1990’ların sonunda Türkiye’nin dünya sistemine dair değişen algıları-
nın bir neticesi olarak ortaya çıkmıştır. Soğuk savaşın bitmesinden sonraki sorunlu ve 
pasif geçen bir on yıldan sonra Türkiye, uzun süre Dışişleri Bakanlığı yapan (30 Haziran 
1997–11 Temmuz 2002) İsmail Cem’in insiyatifiyle komşularıyla sorunlarını çözmeye 
başlamıştır (Uzgel, 2009, s. 72). Bunun en bilinen örneği, Yunanistan’la ilişkilerde yaşa-


Yüklə 7,06 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   25   26   27   28   29   30   31   32   ...   111




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə