59
Güder, Mercan / 2000 Sonrası Türk Dış Politikasının Temel Parametreleri ve Orta Doğu Politikası
savaş döneminde oluşan statükoya bağlılığını sürdürme tavrıdır. Türkiye’nin
mevcut
konumu sürdürme politikası, somut gelişmelerin de zorlamasıyla zamanla yerini yeni
dış politika ilkelerine bıraktığı söylenebilir. Bu çerçevede son on yılda TDP’ye yön veren
ilkeler olarak çok yönlü/boyutlu diplomasi, proaktif dış politika, komşu ülkelerle ‘‘Sıfır
Sorun’’, ‘‘Model’’ ülkeden ‘‘Merkez’’ ülkeye geçiş, yumuşak güç (soft power), ekonomi
merkezli dış politika ve güvenlik-özgürlük dengesi gibi ilkelerden bahsedilmektedir.
1
Türk dış siyasetinin ilkeleri sadece bunlardan mı ibaret? Elbette ki değil. Fakat bu çalış-
mada, bunlardan en önemli olduğu varsayılan yedi tanesi üzerinde durulacaktır.
Çok Yönlü/Boyutlu Diplomasi
Son dönemlerde TDP’yi yönlendiren ilkelerin başında, çok yönlü ve boyutlu diplomasi
gelmektedir. Türkiye’deki çok taraflı diplomasi tartışmalarında, çok kutuplu dünya
sistemi tartışmalarının etkisi açık bir şekilde hissedilmektedir. Sovyetler Birliği’nin
beklenmedik çöküşüyle birlikte iki kutuplu dünya sistemi, 1990’lı yıllar boyunca tek
kutuplu bir yapıya dönüştü. Ancak 1990’ların sonundan itibaren bu sefer çok kutup-
luluk gündeme geldi. Zira devletlerarasındaki
ilişkiler, Soğuk Savaş siyaset anlayışına
nispeten çok daha girift bir yapıya bürünmesiyle birlikte ülkeler dış politika vizyonlarını
yeniden tanımlamak zorunda kaldılar.
Yeni ve alternatif ilişkilerin geliştiği, stratejik ortaklıkların hızla arttığı ve ülkelerin enerji
ve kaynak ihtiyaçlarında tedarikçilerini çeşitlendirdiği bir dönemde, soğuk savaşın iki
bloklu yapısına ve daha çok kapitalist bloka endeksli bir dış politikaya alışmış olan
Türkiye’nin, bölgesinde gerçekleşen olaylara kısmi vukufiyeti ve buna uygun ilişki
ağları geliştirmesi de ancak, tek kutupluluğun sorgulanmaya ve aşılmaya başlandığı
2000’li yıllara rastlamaktadır.
Türkiye’nin çok boyutlu politikadan amaçladığı şey,
tam olarak ülkenin ekonomik, siya-
si ve askeri bağımlılığını bir veya birkaç ülkeye endekslememektir. Başka bir deyişle,
Türkiye küresel aktörlerle kurduğu ilişkileri çeşitlendirip zenginleştirmeyi istemektedir.
Bu cihetten bakıldığında, Türkiye Soğuk Savaş ertesinde, ABD ve AB dışında Orta Doğu,
Balkanlar, Orta Asya, Afrika, Kafkaslar, Latin Amerika ülkeleri ve Rusya ile yeni(den)
ilişkiler tesis etme gereksinimi duymuştur. Ancak, bu ilişkileri birbirinin “alternatifi
ve rekabetçisi” olarak değil de birbirlerinin “tamamlayıcısı” olarak görmek istemiştir
(Davutoğlu, 2008, s. 82). Dış politika yapıcıları, bir yandan ABD ve AB ile ilişkileri geliş-
tirme ve çeşitlendirme çabasında iken, diğer yanda bahsi
geçen bölgelere yönelik
açılımlar ve yükselen yeni güçlerle ortak çıkara dayalı bir ilişki başlatmak istemişlerdir.
Aslında, sonradan anlaşılacağı gibi Türkiye’nin AB ve ABD ile olan ilişkileri, ona Orta
1 Belirtmek gerekir ki izlenen bu ilkelerin bir kısmı Türk dış politikası için geçerli olduğu gibi, dünyada-
ki birçok devlet için de geçerli olabilmektedir. İlkelerin sıralanmasında hiyerarşik bir sıra gözetilme-
diği gibi, ilkeler birbirinden tamamıyla bağımsız değildir. Kimi ilkeler birbirini
desteklerken kimisi
başka bir prensibin tamamlayıcısı durumunda olabilmektedir. Türk dış politikasının seyrini ilkesel
düzeyde incelemek için, bkz. Okman (2003, s. 5-25).
60
İnsan ve Toplum
Doğu’da önemli imkân tanıdığı gibi, Orta Doğu ülkeleriyle kurmaya çalıştığı ilişkiler de,
AB ve ABD ile ilişkilerinde ciddi kazanımlar sağlamıştır. Türkiye’nin eski müttefikleriyle
ilişkilerini tahkim etmekle birlikte yeni ittifak arayışı içine girerek işbirliği ve manivela
alanlarını geliştirme çabasındadır. Bu durum, sınırlı ve
küçük ölçekli ulusal gündemi
olan bir ülke yerine, bölgesel ve küresel gündemi sahip olan bir Türkiye şeklinde
tanımlanmaktadır (Schleifer, 2010).
2000 sonrasında, geçmişe oranla Orta Doğu’nun ağırlıklı olduğu çok yönlü bir dış
siyaset uygulama arzusu değişik platformlarda sıklıkla dile getirilse de bu uygulama-
nın kökenleri, 2000 öncesine dayanmaktadır. Çünkü, Soğuk Savaş sonrasında Türkiye
ilişkilerini çeşitlendirmek adına 1992’de Karadeniz Ekonomik İşbirliği Asamblesi (KEİ),
1985’te Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (EİT) ve 1997 yılında D-8 gibi girişimlere ön ayak
olmuştur. Her ne kadar Davutoğlu (2004, s. 282), bunların başarısız
olduğunu ve bunun
en büyük nedeninin, bu kuruluşların rasyonel temellere oturmadıkları ve kısa dönemli
bunalımların etkisinde motivasyonlarını kaybettikleri yorumunu yapmış olsa da bu
girişimler, çok taraflı dış politika anlayışının öncüleri olarak görülebilir. Nitekim Gür ve
K. Han (2011, s. 21), Türkiye’nin çok boyutlu dış politikasının başlangıcı olarak dışişleri
eski bakanı İsmail Cem dönemini esas almaktalar.
Son zamanlarda AK Parti iktidarı sonrası, TDP’nin benimsediği çok boyutlu dış politika
arayışlarının, “eksen kayması” tartışmalarına yol açtığı görülmektedir. Bu girişimler,
Türkiye’nin yüzünü batıdan doğuya çevirdiği şeklinde tenkit edilmektedir.
2
Halbuki
Davutoğlu, Türkiye’nin hem Avrupa’dan hem de Ortadoğu’dan kopmasının
tarihsel
olarak mümkün olmadığını düşünmektedir (Zengin, 2010, s. 203).
3
Dolayısıyla Türkiye’nin izlemiş olduğu birden çok kulvarda ilişkileri geliştirme politi-
kası, içinde bulunduğu coğrafyanın ve zaman diliminin gerektirdiği bir durumdur. Bu
ilke, dünyadaki pek çok devletin dış politika ilkelerinin başında yer almaktadır. Diğer
taraftan TDP’nin de tam anlamıyla bu ilkeyi hayata geçirilebildiği söylenemez. Bunun
nedenleri arasında dış politika vizyonunu oluşturan hükümet(ler)in performansı kadar,
Dışişleri Bakanlığı’nca yapılan “kapsamlı ve köklü bir yeniden yapılanma” takviyesine
rağmen, Bakanlığın hem niceliksel hem de niteliksel bakımdan yeterli kadroya sahip
olmaması gösterilebilir.
4
2 Türk dış politikasında, AK Parti döneminde eksen kayması var diyenlere örnek için, bkz. Çağaptay
(2007). Türkiye sadece pragmatik davranıp ilişkilerini güçlendirmek istemiştir argümanlarını ileri
sürenler için, Alessandri (2010); Danforth (2008, s. 84-95). Ayrıca, eksen tartışmasına
kuramsal bir
yaklaşım için, bkz. Keyman (2010).
3 Türkiye’nin Orta Doğu’ya yönelik politikasında 1923-1945 yılları arasında izlemiş olduğu mesafeli
duruşun Soğuk Savaş döneminde sürdürülebilir bir politika olmadığı tecrübe edilmiştir. Ayrıntılı bir
analiz için, bkz. Bozdağlıoğlu (2003, s. 115-130).
4 Kürkçüoğlu’na göre “Çok yönlü bir dış politika izleyebilecek birikim ve maharet Dışişleri’nde var”.
Bkz. Özdal vd. (2009, s. 21-47). Ayrıca yeni yapılanma için, bkz. Dışişleri Bakanlığı (2010).