Kızılkaya / Fıkıh Usulünde Sahabe Fetvasının Kaynaklık Değeri Cilt / Volume: • Sayı /Issue: • 2012


Güder, Mercan / 2000 Sonrası Türk Dış Politikasının Temel Parametreleri ve Orta Doğu Politikası Proaktif Dış Politika



Yüklə 7,06 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə28/111
tarix16.08.2018
ölçüsü7,06 Mb.
#63317
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   111

61
Güder, Mercan / 2000 Sonrası Türk Dış Politikasının Temel Parametreleri ve Orta Doğu Politikası
Proaktif Dış Politika 
Yeni dönem Türk dış politika anlayışında, gelişmeler karşısında “proaktif dış politika”, 
benimsenen diğer bir ilkedir. 2000 öncesinde uygulanan dış politikanın, statüko yanlısı 
olduğu sıklıkla dile getirilmektedir.
5
 Teorik olarak statüko yanlısı dış politika izlemenin 
bizzat kendisi sorunlu değildir. Çünkü avantajlı konumda olan ülkeler için statüko, 
çoğu zaman tercih edilen siyasi bir tavırdır. Kimi analistler, iki kutuplu dünya sistemi 
boyunca ve hemen sonrasında Türkiye’nin istikrarlı bir şekilde sürdürdüğü mevcut 
durumu koruma stratejisinin günün şartları açısından en iyi pozisyon olduğunu ifade 
etmişlerdir (Özdal vd. 2009). Fakat bu, daha sonraları TDP’nin hantal bir yapıya bürün-
mesine ve gelişen/gelişmekte olan olayları geriden takip etmesine neden olmuştur. 
Üstelik Türkiye bu dönemde, çoğunlukla mevcut durumu sürdürmekle kazançlı 
durumdaki ülkelerden olmamıştır.
Her ne kadar Türkiye’nin statükocu tavrı, başbakanlık döneminde Turgut Özal’ın 
(1983 – 1989) kişisel girişimleriyle zorlanmışsa da  Türk hariciyesinde aktif dış politika 
ilkesi denemeleri, ancak 2000’li yıllarında başında başlamıştır. Bu tutumun Türk dış 
politikasının ana ilkeleri arasına girmesi ise büyük oranda 2002’de AK Parti’nin iktidara 
gelmesiyle gerçekleşmiştir (Meral & Paris, 2010, s. 75; Erol, 2007, s. 35). TDP için yeni 
sayılabilecek bu ilkeye göre, dünyanın neresinde bir sorun veya sorun potansiyeli 
varsa Türkiye orada bulunmalı ve soruna muhatap olan taraflarını olabildiğince en kısa 
zamanda ortak bir paydada bir araya getirerek, söyleyecek sözü olduğunu belirtmeli-
dir. Bu yönüyle, “proaktif” politikaların “aktif” politikalardan farklı olduğunu görmekte-
yiz. Dışişleri Bakanı Davutoğlu, bunu şöyle izah ediyor: 
“…nerede bir küresel sorun var ise orada bir Türk görüşü olsun istiyoruz, bir Türk 
duruşu, bir Türk görüşü. Mademki biz Nizam-ı Âlem, bir dünya nizamı geleneği 
içinden geliyoruz, bizim bu bölgesel düzenler dışında küresel düzenle ilgili de 
söyleyeceğimiz temel düşüncelerimiz olmalı” (Davutoğlu, 2011).
Diğer taraftan son derece dinamik bir bölgede aktif dış politika izlemek -en azından 
ilkesel olarak- veya statüko yanlısı politikaları terk etmekle, Türkiye kendi kapasitesini 
zorlayan ve gerçek potansiyelini zorlayan bir devlet görüntüsü çizmiştir. Yeni dış politi-
kanın kuramsal alt yapısını şekillendiren Davutoğlu’nun dış politika anlayışına göre bu, 
Türkiye’nin tarihsel ve kültürel zorunluluğu olarak ifade edilmektedir. Bununla beraber 
bu, pratik bir zorunluluğun beraberinde getirdiği bir durumdur. Kendisi bu durumu şu 
şekilde belirtir: 
“Eğer şartlar dinamikse ve siz statik duruyorsanız o şartlara intibak edemezsi-
niz. Sürekli hareket eden bir diplomasiye sahip olmamız lazım. Hiçbir şey 
5  18 dış politika uzmanıyla yapılan mülakatta, yeni yüzyıla girmeden önce dış politikada en istikrarlı 
bir şekilde takip ettiği politikanın ne olduğu sorusunu, 12 uzman, “statüko yanlısı dış politika” şek-
linde cevaplamıştır. Bkz. Özdal vd. (2009). Mülakatlarla Türk Dış Politikası, Ankara: USAK Yayınları. 
Ayrıca, bkz. Oran (2002, s. 46).


62
İnsan ve Toplum
olmuyorsa bile yerinde hareket etmeli ama mutlaka hareket etmeli” (akt., 
Zengin, 2010, s. 92). 
Buna göre, uzun yıllar böyle algılanmadığı için Türkiye, tam olarak gerçek gücünün 
farkına varamamıştır. Bölgesel ve küresel güç olma iddiası taşıyan Türkiye’nin proaktif 
diplomasi uygulaması, yakın bölgesinde, bilhassa Orta Doğu politikalarında kendini 
daha fazla hissettirmektedir. Bu bağlamda “ritmik diplomasi” ve “arabuluculuk” poli-
tikaları, proaktif diplomasinin iki örneğidir. Pro/aktif bir rol oynamak üzere geliştirilen 
bu yöntemlerle Türkiye, sorunlu iki (veya daha çok) ülke arasında mekik diplomasisi 
dokuyarak ve “diyalog kanallarını” açık tutmaya çalışarak sorunun çözümüne yöne-
lik bir takım inisiyatifler almıştır. Türkiye’nin arabuluculuk rolüne; 2009’daki Bosna 
Hersek-Sırbistan, ve İsrail-Suriye barış görüşmeleri (Aralık 2008 Ocak 2009 döneminde 
gerçekleşen İsrail’in Gazze saldırısına kadar) (İdiz, 2011; Boşnak Dünyası, 2009); ritmik 
diplomasi içinde Ocak 2011’de Lübnan’da Hizbullah ve müttefiklerinin Saad Hariri koa-
lisyon hükümetinden çekilmesiyle, Davutoğlu’nun görüşmelerin tekrar başlaması için 
ortaya koyduğu yoğun mesai örnek gösterilebilir. Tüm mekik diplomasisinin, aslında 
Türkiye’nin proaktif dış politika uygulamalarını desteklemeye yönelik atılan adımlar 
olduğunu rahatlıkla söylenebilir. 
Bunlara ek olarak proaktif ilke gereği Türkiye, küresel ölçekli her uluslararası örgütte 
etkin olma ve ona aktif katılım kararı almıştır.
6
 Var olan küresel çaplı organizasyonların 
üyeliklerinde itibar arttırmaya yönelik çalışmaların yanı sıra Mercosul (Güney Amerika 
Ortak Pazarı), Afrika Birliği (AFB) vb. gibi birçok uluslararası örgütte de üyeliği veya 
gözlemci statüsünü hedeflemiştir. 
Ancak, dış politikada proaktif katılımın çeşitli sorunlar ortaya çıkardığı da özellikle 
son zamanlardaki gelişmelerle ortaya çıkmaktadır. Erhan’ın ifade ettiği gibi, proaktif 
yaklaşım, kendi başına bir dış siyaset hedefi olamaz; onunla varılmak istenen bir hedef 
olmalıdır. Dışişleri Bakanlığı’nın mevcut kurumsal imkân ve potansiyeli (personel sayısı, 
iş yükü vb.) bakımından bunu taşıyabilecek kapasiteye sahip olmadığı ileri sürülmek-
tedir. Erhan, “Türk diplomasisinin pasiflikten kurtulup, proaktif bir yapıya kavuştuğu” 
iddiaları için gösterilen birçok delilin ve artan eylemliliğin, “sırf hareketlilik sağlansın” 
diye yapıldığı kanaatindedir. Çünkü ona göre, tüm bu çabaların hepsi sonuçsuz kalmış-
tır (Erhan, 2010, s. 19). 
Burada gözden kaçan nokta, meselenin yalnızca sonuçları itibarıyla değerlendirilme-
sinden kaynaklanmaktadır. Elbette tüm politik faaliyetler (mesele dış politika olunca 
daha fazla) bir sonuç alınmak için yapılır; ama başarısız olunduğunda, sorunun nere-
den kaynaklandığının iyi tespit edilip ona göre bir yargıda bulunulması daha gerçek-
6  Türkiye’nin uluslararası örgütlerdeki performansına iyi bir örnek olarak dünyadaki en etkili ulusla-
rarası örgüt olan Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi Geçici Üyelik (2009-2010) performansını 
görmek için, bkz. Aral (2009).


Yüklə 7,06 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   111




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə