İzmir ve Serbest Cumhuriyet Fırkası
427
sürekli eleĢtirilen belediye baĢkanları, bir diğer hoĢnutsuzluk nedenidir. Salgın hastalıkların
en büyük nedeni olan sokakların pisliği, haklı olarak sert bir Ģekilde eleĢtirilmiĢtir:
« Yeryüzünde Ġzmir gibi güzel ve güzelleĢmeye istidatlı Ģehirler ne kadar azsa, Ġzmir kadar bakımsız,
Ġzmir kadar bedbaht Ģehirler de o kadar azdır. Belediye, hummalı bir maliyetle gürül gürül
çalıĢan Ģu
Ģehrin içinde; köĢe minderinde çubuğunu çeken, kötürüm bir ihtiyara benzer. Medeniyetin bütün
keĢfiyatından bihaberdir. Türkiye‟nin bu en Ģirin ve en zengin Ģehrinde sokaklar, kıĢın bir çamur
deryası, yazın bir mezbahanadır. Haddiniz varsa öğleye yakın yahut öğleden bir saat sonra hükümet
meydanından geçiniz, derhal genziniz tıkanır, aksırmağa tıksırmağa baĢlarsınız. En durgun ve güzel
havada bile bu meydan, kasırgalarla alt üst olan bir dağ baĢı gibidir. Her taraftan sütun sütun yükselen
toz, bir haydut çetesi gibi karĢınıza dikilir.
Haddiniz varsa geçin! Kordon‟da böyle, Göztepe‟de böyle
.
Belediye su denilen temizleyici vasıtanın farkında değildir
» (Ahenk, 6 Ekim 1929).
Ġzmir, doğal bir geçiĢ noktası olarak ilk göç dalgasına, 1774‟te Osmanlı-Rus SavaĢı
yenilgisiyle tanıklık etti. Ġkinci Müslüman göç dalgası 1854 Kırım SavaĢı, üçüncüyse 1877-
1878 Rus-Osmanlı SavaĢı‟na tarihlenir. 1912-1913 Balkan SavaĢları dördüncü dalga
Müslüman göçmenlerin Ġzmir‟e yerleĢmesine yol açar. Son göç dalgası 1923‟te Türkiye ile
Yunanistan arasındaki nüfus mübadelesinin ardından gelir. Böylece Ġzmir‟in Müslüman
nüfusu adım adım oluĢur. Etnik çeĢitlilik olarak, Türk, BoĢnak, Arnavut, Tatar ve çok az
sayıda Arap ve Kürt‟tür (Smyrnelis, 2009: 63-64).
78
1930‟a gelinceye kadar on binlerce
göçmenin yerleĢtirildiği Ġzmir, yeni bir demografik görünüme bürünür. Demografik benzerliği
nedeniyle, Selanik‟ten gelen son göçmenlerin iskân edildiği Ģehir, buna rağmen sürekli uyum
problemleriyle boğuĢmak zorunda kalır.
Göçmenler yerliler tarafından ilk baĢta « vatan hainliği » ile suçlanmıĢtır. SavaĢmadan
vatanlarını terk etmek onları bu keskin kategoriye sokma nedeniydi. Yemekleri, gelenekleri,
giyim kuĢamları, değiĢik Ģiveleri ve dilleriyle yerlilerden ayrılan bu göçmenler en büyük
hoĢgörüyü, eğitimli kesim ve tarikat mensuplarından görmekteydi.
Okyar‟ın da ilgisini çeken ve devasa karĢılamada kalabalığın makul bir çoğunluğunu
oluĢturan gençlerin en büyük problemi iĢsizliktir.
79
ĠĢsizliğin ortaya çıkardığı toplumsal
sorunlarsa çeĢitlidir. Bunlar en baĢta adi suçlar ve dilencilik olarak kendini göstermekte.
80
78
Christoph Neumann ve IĢık Tandoğan‟ın Fikret Yılmaz ile söyleĢisinden.
79
1927 nüfus sayımına göre Ġzmir‟de, 20 yaĢ altı nüfusun genel nüfusa oranı % 45 civarındaydı.
80
Dilenciler Çoğalıyor: « Bir müddetten beri ortalığı istila etmiĢ olan dilenci sürüsü, bugünlerde herkesi izaç
edecek derecede faaliyetini ziyadeleĢtirmiĢtir. Dilenciliğin çok ayıp bir hareket olduğunu idrak etmek ve bundan
vaz geçmek lazım geldiği defaatle yazıldığı, gerek zabıtaca ve gerek belediyece dilenciler hakkında tedbirler
alındığı halde dilenciliği bir nevi sanat ittihaz edenler bundan vaz geçememekte, sapa sağlam bir halde
kahvehanelerde, çarĢılarda her tarafta el avuç açarak para istemektedirler. Dikkat edilecek olursa, dilenciler
içinde iĢ görebilecek vaziyette olanlar pek çoktur. Bunların ekserisi taĢradan gelenler olup, bu gibilere birer iĢ
Manas Journal of Social Studies
428
Kuraklık nedeniyle toprağını terk eden köylü gençlerin çoğalttığı iĢsizler ordusunun nasıl
azaltılacağı, kent gündemini sürekli meĢgul eden konuların baĢındaydı. Ġmparatorluğun bu
son çocukları ve Cumhuriyet‟in ilk gençleri, kuĢaklararası çatıĢmanın en baĢ döndürücü
krizini göğüslemek zorundaydılar. Genç kızların genelde cinsel boyutlu sorunlar nedeniyle
yoğun bir intihar eğilimiyle alarm vermelerinden sonra, genç erkeklerin de yıkılan eski iliĢki
kalıplarına ve yüzyıllar boyunca oluĢmuĢ toplumsal kodların çöküĢü nedeniyle benzer
süreçlerden geçtikleri muhakkak. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki karmaĢık süreçlerin
doğurduğu bu intihar olgusu üzerine yapılacak bir araĢtırma, Serbest Fırkaya yönelen
gençliğin krizini daha iyi anlayabilir, dolayısıyla desteğin nedenlerine ıĢık tutabilir.
Okyar‟ı karĢılayanlar arasında sayıları on binlerle ifade edilen kadınların varlığı, yeni
ve ilginç bir geliĢmedir. Kadının siyasal alanda ilk defa bu ölçüde görünürlüğüne daha önce
hiç tanıklık edilmemiĢtir. Tanzimat ile birlikte, özellikle 1850‟lerden sonra duyulmaya
baĢlayan cılız kadın sesi, 1908 Jön Türk Devrimi‟nden sonra sokağı kazandı. Ancak 1930‟a
gelinceye kadar, kadın hareketi elit ve orta sınıf kadınının öncülüğünde ve yardımlaĢma
düzeyinde örgütlenen bir karakter gösterir. 1930 yılını özgün kılansa, ilk defa kadının siyasal
bir hedef için sokağa çıkmasıydı, ama sadece elit kadınların değil, köylü kadının büyük bir
özgüvenle görünürleĢmesiydi. Peki, bu değiĢim nasıl oldu? Kendi hem cinsleri içinde
ötekileĢtirilip, küçümsenen yoksul kadın bu dönüĢümü nasıl baĢardı?
Bu değiĢim için, ilk önce uzun savaĢ yıllarının kadını alabildiğine özgürleĢtirmesi
gerekecekti. ĠĢgallerin geleneksel yapıları altüst etmesi, kadının değer yargılarını değiĢtirmiĢ
ve özellikle genç kız intiharları kadını hiç olmadığı kadar gündeme taĢımıĢtır. Bir baĢka
nedense yine savaĢların kayda değer biçimde azalttığı nüfusun doğurduğu iĢ gücü açığını,
ancak kadınlar doldurabilirdi ve bu nedenle alabildiğine desteklendiler. Bir diğer nedense
ekonomik krizin, aile reisi olan kadınları en az erkekler kadar etkilemesidir. Uzun savaĢ
yıllarında erkeklerini kaybeden kadınların sırtındaki yük, erkeklerle kıyaslanmayacak kadar
ağır olmalıydı. Çünkü banka kredisine karĢılık toprağına haciz gelen kadın sayısı hiçte az
değildir. Ġzmir‟de uzun yıllar öncesine tarihlenen iĢ hayatına giriĢiyle belirginleĢen Egeli
kadının artık söyleyecek bir sözü olmalıydı. Böylece politik arenanın erkek egemenliğine
itiraz edecek ve kamusal alanda daha geniĢ bir yer alacağının güçlü sinyalini verecektir.
Elbette bu aĢamada araĢtırmacıya meydan okuyan bir soru daha cevap bekliyor. Yerel
bulunduğu taktirde kendilerinin dilencilikten vaz geçme ihtimali kuvvetlidir. Binaenaleyh zabıta ile birlikte
belediye bu meseleye ehemmiyet vererek dilencilerin azalmasına himmet etmelidirler. Aksi taktirde bu çirkin
hareket günden güne çoğalacak ve her taraf dilencilerle dolacaktır » (Ahenk, 16 Mart 1929).