İzmir ve Serbest Cumhuriyet Fırkası
425
yerleĢmede bir intihar vakası not edilirken, bu rakam 1930 ve 1932 arasında 107‟ye
yükselmiĢtir (Göksu, 2003: 228). Çarpıcı bir örnek olarak, Ġzmir‟i sarsan bir intihar olayı,
bize ekonomik krizin oluĢum sürecine dair ipuçları vermekte. 30 Mart 1930 tarihli Hizmet
Gazetesi, yerel eĢraftan Moralızade Apti Bey‟i intihara götüren süreci Ģöyle anlatmıĢtır:
« Ġzmir‟in maruf tüccarlarındın Moralızade Apti Bey intihar etmiĢtir. Moralızade Ahmet Bey‟le kardeĢ
çocukları olan Apti Bey merhum, bütün muhitte namusuyla, iffet ve istikametiyle, iĢlerinin düzgünlüğü
ile tanındığı için bu intihar vakası çok teessürü mucip olmuĢ ve cuma gününden beri günün hadisesi
olarak dillerde dolaĢıp gitmiĢtir. Tamamıyla Ģuurlu bir vaziyette ve ne yaptığını bilerek intihar eden
Apti Bey, bize bu hareketiyle vaziyetin fecaatine iĢaret etmiĢ oldu. Ümit ve temenni ederiz ki, sırf
ecnebi bankaların hasmane hareketleri yüzünden tehaddüs eden bu elemli cinayet sonuncu olsun. Apti
Bey‟in Isparta‟da tanınmıĢ bir tüccarda 14 bin, Burdur ve havalisinde bir o kadar daha. ĠĢ yaptığı
zevatta bir o kadar daha alacağı olduğu gibi, elinde de külliyetli afyonu vardı. Dikkat buyurulsun ki
afyon yüzünden sıkıĢan Apti Bey tatlı canına gene afyonla kıymıĢtır. Bu kadar alacaklı bir adamı tazyik
ederek intihara kadar sürüklemek cinayet olmaz da ne olur? Apti Bey‟in Ġzmir ve KarĢıyaka‟daki üç
evini satsalar gene 15 hin lira ederdi. Kaldı ki malı vardır; alacağı vardır ve vermeğe mecbur olduğu
para yalnız üç bin liradır. Ġkinci sınıf bir tüccarın üç bin lira için intihara mecbur oluĢu hayırlı bir alamet
sayılamaz. Apti Bey Çivici Hamamı civarında Heftani Sokağı‟nda mukimdir. KarĢıyaka‟da Galip Bey
Sokağı‟nda kiralık iki evi vardır. Kendisi tüccardır. Girit Hanı‟ndaki yazıhanesinde afyon, zahire ve
saire ticaretiyle iĢtigal eder. Apti Bey‟in Fransız Bankası‟na 2700 lira borcu vardır. Bu borcuna mukabil
bankaya okkası 46 lira iken borcunu kapatan ve hatta fazla kalan elindeki afyonu yatırmıĢtır. Afyon
fiyatları son günlerde müĢterisizlik yüzünden düĢmüĢ,
76
banka aradaki fiyat farkının yatırılmasını
istemiĢtir. Bu talep karĢısında sıkıĢan Apti Bey, derhal alacaklarını toplamak üzere Isparta, Burdur ve
havalisine uzun bir seyahat yapmıĢ ve fakat buhran sebebiyle en güvendiği yerlerden dahi beĢ para
alamamıĢtır. Apti Bey‟in Isparta‟da çok namuslu bir tüccarda 14 bin lirası vardır. Fakat bu tüccar da
elindeki malı satamamak ve alacağını alamamak yüzünden Apti Bey‟e para verememiĢ ve ilk fırsatta
göndereceğini söylemiĢtir. Apti Bey Isparta ve Burdur‟dan böyle meyus dönünce buradaki alacaklarını
almak istemiĢ ve bunda da muvaffak olamamıĢtır. Buhran malumdur. Kimse borç veremiyor. »
Ancak, yoksul katmanların bunalımı çok daha önce baĢlamıĢ bir süreçtir. 1914 ve
1930 yılları arasında, temel tüketim ürünlerindeki fiyat artıĢı çok çarpıcıdır. Ġzmir Ticaret
Odası‟nın; anne-baba, biri bir buçuk, diğeri yedi, üçüncüsü on beĢ yaĢlarında üç çocuklu ve
orta halli bir aileyi örnek alarak hazırladığı, [ġubat] 1930 hayat pahalılığı cetveli, geçinme
parametrelerindeki büyük değiĢimi ortaya koymakta. Aynı aile 1914‟te bir ayda 963 kuruĢ 50
santimle geçinirken, 1930‟da 158 lira 2 kuruĢa geçinmektedir.
Bu
artıĢın birçok nedeni vardır.
Emel Göksu‟nun da belirttiği gibi, kentsel hizmetlerin özel Ģirketler aracılığıyla görülmesi ve
76
Fiyat düĢüĢleri emlak piyasasında etkili olmuĢtu. Örneğin, kriz öncesinde Cihan Palas Oteli‟ne 85 000 lira
değer biçilmesine karĢılık, yapılan açık artırmada verilen değer 15 000 liranın üzerine çıkmamıĢtı., (Göksu,
2003: 104).
Manas Journal of Social Studies
426
Ģirketlerin kar rasyonelleri gereği, hizmetin ekonomik olduğu yörelere yapılması ve pahalı
satılması, kentsel yaĢamın pahasını arttırmıĢtı. Mezbaha rüsumunun neden olduğu et
pahalılığını, bütün deniz ve kara ulaĢım ve sigorta tarifelerini, yükleme ve boĢaltma
tarifelerini, kordon rüsumunu, oktrua resmini bunların arasında sayabiliriz. Demiryolları,
vapur idaresi, limanda yükleme/boĢaltma faaliyetlerini koordine eden Tahmil ve Tahliye
ġirketi ve Kordon ġirketi‟nin yanı sıra, sigorta kumpanyaları da devletin daimi kontrolü
altında olmasına karĢın, tarifelerin indirimi yolunda herhangi bir giriĢimde bulunulmaması
yaĢamı pahalılaĢtıran etkenlerdi (Göksu, 2003: 31).
Ġzmir‟de hayat pahalığını artıran bir diğer etken ise, belediyenin kaynak yaratmak
amacıyla koyduğu vergilerdi. Örneğin, meclis kararı ile Halkapınar ve Bostanlı bataklıklarının
kurutulması için halktan 25‟Ģer kuruĢ olarak, 5 taksitte 125 kuruĢ alınması öngörülüyordu. 15
yaĢından küçükler, 60 yaĢından büyük olanlar ve kadınlar bu mükellefiyetten hariç
tutulmuĢlardı. Gerek merkezi yönetimin vergi politikaları, gerekse yerel yönetimin kaynak
sıkıntılarını aĢmak için yüklediği mükellefiyetler, iĢ ve üretim alanları daralan kent ve kır
insanının gelir düzeyi ve yaĢam koĢulları üzerinde olumsuz etki yapıyor
77
ve toplumda
yoksullaĢtırmayı yaygınlaĢtıran bir unsur olması nedeniyle eleĢtiriliyordu. (Göksu, 2003: 31).
Anadolu Gazetesi yazarlarından birinin kent gündeminin neden Serbest Fırka
olduğunu gösteren tanıklığı, vergiler, hayat pahalılığı ve yoksulluğun boyutlarını belgeliyor;
gündelik hayatın yakıcı sorunları, bir göçmen olduğu anlaĢılan bu bakkal ve kasap örneğinde,
Okyar‟ın gerçek bir kurtarıcı olarak hasretle beklendiğini gösteriyor:
« Geçen gün pirinç alacaktım, bakkala sordum: Pirinç nasıl, iyi mi? Bakkal sualimin ilk kelimesini
duymadı, derhal cevap verdi:
-
Ġyidir beyim, yamandır beyim, gelmiĢtir Paris‟ten, olacaktır baĢvekil.
-
Kim baĢvekil oluyor, pirinçler mi?
-
Yok be beyim, bizim Fethi Bey.
Zavallı bakkal iĢini bırakmıĢ, Fethi Bey‟in siyasi mukadderatıyla meĢgul. Kasaba uğradım kasap […]
hemen ağzını açıp söylendi:
-
Beyim bu memelekette her Ģey mahvoldu. Ne insanlar yiyecek yemek, ne hayvanlar karnını doyuracak
ot buluyor. Vergiler müthiĢ. Mezbahane bizi soyuyor. Belediye hergün ceza diye ensemize yapıĢıyor.
Bu halde biz ne yapabiliriz? » (Anadolu, 22 Eylül 1930)
Ġzmir belediyesinin aldığı vergiler karĢılığında sunduğu hizmetler her zaman polemik
konusu olmuĢtur. Gerek hizmetin adaletsiz dağılımı, gerek temizlik ve hijyen konusunda
77
« 1930‟da kentte göreli olarak iyi yaĢam koĢullarına sahip ve sosyal statüsünün ortalamanın üzerinde bir
düzeyde olduğu memur aileleri bir ayda ortalama 70 lira kazanıyor ve bu kazancın 1/3‟ünü devlete vergi olarak
geri ödüyorlardı. Kent nüfusunun % 10‟u düzeyinde olan memur ailelerin dıĢında, kentin çoğunluğunu oluĢturan
‛öteki‟ halk kesimleri ise nüfusunun % 80‟i idi ve belirtilen yaĢam düzeyini bile tutturamıyorlardı. Bu durumda
belirli bir refah seviyesine ait olan zümrenin, kent nüfusunun geri kalan % 10‟unu oluĢturan tüccar, sanayici,
iĢadamı ve esnaflar olduğunu görüyoruz » (Göksu, 2003: 37).