Microsoft Word Brown, Dan Da Vinci Sifresi doc



Yüklə 5,01 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə11/116
tarix10.11.2017
ölçüsü5,01 Kb.
#9412
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   116

Fache bir süre sessiz kaldı. "Esasen ben, kendi kanını, polisin belli başlı adli metotları 
uygulaması için kullandığına inanıyorum." 
"Affedersiniz?" 
"Sol eline bakın." 
Langdon'ın gözleri, müze müdürünün renksiz kolundan sol eline kadar olan kısmı taradı 
ama hiçbir şey göremedi. Ne yapacağını bilmeden cesedin etrafında döndü ve yere çömeldi
artık müze müdürünün büyük bir keçeli kalem tuttuğunu görebiliyordu. 
Fache, Langdon'ı olduğu yerde bırakıp, araştırma malzemeleri, kablolar ve elektronik 
cihazlarıyla dolu birkaç metre ötedeki seyyar masanın yanına giderken, "Sauniére'i 
bulduğumuzda bunu elinde tutuyordu," dedi. Masayı karıştırırken, "Size söylediğim gibi," 
dedi. "Hiçbir şeye dokunmadık. Bu çeşit kalemleri bilir misiniz?" 
Langdon kalemin markasını görebilmek için biraz daha eğildi. 
STYLO DE LUMIERE NOIRE. 
Şaşkınlık içinde başım kaldırdı. 
Siyah  ışık kalemi ya da filigran kalemi müzeler, restorasyon mimarları ve sahtecilik 
polisinin nesneler üzerine görünmeyen işaretler bırakmak için tasarladıkları bir tür özel keçeli 
kalemdi. İşaret kalemi, sadece siyah ışık altında görülebilen, alkol bazlı çıkmayan floresan bir 
mürekkeple yazardı. Son zamanlarda müze personeli bu kalemleri, restorasyon gereksinimi 
duyan tabloların çerçeveleri üzerine görünmeyen işaretler koymak için taşıyorlardı. 
Langdon ayağa kalkarken, Fache spot lambanın yanına gidip kapattı. Galeri birden 
karanlığa gömülmüştü. 
Kısa bir körlük yaşayan Langdon'ın  şüpheleri artıyordu. Fache'nin parlak mor ışıkla 
aydınlanan silueti belirdi. Elinde taşıdığı ışık kaynağı onu menekşe rengi bir pusla kaplıyordu. 
Gözleri mor ışıkla parlayan Fache, "Bildiğiniz gibi," dedi. "Polis siyak ışık 
aydınlatmasını, cinayet mahallindeki kan ve diğer adli delilleri araştırmak için kullanır. Bu 
yüzden ne kadar şaşırdığımızı tahmin edebilirsiniz...”Sonra, aniden ışığı cesede yöneltti. 
Aşağı bakan Langdon, şaşkınlıktan yerinde sıçradı. 
Önündeki parke zeminde parlayan görüntü yüzünden kalbi hızla çarpıyordu. Müze 
müdürünün el yazısıyla karalanmış son sözleri, cesedinin yanında mor ışıltılar yayıyordu. 
Langdon titrek ışıklı metne bakarken tüm geceyi kaplayan sis perdesinin giderek 
yoğunlaştığım hissetti. 
Langdon mesajı bir kez daha okuduktan sonra Fache'ye baktı. "Bu da ne demek böyle!" 
Fache'nin gözlerinin akı parladı. "Bu, bayım, cevaplamak için geldiğiniz sorunun ta 
kendisi." 
 
Az ileride, Sauniére'in ofisinde, Louvre'a geri dönen Teğmen Collet müze müdürünün 
devasa masasındaki ses konsoluna iyice eğilmişti. Sauniére'in masasının köşesinden onu 
seyrediyor gibi görünen robotumsu ortaçağ şövalyesinin verdiği huzursuzluk dışında, Collet 
kendini oldukça rahat hissediyordu. AKG kulaklığını taktı ve sabit disk kayıt sistemindeki 
girdi seviyelerini kontrol etti. Tüm sistemler işliyordu. Mikrofonlar hiç aksamadan çalışıyordu 
ve ses kalitesi kristal berraklığındaydı. 
Le moment de vérité,
*
 diye düşündü. 
Gülümseyerek gözlerini kapattı ve banda kaydedilen Büyük Galeri'deki konuşmanın geri 
kalanının tadını çıkartmak için rahat bir pozisyon aldı. 
                                                 
*
 Gerçek şimdi ortaya çıkacak.
 



 
Saint-Sulpice Kilisesi'nin ikinci katında koro balkonunun sol tarafı meskene ayrılmıştı. 
Taş zeminli ve içinde az mobilya bulunan iki odalı daire, on yıldan fazladır Rahibe Sandrine 
Bieil'in eviydi. Resmi evi yakındaki kadınlar manastırındaydı ama o, kilisenin sessizliğinden 
hoşlanıyor ve üst katta bir yatak, telefon ve küçük bir ocaktan oluşan odada huzur buluyordu. 
Kilisenin  conservatrice d'affaires'ine göre, kilisenin dinle ilgisi olmayan tüm işlerinden 
Rahibe Sandrine sorumluydu, genel bakım, yardımcı eleman ve bekçi alımı, kapalı olduğu 
saatlerde kilisenin güvenliği ve komünyon şarabıyla ince bisküvi gibi malzemelerin siparişi. 
Bu gece ise küçük yatağında uyurken, telefonun tiz sesiyle uyanmıştı. Yorgun bir halde, 
ahizeyi kaldırdı. 
"Rahibe Sandrine. Saint-Sulpice Kilisesi.
Adam, Fransızca, "Merhaba rahibe," dedi. 
Rahibe Sandrine yatağında doğruldu. Saat kaç? Patronunun sesini tanıdığı halde, on beş 
yıl süresince hiç onun tarafından uyandırılmamıştı. Başrahip, ayinden sonra doğruca evine 
giden dindar bir adamdı. 
Başrahip, mahmur ve sinirleri gergin sesiyle, "Sizi uyandırdıysam özür dilerim rahibe," 
dedi. "Sizden bir ricada bulunacağım. Belki onu tanıyorsunuzdur. Az önce Amerikan 
piskoposundan bir telefon aldım. Manuel Aringarosa?" 
Opus Dei'nin başkanı  mı?"  Elbette onu tanıyorum.  Kiliseden onu bilmeyen mi var? Son 
yıllarda Aringarosa'nın piskoposluk makamı güç kazanmıştı. 1982 yılında Papa II. John Paul, 
tüm ibadetlerini resmen onaylayarak onları" "Papa'nın kişisel piskoposluk makamına" 
getirdiğinde,  şerefleri sıçrayarak yükselmişti. Fakat Opus Dei'nin yükselişiyle, zengin 
mezhebin Vatikan Dini İşler Enstitüsü'ne -daha çok Vatikan Bankası olarak bilinir- yaklaşık 
bir milyar dolar aktararak, iflastan kurtarışının aynı  yıla denk gelmesi şüphe uyandırıcıydı. 
Kaşları yukarı kaldıran bir başka olay ise Papa'nın genellikle yüz yıl süren bekleme dönemini 
yirmi yıla indirerek Opus Dei kurucusunu azizlik mertebesine hızla yükseltmesiydi. Rahibe 
Sandrine, Opus Dei'nin Roma'daki makamından  şüphe duysa da, Papa'yla tartışacak hali 
yoktu. 
Başrahip, ona huzursuz sesiyle, "Piskopos Aringarosa benden bir iyilik istemek için 
aramış," dedi. "Bu gece Paris'teki müritlerinden biri..." 
Rahibe Sandrine garip ricayı dinlerken şaşkınlığı giderek artıyordu. "Affedersiniz, acaba 
Opus Dei müridinin bahsettiğiniz ziyareti sabaha kadar bekleyemez mi acaba?" 
"Korkarım bekleyemez. Uçağı sabah erkenden kalkıyormuş. Haya boyunca Saint-Sulpice'i 
görmek istemiş." 
"Ama kilise gündüzleri çok daha ilgi çekicidir. Saint-Sulpice'i benzersiz kılan  şeyler, 
yuvarlak pencereden giren gün ışığı ile güneş saatin üstündeki gölgelerdir." 
"Rahibe, size katılıyorum, bununla birlikte eğer bu gece gelmesine izin verirseniz bunu 
kişisel bir iyilik olarak kabul edeceğim. Orada yaklaşık saat... birde olacak diyelim mi? Yani 
yirmi dakika sonra." 
Rahibe Sandrine kaşlarını çattı. "Elbette. Memnuniyetle." 
Başrahip, ona teşekkür ettikten sonra telefonu kapattı. 
Şaşkın vaziyetteki Rahibe Sandrine, uyku mahmurluğunu üzerinde atana kadar bir süre 
sıcak yatağında kaldı. Bu geceki telefon aklına birtakım düşünceler getirmiş olsa da, altmış 
yaşındaki beden eskiden olduğu kadar hızlı uyanamıyordu. Opus Dei, onu her zaman rahatsız 
ederdi. Piskoposluğun bedensel çile rituellerine bağlılığı bir yana, kadınlara bakış açıları hâlâ 
ortaçağ seviyesindeydi. Kadın müritlerin hiçbir ücret almadan erkekler ayindeyken onların 
kaldığı yerleri temizlemeye zorlandığını; erkekler hasır döşeklerde yatarken, kadınların tahta 
zeminde uyuduğunu; ve kadınların daha fazla bedensel çile çekmeye mecbur edildiklerini 


Yüklə 5,01 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   116




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə