Kâse ile bağlantısını anlayamamıştı, ama Kâse meraklıları hâlâ internetteki ilan panolarında
ve sohbet odalarında bıkıp usanmadan bu konuyu tartışıyorlardı.
Sırlara herkes bayılır.
Ve sırlar devam ediyordu.
Bunlardan en yenisi elbette, Da Vinci'nin ünlü
Adoration of the
Magi'sinin
*
boya katmanlarının altında korkunç bir gerçek sakladığının keşfedilmesiydi.
İtalyan sanat uzmanı Maurizio Seracini,
New York Times Magazine'in "Leonardo Sahteciliği"
başlığıyla anlattığı hikâyeyi ortaya çıkaran kişi olmuştu.
Seracini, şüpheye hiç mahal bırakmadan, resimdeki gri-yeşil fonun gerçekten Da Vinci'nin
çalışması olduğunu ama resmin ona ait olmadığını ortaya koymuştu. Gerçek şuydu ki, ismi
bilinmeyen bir ressam, Da Vinci'nin ölümünden yıllar sonra
onun eskizlerinin üzerinden
geçerek resmi doldurmuştu. Ama sahtekârın yaptığı resmin altındaki şey çok daha rahatsızlık
vericiydi. Kızılötesi reflektografi makineleri ile çekilen fotoğraflar ve röntgen filmleri, bu
hilekâr ressamın, Da Vinci'nin eskiz çalışmasını doldururken, altta kalan resimden şüphe
çekecek farklılıklar çizdiğini gösteriyordu... sanki Da Vinci'nin asıl niyetini gizlemeye
çalışmıştı. Resmin altında her ne varsa, halkın bilmeye hakkı vardı. Ama Floransa'daki
Uffizi
Galeri yetkilileri durumdan mahcubiyet duyarak, resmi derhal sokağın karşısındaki bir depoya
göndermişlerdi. Galerinin Leonardo salonuna giren ziyaretçiler, bir zamanlar
Tapınma'nın
bulunduğu yerde yanıltıcı ve özür içermeyen madeni bir levha buluyorlardı.
Çağdaş Kâse avcılarının garip yeraltı dünyasında, Leonardo da Vinci hâlâ
en büyük
muammaydı. Onun eserleri bir sırrı açıklayacak gibi görünüyordu ve belki bir kat boyanın
altında, belki açık bir manzarada şifrelenmiş bir halde veya belki de hiçbir yerde, hâlâ saklı
duruyordu. Da Vinci'nin boş ümitler uyandıran ipuçları, meraklıları hayal kırıklığına
uğratmak ve bilmiş
Mona Lisa'nın yüzüne halinden memnun bir gülümseme oturtmaktan
başka bir amaç gütmüyor olabilirdi.
Sophie, Langdon'ı düşüncelerinden ayırarak, "Elinde tuttuğun anahtarın, " diye sordu.
"Kutsal Kâse'nin saklı olduğu yeri açması mümkün mü?"
Langdon zorlama bir kahkaha attığının kendisi bile farkına varmıştı. "Gerçekten hiç
sanmıyorum. Ayrıca Kâse'nin İngiltere'de saklı olduğuna inanılıyor, Fransa'da değil."
Sophie'ye hikâyeyi kısaca anlattı.
Sophie, "Ama tek mantıklı cevap Kâse'ymiş gibi geliyor," diye ısrar etti. "Elimizde tarikat
mührünü taşıyan son derece gizli bir anahtar var ayrıca bize Sion Tarikatı üyelerinden biri
tarafından iletildi... ki, sen bana onların Kutsal Kâse muhafızları olduğunu söylemiştin."
Langdon, onun iddiasının mantıklı olduğunu kabul ediyordu
ama sezgileri bunu kabul
edemeyeceğini söylüyordu. Tarikatın Kâse'yi bir gün nihai dinlenme yeri olarak Fransa'ya
getireceklerine dair yemin ettiklerini anlatan söylentiler vardı ama bunun olduğuna dair hiçbir
tarihi kanıt bulunmamıştı. Tarikat Kâse'yi Fransa'ya getirmiş olsa bile, tenis stadyumunun
yanındaki 24 Rue Haxo adresi pek de soylu bir nihai dinlenme yerine benzemiyordu. "Sophie,
bu anahtarın Kutsal Kâse'yle nasıl bir ilişkisi olabileceğini gerçekten kestiremiyorum."
"Çünkü Kâse İngiltere'de olmalı, öyle değil mi?"
"Sadece bu değil. Kutsal Kâse'nin yeri tarih boyunca en iyi saklanan sırlardan biridir.
Tarikat üyeleri kardeşliğin üst kademelerine ulaşmadan önce güvenilir olduklarını kanıtlayıp,
Kâse'nin bulunduğu yeri öğrenmek için yıllarca beklerler. Bu sır, bölümlere ayrılmış karmaşık
bir sistemle korunur ve tarikat kardeşliği oldukça geniş olduğu halde,
herhangi bir zamanda
*
Madonna'ya Tapınma
BU ESER, RESTORASYON ÇALIŞMALARINA
HAZIRLIK AMACIYLA TANI
TESTLERİNDEN GEÇMEKTEDİR.
yalnızda dört üye Kâse'nin nerede olduğunu bilir... Büyük Üstat ile onun üç
sénéchaux'u.
Büyükbabanın en yukarıdaki bu dört kişiden biri olma ihtimali oldukça zayıf."
Gaz pedalına
iyice basarken Sophie,
büyükbabam onlardan biriydi, diye düşündü.
Büyükbabasının kardeşlikteki konumunu şüpheye hiç yer bırakmayacak şekilde teyit eden bir
görüntü hafızasına kazınmıştı.
"Büyükbaban üst kademelerde
olsa bile, kardeşlik dışından hiç kimseye hiçbir şey
açıklamasına izni olmazdı. Seni iç çembere alması olanaksız."
Bodrumdaki ayini gözlerinde canlandıran Sophie, b
en oraya girdim bile, diye düşündü.
Normandiya'daki şatoda o gece şahit olduklarını Langdon'a anlatmanın vakti gelip
gelmediğini düşündü. Duyduğu utanç on yıldır tek bir Tanrı’nın kuluna bile anlatmasına engel
olmuştu. Düşünmek dahi tüylerini ürpertmişti. Uzaklarda bir yerlerde sirenler çalarken, 016
oluğunun giderek arttığını hissetti.
İleride beliren Roland Garros tenis stadyumunu görmenin heyecanını duyan Langdon,"
İşte orada!" dedi.
Sophie yolunu stadyuma doğru değiştirdi. Birkaç denemeden sonra Rue Haxo kavşağını
buldular ve daha az sayı içeren tabelaların gösterdiği yöne saptılar. Yoldaki sanayi siteleri ve
iş merkezleri artmıştı.
Yirmi dört numarayı bulmamız gerekiyor, diye düşünen Langdon gizliden gizliye ufukta
bir kilise kulesi aramakta olduğunu fark etti.
Saçmalama. Bu mahallede Tapınakçılar'ın
kilisesi mi olabilir mi hiç?
Sophie parmağıyla
işaret ederek, "İşte orada!" diye çığlık attı.
Langdon'ın gözleri önlerinde uzanan yapıya kaydı.
Bu da ne böyle?
Modern bir binaydı. Ön cephesinin üstü dev bir neon kare haçla donatılmış bir kaleye
benziyordu. Haçın altında şu kelimeler yazıyordu:
Langdon, Tapınakçılar kilisesi hayallerini Sophie'yle paylaşmadığına memnundu. Hiçbir
anlam içermeyen sembollerden gizli anlamlar çıkarmaya çalışmakla geçen bir meslek hayatı,
insanı böyle yapıyordu. Langdon bu kez de, eşit kollu barışçıl haçın, İsviçre bayrağının
sembolü olarak seçildiğini unutmuştu.
En azından gizem çözülmüştü.
Sophie ile Langdon, ellerinde İsviçre bankasındaki bir kasanın anahtarını tutuyorlardı.
ZÜRİH EMANET BANKASI