37
genellemeden ibaret olduğu unutulmamalıdır. Çünkü Medineli olup hukukî
meselelerde akıl, kıyas, re’y, maslahat ve amele göre hüküm veren Rabîatu’r- Re’y
ve mam Malik gibi şahsiyetler göz ardı edilmemelidir.
Ş
u halde her iki merkez de, Irak ve Medîne, bu dönemde Peygamber ve
halîfelerinin uygulamalarıyla, toplumun uygulamalarının birleştirilmesi anlamına
gelen ‘sünnet’i ve ‘re’y’i ortaya atıyorlardı. Fakat farklı koşulların da etkisiyle
merkezlerden biri ‘sünnet’i daha çok savunurken, diğeri ‘re’y’ üzerinde daha çok
durmaya başlamıştır
161
.
Dolayısıyla re’y ehli hüküm çıkarmada daha çok akıl yürütmeye ağırlık
vermiştir. Hüküm çıkarırken ilgili konudaki nassları dikkatli bir biçimde akıl
süzgecinden geçirerek çözümlemeye tabi tutmuşlar, hükümlerin illetlerini
araştırmışlar ve böylece yeni sorunlara çözümler bulmuşlardır. Kısaca re’y ehli
analitik ve aklî yöntemi benimsemiş kimselerdir
162
. Zira kıyas ve re’y ehline göre,
teşrî hükümlerin anlam ve gayesi akılla bilinebilir. Bu hükümler için Kur’an’ın ifade
ettiği ve sünnetin teyid ettiği genel ilke ve prensipler vardır. Kitap ve sünnetten
aldıkları bu kaideleri fıkhî meseselelerde hakkında nass olmasa dahi
uygulamışlardır
163
. Re’ycilerin hüküm çıkarmada şer’î nassların yalnız lafızlarına
değil, anlam ve hikmetine yönelik kıyas, istihsan ve ıstıslah gibi istidlâl yollarını
kullanmaları da, bunları hiç kullanmayan veya zaruret halinde kabul eden
esercilerden ayıran önemli bir özelliktir
164
. Doyayısıyla re’y ehlinin en bariz
vasıflarından biri nasslarda gözetilen genel maslahatlar ve hukukî gayeler
doğrultusunda hareket etmeleridir
165
. Irak ehli, nassların illetlerini araştırarak, kıyas
ve re’yle onları yorumlamaya çalışmakta, Hicaz ehli ise daha ziyade nassların
zahirine bağlanmakta, illetlerine nüfuz etmek için bu hususta Irak ehli kadar çaba
161
Fâruki, Kemâl A., “al-Shâfi’i’s Agreements..”, s. 130.
162
Gürler, Ehl-i Hadîsin Düşünce Yapısı, s.75. Hadîs ekolünde olduğu gibi re’y ekolü de kendi
aralarında farklılık arzetmektedir. Dolayısıyla re’y ekolü temelde mu’tedil re’yciler ve müfrit
re’yciler olmak üzere iki kola ayrılarak değerlendirilmektedir. Özen, Aklîleşme Süreci, s. 221,
223.
163
Hudarî, Muhammed, slâm Hukuk Tarihi, çev. Haydar Hatipoğlu, Kahraman Yay., stanbul,
1987, s. 210.
164
Gürler, A.g.e., s.79.
165
Koşum, Yöntem Sorunu, s. 83.
38
sarfetmemektedir
166
. Sonuç olarak hadîs ekolünün aksine re’y ekolü düşünce ve
çabalarını rivâyetleri ve meseleleri sorgulama ve aklî bütünlüğe kavuşturma yönünde
yoğunlaştırıyordu
167
.
Bu iki temel ekolden biri olan ehl-i hadîs ekolü, bütün gayret ve çabalarını
hadîs toplamaya ve rivâyet etmeye sarfederek bu alanda âdeta uzmanlaşmışlar ve
genellikle Hz. Peygamberden, sahabe ve tabiundan gelen haberlerin literal anlamına
göre amel etmişlerdir
168
. Dolayısıyla hadîs ekolü, hukuku doğrudan vahye ya da Hz.
Peygambere ve hiç olmazsa bu kaynağa en yakın olan sahabe ve tabiûnun
görüşlerine dayandırma gibi bir idealizmi temsil etmekte; sorgulama yoluna
gitmemekle de amaç ve maksat sorusunu bir yana bırakmaktadırlar
169
. Onlara göre
sünnet, taşıdığı hikmetlerle ve nedenlere bakılmaksızın ve müctehidin başvuracağı
genel ve özel prensipleri dikkate almaksızın dinî kaynak olarak kabul edilir. Bu
bakımdan hadîsçiler harfiyyen teşrî’e bağlıdırlar
170
. Zira yine Gürler’in tesbitine göre,
ehl-i hadîs fideist bir iman anlayışına öncelik tanımakta, dini alanda nassları anlama
ve yorumlamadan soyutlayıp, onları salt inanma bağlamında ele almaktadır. Şu halde
ehl-i hadîsin yaklaşımına göre “anlam”, öznenin yeniden inşa ettiği zihinsel bir
kavramlaştırma değil, orada var olan nesnel formların dil dizgesinde aktarıma
taşınmasından ibarettir
171
. Çünkü ehl-i hadîsin mantığına göre, metnin literal
anlamından elde edilen bilgi, metnin ne demek istediğini kesin olarak ifade
etmektedir. Dolayısıyla onlara göre temel sorun, metnin âidiyeti sorunu olup bu da
metnin isnadı ile yakından ilgilidir. Bu nedenle hadîs ekolünün isnada olan aşırı
vurgusundan, onların haberdeki doğruluğu içeriğe göre değil de, nakledenin
güvenirliliğine binaen saptamaya çalıştıklarını ifade etmek mümkündür
172
.
Bu arada hadîs ekolü re’y ve kıyastan hoşlanmayıp karşı çıkmaları
neticesinde, nassın alanını genişletmek zorunda kalmışlar sonuçta nassların bütün
meseleleri kuşattığına inanmışlardır. Böylece nasslardan bağımsız re’ye, aklî
166
Özşenel, Ehl-i Re’y-Ehl-i Hadîs, s. 89 (Baltacî, Menâhic, I. 92, II. 883-884’den naklen).
167
Özen, Aklîleşme Süreci, s. 229.
168
Gürler, A.g.e., s.156.
169
Özen, A.g.e., s. 233; Gürler, A.g.e., s.159.
170
Hudarî, slâm Hukuk Tarihi, s. 210.
171
Gürler, A.g.e., s. 220.
172
Gürler, A.g.e., s. 224.
Dostları ilə paylaş: |