27
Nassların farklı açılardan okunup, yorumlanmasında, onu anlamaya ve
kavramaya çalışan insanın yapısından ve konunun ilgili olduğu sahadan kaynaklanan
etkenlerin rolü söz konusudur. Dolayısıyla ortaya çıkan farklı yorum ve
değerlendirmelere müsamaha ile yaklaşılarak doğal karşılanmaladır. Yoruma kapalı
konular dışında yani yoruma açık konularda farklı yaklaşımların ortaya çıkması
kaçınılmazdır. Zira sosyal bilimlerde ilke olarak her insan, olaylara kendi bakış
açısından yaklaşır ve değerlendirir. Bu ise farklı yorum ve yaklaşımların doğmasını
beraberinde getirir. Şu halde burada önem arzeden husus, yapılan yorumların
tutarlılığı ve de problemleri amacına uygun olarak sağlıklı bir şekilde çözebilme
gücü ve kabiliyetidir.
slam hukukçuları tarafından yapılan yorumlar, eleştirilemez özellikte
mutlak doğrular olarak nitelendirilemez. Yapılan bu yorumlar çoğunlukla hukukun
ne olması gerektiğine dair hukukçuların bir takım düşünce ve mülâhazalarından
ibarettir. Yine slam hukukunda ictihadla çıkarılan sonuçların zan ve re’y olarak
nitelendirilmesi ve bunların ilim ve bilgiden ayrılması gerektiği üzerinde durulması
bu hususu ortaya koymaktadır
125
. Sahâbe, tâbiûn ve sonradan gelen müctehidlerden
hiçbirisi kendi re’yinin (mutlak) doğru olduğunu düşünmemiştir. Ancak kendi
düşünce ve zannına göre doğru olduğunu düşünmüş ve ona bağlanmıştır. Hatta
öyleki, başka bir müctehidin re’yine göre, kendi re’yinde bir zaafla veya hakka ve
adâlete daha yakın bir kanaat ve düşünceyle karşılaşması durumunda kendi re’yinden
dönmüştür
126
.
Sonuç olarak
slam düşünce tarihinde dinî metinlerin anlaşılıp
yorumlanması konusunda ortaya çıkan lafza bağlı okuma biçimi, ilmî çevrelerde
sıkça tartışması yapılan hususlardan biri olmaya devam etmektedir. Bu bakımdan
geleneğimizde vucut bulmuş hatta ekolleşmiş olan lafza bağlı yorumların kökenlerini
irdelemek ve mantığını kavramak günümüzde ve gelecekte yapılacak yorumlar için
büyük bir önem arzetmektedir. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi zahirî anlamı
önceleyen ve lafza bağlı kalan yorum ve yaklaşımlar daha slamın ilk dönemlerinden
itibaren hemen hemen her nesil, ekol ve ilmî muhitlerde muhtelif nisbet ve tonlarda
125
Weiss, “ slam Hukukunda Yorum: ctihad Teorisi”, s. 188.
126
Duraynî, el-Menâhicu’l-Usûliyye, s. 19.
28
görülen bir realitedir. şte bu gerçekten hareketle bu çalışmamız bir bütün olarak
slâm düşüncesindeki lafza bağlı yorumun mahiyetini araştırmaktan ziyade sistemli
olarak ilk defa zahirî anlamın kapısını araladığı iddia edilen mam Şâfiî’nin hadîsleri
anlama ve yorumlama yönteminde lafza bağlı yaklaşımın yerini ve keyfiyetini konu
edinmeyi
amaçlamaktadır.
Giriş
mahiyetindeki
bu
temel
bilgi
ve
değerlendirmelerden sonra, esas konumuz olan Şâfiî’nin lafza bağlılığı meselesini
incelemeye geçebiliriz.
K NC BÖLÜM
MÂM ŞÂF Î’N N HADÎS/SÜNNET ANLAYIŞINDA LAFZA
BAĞLI YORUMUN YER VE MAH YET
30
I- ŞÂF Î’DEN ÖNCE HADÎSLER /SÜNNET ANLAMA
VE DEĞERLEND RMEDE TEMEL YAKLAŞIMLAR
mam Şâfiî’nin hadîs/sünnet anlayışında lafza bağlı hadîs yorumunun
mahiyetini incelemeye başlamadan önce, Şâfiî’ye kadarki zaman diliminde hadîs ve
sünneti anlama ve değerlendirmede ortaya çıkan temel yaklaşımlara ve gelişim
sürecine genel olarak temas etmenin yerinde olacağı kanaatindeyiz.
Kur’an’ın dolayısıyla vahyin indiriliş sürecine tanık ve bu arada Hz.
Peygamberin sünnetine vâkıf olan, Sahâbe veya Ashâb olarak bilinen ilk Müslüman
neslin, hadîsleri ve sünneti anlama ve yorumlamadaki mantalite ve yaklaşımlarını
bilmek geçmişte olduğu gibi bugün için de büyük bir önem arzetmektedir. Zira onlar,
Hz. Peygamberin en sadık arkadaşları olarak, savaşta ve barışta, seferde ve hazarda
hep onun yanında bulunmuşlar ve onun ışığı ile aydınlanmışlardır. Dolayısıyla bu
durum, onların Kur’an ve sünneti, taşımış oldukları maksat ve hikmetleri daha iyi
anlamalarını ve kavramalarını gerektirmiştir
127
. Sürekli beraberliğin kazandırdığı bir
imkanla Şâri’in gözettiği maksatları öğrenmişler ve yeni hadîselere tavır belirlemede
bu maksatlar kendilerine ışık tutmuş, onların lafza bağlı kalmamalarını temin
etmiştir
128
.
Ancak sahabenin tamamı, bilgi seviyesi, anlama ve kavrama yetenekleri
bakımından aynı düzeyde değildir. Onlardan kimi nebevî beyanları işittiği bellediği
halde, fakîh ve müctehit sahabîler kadar, o nassların fıkhına vakıf olamıyorlardı
129
.
Bu arada içinde bulundukları şartlar hepsi için ilim tahsiline elverişli değildi. Bir
kısmı uzun süre Hz. Peygamberle birlikte bulunarak, onu dinleyerek ilim alırken, bir
kısmı Allah yolunda cihadla, yahut ziraat veya ticaret gibi dünyevî işlerle meşgul
idiler
130
.
127
Musa, M. Yûsuf, Fıkh-î slâm Tarihi, çev. Ahmet Meylânî, Arslan Yay., stanbul, 1983. s. 44.
128
Erdoğan, Ahkâmın Değişmesi, s. 87.
129
Erul, Bünyamin, Sahabenin Sünnet Anlayışı, TDV Yay., Ankara, 1999, s. 197.
130
Abdulmecîd, el- tticâhâtu’l-Fıkhıyye, s. 143.
Dostları ilə paylaş: |