20
aykırı bir tutum arzediyor demektir. Bu hedeflerden sapma pahasına lafzî yorumda
ısrar edilmesinin, hukuku donduracağı açıktır”
90
.
Yorum ameliyesinde lafızlara aşırı derecede bağlı kalınması, hükümlerin
katılaşmasını ve buna bağlı olarak da sosyal hayatta sıkıntıların ve problemlerin
doğmasına neden olabilmektedir. Nitekim bu hususta örnek olarak “eşhedü” lafzına
bağlı yorumlar dikkat çekmektedir. Şahitlik etmek için kullanılan mezkur lafız kimi
hukukçulara göre “taabbudî” olup bunun dışındaki lafızlarla aynı anlama gelse dahi
ş
ahitlik yerine getirilemez. Onların bu konudaki dayanakları ilgili ayet ve hadîslerde
ş
ehadet
lafzının kullanılmış olmasıdır
91
. Dolayısıyla burada şahitliğin temel gaye ve
amacından ziyade lafızcılık ön plana çıkarılmaktadır. Halbuki şahitlikten amaç,
doğru hükmün ortaya çıkması için kişinin gördüğünü ve bildiğini anlatmasından
ibarettir. Bu durumda lafızcılık gayenin önüne geçmekte ve lafız sultası ortaya
çıkmaktadır. Zira hukukta her hâlükarda lafzın ön plana çıkması halinde adalet
gerçekleşmeyeceği gibi, hile ve nassların etkisiz hale getirilmesine de neden
olacaktır
92
. Zira hukuk metinlerinin ruhunu gözetmeksizin sadece lafzî yoruma itibar
edilmesi kanuna karşı hilenin temelini oluşturmaktadır
93
. Dolayısıyla salt lafızcılık
nasslarla gerçekleşmesi hedeflenen maksatları ilgaya götüren fakat lafzın zahirine
uygunluk arzeden yorumların ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır. Nassların
ruhunu ihmal ettiği müddetçe bu tür yorumlarını meşruluğu kabul edilemez
94
. Zira
muhtemel ve mümkün yorumları sadece lafzın mantûkuna ve melfûzuna sığınarak
dışlamak ve reddetmek, tam bir ibarecilik ve dogmatizm olacaktır
95
. Sonuçta tarihte
ortaya çıkan şekilci/lafızcı tutumlar, düşüncenin önündeki önemli engellerden birisi
haline gelmiş, slamî esasların tetkikini güçleştirmiş ve bazı prensiplerin özünü
bozmuştur
96
.
90
Köse, Saffet, “ slam Hukuk Düşüncesinin Bazı Problemleri”, slâmiyât, c. II. sy. I, Ankara,
1999, s. 50.
91
Koşum, Yöntem Sorunu, s. 81 ( bn Humâm, Fethu’l-Kadîr, VI. 456’dan naklen. Hanefîlerin
diğer kaynakları için bkz. es-Serahsî, Ebûbekr Muhammed b. Ahmed, el-Mebsût, Dâru’l-
Ma’rife, Beyrût, 1406, XII. 42; el-Kâsânî, Alâuddîn, Bedâiu’s- Sanâi‘, Dâru’l- Kitâbi’l-Arabî,
Beyrût, 1982, VI. 273.
92
Koşum, A.g.e., s. 81-82.
93
Şâtıbî, Muvâfakât, III. 376; Köse, Kanuna Karşı Hile, s. 90.
94
Tan, slam Hukukunda Yorum Çeşitleri, s. 74-75.
95
Kılıç, Sadık, “Nesnellikle Öznellik Arasında Yorum”, s. 109.
96
Köse, “ slam Hukuk Düşüncesinin Bazı Problemleri”, s. 50.
21
Sünnetin mahiyeti ve niteliği üzerine yapılan bir araştırmada da, sünnetin
sadece “şekil- lafız” değil, “şekil- lafız”ın altında yatan mânâ, rûh, ilke, hikmet ve
amaç olduğuna
dikkat çekilerek şu değerlendirmede bulunulmaktadır: “Sünnet Hz.
Peygamberin her dediğini, her yaptığını, her uygulamasını, meselelere getirdiği her
çözümü aynen ve bunların altında yatan amaç, gaye, ilke veya prensiplere
bakmaksızın tekrarlamak, taklid etmek değildir. Diğer bir ifade ile sünnet, her zaman
ve mekânda, karşılaşacak her türlü problemin hazır çözümlerini veren sihirli bir
formül değildir. Aynı şekilde sünnete uymak da, Hz. Peygamber dönemine geri
gitmek, o dönemin şartlarını, hayat tarzını aynen günümüze aktarmak değildir. Bu
olsa olsa tembelce, sadece şekle bağlılıkla yetinip, onun altında yatan hikmet, amaç
ve ilkeleri gözardı etmek anlamına gelebilir”
97
.
Sünnetin şeklî boyutunun tamamen devre dışı bırakılacağı gibi yanlış bir
anlamaya karşı ise şu şekilde bir açıklama yapılmıştır: “Sünnetin şekil-lafızdan
ziyade ilke-prensip olması, şeklin hiçbir surette söz konusu olmadığı, diğer bir ifade
ile şeklin tamamen değersiz ve hükümsüz olduğu şeklinde kesinlikle
anlaşılmamalıdır. Zira özellikle “ibadetler” olarak tanımlanan, namaz, oruç, hac gibi
hususların, -bazı detaylar hariç- zaman ve mekana göre değişmesi kesinlikle söz
konusu olamaz. Bu konularda sünnetin belirlediği şekillerin muhafazası elbette
zorunludur. sünnetin şekilden ziyade ilke, hikmet ve amaç olduğu alanlar ise, daha
ziyade ibadetlerin dışında kalan ve özellikle toplumsal alanlardır. Nitekim zaman ve
mekanın değişmesiyle yeni meselelerin zuhur ettiği alanlar da genelde bu
alanlardır”
98
. Dolayısıyla sünnetin ritüel olarak taşınan bazı şekilsel özellikleri
bulunmakla birlikte, asıl taşınması gerekli olan sünnetin mahiyeti ve muhtevasıdır
99
.
Bu bakımdan sünneti günümüze taşırken, lafzı ile maksat ve ruhu arasında bir denge
kurmaya çalışılmalıdır
100
.
Lafızcı yaklaşımlarda dikkat çeken diğer önemli bir husus ise, nassı
anlamaya ve yorumlamaya çalışan insanın yorum aktivitesinin kısıtlanmasıdır. Zira
bu yaklaşım tarzında anlama eylemi nassın lafzî sınırlarına hapsolmakta, yorumcuya
97
Kırbaşoğlu, M. Hayri, slâm Düşüncesinde Sünnet, Ankara Okulu Yay., Ankara, 2000, s. 92.
98
Kırbaşoğlu, A.g.e., s. 98.
99
Keleş, Ahmet, Sünnet Yaşayan Hz. Muhammed, nsan Yay., stanbul, 2003, s.14.
100
Erdoğan, Mehmet, Akıl-Vahiy Dengesi Açısından Sünnet, MÜ FV Yay., stanbul, 1995, s. 280.
Dostları ilə paylaş: |