13
usûlü incelemelerinin, özellikle lafız bahisleri nassların değerlendirilmesinde klasik
metodolojiyi oluşturduğu
60
böylece nassların yorumunda dil unsuruna verilen
önceliğin Şâfiî ile birlikte daima ön planda kaldığı ve lafzî yoruma öncelik tanındığı
dile getirilmektedir
61
.
Nitekim Şâfiî’de “Beyân”
62
kavramı ile Arapların diliyle, ifade ve edebî
fasihlikle ve Arapça’nın uslûpları doğrultusunda inen Kur’anî söylem
kastedilmektedir. Usûl-furû ilişkisini belirleyecek olan, Arapça bilgisidir
63
. Arap
dilinin mantığını ve ifade şekillerini ve beyân uslûblarını bilmeyen kimselerin,
sağlıklı bir şer’î hüküm istinbâtında bulunması mümkün değildir. Zira Arap dili,
dinin ve şerîatın dilidir. Bu yüzden Şâfiî, fakîhlere, bir mesele veya hükümle
karşılaştıklarında, Allah’ın hükmünü bulup keşfetmeleri ve sağlıklı bir istinbatta
Ş
âfiî’yi usûl-i fıkhın vâzı’ı şeklinde isimlendirilmesinin isabetli olmadığını, bunun yerine doğru
olanın usûlle ilgili kural ve kaideleri tedvin eden ve yazan kimse olarak tavsif edilmesi
olduğunu, mam Cuveynî, Fahruddin er-Râzî ve bn Haldun gibi muhakkik bilginlerin de
Ş
âfiî’yi bu manada nitelendirdiklerini belirtmektedir. el-Bûtî, Saîd Ramazan, “Eseru’ş- Şâfiî fî
Menheci’t-Tefkîri’l- slâmî Kadîmen ve Hadîsen”, el- mâm eş-Şâfiî, Fakîhen ve Muctehiden
(Havle’l- mâm eş-Şâfiî htifâ bi Zikrâ Murûri snâ Aşara Karnen alâ Vefâtihi, Kuala Lumpur,
Malezya, 1990), Dâru’t-Takrîb, Beyrût, 2001, s. 490-491. Ancak Wael b. Hallaq, Şâfiî’nin
hukuk teorisinin başmimarı olduğu varsayımının ilgili kaynakların incelenmesi halinde gerçeği
yansıtmadığını ve ciddi yara aldığını belirtmektedir. Ayrıca Şâfiî’nin er-Risâle’sinin ve onun
ş
ekillendirdiği teorinin, IX. asrın büyük kısmında, çok az bir etkisinin bulunduğunu ve Şâfiî’nin
usûl-i fıkhın kurucusu şeklinde algılanmasının daha sonra yaratılan bir imaj olduğunu ifade
etmektedir. Wael b. Hallaq, “Şâfiî Hukuk lminin Başmimarı mıydı?”, s. 50. Bir diğer
değerlendirmeye göre, er-Risâle, aslında ağırlıklı olarak Hadîs ile ilgili bir eser olup, Şâfiî
bununla, sünnetin Kur’an’ın yanında, onu açıklayıcı bir kaynak olduğunu isbat etmeyi
dolayısıyla fıkıhta hadîslerin/sünnetin kullanılmasını amaçlamaktadır. Kırbaşoğlu, M. Hayri,
“ slamî limlerde Şâfiî’nin Rolü Üzerine”, slâmiyât, c. II, sy. 1, Ankara, 1999, s. 19.
59
Şâfiî’nin er-Risâle’sinin usûl alanında ilk eser olması, herhalde yazılı olarak bu alanda intikal
eden ilk eser anlamında olmalıdır. er-Risâle’den önce bu alanda -her ne kadar yazılı olarak
intikal etmese de- başka eserlerin yazılmadığını söylemek ancak o devrin ciddî bir şekilde
tahkiki ile mümkün olabilir.
60
Özafşar, Hadîsi Yeniden Düşünmek, s. 239. Şâfiî’nin er-Risâle’si, diğer mekteplere
uyuşmazlıklarını tartışabilecekleri ve böylece onları ihata edebilecekleri müşterek mefhumlara
ve usûle ait bir çerçeve sunmuştur. Watt, W. Montgomery, slam Düşüncesinin Teşekkül Devri,
çev. E. Ruhi Fığlalı, Umran Yay., Ankara, 1981, s. 327.
61
Görmez, Metodoloji Sorunu, s. 157.
62
eş-Şâfiî, Ebû Abdullah Muhammed b. drîs, er-Risâle ( slâm Hukukunun Kaynakları), çev.
Abdulkadır Şener, brahim Çalışkan, TDV Yay., Ankara, 1997, s. 11 ( Şâfiî, er-Risâle, thk.
Ahmed Muhammed Şâkir, Dâru’t-Turâs, Kahire, 1979, s. 21). J. Lowry’e göre, Şâfiî’nin
Risâle’
sinin özünde yatan temel düşünce, Şâfiî’nin ‘beyân’ kavramıdır. Fıkıh usûlünde ‘beyân’
kavramını ilk kez kullanan kimse de olan Şâfiî, ilgili kavramın detaylarını Risâle’de işlemiş ve
eserini bu kavram etrafında oluşturmuştur. Joseph E. Lowry, The Legal-Theoretical Content of
The Risâla of Muhammad b. Idrîs al-Shâfi‘î, s. 19.
63
el-Câbirî, Muhammed Âbid, Arap Aklının Oluşumu, çev., brahim Akbaba, z Yay., stanbul,
1997, s. 143.
14
bulunmaları amacıyla onlara şerîatın maksatlarını açıklamak üzere, lafızların delâlet
keyfiyetini ve mertebelerini beyân etmiştir
64
.
Daha önce de ifade edildiği gibi Usûl-i Fıkhın anlama yöntemi ekseriyetle
lafız ile mana ilişkisine dayanır. Buradan hareketle lafız ile mana arasındaki bütün
ilişkiler delâlet kavramı ile ifade edilmiştir
65
. Şâfiî de nassların anlamını tesbit
ederken ve yorumlarken neredeyse tamamen delâlet ve istidlâl kavramlarına
dayanmıştır. Bu nedenle Şâfiî’de bu kavramlar nassları anlama ve yorumlamada
anahtar terimler olmuştur. Zira ona göre hiç kimse hakkın ne olduğunu bilmeden
hakla hüküm veremez. Hak ise ancak Allah’ın nass veya delâlet (istidlâl) yoluyla
bildirmesiyle bilinir. Allah hakkı hem kendi Kitabı’nda hem de Peygamberinin
sünnetinde ortaya koymuştur. Dolayısıyla insanların karşılaşacakları her olayın
çözümüne dair Allah’ın Kitabı’da mutlaka bir delil vardır. Bu ise ya nass ya da
istidlâl yoluyla bilinir
66
.
Ş
âfiî’nin er-Risâle’de ki asıl gayesi
67
hukukî metinlerde yer alan farklı lafız
çeşitlerini tesbit etmek ve bunların kapsamını belirlemek değildir. Bu nedenle onun
asıl çabasının, hukukî çözümleri oluşturan Kur’an ve hadîs metinlerinin delâletini
göstermek olduğu, bunu yaparken de belirli lafzî ıstılahların doğmasına neden olduğu
ifade edilmiştir
68
. Ancak ileriki bölümlerde de temas edeceğimiz gibi, Şâfii nassları
anlamada sırf dilsel delâlete dayanmayı doğru bulmaz. Ona göre Kur’an ve hadîsler
Arapça olup aksine delâlet bulunmadıkça bunlar zahirî ve umûmî anlamı üzere
64
Yûsuf, Ahmed, eş-Şâfiî, Vâdıu Ilmi’l-Usûl, Dâru’s-Sikâfe, Kâhire, ty., s. 36.
65
Görmez, Metodoloji Sorunu, s. 21.
66
Şâfiî, Kitabu btâli’l- stihsân (Umm’un içerisinde), VII. 294; Şâfiî, Risâle, 9. (no. 46, 48).
67
Şâfiî’nin er-Risâle’de esasında slam fıkhında Kur’an ve sünnet ekseninde nasıl bir anlama ve
yorumlama etkinliğinde bulunulması gerektiğinin sınırlarını ve çerçevesini çizmeye ve
oluşturmaya çalıştığı anlaşılmaktadır. Nitekim el-Bûtî’nin tesbitine göre de Şâfiî, meşhur eserini
anlama ve yorumlama bakımından birbiriyle ilişkili üç temel sütun/kavram üzerine ikame
etmiştir: lim (bilgi), Beyân ve Kıyâs. el-Bûtî, “Eseru’ş- Şâfiî fî Menheci’t-Tefkîri’l- slâmî
Kadîmen ve Hadîsen”, s. 493-497. Bu arada er-Risâle’nin usûl konularına yer vermekle beraber
onun esasında polemik türü bir eser olduğunu söylemek de mümkündür.
68
Gürkan, Menderes, slam Hukuk Medolojisinin Oluşumu ve Şâfiî’nin Yeri, (Yayınlanmamış
Doktora Tezi), EÜSBE, Kayseri, 1997, s. 309. Şâfiî’den önceki dönemde usûlle ilgili bir takım
kavramların var olması mümkün olmakla birlikte, bunların tam anlamıyla ilimde kullanımı
yerleşmediği ve şekillenmeye devam ettiği anlaşılmaktadır. Nitekim Kemâl A. Fârukî’ye göre,
Ş
âfiî’nin hayatı boyunca geçen süreçte Medînelilerin ve Iraklıların görüş açıları sürekli bir
gelişim içerisindeydi. Daha sonraları net ve hukukî teknik anlamlar yüklenecek olan kavramlar
son şekillerini almamışlardı. Dolayısıyla usûlde bir düzenin oturtulması Şâfiî’den sonra
başarılmıştır. Fâruki, Kemâl A., “al-Shafi’i’s Agreements Disagreements with The Mâlikî and
The Hanafî Schools”, Islamic Studies, Pakistan, 1971, c. X, sy. II, s. 131.
Dostları ilə paylaş: |