15
carîdir. Zahirî ve umûmî anlamında olmadığını söylemek ancak bir delâlet ile
mümkündür. Delâlet ise Allah’ın Kitabı, Allah Resûlünün sünneti ve Kitap ve
sünneti bilen âlimlerin çoğunluğunun cmâ’ıdır
69
.
Nassların lafzî delâlet yönüyle ele alınması yönteminin nassların bütünlük
ve maksadına, tarihî ve ictimâî şartlarına ağırlık veren diğer yorum yöntemlerine
göre daha şeklî, katı ve objektif bir görünüm arzettiği ifade edilmiştir
70
. Şâfiî’nin
ictihadı kıyasla sınırladığı, istihsanı reddettiği ve aksini ifade eden nassî bir delâlet
bulunmadığı müddetçe nassların zahirî ve umumî anlamını esas alan lafzî delâlet
yöntemine verdiği ağırlık düşünüldüğünde, yukarıdaki değerlendirme Şâfiî’nin
yöntemiyle de örtüşmektedir. Nitekim o, bu düşünceleriyle keyfî yorumların önüne
geçmeyi hedeflemiştir. Zira Bardakoğlu’nun da ifade ettiği gibi, nasslardan hüküm
çıkarmada lafzî delâlete ağırlık verilmesi, biraz da hukukta objektif ve sabit ölçüleri
hakim kılma, subjektif ve değişken bir zemine oturtulacak yorumlardan kaçınma
kaygısına dayanmaktadır
71
.
Usûlcülerin, nassların delâleti ile ilgili konularda, ekseriyetle lafızla ilgili
konuları müşterek başlıklar altında ele almaları
72
ayrı bir problem arzetmektedir.
Kur’an lafızları ile hadîs lafızlarının kaynağının ve sübûtunun farklı olması, onların
delaletini de etkileyecektir. Bu bakımdan Kur’an ve sünnet nasslarını tamamen aynı
kategoride değerlendirmek doğru gözükmemektedir. Zira sünnet nasslarında lafızlar,
beşer lafzıdır ve ravî kendi kullandığı lafızlarla bunları nakletmektedir. Dolayısıyla
lafzî yorumda bulunurken Kur’an lafızları ile sünnet lafızları arasında farklı
davranılması gerektiği kanaati doğmaktadır
73
. Ancak teoride ve pratikte her ikisi de
eşit kabul edilmiştir. Nitekim şu değerlendirme de bunu ortaya koymaktadır: “O
(Şâfiî), müctehidin hadîs karşısındaki konumuna da temas eder. Kur’an ve sünneti
bütünlük içinde mütalaa eden Şâfiî, hadîsleri de Kur’an âyetleri gibi nass kabul
etmektedir. Bir benzetme ile slam Hukukunda Kur’an-ı Kerim’in hükümleri (ahkâm
ayetleri) değişmez anayasal ilkeler; sahih hadîsler ise, bu anayasaya aykırılığı söz
69
Şâfiî, htilâfu’l- Hadîs (Umm’le birlikte), IX. 532.
70
Bardakoğlu, Ali, “Delâlet”, D A, IX. 120.
71
Bardakoğlu, “Delâlet”, D A, IX. 120.
72
Görmez, Metodoloji Sorunu, s. 157.
73
Dönmez, “Müctehidin Nasslar Karşısındaki Durumu..”, s. 33.
16
konusu olmayan kanunlar gibi mütalaa edildiği için, Kur’an ve sünnet diğer ictihad
ve yöntemlerine de temel teşkil eden üssü’l-usûl konumundadırlar”
74
.
Kur’an ve sünnet varoluş nedeni olarak diğer alanlarda olduğu gibi hukuka
da kaynaklık etmektedir. Fakat, ne Kur’an ayetlerinin ne de hadîslerin sırf kanun
koymak gayesiyle sevkedildiğini söylemek mümkün değildir. Yine Kur’an’ın Allah
Teâlâ’ya âidiyetinde hiçbir şüphe bulunmamasına karşın, hadîs lafızlarının bütün
senetleri sahih, râvîleri sika da olsa, manen rivâyet olgusu nedeniyle tamamen Hz.
Peygambere ait olduğunu söylemek yine mümkün değildir. Dolayısıyla, Hz.
Peygamberin, söylediği sözler ile kanun metni tanzim etmek gibi bir düşüncesinin
olmadığını hadîs külliyatı açıkça ortaya koymaktadır
75
.
Kısacası, hadîslerin başlangıçta şifâhî olarak nakledilmesi, bir çok ağız
(râvî) değiştirmesi, yazılı metinlere dönüşmesi ve yazı ile tesbitinin gecikmesi,
bundan daha da önemlisi lafzen değil, mana ile rivâyet edilmesi, hadîslerde delâlet
probleminin doğmasına neden olmuştur. Bu bakımdan, hadîs metinlerinin Kur’an
lafızları gibi, en ince detaylarına kadar delâlet kısımlarına ayrılmasının doğru
olmayacağı ifade edilerek, Usûl-i Fıkh’ın anlama ve yorum yönteminin hadîslere
tatbikini engelleyen ciddî hususların varlığına dikkat çekilmiştir
76
.
Ancak Usûl-i Fıkh’ın yorum yönteminde tamamen lafzî yoruma
dayanıldığını ve nasslardaki mana ve maksadı gözeten yorum yöntemlerinden
tamamen uzak durulduğu şeklindeki genellemelerden de kaçınmak gerekir. Nitekim
usûlcülerin nasslara, hükümleri taşımaları açısından zahirî-maksadî şeklinde
yaklaşımlarından da gayeyi tamamen ihmal etmedikleri anlaşılmaktadır
77
.
Dolayısıyla burada ifade edilmek istenen, usûlcülerin lafzî yorum ile mantıkî yorumu
birlikte ele almaları, nassların lafızlarıyla yetinmeyip, onların ruhu üzerinde de
durmalarına karşın, anlama ve yorumlamada dil unsurunun birinci planda kaldığı ve
diğer unsurlara dâima tâli derecede başvurulduğu gerçeğine dikkat çekmektir
78
.
74
Dağcı, mam Şâfiî, s. 66.
75
Görmez, Metodoloji Sorunu, s. 157-158.
76
Görmez, A.g.e., s. 157, 161-162.
77
Koşum, Yöntem Sorunu, s. 83.
78
Görmez, A.g.e., s. 145.
17
Nassları anlama ve yorumlamada yöntem sorunu üzerine yapılan bir
araştırmada ise, Usûl-i Fıkıh’ta lafız unsurunun önemine dikkat çekilmekte,
Zâhirîlerin dışında lafız unsurunun slâm fakihleri tarafından katılıkla korunmuş
olmadığı ifade edilmektedir. Yine Hanefîler ve Mâlikîler de dahil olmak üzere kendi
hukuk mantığıyla lafız unsuru ötesinde, hukukun genel amaçları ve ilkesi konusunda
esnekliğin bulunduğu genişçe bir alanın meydana getirilebildiği belirtilmektedir
79
.
Bizim için önemli olan ise, bu hususta mam Şâfiî’nin durduğu yeri tesbit edebilmek
ve nasıl bir yaklaşımı öngördüğünü ve uyguladığını ortaya koyabilmektir. Bunun da,
araştırmamızın seyri ve gelişimi dahilinde netlik kazanacağı kanaatindeyiz.
III- ANLAMA VE YORUMLAMADA LAFZA BAĞLILIK
PROBLEM
Dinî nassların bizatihi lafzî/literal anlamları hukukî meseleleri çözme
gücüne sahib olduğunda, yeni bir yönteme gerek kalmamaktadır. Dolayısıyıyla
literal/lafza bağlı yorum her zaman sorun teşkil etmemektedir. Hatta bazen sırf literal
anlam/yorum dahi nassın temel gayesini tahakkuk ettirebilmekte ve bu sebeple böyle
durumlarda lafza bağlı bu okuma biçimi daha tutarlı bir yaklaşım olarak ortaya
çıkmaktadır. Ancak hukukun uygulanmasında lafzî anlam, gözetilen gayeyi tahakkuk
ettirmeye kafi gelmediği anda, nassın mana ve maksadı araştırılmakta, böylece lafzın
literal anlamı dışında yeni bir yorumda bulunularak hukukun uygulanmasına
çalışılmaktadır.
Bütün hukuk sistemlerinde en başta lafzî yorumdan hareket edildiğini daha
önce de ifade etmiştik. Ancak lafzî yorumdan biraz daha farklı bir mahiyet arzeden
bir yaklaşım daha söz konusu olup, lafızcılık olarak ifade edilmektedir. Hukuk
metinlerini yorumlarken ve hüküm çıkarırken nassın lafzı ile yetinen, lafızların
bizatihi bütün anlamları barındırdığını benimseyen ve yorumu tek başına nassın lafız
ve ibaresini anlamaya indirgeyen bu yaklaşım tarzı lafızcılık şeklinde
tanımlanmaktadır
80
. Şu halde lafzî yorum ile lafızcılık farklı anlamlar içeren iki
kavram olarak ortaya çıkmaktadır. Lafzî yorum, nassı yorumlamanın lafızla ilgili
79
Koşum, Yöntem Sorunu, s. 82.
80
Tan, slam Hukukunda Yorum Çeşitleri, s. 64.
Dostları ilə paylaş: |