47
uymayı ve onun hükmüne teslim olmayı farz kılması nedeniyle Allah’ın Kitabı ve
Resûlünun sünneti dışında mutlak surette hiç bir söz bağlayıcı olmayıp, bu ikisi
dışında kalanlar da ona tabi olmalıdır
209
.
Ş
âfiî’ye göre deliller sıralamasında sünnet, Kur’an’dan sonra ikinci sırada
değil, Kur’an’la birlikte birinci sıradadır
210
. O, sünnetin tamamını Kitab’la birlikte
aynı konumda kabul etmektedir. Zira Kitab ve sünnetin her ikisi de Allah
katındandır
211
. Nitekim Şâfiî’ye göre, “Kim Rasûlullah (a.s.)’tan bir hüküm kabul
etmişse, onu Allah’ın emriyle kabul etmiştir”
212
. Muhammed el-Hudarî de, Şâfiî’nin,
sahîh sünnete Kur’an nazarıyla baktığını belirtmektedir
213
.
Ş
u halde Şâfiî’ye göre dayanılması gereken ve bağlayıcı olan iki temel bilgi
kaynağı Kur’an ve sünnet olup
214
, hak da bu iki temel kaynakda vücut bulmuştur:
“Hakkın ne olduğu (vahiy yoluyla) bildirilmeden, hiç kimsenin hakla hükmetmesi
emrolunamaz. Hak ise ancak Allah c.c. tarafından bir nas veya nassın delaleti
yoluyla bilinebilir. Allah c.c. hakkı Kitabında ve Hz. Peygamberin sünnetinde
bildirmiştir. Kişinin başına gelebilecek hiçbir olay yoktur ki ona Kitapta nass (açık)
veya mücmel (kapalı) olarak işaret edilmiş olmasın”
215
. Şâfiî'nin bu sözlerinden bir
Kitab’ta nass olarak indirilen, bir de onun benzerinin olduğu, mücmel olanlarını
sünnetin tafsil ettiği ve Hz. Peygamberden gelenlerin, Allah’tan gelmiş gibi sayıldığı
anlaşılmaktadır
216
. Bu bakımdan Şâfiî’ye göre Hz. Peygamberden sahih olarak ulaşan
her şey, onu bilen herkesi, bağlar; başka şeyler, onu ne güçlendirir, ne de
209
Şâfiî, Cimâu’l- lm, thk. Muhammed Ahmed Abdulazîz, Dâru’l-Kutubi’l- lmiyye, Beyrût, ty., s.
8.
210
Şâfiî, Umm, VII. 452.
.
Nazlıgül’ün ifadesiyle “Şâfiî’nin subutu zannî ve ictihadî olan yani haber-i vahidle sabit olan
sünnetleri Kur’an gibi subutu kat’î delille bir tutması garib karşılanacak bir durumdur”
.
Nazlıgül, mam eş-Şâfiî, s. 89.
211
Medkûr, M. Selam, “eş-Şâfiî, Nâsıru’l-Hadîs ve Menhecuhu’l-Fıkhî”, Mecelletu’l-Faysal,
Riyad, 1979, sy. 23, s. 53.
212
Şâfiî, Cimâu’l- lm, s. 74; Umm, VII. 560. .
213
Hudarî, slâm Hukuk Tarihi, s. 256.
214
Şâfiî, Umm, VII. 452.
215
Şâfiî, btâlu’l- stihsân, VII. 298.
216
Ebû Suleyman, , Menheciyyetu'l- mâm eş-Şâfiî, s. 42.
48
zayıflaştırır; aksine insanlara farz olan, ona uymaktır. Allah da hiç kimseye Hz.
Peygamberin emrine muhalefet hakkı tanımamıştır
217
.
Ş
âfiî’nin sünneti temellendirmeye yönelik bu çabalarından yola çıkarak Ebû
Zeyd, sünnetin tesisinin, Şâfiî’nin –esas gayesi olmasa da- neredeyse fikrî projesinin
temel gayelerinden birisi olduğunu dikkat çekmekte ve ona verilmiş olan nâsıru’s-
sunne
218
lakabını bu çerçevede değerlendirmektedir. Ona göre, Şâfiî, sadece sünneti
Kitab’a dayandırmakla kalmamış, ayrıca onu delâleti yönünden Kitab’ın yapısı
içinde organik bir parça olarak kurmaya çalışmıştır
219
.
Ş
âfiî’nin hadîs ve sünnetin dindeki yerini ve konumunu belirlemeye yönelik
çabaları sonucunda sünnet kavramı, kendinden öncekilerin sünnetle kastettiklerinden
daha farklı bir anlam ve mahiyet kazanmaya başlamıştır. Bu bakımdan mam
Ş
âfiî’nin dönemi, sünnet açısından bir dönüm noktası olarak değerlendirilmiştir.
Ş
âfiî’den önceki dönem içerisinde sünnet terimi, Hz. Peygamberin söz ve
davranışları yanında Müslüman toplumun söz ve davranışlarını da içine almaktaydı.
Ancak Şâfiî hadîse olağanüstü bir değer atfetmiş, onun konumunu Kur’an ile eş
değer hale getirmeye çalışmıştır
220
. Bu bakımdan Şâfiî’nin esas çabası, daha önce Hz.
Peygamberin sünnetini de içine alan kapsamlı bir sünnet anlayışı yerine, sadece Hz.
Peygambere nisbet edilen ve güvenilir kişilerce nakledilmesini şart koştuğu hadîsleri
yerleştirme şeklinde ifade edilmiş
221
ve Şâfiî’nin böyle bir çaba içerisine girmesinin
temelinde ise Hz. Peygamberin sünnetine hukuki açıdan Kur’an değerinde bir
217
Şâfiî, Risâle, 185 (no. 905).
218
Bağdâdî, el-Hatîb, Târîhu Bağdâd, II. 66; Beyhakî, Menâkıbu’ş-Şâfiî, I. 472; Şâfiî’nin bu
ş
ekilde nitelendirilmesinin en önemli nedenlerinden biri de, Şâfiî’den önce Irak’ta fakihlerin
ekseriyetinin kıyas, istihsan ve ısıtıslah gibi ictihad yöntemlerinin alanını geniş tutmaları, daha
az hadîs bilmeleri ve de onları kabul konusunda sıkı davranmış olmalarıdır. Dolayısıyla Şâfiî,
bütün gayret ve çabalarıyla hadîsin önemini ve değerini vurgulamış, sonuçta bu vasıfla
nitelendirilmiştir. Bkz. Kavâsımî, Ekrem Yûsuf, el-Medhal ilâ Mezhebi’l- mâmi’ş-Şâfiî,
Dâru’n-Nefâis, Urdun, 2003, s. 98; Ayrıca bkz. el-Muhammedî, Alî Yûsuf, “eş-Şâfiî
Muhaddisen”, el- mâm eş-Şâfiî, Fakîhen ve Muctehiden (Havle’l- mâm eş-Şâfiî htifâ bi Zikrâ
Murûri snâ Aşara Karnen alâ Vefâtihi, Kuala Lumpur, Malezya, 1990), Dâru’t-Takrîb, Beyrût,
2001, s. 128.
219
Ebû Zeyd, Nasr Hâmid, “ mam Şâfiî ve Ortayol deolojisinin Tesisi”, Sünni Paradigmanın
Oluşumunda Şâfiî’nin Rolü, haz. M. Hayri Kırbaşoğlu, Ankara, 2000, s. 90-91.
220
Gürkan, slam Hukuk Metodolojisinin Oluşumu ve Şâfiî’nin Yeri, s. 249
221
Shacht’ın tesbitine göre de Şâfiî’de sünnet herhangi bir uygulama veya icmâ ile değil sadece Hz.
Peygambere ulaşan hadîslerle tesbit ve tesis edilir. sünnet hakkında böyle bir anlayışa ilk sahip
olan da Şâfiî’dir. Schacht, Josefh, The Origins of Muhammadan Jurisprudunce, Oxford at The
Clarendon Press, 1950, s. 77.
Dostları ilə paylaş: |